Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/202 E. 2022/228 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/202
KARAR NO: 2022/228
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
NUMARASI: 2021/521 E.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekilinin 06/10/2021 tarihli ihtiyati tedbir talepli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketi, çocuk uyku ürünleri segmentinde faaliyet gösteren bir kadın girişimcinin kurduğunu, kısa sürede itibar kazandığını, … markasının sahibi olduğunu, davalı ile müvekkilinin ticaretleri öncesinde de uzun yıllara dayanan tanışıklıklarının olduğunu, … marka politikası gereği üçüncü kişilere franchise mağaza açma yetkisi yahut mümessillik veren bir marka olmadığını, işinin gelişimini desteklemek, mağazasına prestijli bir marka katmak adına, bir kısım … ürünlerinin davalı şirkete ait mağazada teşhiri ile bu sayede alınacak siparişler neticesinde üretim ve satışını denemek hususunda mutabık kalındığını, Bursa’da da beğeni toplayan markanın davalı aracılığıyla siparişler alınarak bir kısım satışlar gerçekleştirdiğini, davalının da aralarındaki anlaşmaya uygun olarak komisyonunu aldığını, davalının, davacıya ait teşhirdeki ürünlerini taklit ederek daha ucuza mal edip sattığını, müvekkilinin markasının itibarından haksız olarak faydalandığını ve davacının faydalı modelini taklit ettiğini, davalı … Ltd. Şti.’nin, teşhirinde … ürünlerinin bulunmasının müşteri nezdindeki cazibeyi arttırdığından öncelikle davalı nezdinde bulunan tüm … ürünlerine ivedilikle el konulup toplatılmasını, … ürünleri ile taklit teşkil eden ürünlere el konulması ve toplatılmasını, davalının ihlal teşkil eden eylemlere devam edememesi bakımından taklit ürünlerin paylaşımının yazılı, görsel ve bilcümle tanıtıcı materyallerinde, sosyal medyada kullanılmasının derhal durdurulmasını, dava sonuçlanıncaya kadar sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 156/5. maddesi uyarınca eldeki ihtilafa bakmaya yetkili mahkemenin Bursa Mahkemeleri olduğu gözetilmek suretiyle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili Bursa mahkemelerine gönderilmesini, Davacının davaya konu ettiği tüm taleplerinin zamanaşımına uğradığını, marka hakkına tecavüze dayalı ikame olunan dava da hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından usulden reddi gerektiğini, dava kötüniyetle ikame edildiğinden dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, Davacı şirket yetkilisi … hanım ile müvekkili …’in okul arkadaşı olup, aralarında bir dostluk ilişkisi bulunduğunu, müvekkilinin marka …, bebek-çocuk giyim, bebek mobilyası, duvar kağıdı, aydınlatma, organizer sepet, çocuk oyuncakları, uyku kıyafetleri vb. birçok ürünün satışını gerçekleştiren, lüks ve özel tasarımlara ev sahipliği yapan bir marka olarak üst gelirli tüketiciye hitap eden, ticari faaliyette bulunduğu Bursa ve Marmara bölgesinde hatırı sayılır bir müşteri portföyü bulunan bir marka olduğunu, davacının iddiasının aksine işbirliğinin davacının müvekkili ile iletişime geçmesi akabinde müvekkilin davacının ürünlerini teşhir etmeyi ve yapılan satış üzerinden komisyon almayı kabul etmesiyle kurulduğunu, Davacı yanın … ürünlerinin müvekkilince taklit edildiğini ileri sürdüğünü, söz konusu “taklit üretim” iddiasını ispata yarar hiçbir delil sunamadığını, Müvekkili şirket nezdinde davacı markaya ait 2 adet karyola, 1 adet şifonyer ve bir miktar tekstil ürünü teşhirde tutulduğunu, ürünlerinin müvekkilinin müşterilerince görülüp beğenilmesi akabinde siparişler alındığını ve bu siparişlerin davacıya iletildiğini, davacı şirketin basiretli bir tacirin göstermesi gereken özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı fiiilleri sonucu müşterilere devamlı ayıplı ürün gönderilmesi ve müşteri şikayetlerinin çözümlenmemesi neticesinde taraflar karşılıklı mutabakat halinde iş ilişkisini sonlandırma kararı aldıklarını, davacıya teşhir ürünlerinin iadesine ve ticari ilişkinin sonlandırılmasına ilişkin bildirimde bulunulmuşsa da davacı şirket yetkilisi tarafından gönderilen 03.07.2020 tarihli mailde ürünlerin satışının gerçekleştirilmesi sonrasında ilişkinin sonlandırılması teklifi sunulduğunu bu nedenle uyuşmazlık konusu teşhir ürünlerinin davacıya iade olunmadığını, ürünlerin satışına dair taraflar arasında herhangi bir vade belirlenmediğini, aksine ürünlerin stoğu tükenene dek satışına muvafakat verildiğini, Davacının “…” adlı faydalı model hakkının müvekkilince ihlal edildiğine yönelik iddialarının kabulü mümkün olmadığını, Davacı tarafından her ne kadar dava dilekçesinde “Taklit” başlığıyla müvekkili şirketin üretimi olan karyola ile kendi şirketlerine ait olan karyolanın görüntülerini eklenmişse de bahsi geçen karyolanın anonim bir model olup, karyolanın doğal şekli gereği kapısı bulunduğunu, taklitten kasıt karyolanın şekli ise bu durumda faydalı model değil, davacının “kapılı karyola” buluşunu gerçekleştirip, patentini almış olması gerektiğini, ortada herhangi bir patent hakkı mevcut olmadığını, Davacının markasına yahut “…” adlı faydalı modeline müvekkilin bir tecavüzü mevcut olmadığından davacının tazminata yönelik taleplerinin kabul edilebilir bir yanı olmadığını, Davacının dayanaksız, soyut ve fahiş manevi tazminat talebinin de reddi gerektiğini, Salt kötü niyetle ve maddi kazanç sağlama maksadıyla ikame edilen huzurdaki davada ihtiyati tedbire karar verilmesi halinde müvekkilinin markasının telafisi güç zararlarla karşı karşıya kalacağını müvekkilinin ekonomik olarak mahvına sebebiyet vereceğini, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Bilindiği üzere ihtiyati tedbir öğretide; “…Kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydanagelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır.” şeklinde tarif edilmiştir (Medeni Usul Hukuku 12.Baskı Sh.714-Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özekes). Anılan tariften de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbirin diğer fonksiyonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde yeni bir takım ihtilafların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki korumadır. 6769 sayılı SMK 159.maddesinde ihtiyati tedbirler düzenlenmekte olup, madde hükmü “(1) Bu Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkiniğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire kararı verilmesini mahkemeden talep edebilir.” şeklinde olup, söz konusu ihtiyati tedbir kararı, davacının sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara ya da patenti verilmiş usulün icrasında kullanılan vasıtalara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engelleyecek şekilde, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dahil, bulundukları her yerde elkonulması ve bunların saklanması, herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi şeklinde verilebilir. Bu kanunda hüküm bulunmadığı durumda 6100 sayılı HMK hükümleri uygulanır. Nitekim 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) onuncu kısmının birinci bölümünde düzenlenen ihtiyati tedbir müessesesi 389. madde başlığında “geçici hukuki korumalar” olarak vasıflandırılmış ve aynı maddenin birinci fıkrasında; “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şeklinde şartları belirtildikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep, verilecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanması gibi sair hususlarda yapılması gerekli usul ve prosedür açıklanmıştır. Geçici hukuki korumalardan olan ihtiyati tedbire karar verilebilmesi için ihtiyati tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve ihtiyati tedbirin bir sebebinin mevcut olması gerekir. Yargılama sırasında mevcut durumun değişmesi halinde hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkansız hale gelmesi, gecikme sebebinin bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi söz konusu olan hallerde ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilmelidir. Görüldüğü üzere kanun koyucu bu konuda hakime oldukça geniş bir takdir alanı bırakmıştır. Ancak ihtiyati tedbire karar verilmesi için mutlaka bir tehlikenin veya zararın doğmuş olması veya halen var olması da aranmaz. Dava konusu hak veya şey bakımından ortaya çıkacak tehlike ve zararın önlenmesi için de her türlü tedbire karar verilebilir. Tedbir kararı verilebilmesi için davanın ispatına elverişli delil bulunması da zorunlu olmayıp, istekte haklı olma ihtimalinin mevcut olması yeterlidir. İhtiyati tedbir talebini inceleyen hakimin davanın esası hakkındaki hükmünü peşinen ihdas ettiğinden söz edilemez. İhtiyati tedbire veya ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verirken hakim dava hakkındaki kanaatini yalnız ihtiyati tedbir talebi ile sınırlı olarak -kanunen gerektiği için- açıklamak durumundadır. Öte yandan ihtiyati tedbir kararı geçici nitelikte olup, durum ve şartların değişmesi ile her zaman değiştirilebilir. Dava dilekçesi ve bütün dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; ihtiyati tedbir talebi yargılamayı gerektirdiğinden, reddine” karar vermek gerekmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin ihtiyati tedbir talebine ilişkin vermiş olduğu ret kararının, herhangi bir somut gerekçeye dayanmadığını, yerel mahkemenin gerekçesiz ret kararının, hukuki dinlenilme haklarını açıkça ihlal ettiğini, Davalının mağazasına gelen bir kısım müşterilerin … sipariş ederken, bir kısım müşterilerin de … ürünlerini çok beğenip satın almak istemelerine rağmen fiyatı yüksek bularak satın almaktan vazgeçtiğini, teşhirinde bulunan … ürünleriyle müşterinin ilgi ve beğenisini yakalayan davalının, müşterilerin fiyatta tereddüt yaşadıklarını görünce “Çok beğendiyseniz, hiç merak etmeyin, ben size Bursa’da aynısını ürettirir daha ucuza mal ederim, sizin aklınız kalmasın” diyerek … taklidi üretim ve satışlara başladığını, müvekkilinin, bu durumdan müşteri ihbarlarıyla haberdar olunca, sonlandırma kararı alarak davalıyı da mağdur etmemek adına, elinde bulunan, … markasına ait ürünlerin satılması, stokların eritilmesi hususunda kendisine makul bir süre tanıdığını ve bu sürenin dolduğunu, davalı şirketin, … markalı ürünleri satmaya hatta … mobilyalarını teşhirde tutarak müşterinin ilgisini çekmeye, … taklidi ürünler üretmeye ve satmaya devam ettiğini, İzah edilen sebeplerle; Davalı … Ltd. Şti.’nin, teşhirinde … ürünlerinin bulunmasının müşteri nezdindeki cazibeyi arttırdığından öncelikle davalı nezdinde bulunan tüm … ürünlerine ivedilikle el konulup toplatılmasını, … ürünleri ile taklit teşkil eden ürünlere el konulması ve toplatılmasını, davalının ihlal teşkil eden eylemlere devam edememesi bakımından taklit ürünlerin paylaşımının yazılı, görsel ve bilcümle tanıtıcı materyallerinde, sosyal medyada kullanılmasının derhal durdurulmasını sakınca bulunan hal olması sebebiyle talep ettiklerini, bu nedenler HMK. 389. madde kapsamında, gecikmesinde sakınca bulunan bir hal bulunduğunu ve ihtiyati tedbir taleplerinin haklı olduğunu ispatlar nitelikte olduğunu, Mahkemece aksi şekilde herhangi bir somut gerekçeye dayanmaksızın tedbir talebinin reddi yönünde karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olduğunu, Sınai Mülkiyet Kanunu MADDE 159- (1) Bu Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkinliğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebileceğini, ihtiyati tedbirlerle ilgili bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağını, anılan sebeplerle, yerel Mahkemenin usul ve yasaya aykırı ilgili ara kararının kaldırılarak, koşulları oluşan ihtiyati tedbir kararına hükmedilmesi gerektiğini, izaha çalışılan sebepler ve re’sen takdir edilecek sebepler ışığında İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2021/321 E. Sayılı dava dosyasında 18.10.2021 tarihli ara kararı ile vermiş olduğu “İhtiyati Tedbir Talebinin Reddine” ilişkin kararın yapılan İstinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına karar verilmesini, … Ltd. Şti.’nin, teşhirinde … ürünlerinin bulunması, müşteri nezdindeki cazibeyi arttırdığından öncelikle davacı nezdinde bulunan tüm … ürünlerine ivedilikle el konulup toplatılmasını, … ürünleri ile taklit teşkil eden ürünlere el konulması ve toplatılmasını, davalının ihlal teşkil eden eylemlere devam edememesi bakımından taklit ürünlerin paylaşımının yazılı, görsel ve bilcümle tanıtıcı materyallerinde, sosyal medyada kullanılmasının derhal durdurulmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; sahibi olduğu … markasına ait ürünlerin Bursa’da davalı tarafından satışı konusundaki anlaşmanın sona ermesi ve davalıda bulunun teşhir ürünlerinin davalı tarafça satılması konusunda verilen süre dolmasına rağmen, teşhir ürünlerinin taklitlerinin üretilerek, markasının ününden haksız olarak yaralandığından, davacıda bulunan tüm … ürünlerine ivedilikle el konulup toplatılmasını, … ürünleri ile taklit teşkil eden ürünlere el konulması ve toplatılmasını, davalının ihlal teşkil eden eylemlere devam edememesi bakımından taklit ürünlerin paylaşımının yazılı, görsel ve bilcümle tanıtıcı materyallerinde, sosyal medyada kullanılmasının tedbir yolu ile derhal durdurulmasına ilişkindir. Mahkemece; Öğretide ve HMK 389 maddesi ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Yasasındaki 159. maddesinde yer alan tedbire ilişkin hükümler yazıldıktan sonra “Dava dilekçesi ve bütün dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; ihtiyati tedbir talebi yargılamayı gerektirdiğinden, reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile tedbir talebinin reddedildiği tespit edilmiştir. Yargıtay HGK’nun 25/11/2021 tarihli 2018/21(10)-242 esas ve 2021/1504 karar sayılı kararında belirtildiği üzere; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiğini açıklamış olup, HMK 297/1-c maddesinde; “Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerinin” belirtilmesi gerekip, bu kısım hükmün gerekçe bölümüdür. HMK 297/2 maddesinde “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hüküm altına alınmıştır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesinde; “(1)Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, C) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir.” hükmüne yer verilmiştir. Kararın açık ve gerekçeli olması hukukî dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukukî dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkündür. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukukî gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 31.05.2017 tarihli ve 2015/22-1236 E., 2017/1044 K.; 06.11.2018 tarihli ve 2017/12-2826 E., 2018/1619 K.; 06.12.2018 tarihli ve 2017/11-101 E., 2018/1869 K., 18.02.2020 tarihli ve 2016/22-2639 E., 2020/165 K. ile 04.02.2021 tarihli ve 2017/(21)10-1968 E., 2021/31 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun159. maddesinde, bu kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişilere hükmün etkinliğini temin etmek üzere ihtiyati tedbir talep etme hakkı tanınmış, ihtiyati tedbirlerle ilgili bu kanunda hüküm bulunmayan hususlarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 159. maddesi gereği, delillerin değerlendirilmesi sonucu ulaşılacak yaklaşık ispat, tedbir kararı verilmesi için yeterlidir. İhtiyati tedbir, 6769 Sayılı Kanun’da ve HMK’da düzenlenmiş geçici hukuki koruma türü olup, tedbir talebinin yapıldığı tarihte dosyaya sunulan dayanak belgeler nazara alınarak ve dava sonunda verilecek karar yönünden ihsası rey oluşturmamak kaydı ile gerekçeleri açıklanarak verilmesi gerekir. Mahkemece öğretide ve HMK 389 maddesi ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Yasasındaki 159. maddesinde yer alan tedbire ilişkin hükümler yazıldıktan sonra “Dava dilekçesi ve bütün dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; ihtiyati tedbir talebi yargılamayı gerektirdiğinden, reddine karar vermek gerekmiştir.” sözleri ile tedbir talebi reddedilmiş olup, mahkemeyi ret kararı vermeye götüren dosya kapsamındaki somut bulgu ve deliller açıklanmadığından, kararda yasanın düzenlediği anlamda gerekçe bulunmadığından, davacı vekilinin kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin18/10/2021 tarihli tedbirin reddine ilişkin ara kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 18/10/2021 tarih ve 2021/521 E. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-f ve 394/(5). maddeleri gereğince, KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17/02/2022