Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/692 E. 2023/1328 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/692 Esas
KARAR NO: 2023/1328
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 16/11/2021
NUMARASI: 2012/206 E. – 2021/202 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/11/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA Davacı karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … Tic. A.Ş.’nin 1980’li yıllarda İstanbul’da kömür üretimi ve pazarlamasına başladığını, sektörde edindiği tecrübe ve bilgi birikimi ile 1995 yılında ithal kömür sektöründe faaliyet göstermek amacıyla Kocaeli Gebze’de ilk fabrikasını kurduğunu, müvekkili şirketin sektördeki faaliyetine “…” ve “…” markaları ile devam etmek için Türk Patent Enstitüsüne başvurduğunu ve 14/06/2000 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle markasını tescil ettirdiğini, 10 yıllık sürenin bitiminde ise müvekkili şirketin “…” markasının kullanımının devamı için 14/06/2010 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile tescilini yenilediğini, yine aynı şekilde müvekkili şirketin “…” markası ve logosunu 04/07/2006 tarihinde 10 yıl süreyle tescil ettirdiğini, davalı … Tic. Ltd. Şti.’nin müvekkili şirket gibi kömür üretim ve pazarlama sektöründe faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin web sitesinde şirketin “…” adıyla kömür satışı yaptığının anlaşıldığını, ancak müvekkili şirkete gelen bazı müşteri ihbarları ve piyasada yapılan araştırmalar sonucunda, davalı şirket tarafından, müvekkili şirket adına tescilli olan markalara benzer bir markayı kullanarak tüketiciyi aldatmak suretiyle satış yaptığının tespit edildiğini, davalı şirketin satışını yaptığı kömürlerin torbalarında müvekkili şirketin markasına çok benzer ve hatta aynı yazı karakteri ve aynı renklerle yazılmış ve müvekkiline ait işaretin (alev topu) tam tersini kullanarak tüketici tarafından karıştırılmaya çok müsait “…” markası ile müvekkili şirketin kullandığı işarete tıpa tıp benzeyen bir işaret kullandıklarının anlaşıldığını, müvekkili şirkete ait tescilli markanın “…”, davalı şirketin kullandığı marka “…” olduğunu, kömür torbaları üzerindeki “…” ve “…” yazılarının aynı yazı karakteriyle ve aynı renkler kullanılarak yazıldığını, davalı şirketin kullandığı kömür torbalarının renkleri ve dizaynları müvekkilin kullandıkları ile aynı olduğunu, davalı şirketin marka yanında kullandığı işaret (alev topu), müvekkili şirkete ait markanın yanında kullanılan işaretin ters çevrilmiş hali olduğunu, söz konusu haksız rekabete ve marka hakkına tecavüze ilişkin olarak Giresun Cumhuriyet Başsavcılığına tecavüzün öğrenilmesiyle birlikte 13/10/2011 tarihinde şikayette bulunulduğunu, markanın izinsiz olarak kullanıldığının tespitinin talep edildiğini ve Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/4815 No’lu Soruşturma dosyası kapsamında uzman bilirkişiden rapor alındığını, söz konusu bilirkişi raporunun “Sonuç” başlıklı bölümünde aynen; “dosya içindeki delillerin incelenmesi sonucunda, kömür torbaları üzerinde kullanılan markaların karıştırılma olasılığına neden olabilecek kadar benzer oldukları” şeklinde görüş bildirildiğini, davalının kömür torbalarından 150.000,00 adet ürettirdiğini, torbaların davacıya da torba üreten … Tic. Ltd. Şti. tarafından üretildiğini belirterek, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, durdurulmasına ve önlenmesine, davalı tarafın elinde bulunan ambalaj ve torbaların zaptına, imhasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartıyla davacının 179.000,00 TL (100.000,00 USDX1.790,00 TL) maddi zararının dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte tazminine, 250.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine, hüküm özetinin haksız fiilin işlendiği yer yerel gazetesinde ilanına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP ve KARŞI DAVA Davalı karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; 556 sayılı Markaların Korunması Hakkından Kanunun Hükmünde kararnamenin 7. ve 8. maddesi anlamında, markalar arasında benzerlik olmadığını, TPE Markalar Dairesinin kararlarının, benzerliğin olmadığını açıkça gösterdiğini, davanın 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 61. maddesine dayanılarak açıldığını, müvekkili şirket tarafından, “…” ibaresi ve şekilden oluşan markanın kendi adına tescil edilmesi için başvuru yapıldığını, yapılan başvurunun TPE Markalar Dairesince incelendiğini ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanunu Hükmünde Kararname’nin 7. maddesine göre bir benzerlik görülmediğini, müvekkili şirket adına yapılan başvurunun 20/05/2011 tarihinde ilan edildiğini, bu ilandan sonra 3. şahıs olarak davacı şirketin itiraz ettiğini, yapılan itirazın TPE Markalar Dairesince bir kez daha incelendiğini ve reddedildiğini, TPE Markalar Dairesinin bu iki kararından; davacı şirkete ait markalar ile müvekkil şirket adına tescil başvurusu yapılan ve kullanılan markaların, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanunu Hükmünde Kararname de tanımlandığı şekilde benzer olmadığı sonucuna varıldığını, markaların benzer olmadığına göre, marka hakkına tecavüzün söz konusu olamayacağını, şu halde, davanın reddi gerektiğini, davacı tarafın kendi adlarına tescilli “…” markası ile “…” markalarından doğan marka haklarına, “…” markasını kullanılmak suretiyle tecavüz edildiğini iddia ettiğini, markaların benzer olmadığını, TPE Markalar Dairesince karar verildiğine göre, marka hakkına tecavüzün de söz konusu olamayacağını, davacı tarafın tescilli markasının adının “…” olduğunu ve bu marka ile birlikte tescil edilmiş herhangi bir şekil olmadığını, diğer tescilli “…” markasının ise, sadece tescil edildiğini, ancak bu marka ve bu şeklin piyasada kullanılmadığını, piyasada kullanılmayan bir marka ve şekil ile ilgili olarak karıştırılma ihtimalinin varlığından söz edilemeyeceğini, “…” adında tescilli bir marka olduğunu ve herhangi bir şekil tescili olmadığını, davacı tarafın karıştırılma ihtimalinden söz ettiği “…” adında bir marka bulunmadığını, davacı tarafın tescilli markasının “…” olmasına rağmen, ambalajlar üzerine “…” ibaresini yazdığını, “…” ile tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış olan herhangi bir şekil de olmadığını, davacı tarafın sadece “…” olarak tescilli bir markası olduğunu, bu tescilli şeklin, müvekkili şirketin tescil başvurusu olan şekiller ile de herhangi bir benzerliği bulunmadığını, bu markanın beyaz zemin üzerine, yuvarlak ve aşağıya doğru bir alev simgesi ve hemen yanında siyah büyük harfle yazılı “…” ibaresi ile tescil edildiğini, bu tescilli marka ve şekil de incelendiğinde markalar arasında bir benzerlik olmadığı gibi müvekkili şirketin şeklinin de yukarıya doğru alev olup, birbirlerinden farklı olduğunu, müvekkil şirketin kömür ithalatını uzun zamandan bu yana … şirketinden yaptığını, “…” ismini veya hecesini bu sebeple markasında kullandığını, davacı tarafın kömür satışlarındaki düşüşü haksız rekabet temeline dayandırdığını, ancak davacı tarafın kömür satışlarındaki düşüşün gerçek sebebinin farklı olduğunu, Türkiye’ de SSPK adı verilen iyi kalitedeki Sibirya kömürünün, merkezi Rusya’da bulunan iki tedarikçi firma tarafından sağlandığını, bu firmalardan birinin … ismindeki müvekkil şirketin şimdiki tedarikçisi olan firma, diğerinin ise … adındaki davacı tarafın şimdiki, müvekkil şirketin eski tedarikçisi olan firma olduğunu, … firmasının ihraç ettiği kömür miktarını azalttığını ve mevcut kömür miktarının bir kısmını metal sanayiine aktardığını, davacı tarafın ithal ettiği kömür rakamları da değerlendirildiğinde kazancında herhangi bir düşüş olmadığını, müvekkilinin haksız rekabete sebebiyet vererek kendi satışlarında azalmaya sebep olduğunu iddia ettiği yılda, davacı tarafın karını en az ikiye katladığını, elindeki ithal ettiği kömür stokunun tamamını satmış olan davacı tarafın, zarar ettiğini beyan ettiği rakamın ithalat verileri de göz önüne alındığında gerçeği yansıttığını söylemenin mümkün olmadığını, kömür ithal eden firmaların bir sonraki yıl için satmayı planladıkları kömür miktarını yaklaşık bir yıl önceden tespit edip, ithalatlarını gerçekleştirdiğini, gerçekleştirdiği ithalattan da elinde TÜİK’ den aldıkları verilere ve davacı şirketin satış verilerine göre ithal edilen tüm kömürleri satmış olduğu ve hatta bir önceki yılın stoklarını da eritmiş olduğunun görüleceğini, müvekkili şirketin 1993 yılından beri kömür ithalatı ve ticareti yaptığını, piyasada belli bir değeri ve yüksek ticari itibarı olduğunu, davacı şirketin ticari itibarından önce kendi ticari itibarını düşünerek kalitesiz kömür satmayacağını, beyanlarının tespiti için gerektiği takdirde, Zonguldak, Ünye, Trabzon gibi yerlerde … firmasından kömür temin eden kişilerin tanıklıklarına başvurulabileceği gibi, yine bu konuda uzman bir bilirkişi marifetiyle tespit yapılabileceğini, müvekkili şirketin ekli belgelerden de anlaşılacağı üzere, hem “…” markası için, hem de şekil için başvuruda bulunduğunu, dava dilekçesinde de belirtilmiş olduğu üzere, davacı şirket tarafından bu başvuruya itiraz edildiğini ve bu itirazın TPE tarafından reddedildiğini, müvekkil şirketin “…” kelimesinin yanına “…” kelimesini ekleyerek yeni bir marka oluşturduğunu, davacı taraf her ne kadar Savcılık dosyası üzerinden yapılan bilirkişi incelemesini taleplerine dayanak göstermiş olsa da, rapor incelendiğinde savcılık dosyasında davacı şirketin tescilli olmayan ambalajı (ambalaj üzerindeki şekil ve renk de dahil olmak üzere) esas alınarak değerlendirme yapıldığını, davalı müvekkili adına tescil başvurusu yapılmış olan bu ambalajlarla ilgili olarak davacı tarafın ortaya koyduğu iddialar ve taleplerin dahi, eksik incelemenin göstergesi olduğunu, Savcılık tarafından alınmış olan bilirkişi raporunun, sadece davacı tarafın iddiaları esas alınmak sureti ile ortaya çıkarıltıldığını, resen araştırma ilkesinin de uygulanmadığını, ilk hecesi aynı ve hizmet sınıfı da aynı olan sayısız başvuru bulunduğunu ve markalar ve tescilli şekiller arasında karıştırılma ihtimali olmadığını, tescilli olmayan marka ve şekil için hak talebinde bulunulamayacağını, davacı tarafın taleplerinin fahiş ve gerçeklikten uzak olduğunu, bu sebeplerle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile davacı-karşı davalı tarafça, 5 yıldan uzun süredir kullanılmayan davacı-karşı davalıya ait … numaralı “…” markasının kullanılmaması nedeniyle 556 sayılı KHK’nin 14. maddesi uyarınca iptaline, markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılamaya ve toplanan delillere göre; asıl davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, Davalı – karşı davacının davacı – karşı davalıya ait “…” markası ile satışa sunulan ve üzerinde alev görseli bulunan kömür ambalajları ile benzer olan ambalajlarda “…” markası ile satışını yaptığı yeşil zemin üzerinde “…” markasının ve alev görselinin yer aldığı kömür ambalajlarını kullanmak suretiyle haksız rekabette bulunduğunun tespitte, haksız rekabetin durdurulmasına ve önlenmesine, 50.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalı – karşı davacıdan alınarak davacı – karşı davalıya verilmesine, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı – karşı davacıdan alınarak davacı – karşı davalıya verilmesine, Karşı davanın reddine karar verilmiştir.
EK KARAR Talep; Davalı-karşı davacı vekili hükmün tamamlatılmasına yönelik dilekçesinde özetle; davacı-karşı davalının dava dilekçesi ve diğer dilekçelerinde marka hakkına tecavüz edildiği iddiasında bulunduğunu, ayrıca marka hakkına tecavüz nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep ettiğini, marka hakkına tecavüz talebinin reddine karar verilmiş olmasına karşın hem marka hakkına tecavüzün reddi nedeniyle, hem maddi tazminatın reddi nedeniyle, hem de manevi tazminatın reddi nedeniyle vekalet ücretine hükmedilmemesinin eksiklik olduğunu, bu nedenle HMK’nun 305/A ve devamındaki maddeler uyarınca yapılan hükmün tamamlanması başvurularının kabulüne, marka hakkına tecavüzün reddi, maddi ve manevi tazminatın reddi sebebiyle vekalet ücretine ve yargılama giderine hükmedilmesine, Mahkeme kararındaki eksikliklerin giderilerek hükmün tamamlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesince 19.04.2022 tarihli karar ile; her ne kadar davalı-karşı davacı tarafça marka hakkına tecavüz davasının reddedilmesi nedeniyle ayrıca vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği iddiasıyla hükmün tamamlanması talep edilmişse de, maddi ve manevi tazminatların reddedilen kısımlarıyla ilgili davalı-karşı davacı lehine vekalet ücretine zaten hükmedilmiş olduğu, markaya tecavüz eyleminin aynı zamanda haksız rekabetin bir çeşidi olduğu, asıl davada davacı-karşı davalının davaya konu davalı-karşı davacıya ait kömür ambalajlarının kullanılmasının haksız rekabet teşkil ettiği iddiasıyla dava açtığı, ambalajlar üzerinde kullanılan davalı-karşı davacıya ait markanın kendi markalarına benzer olduğunu iddia etmelerinin yanı sıra ambalaj üzerinde kullanılan alev işareti, ambalajın renkleri, ambalaj üzerinde kullanılan tasarımın benzerliğinin de haksız rekabet oluşturduğunu belirterek, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitini ve önlenmesini talep ettiği, yapılan yargılama sonucunda markaların benzer olmadığı tespit edilmişse de, davalı-karşı davacının markasının da yer aldığı ambalajın bir bütün olarak haksız rekabete neden olduğu kanaatine varılarak buna göre karar verildiği, hakkında karar verilmeyen bir talebin bulunmadığı, davalı-karşı davacının hükmün tamamlanması talebini dayandırdığı hususlarla ilgili karara karşı ancak istinaf yargı yoluna başvurulabileceği, vekalet ücretiyle ilgili bu şekilde karar verilmişse de, markaya tecavüzün mevcut olmadığının tespit edilmiş olması nedeniyle ayrıca vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğinin istinaf veya Yargıtay incelemesi ile değerlendirilebileceği, HMK’nun 350/A maddesindeki koşulların mevcut olmadığı gerekçesiyle, talebin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı-karşı davacı vekili asıl ve karşı davaya yönelik olarak verdiği istinaf dilekçesinde; müvekkilinin, davacı- karşı davalının marka hakkına tecavüz etmediğinin, mahkeme kararıyla sabit olduğunu, Giresun 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/475 esas sayılı dosyasında markaların benzer olmadığına ve marka hakkına tecavüz edilmediğine dair kesinleşmiş mahkeme kararı bulunduğunu, kesin hüküm niteliğinde bu mahkeme kararı varken davanın kısmen kabulü ile haksız rekabete hükmedilmesinin doğru olmadığını, bu kararın hukuk mahkemesini bağladığını, ceza kararının Yargıtay onaması ile kesinleştiğini, Markaların benzer olmadığını ortaya koyan, davacı- karşı davalının açmış olduğunu ve kesinleşmiş mahkeme kararı bulunduğunu, kesinleşmiş mahkeme kararının aksine karar verildiği için yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, müvekkili … A.Ş’nin markasının hükümsüz sayılması için, İstanbul Anadolu 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2013/73 E. sayılı dosyasında açılan davada, markaların benzer olmadığını belirten bilirkişi raporu düzenlendiğini, mahkemece markaların benzer olmadığına karar verildiğini ve markaların benzer olmadığına dair mahkeme kararının Yargıtay 11. hukuk dairesince onanarak kesinleştiğini, bu kararın kesin delil niteliğinde olduğunu, Dava dilekçesinin sonuç bölümünün hiçbir yerinde gerekçeli Mahkeme kararında olduğu gibi haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve haksız rekabet nedeniyle toplatma, maddi ve manevi tazminata ilişkin talep bulunmadığını, Mahkemece talepten fazlasına karar verildiğini, Mahkemece kısmen kabul kısmen ret kararı verilirken reddedilen miktarlar yönünden de hukuka aykırı olarak karar verilmiş olup lehlerine hükmedilmeyen yargılama gideri ve vekalet ücretinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Davalı-karşı davacı vekili ek karara yönelik istinaf dilekçesinde; davacı – karşı davalının, dava dilekçesi ve diğer dilekçelerinde marka hakkına tecavüz edildiği iddiasında bulunduğunu, marka hakkına tecavüz nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep ettiğini, marka hakkına tecavüz talebinin reddine karar verilmiş olmasına karşın; hem marka hakkına tecavüzün reddi nedeniyle vekalet ücretine, hem maddi tazminatın reddi nedeniyle vekalet ücretine, hem de manevi tazminatın reddi nedeniyle vekalet ücretine hükmedilmemesinin eksiklik oluşturduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Karşı dava yönünden ise; Davaya cevap ile karşı davanın açıldığı 2012 yılından sonra, önce Anayasa Mahkemesinin 556 sayılı KHK’nın ilgili sayısını iptal etmesi sonra da Fikri Sanat Eserleri Kanununun yayınlanmasından sonra, önceki kanun döneminde açılan bu davalara iptal davası olarak devam edilmesi gerektiğine dair kararlar verildiğini ve bu minvalde yargılamalara devam edildiğini, İstinafa konu Mahkeme dosyasına da bu nitelikte beyanda bulunulduğunu ve kullanmama sebebiyle iptal davası olarak yargılamaya devam edilmesinin talep edildiğini, Karşı tarafça da dava konusu markanın kullanıldığına dair bir delilin dosyaya sunulmadığı gibi bilirkişi incelemesine konu defterlerin dahi ibraz edilmediğini, Mahkemece dava açıldıktan sonra yapılan kanuni düzenlemelerin müvekkili şirket aleyhine yorumlanarak hem karşı davanın reddine hem de yargılama giderlerine hükmedildiğini, karşı dava için davanın reddine karar verilmesi hukuka aykırı olduğu gibi karşı dava açıldıktan sonra yapılan hukuki düzenlemeler karşısında yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkiline hükmedilmesinin de doğru olmadığını beyan ederek, Mahkemece verilen kararın anılan nedenlerle iptaline karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davalı-karşı davacının asıl davaya yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde;Davalı-karşı davacı vekili her ne kadar, dava dilekçesinin sonuç bölümünün hiçbir yerinde gerekçeli Mahkeme kararında olduğu gibi haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve haksız rekabet nedeniyle toplatma, maddi ve manevi tazminata ilişkin talep bulunmadığını, Mahkemece talepten fazlasına karar verildiğini iddia etmiş ise de; dava dilekçesi incelendiğinde, ”marka hakkına tecavüzün ve tekrarlarının önlenmesine, haksız rekabet teşkil eden eylemlerin durdurulmasına, davalı tarafın elinde bulunan ambalaj ve torbaların zaptına, müvekkili şirketin maddi zararının dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte şimdilik 179.000 – TL fazlaya dair haklarımızın saklı tutulması kaydı ile tazminine, 250,000 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır.Dolayısıyla, asıl dava, davalı-karşı davacı tarafça davacı-karşı davalının markasına ve ürün ambalajlarına benzer marka ve ambalaj kullanıldığı iddiasıyla marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat davası, karşı dava ise davacı-karşı davalıya ait markanın kullanılmaması nedeniyle hükümsüzlüğü davasıdır.Mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, ayrıca 19.04.2022 tarihli ek karar ile, HMK’nun 305/A maddesi kapsamında hükmün tamamlanmasına yönelik talebin reddine karar verilmiş, bu kararlar yukarıda açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı yanca istinaf edilmiştir.Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarına göre; davacının 04/07/2006 başvuru tarihli, 06/04/2007 tescil tarihli, … numaralı “…” markasının 4. sınıfta, 14/06/2000 tescil tarihli, … numaralı “…” markasının 4. sınıfta tescilli oldukları, davalının 11/10/2011 başvuru, 24/02/2014 tescil tarihli, … numaralı “…” markasının 4. sınıfta, 20/05/2011 başvuru, 25/03/2013 tescil tarihli, … numaralı “…” markasının 4. sınıfta tescilli olduğu anlaşılmıştır. Davacı-karşı davalıya ait … tescil numaralı “…” markasının hükümsüzlüğü amacıyla dava açılmış olması nedeniyle bu davanın sonucu Mahkemece bekletici mesele yapılmış, İstanbul Anadolu 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2013/73 Esas, 2015/26 Karar, 19/03/2015 tarihli kararı ile; davacı-karşı davalıya ait … tescili nolu “…” markası ile davalı-karşı davacıya ait … tescil nolu “…” markası arasında işitsel, görsel ve bütünsel açıdan iltibasa sebebiyet verecek düzeyde ayniyet ve benzerlik bulunmadığı, karşılaştırılmaları halinde ortalama alıcıların her iki markayı karıştırabilecekleri yönünde bir izlenim oluşmadığı, davalı tarafın kendisine ait markayı kötü niyetli tescil ettirdiğine dair davacı iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davacı tarafın davalı tarafa ait … tescil nolu “…” markasının hükümsüzlüğüne dair talebinin reddine karar verilmiş ve karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/7923 esas, 2018/1574 karar sayılı karar düzeltme isteğinin reddine yönelik ilamla kesinleşmiştir.Bu nedenle eldeki davada, aynı markalar arasında iltibas değerlendirmesi yapılmayacak olup, davalı-karşı davacının haksız rekabete meydan verecek bir kullanımının olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.Davalı-karşı davacı vekili her ne kadar, Giresun 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/475 esas sayılı dosyasında markaların benzer olmadığına ve marka hakkına tecavüz edilmediğine dair kesinleşmiş mahkeme kararı bulunduğunu, kesin hüküm niteliğinde bu mahkeme kararı varken davanın kısmen kabulü ile haksız rekabete hükmedilmesinin doğru olmadığını ileri sürmüş; anılan davada marka hakkına tecavüzün varlığı açısından yargılama yapıldığı, yargılama sonucunda; sanıkların suç işleme kastının olmadığı, eylemin hukuki ihtilaf mahiyetinde bulunduğu, sanıkların marka başvurusunun TPE tarafından kabul edildiği, marka tesciline yapılan itirazının reddedildiği gerekçeleriyle sanıkların beraatlerine karar verildiği anlaşılmıştır.Davacı-karşı davalının asıl davada, markaya tecavüz iddiasının yanı sıra ambalajların benzerliği nedeniyle haksız rekabet iddiasında bulunduğu anlaşılmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 55. maddesinde başkalarına ait iş ürünlerinden yetkisiz olarak yararlanmanın, dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışların haksız rekabet olduğu belirtilmiştir.Mahkemece; davacı-karşı davalının kömür ambalajlarının yeşil renkli oldukları, üzerilerinde yukarıya dönük kırmızı alev topu şekli ile birlikte “…” markasının kullanıldığı, davacı-karşı davalının tescilli markasının “…” olduğu, hiç bir şekil unsuru içermediği, davacı-karşı davalıya ait “…” markasının ise ambalaj üzerinde kullanılan kırmızı alev topu şeklini içerdiği, ancak yeşil renkli bir tescilin mevcut olmadığı, davacı-karşı davalının adına tescilli markalarını tescil edildikleri şekilden farklı kullandığının tespit edildiği, davalı-karşı davacının ise, yeşil zemin üzerinde aşağıya doğru bakan kırmızı alev topu ve “…” markasını kullandığı, markanın davacı-karşı davalının ambalajında olduğu gibi kırmızı harflerle yazıldığı, her iki ambalaj üzerinde de her iki tarafta aşağıya doğru uzanan üçe bölünmüş dikdörtgen şekillerin mevcut olduğu, gerek ambalajlarda kullanılan yeşil ve kırmızı renkler, gerekse bu şekiller ve markaların ve şekillerin ambalaj üzerine yerleşim yerlerinin birbirleri ile benzer oldukları, her ne kadar davalı-karşı davacıya ait … tescil numaralı “…” markasındaki şekil unsurunun da yeşil zemin üzerinde yukarıya doğru bakan kırmızı alev topu ise de, davalı-karşı davacının markasının tescil başvurusunun 11/10/2010 olduğu, oysa Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan şikayet üzerine kolluk kuvvetleri tarafından 13/10/2011 tarihinde yapılan aramada bu ambalajların davalı-karşı davacı tarafça kullanıldığının tespit edildiği, ambalajların üretim süreci de dikkate alındığında, davaya konu ambalajların kullanımının marka tescil başvurusundan önce başladığı, bu nedenle tescilli kullanım sayılamayacağı, kaldı ki ambalajda kullanılan alev topunun aşağıya dönük olduğu, davalı-karşı davacının da tescilli markasını tescilli olduğu şekilde kullanmadığı, davalı-karşı davacı tarafça pek çok ambalaj seçeneği mevcut olmasına rağmen bu ambalajın kullanılması ve ambalajlardaki bu benzerliğin davalı-karşı davacının ürünlerinin davacı-karşı davalının ürünleri ile karıştırılma ihtimali yaratması nedeniyle haksız rekabet niteliğinde olduğu tespitlerinde bulunulmuştur.Dosya kapsamında mahkemece istinabe suretiyle alınan bilirkişi raporundaki görsellerden, davalının kullanımının 11.10.2011 başvuru tarihli 24.02.2014 tescil tarihli … sayılı ambalaj markasına dayandığı, bu hususun talimat yoluyla aldırılan bilirkişi raporunda tespit edildiği, tescili aşan bir kullanım olmadığı, davalı kullanımının tescile uygun olduğu, ayrıca bağlantılı Giresun 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/475 esas sayılı dosyasında sanıkların beraatine karar verildiği ve beraat kararının kesinleştiği, mahkeme kararında suçun unsurlarının oluşmadığına yönelik maddi vakıa değerlendirmesinin hukuk hakimini bağlayacağı, açıklanan nedenlerle somut olayda haksız rekabetin koşullarının oluşmadığı, Mahkemece asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmesinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.Davalı-karşı davacının ek karara yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde; davalı-karşı davacı, hükmün tamamlanması talebine dayanak olarak ileri sürdüğü hususları aynı zamanda asıl davaya yönelik istinaf sebebi olarak da ileri sürmüş olup, vekâlet ücretine yönelik olarak HMK’nun 305/A maddesi kapsamında ileri sürdüğü hükmün tamamlanmasına yönelik talebin, Dairemizce mahkeme kararı kaldırılarak yeni hüküm kurulduğundan konusuz kaldığı anlaşılmakla, bu yöndeki istinaf başvurusu hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. Davalı-karşı davacının karşı davada verilen hükme yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde; Karşı davada, davacı-karşı davalıya ait … numaralı “…” markasının kullanmama nedeniyle iptali talep edilmiş, Mahkemece, ” 556 sayılı KHK’nin 14.maddesinin yargılama sırasında iptali ile iç hukukumuzda markanın kullanılması zorunluluğunun kalmadığı, bu nedenle TRİPS hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı, iptal kararından sonra yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun 9. maddesinde de benzer bir hüküm yer almaktaysa da, bu hükmün ancak Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için uygulanabileceği, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği, ancak davalı-karşı davacı davayı açtığı tarihte davayı açmakta haklı olduğu gerekçeleriyle, karşı davanın reddine, karşı davayla ilgili yargılama giderlerinin davada haksız çıkan davacı-karşı davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmiş, bu karara karşı davalı-karşı davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle istinaf yoluna başvurulmuştur. Mülga 556 sayılı KHK’nın kullanmama nedeniyle markanın iptaline ilişkin 14. maddesinin, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi ve bu iptal kararının, yargılama sırasında 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle, davanın yasal dayanağının ortadan kalktığı gözetilerek ”esasa dair karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerekirken Mahkemece davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş, davalı-karşı davacının karşı davaya yönelik istinaf başvurusunun kısmen kabulüne karar vermek gerektirmiştir. Diğer yandan, Markanın kullanıldığını ispat yükü marka sahibi davacı-karşı davalı üzerinde olduğundan, buna ilişkin tüm defter, belge ve kayıtlarını sunulması için Mahkemece kesin süre verildiği, buna rağmen davacı-karşı davalının dava tarihinden geriye doğru beş yıllık tüm kayıt ve belgelerini bilirkişi incelemesi için sunmadığı, sunulan belge ve delillerin bilirkişiler tarafından incelendiği, ancak davacı-karşı davalıya ait … numaralı “…” markasının tescilli olduğu mal ve hizmetlerde ciddi bir şekilde kullanıldığını gösteren bilgi ve belge tespit edilemediği, bu nedenle markanın dava tarihinden geriye doğru 5 yıldan bu yana tescilli olduğu mal ve hizmetlerde etkin ve ciddi şekilde kullanılmadığı, dolayısıyla karşı davayla ilgili yargılama giderlerinin davada haksız çıkan davacı-karşı davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiği, Mahkemece de anılan şekilde hüküm kurulduğu, dolayısıyla aksi yöndeki istinaf başvuru nedenlerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Açıklanan sebeplerle, davalı-karşı davacının asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesine göre İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, davalı-karşı davacının 19.04.2022 tarihli ek karara yönelik olarak yapmış olduğu istinaf başvurusu hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, karşı davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesine göre kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A)Asıl davaya yönelik; 1-Davalı-karşı davacının asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul Anadolu 1. Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 16/11/2021 tarih, 2012/206 E., 2021/202 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 2-Asıl davanın REDDİNE, B)Karşı davaya yönelik; 1-Karşı davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2 maddesine göre KISMEN KABUL VE KISMEN REDDİNE, kararın KALDIRILMASINA, 2-Davalı-karşı davacının 19.04.2022 tarihli ek karara yönelik olarak yapmış olduğu istinaf başvurusu hakkında BİR KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, Bu kapsamda; 3-Karşı dava konusuz kaldığından esasa yönelik KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; C)Asıl dava yönünden; 1/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL karar harcından peşin alınan 6.370,65 TL harçtan mahsubu ile bakiye 6.100,80 TL harcın isteği halinde ve karar kesinleştiğinde davacı-karşı davalıya iadesine, 2/b- Davacı-karşı davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 3/c- Davalı-karşı davacı tarafından yapılan 2.693,20 TL yargılama giderinin davacı-karşı davalıdan tahsiliyle davalı-karşı davacıya iadesine, 4/ç- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre maddi tazminat yönünden 25.500,00 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan tahsiliyle davalı-karşı davacıya verilmesine, 5/d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre manevi tazminat yönünden 25.500,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan tahsiliyle davalı-karşı davacıya verilmesine, 6/e- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre marka hakkına tecavüz vehaksız rekabetin tespiti, önlenmesi, durdurulması davası yönünden 25.500,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan tahsiliyle davalı-karşı davacıya verilmesine, D)Karşı dava yönünden; 1/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL karar harcından peşin alınan 21,15 TL harçtan mahsubu ile bakiye 248,70 TL harcın davacı-karşı davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 2/b- Davalı-karşı davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin karşı davanın asıl dava ile birlikte yürütülmesi sebebiyle yargılama giderlerinin ayrılması mümkün olmadığı ve yargılama giderleri asıl davada hesaplanmış olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 3/c- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre marka kullanım hakkının iptaline ile markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine yönelik dava yönünden 25.500,00 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan tahsiliyle davalı-karşı davacıya verilmesine, İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; E-Asıl dava yönünden; İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı-karşı davacı tarafından yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, F-Karşı dava yönünden; 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 189,15 TL harcın davacı-karşı davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, G-Ek karar yönünden; İstinaf talebinin esası incelenmediğinden davalı-karşı davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde yatırana iadesine, H-İstinaf yargılaması için davalı-karşı davacı tarafından yapılan 220,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 96,60 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 317,30 TL’nin davacı-karşı davalıdan tahsiliyle davalı-karşı davacıya verilmesine, G-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,Ğ- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 08/11/2023