Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/346 E. 2022/427 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/346
KARAR NO: 2022/427
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/12/2021 (Ara Karar)
NUMARASI: 2021/836 E.
DAVANIN KONUSU: 6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktöring Ve Finansman Şirketleri Kanunundan Kaynaklanan (Menfi Tespit)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili ihtiyati tedbir talebini içeren dilekçesinde; Davacı şirket ile … Ltd. Şti. 30 Mart 2012 tarihli İzmir … Noterliğinin … yevmiye numarası ile yapılmış olan … Ltd. Şti.’nin kiracı, davacının kiralayan olduğunu, müvekkili tüm hissedarları ile birlikte bu sözleşmeye kefil olarak imza attığını, finansal kiralama sözleşmesi nedeni ile kefil sorumluluğunun kalmış olduğunu, bu sözleşme nedeni ile yine teminat senedi olarak verilen senetlerin müvekkili açısından teminat niteliği taşımadığını, müvekkili dosya borcunu sorumluluğundan çok daha fazlasının ödendiğini, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas (Eski No:… Esas), … Esas (Eski No:… Esas), … Esas (Eski No:… Esas) sayılı dosyalarında borcu olmadığını, haciz tehditi altında yatırmış olduğu İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas numaralı dosyasına yapılan ödeme hakkında istidat davası açma haklarının saklı kalması kaydı ile bu dosyalar ve dayanağı leasing sözleşmesi nedeni ile borcunun olmadığının tespitine, müvekkili aleyhine başlatılmış olan takiplerin tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesinin 31/12/2021 tarihli ara kararıyla; “…nın 72/3. maddesi gereğince icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yoluyla dahi icra takibinin durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğinden davacının icra takibinin durdurulması yönündeki ihtiyati tedbir talebinin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Dilekçelerinin sonuç bölümünde açıkça “BK. 590.md. kefil hakkımız nedeni ile, icra dosyasındaki hacizli ve kıymet takdiri yapılmış taşınmazlar ayni teminat kabul edilerek, tedbiren takibin durdurulmasına ” şeklinde açıklama bulunduklarını, 590. md.’nin takibin ertelenmesi ile ilgili madde olduğunu, bu talebin bir ihtiyati tedbir olmadığını, tedbir zımnında görüldüğünden dilekçelerinde “tedbiren” kelimesini kullandıklarını ancak maddeden de anlaşılacağı üzere 590 madde uygulaması takibin durması değil ertelenmesi kararı olduğunu, Borçlar Kanunu 590.md.2 bendinin “Bütün kefalet türlerinde kefil, ayni güvence karşılığında hâkimden, mevcut rehinler paraya çevrilinceye ve borçlu aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz belgesi alınıncaya veya konkordato kararına kadar kendisine karşı yöneltilen takibin durdurulmasına karar verilmesini isteyebilir.” şeklinde olduğunu, müvekkilinin dışındaki kefillerin hep asıl borçlu şirketin ortakları olduğunu, müvekkilinin sadece arkadaşlığa dayanarak kefil olduklarını, asıl borçlu şirket ve onun ortakları olan kefillerden hiç biri takip edilmeyip sadece müvekkili adına takip yapıldığını, Borçlar Kanunun 590. md.sinin tam da bu tür durumların önlenmesi için konduğunu, sunulu nedenler ile Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına ve talepleri gibi BK 590. madde şartlarında hacizli taşınmazlar teminat kabul edilerek takibin esas borçlu hakkında takip yapılması ve sonuçlandırılmasına kadar takibin ertelenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; -Davacının takip bakımından kefil sıfatına haiz olmadığını ve kefalete ilişkin korumalardan yararlanamayacağını, davacının durdurulmasını talep ettiği icra dosyalarının dayanağının kambiyo senedi olduğunu, davacının kambiyo senetlerini müteselsil kefil sıfatı ile imzalamışsa da, davacının senette kefil olmasını hukuken mümkün olmadığını, davacının takip bakımından avalist sıfatıyla borçlu olduğunu, davalının senede attığı imza TTK 701/3. maddesi poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayıldığını, takip bakımından davacının kefil değil “aval” sıfatını haiz olduğunu, TBK’nın kefalete ilişkin hükümlerinin aval bakımından uygulanmasının hukuken mümkün olmadığını, davacının TBK md.590/2 de kefile ilişkin öngörülen defileri ileri süremeyeceğini, avalin 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 700. ile 702. maddelerinde düzenlendiğini, bu hükümlerin Borçlar Kanunu hükümlerine göre özel nitelikte hükümler olduğunu, bir an için davacının bu defii ileri sürebileceği kabul edilse dahi mahkemenin görevli olmadığını, davacının icra dosyasında haciz koyulan malları teminat gösteremeyeceğini, tarafımızca kabul anlamına gelmemekle birlikte Mahkemece davacının teminat talebinin kabulü halinde, bu teminatın müvekkilinin halihazırda satış ve paraya çevirme yetkisi olmayan yeni bir ayni teminat niteliğinde olması ve miktarının da en az icra dosyası borcunun %115’i oranında olması gerektiğini bu nedenlerle davacının istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. TBK’nın 590. maddesine göre, “Borçlunun iflası sebebiyle asıl borç daha önce muaccel olsa bile, belirlenen vadeden önce kefile karşı takibat yapılamaz. Bütün kefalet türlerinde kefil, ayni güvence karşılığında hâkimden, mevcut rehinler paraya çevrilinceye ve borçlu aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz belgesi alınıncaya veya konkordato kararına kadar kendisine karşı yöneltilen takibin durdurulmasına karar verilmesini isteyebilir. Asıl borcun muaccel olması, alacaklı veya borçlunun önceden süre içeren bildirimde bulunmasına bağlıysa, kefalet borcu için bu süre, bildirimin kefile yapıldığı tarihte işlemeye başlar.” Somut olayda, davacı hakkında finansal kiralama sözleşmesinden kaynaklı kefalet sözleşmesine dayalı olarak takip başlatıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece talep İİK’nın 72/3. maddesi gereğince değerlendirilerek talebin reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince ihtiyati tedbir talebinin reddine dair verilen ara karar üzerine davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Uyuşmazlık davacının müşterek borçlu kefil olup olmadığı, aval veren olup olmadığı, kefaletin geçerli olup olmadığı, davalılar tarafından başlatılan icra takiplerinden dolayı sorumlu olup olmadığı, ihtiyati tedbir talebinin yerinde olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır. Kefalet sözleşmesinin geçerli olması, genel hükümlerin yanında, Türk Borçlar Kanunu’nun 583. ve 584. maddelerde kefalet sözleşmesi için öngörülen koşulların varlığına bağlıdır. Aval ise poliçe, çek ve bonoya özgü bir tür kambiyo taahhüdüdür. Hemen belirtilmelidir ki, kambiyo senetleri bakımından kendine özgü bir teminat türü olarak aval müessesesi kabul edildiğinden, bono üzerinde “kefil” yazıyor olması, bu taahhüdü kefalet haline dönüştürmez. Olayımıza gelince; Taraflar arasındaki finansal kira sözleşmesinde davacı sözleşmeyi “kefil” sıfatıyla imzalamış olup, sözleşme ekinde yer alan kambiyo senetlerinde de imzasının bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır. Ancak ön yüzde yer alan imza dolayısıyla davacının aval veren olup olmadığının tartışılması gerekmektedir. İcra dosyalarında icra takibi dayanağı senetler incelendiğinde bu emre yazılı senetlerde kayıtsız şartsız belli bir bedeli ödeme vaadinin, düzenleme tarihi, düzenleme yeri, alacaklı, borçlu, kefil, vade tarihi kısımlarının doldurulmuş olduğu, takip dosyası kapsamında hacizli bulunan taşınmazların TBK’nın 590/2. maddesi kapsamında ayni teminat olarak değerlendirilemeyeceği ayrıca Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’na göre daha özel nitelikte bir kanun olup, ancak Türk Ticaret Kanunu’nda düzenleme bulunmaması halinde genel hüküm niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu uygulanacağından ve dava dosyasında davacının aval sıfatına sahip olup olmadığının değerlendirilmesinin yapılması gerekip, bu husususun da yargılama gerektirdiği anlaşılmakla TBK’nın 590. Maddesinin uygulanmasına ilişkin talebin bu aşamada yargılama gerektirdiğinden reddine karar verilmesi gerekmiştir. İlk derece mahkemesinin gerekçesi ve özellikle TBK’nın 590/(2). maddesi dikkate alındığında davacı tarafından asıl borçlu dava dışı şirketin borcunun teminatı için verdiği ipotek dışında ayni güvence göstermesi gerektiği ve aval veren sıfatının bulunup bulunmadığının tartışılması gerekliliği gözönünde bulundurulduğunda ilk derece mahkemesinin kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı ihtiyati tedbir talebinde bulunan vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/12/2021 tarih ve 2021/836 E. Sayılı ara kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17/03/2022