Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/370 E. 2022/390 K. 15.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/370 Esas
KARAR NO: 2022/390
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 09/12/2021
NUMARASI: 2021/59 E. – 2021/266 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Giderilmesi İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketinin kuruluş tarihi olan 1995 yılından itibaren ayakkabı ve terlik üretimi yaptığını, Türkiye ve dünyada birçok noktaya ihracat gerçekleştirdiğini, müvekkilinin 2003 yılından bu yana “…” ibaresini marka olarak … sayı ile tescilli ettirdiğini, “…” markasını piyasada saygın bir marka haline getirmek için büyük emek ve sermaye harcadığını, söz konusu müvekkili markasının TPMK nezdinde tanınmış marka olarak da kayıt altına alındığını, ancak hal böyle iken davalının, müvekkiline ait tescilli “…” ibaresini ticari unvanında kullandığını, bu unvanı TTK ve SMK’ya aykırı olarak oluşturduğunu, davalının bu eyleminin müvekkilinin tescilli markasından doğan haklarına tecavüz oluşturduğunu iddia ederek, müvekkilinin tescilli markasına yönelik tecavüzün önlenmesini, men’ini, müvekkilinin tescilli markasının kullanıldığı tabelaların sökülmesini, reklam vasıtası, basılı evrak ve ürünlerin toplatılmasını, davalının müvekkilinin tescilli markasını internet ve sosyal medya üzerinde kullanımının durdurulmasını ve verilecek hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddialarının aksine, kendilerinin “…” ibareli markayı marka, logo, işaret ve benzeri şekilde kullanmadıklarını, ancak firmalarının unvanlarında yer alan bir kelime olduğunu, ilgili sayada da firma unvanı olarak kullanılmayacağına ilişkin açık hüküm bulunmadığını, davacı firma ile kendi firmalarının birbirlerinden çok farklı ticari kollarda faaliyet gösterdiğini, firmalarının herhangi bir üretim faaliyeti olmadığını ve “…” ibareli marka işaret ve benzeri kullanımlarının markaya tecavüz oluşturmayacağını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Marka hakkına tecavüz talepleri yönünden, bilirkişi raporu hükme esas alınarak; davalının ticaret ünvanındaki kullanımının markasal kullanıma dönüşmediği, tarafların faaliyet alanlarının farklı olduğu gerekçeleriyle söz konusu taleplerin esastan reddine, Ticaret ünvanının sicilden terkinine ilişkin talep yönünden ise; sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleştiği gerekçeleriyle davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde yapmış olduğu açıklamalara benzer açıklamalarda bulunarak; müvekkili adına tescilli ”…” markasının tanınmış bir marka olduğunu, davalı yanın bu markayı ticaret ünvanında kullandığını, davalının bu eyleminin SMK’nun 29.maddesi kapsamında marka hakkına tecavüz ve TTK’nun 55.maddesi kapsamında haksız rekabet oluşturduğunu, davalının müvekkili markasının tanınırlığından faydalandığını, Mahkemece markanın tanınmış olduğunun gözardı edilerek eksik inceleme ile hüküm kurulduğunu, tarafların faaliyet alanlarının farklı olmasının, tanınmış markanın hukuki koruması açısından fark yaratmayacağını, Ticaret ünvanı tescilinin markaya tecavüz teşkil etmesi için iltibas ihtimalinin yeterli olduğunu ve bunun davalının ticari faaliyetlerinde söz konusu markayı kullandığı anlamına geleceğini, SMK 7/3-(e) bendine göre, tescilli bir markayı oluşturan işaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak başkaları tarafından kullanılması halinde, marka sahibinin bu kullanımları yasaklama hakkına sahip olduğunu, bu hükmün marka sahibine, marka işaretinin sadece tescilli bir ticaret unvanı veya işletme adında kullanılması halinde dahi yasaklama yetkisi verdiğini, dolayısıyla markasal kullanımın zorunlu olmadığını, Hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik inceleme ile oluşturulduğunu, davalının ticari kayıtları, ticari defterleri ve faturalarının incelenmediğini, ayrıca bilirkişinin görev sınırını aşarak hukuki değerlendirmelerde bulunduğunu beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hakkına tecavüzün önlenmesi ve men’i, davacı adına tescilli markanın kullanıldığı tabelaların sökülmesi, reklam vasıtası, basılı evrak ve ürünlerin toplatılması, davalının davacı adına tescilli markayı internet ve sosyal medya üzerinden kullanmasının durdurulması taleplidir. Davacı, TPMK nezdinde adına tescilli … numaralı, “…” ibareli markanın davalının ticaret ünvanında kullanıldığını, söz konusu kullanımın marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini ileri sürmüştür. Ancak dava dilekçesinde, davalının ticaret ünvanının sicilden terkinine yönelik bir talepte bulunmadığı, davacı vekilinin 24.11.2021 tarihli, davalı beyanlarına cevap ve bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinin sonuç kısmında, ”Müvekkilimiz Şirket’in tanınmış markasına iltibas teşkil eden markasının TTK md. 46 hükmü uyarınca ticaret sicilinden terkinine” şeklinde talepte bulunduğu, söz konusu dilekçenin ıslah iradesi içermemesi sebebiyle ıslah dilekçesi sayılamayacağı, dolayısıyla davacının, davalı ticaret ünvanının sicilden terkinine yönelik bir talebi bulunmamasına rağmen Mahkemece taleple bağlılık ilkesi gözetilmeksizin bu yönde değerlendirmelerde bulunularak, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğranıldığı gerekçesiyle ünvanın sicilden terkinine yönelik talebin reddine karar verilmiş olması hatalı görülmüştür. Diğer yandan marka hakkına tecavüz iddialarıyla ilgili olarak; davacı vekilince davalının, davacı markasını ticaret ünvanında kullanmasının başlı başına bir marka hakkına tecavüz oluşturduğu, ayrıca markasal kullanımın aranmaması gerektiği, davacı markasının tanınmış olması sebebiyle tarafların faaliyet alanlarının farklı olmasının da bir önemi olmadığı ileri sürülmüş ve Mahkemece de bu iddialar yönünden esasa ilişkin değerlendirmelerde bulunularak davanın reddine karar verilmiştir. Tescilli ticaret unvanının kullanımı davacının marka hakkına tecavüz oluşturmayacağından, değerlendirmenin sadece davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğu iddia edilen davalı ticaret unvanının, davacının markası ile iltibas oluşturacak şekilde markasal kullanımı bulunup bulunamadığı hususlarıyla ilgili olarak yapılması gerektiği, bu hususta dosyaya sunulan deliller ve denetime elverişli bilirkişi raporuna göre, davalının markasal kullanımının bulunmadığı, tarafların faaliyet alanlarının farklı olduğu, tecavüzün varlığının ispatlanamadığına ilişkin değerlendirmenin yerinde olduğu, bu yöndeki istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi ticaret unvanları yönünden açılacak davalarda da söz konusudur. Ancak ticaret unvanı yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmektedir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için, önceki hak sahibinin, ticaret unvanının aynısının veya benzerinin kullanılmasına belirli bir süre sessiz kalmış olması gereklidir. Ancak ticaret unvanı yönünden sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı TTK’de düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğü giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Bu durumda, davalının markasal kullanımları ve başlangıcı nazara alınarak bu tarihten itibaren dava tarihine kadar geçen süre belirlendikten sonra davacının markaya tecavüze dayalı talepleri yönünden işbu davanın açılmasının TMK’nın 2. maddesi kapsamında kalıp kalmadığının da bu minvalde değerlendirilmesi gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere davalının markasal kullanımının bulunmadığı, sürenin başlangıcında ise davalının markasal kullanımları dikkate alındığına göre, davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığının da kabul edilemeyeceği, yukarıda açıklanan sebeplerle sonuç itibariyle kararın yerinde olduğu anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b./ .maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 09/12/2021 tarih ve 2021/59 E. – 2021/266 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 15/03/2022