Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/649 E. 2022/905 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/649
KARAR NO: 2022/905
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/02/2022 (Ara Karar)
NUMARASI: 2021/853 E.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleş. Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile müvekkili … Tic. Ttd. Şti, aleyhinde ilamsız haciz yoluyla 30.10.2020 tarihinde icra takibi başlatıldığını, öncelikle, dosyaya konu takip dayanağı belgede yer alan imzaların davacıya ait olmaması sebebiyle HMK md. 209 uyarınca senedin sahteliği iddiası ve bir hakkın ortadan kaybolması tehlikesinin bulunması dolayısıyla takibin devamının telafisi mümkün olmayacak sonuçlara yol açmaması için takibin teminatsız olarak durdurulmasını talep ettiklerini, açıkça imzaya itirazları ve ve sahtelik iddialarının bulunduğunu, ilgili senet üzerinde müvekkilinin yetkili kişisi olan …’in imzasının bulunmadığını, kaşe ve imzanın taklit edilerek oluşturulduğunu, HMK 209.madde hükmüne göre adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konu senedin herhangi bir işleme esas alınamayacağını, dolayısıyla ‘teminatsız bir şekilde ilgili icra takibinin durdurulmasına karar verilmesi gerektiğini, müvekkilin alacaklıya hiçbir borcu bulunmadığını, geçerli bir ticari ilişkileri de bulunmadığını, kaldı ki takip konusu belgenin de zamanaşımına uğradığını belirterek davanın kabulü ile takibin iptaline ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiş, İlk derece mahkemesi, 24/02/2022 tarihli ara kararıyla, 04/01/2022 tarihli, tensip tutanağının 15.bendinde: “Açılan dava icra takibi sonrasında açılan menfi tespit davası olmakla takibin durdurulması talebinin reddi ile birlikte İİK 72/3 mad.gereğince % 15 Teminat karşılığında icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesine ilişkin teminat yatırıldığında ara karar yazılmasına ” ilişkin karar verildiği, teminatın yatırılmadığı ve bu ara kararın hükümsüz kaldığı anlaşılmakla, davacı vekilinin uyap üzerinden göndermiş olduğu 22/02/2022 havale tarihli talep dilekçesinde teminatsız olarak takibin durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş olmakla, açılan dava icra takibi sonrasında açılan menfi tespit davası olmakla takibin durdurulması talebinin reddine, İİK 72/3 mad.gereğince asıl alacağın % 15 teminat karşılığında (132.631,83-TL) icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesine, teminat yatırıldığında icra dairesine müzekkere yazılmasına karar verilmiş, işbu karar davacı vekilince, aşağıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Mahkemece görülmekte olan davada, 23.02.2022 tarihli ara karar ile; İstanbul … İcra … E sayılı icra takibine dayanak yapılan bonolardaki imzaların müvekkile ait olmaması ve sahte olmalarından dolayı HMK 209. Maddesi ve resen takdir edilecek hususlar çerçevesinde icra takibinin teminatsız olarak durdurulması talebimizin reddine karar verildiğini, 2-HMK 391/3 gereği tedbir talebinin reddine ilişkin kararların gerekçeli olması gerektiğini, mahkemece 23.02.2022 tarihinde verilen ara kararın gerekçesinin bulunmadığını, talebi dışında asıl alacağın yüzde 15’inin teminat olarak yatırılması karşılığında icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesine karar verilerek takibin durdurulması talebinin salt gerekçesiz reddedildiğini, 3-Mütalaadan da görüleceği üzere, davalı tarafın, müvekkili şirkete ve şirket yetkilisi …’ e karşı toplam 9 adet takip başlattığını, mütalaanın içeriğinde, bu takipler haricinde 1 adet daha icra takibi bulunduğunu, bu takibin, bonolar da ciro ile borçlu konuma geçen lehtar … tarafından açıldığını, bu takibin de vekilliğinin davalı vekilleri tarafından yapıldığını, 4-Mütalaada görüleceği üzere çoğu imzanın, …’in el ürünü olmadığını, bir kısmında da bono aslı üzerinden inceleme yapılması gerektiğini, bir kısmında el ürünü olduğunu ve hatta senetteki ıslak imza üzerinden inceleme yapılması halinde bu hususun da tekrar değerlendirilmesi gerektiğinin belirtildiğini, davaya konu bonodaki imzanın, şirket yetkilisinin eli ürünü olmadığının açıkça belirtildiğini, hatta diğer bonodaki imzalara bakıldığında çıplak gözle dahi mevcut imzanın diğer bonolardaki kefil/borçlu …’ ın imzasına benzediğinin kuvvetle muhtemel olduğunu, bonoda müvekkili şirketin imzasının bulunmadığını, Bonoların tarihleri dikkate alındığında ve ciro ile alacaklı görünen davalının, davalı vekilinin çalışanı olduğu ve bir kısım bonodaki imzanın müvekkilin el ürünü olmadığı tespiti neticesinde bonoların sahte olduğu şüphesinin kuvvetle muhtemel olduğunu, 5-Davalı ve borçlulardan … hakkında, resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık, tefecilik ve bedelsiz senedi kullanma suçları kapsamında suç duyurusunda bulunulduğunu, Savcılık şikayetlerinin, 2022/11975 ve 2022/14302 Sor. Numaraları üzerinden devam ettiğini, 6-Yukarıda izah edildiği üzere, imza incelemesine yönelik hazırlanan mütalaadaki veriler ve yapılan suç duyuruları dikkate alınarak, HMK 209 md gereğince ve resen takdir edecek hususlar çerçevesinde teminatsız olarak takibin durdurulması gerektiğini, HMK md 209 ‘(1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz…’ hükmünü haiz olduğunu, maddenin gerekçesininde de; ‘Maddede yazı veya imza inkârının sonucu, 1086 sayılı Kanundaki prensipler korunarak, ancak daha açık şekilde, adî senetlerle resmî senetler için ayrı ayrı düzenlenmiştir.Birinci fıkrada, adî bir senette yazı ve imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar o senedin bir işleme esas alınmayacağı kuralının tekrarlandığını, İkinci fıkrada resmî senetlerdeki yazı ve imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olunca, bu senedin herhangi bir işleme esas alınmayacağı hususu düzenlenmiştir, Resmî senedin güven uyandırmasının bir sonucu olarak, resmî senetler sahteliği iddia edilince değil, ancak bir mahkeme kararıyla sabit olunca herhangi bir işleme esas alınamazlar. Adî senetlerle resmî senetler arasındaki bu önemli fark, fıkrada bir kez daha vurgulanmıştır…’ şeklinde olduğunu, gerekçede de belirtildiği üzere, adi bir senette yazı veya imzanın inkar edildiğinde, buna ilişkin bir karar verilinceye kadar hiçbir işleme esas alınamayacağını, buna ilişkin öğretide de görüşler bulunduğunu, 7-İİK 72 ve 170 md lerinin, icra iflas hukukunun usul ilkeleri kapsamında düzenlenmiş dar kapsamlı hükümler olduğunu, ancak öğretideki görüşlerden de yola çıkarak sahtelik iddiası olan bonoya karşın bu dar kalıplarla hak savunması yapılamayacağını ve hakkın korunmasının sağlanamayacağını, HMK 209 md.’sinin tam da bu özel durumlar için düzenlenmiş özel hüküm olduğunu, zira, ihmal veya usulsüzlük sebebiyle tebligattan haberdar olamayan ve süresinde itiraz hakkını kullanmayan /kullanamayan borçluya karşı başlatılan takip karşısında, borçlu ancak ve ancak borcu ödemek veya borçtan daha yüklü bir teminat yatırması karşılığında takibi durdurabileceğini, dava konusu olayda, sahtelik iddiası olan mevcut takipler -davalı tarafından başlatılan takipler 10.000.000 TL yi aşkın- karşısında müvekkil borçlunun eli kolunun bağlanmış durumda olduğunu, tabiri caizse, sahte bononun karşısında borçlu müvekkilinin cezalandırıldığını, böyle durumlar için de HMK 209 md.sinin uygulama alanı bulduğunu, aksi halde kötü niyetli alacaklıların, borç yaratan alacaklıların kanun tarafından korunmuş olduğunu ki, bu kanun koyucunun amacıyla ters düştüğünü, yukarıda izah edilen hususlar neticesinde, açıkça müvekkili şirketin yetkilisine ait olmayan imza ve yazı ile oluşturulan bonolar dayanak yapılarak açılan icra takibinin HMK 209 md ye göre durdurulmasına yönelik ihtiyati tedbir talebinin kabulü gerektiğinden, yerel mahkemenin hukuka ve hakkaniyete aykırı ara kararının kaldırılmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava icra takibine konu bonolardan dolayı menfi tespit davası olup bu aşamadaki uyuşmazlık ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin mahkeme kararına karşı yapılan istinaf başvurusudur. Davacı vekili, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında müvekkiline karşı başlatılan icra takibine konu bonolardaki imzaların müvekkiline ait olmadığı ve buna ilişkin sahtecilik iddiasıyla C.Savcılığına şikayette bulunduklarını belirterek, HMK 209.maddesi gereğince takibin durdurulması talebinde bulunmuş, mahkemece, İİK 72.maddesi gereğince menfi tespit davasından önce başlatılan icra takibin durdurulamayacağı gerekçesiyle talebin reddine, İİK 72/3 mad.gereğince % 15 teminat karşılığında icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesine ilişkin teminat yatırıldığında ara karar yazılmasına ilişkin karar verildiği, uyuşmazlığın, somut olayda HMK 209 maddesinin uygulanma şartları bulunup bulunmadığı, talep olmadığı halde İİK 72/3 maddesine göre mahkemece resen karar verilip verilemeyeceğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. 6100 Sayılı HMK’nın 26. maddesinde; “Hakim tarafların talep sonuçları ile bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hakimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” 6100 Sayılı HMK’nın 389. maddesinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” şeklinde ve aynı yasanın 390/3 maddesinde, ”Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemeleri mevcuttur. Yasa koyucu yanlış anlamaları engellemek amacı ile HMK 390/3. maddesinde tedbir talep eden tarafa “dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtme” zorunluluğu getirmiştir. Dava dilekçesinde tedbir isteğinin açıklandığı bölümde açıkça “takibin durdurulması” talebinde bulunulduğu görülmüş olup, HMK 26. maddesindeki; “Hakim tarafların talep sonuçları ile bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.” düzenlemesi karşısında mahkemece, yorum yolu ile talebin “icra veznesine ödenecek paranın alacaklıya verilmemesi” olarak nitelendirilmesinin mümkün olmamasına rağmen talebi aşar şekilde İİK 72/3 maddesine göre, takibin durdurulmasına karar verilmesi yerinde olmamıştır. HMK 209 maddesi yönünden yapılan itiraza gelince; bilindiği üzere İİK’nın 72/3.maddesinde; “İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile tabin durdurulmasına karar verilemez. Ancak borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında ,mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.” düzenlemesi, HMK’nun 209. maddesinde ise; “(1)Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir.” şeklinde yasal düzenleme mevcuttur. Menfi tespit davası her ne kadar İİK’da düzenlenmiş ise de, icra hukukuna özgü bir dava türü olmayıp, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden, HMK’daki genel usul ve yargılama kurallarına tabi olan ve genel mahkemelerde görülen bir dava türüdür. Dolayısıyla usul kuralları bakımından İİK hükümleri ile yetinilmesi doğru olmayıp, HMK’daki usul kurallarının ve yasal düzenlemenin dikkate alınması gerekmektedir. Yine her ne kadar menfi tespit davası, İİK da özel olarak düzenlenmiş ise de, borçlu olmadığı iddiası ile açılan menfi tespit davasında, ödeme, borcun sona ermesi, edimin ifa edilmemesi başta olmak üzere, pek çok iddia, gerek borcun dayanağı olan belgeye ilişkin def’ilerden, gerekse kişisel def’ilere ilişkin olabilir. Halbuki icra takibinden sonra açılan menfi tespit davalarında takibe dayanak senetteki imzaya itiraz hususu HMK’nin 209. maddesinde özel olarak düzenlendiğinden yazı veya imza inkarına dayalı menfi tespit davalarında takip dayanağı belgedeki imzaya ve yazıya itiraz bulunduğu takdirde bu konuda özel hüküm olan HMK’nun 209.maddesinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira alacaklı ve borçlu arasındaki hak ve menfaat dengesini gözetmek, kötüniyetli borçluların icra takibine dayanak senetteki imzaya veya yazıya itiraz suretiyle menfi tespit davası açarak takibin durdurulmasını sağlayarak, alacaklıların zarara uğramasını önlemek bakımından İİK’nın 72. ve HMK’nun 209. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Her ne kadar HMK’nın 209.maddesinde teminat öngörülmemiş ise de, ihtiyati tedbire ilişkin HMK 389 vd maddelerinde ihtiyati tedbire karar verilmesi halinde lehine tedbir kararı verilenden aleyhine karar verilen kişilerin veya 3. kişilerin zararını önlemek bakımından teminat alınması öngörüldüğünden yasal düzenleme bir bütün olarak değerlendirilmek suretiyle takibin imzaya veya yazıya itiraz suretiyle durdurulmasını sağlayan ve bu surette alacaklının alacağına kavuşmasını geciktiren, borçludan alacaklının muhtemel zararlarını karşılamak ve davada haksız çıktığı takdirde hükmedilecek inkar tazminatının güvencesini oluşturmak üzere teminat alınması gerekmektedir. Fakat diğer yandan salt sahtelik iddiasında bulunulmasının takibin durdurulması bakımından yeterli görülmemesi, HMK’nin ihtiyati tedbirin koşullarına ilişkin genel düzenlemelerinin dikkate alınarak HMK’nun 390. maddesindeki “yaklaşık ispat” kuralı uygulanmak suretiyle sahtelik iddiasının yaklaşık ispat ölçüsünde bir kısım delil ve emarelere göre haklılığı ihtimal dahilinde gösteren belgelere dayalı olması koşulunun da aranması gerektiği, bu genel açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde, gelinen aşamada eldeki dosyada ortaya konan delillerin HMK 289.madde gereğince yaklaşık ispat şartının gerçekleşmediği görülmekle, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik görülmediğinden davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/02/2022 tarih ve 2021/853 sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 26/05/2022