Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1803 E. 2022/1828 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1803
KARAR NO: 2022/1828
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 26/10/2022 (Ara Karar)
NUMARASI: 2022/216 E.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili ihtiyati tedbir talepli dava dilekçesinde özetle; Maddi ve manevi tazminat hakları saklı kalmak üzere tescilli ve tanınmış olduğunu iddia ettiği “…” markasına yapılan ayniyet, iltibas, marka tecavüzü ve haksız rekabet sebebiyle davalı adına tescil edilmiş … (Başvuru No. … Sınıf 29), … (Başvuru No. … Sınıf 29), … (Başvuru No. … Sınıf 29), … (Başvuru No. … Sınıf 29), … (Başvuru No. … Sınıf 29), … (Başvuru No. … Sınıf 29) markalarının hükümsüzlüğüne karar verilmesi, Sınıf 29 “yumurta ve yumurta tozları” ibarelerinin sicilden terkini ve yargılama sürecinde davalının markaları kullanımının engellenmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiştir. Davalı vekilinin cevap dilekçesine özetle; Müvekkilinin markalarını kullandığını, Türkiye’de tanınmış olduğunu, markaların hükümsüzlüğü/ iptal koşullarının bulunmadığını, kullanmaya verilen kısa kesintinin kullanılmama anlamına gelmeyeceğini, davacının kötü niyetli olduğunu, hak düşürücü süre itirazı ile zaman aşımı def’ilerinin bulunduğunu, şartları oluşmadığından tedbirin reddine karar verilmesini beyanla davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi tarafından 26/10/2022 tarihli tensip zaptının 15 numaralı ara kararı ile “… Davacı dava dilekçesinde öncelikle ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiş ancak davalının kullanmış olduğu tescilli markaların kullanılmaması yönünde tedbir talebinde bulunmuş ise de, tescilli markaların kullanılması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği …” gerekçesi ile davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Darıca ilçesinde yumurta üretimi ve satışı üzerinde faaliyet göstermekte olduğunu, “…” markasının müvekkili tarafından yapılan başvurunun kabulü üzerine T.C. Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından … no. ile 04.10.2021 tarihinde tescil edildiğini, iş bu marka ile Nice 29 sınıfıyla kuru bakliyat, hazır çorbalar, bulyonlar, zeytin, zeytin ezmeleri, kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar, kuru yemişler, patates cipsleri, et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri, yumurtalar ve yumurta tozları üzerinde faaliyet yapıldığını, davalı tarafından müvekkili aleyhine Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla) 2021/225 Esas sayılı dosyası ile ihtiyati tedbir talepli dava ikame edildiğini, tedbir talebinin mahkeme tarafından reddedildiğini, istinaf yoluna başvuru neticesinde Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi’nin 2021/2136 Esas- 2022/289 Karar sayılı kararıyla istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırıldığını, ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile “…” isimli markanın kullanımının durdurulduğunu, iş bu tedbir kararının Gebze İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile işleme konulduğunu, müvekkilinin çalışamaz duruma getirildiğini, davalı şirketin çeşitli sınıflarda kullanmakta olduğu mal ve hizmetlerde farklı isim ve şekiller altında “…” markasını kendi adına Türk Patent ve Marka Kurumu’na tescil ettirdiğini, Sınıf 29 başlığında et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri, yumurtalar ve yumurta tozlarını ürün listesine eklemişse de esasında hiçbir zaman yumurta üretimi yapmadığını, markaların tescil edildiği emtia ve sınıflarda kural olarak belirli bir süre içerisinde kullanılıyor olması gerektiğini, bu hususa mülga 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki KHK’da hem bir iptal sebebi hem de hükümsüzlük sebebi olarak yer verildiğini, sonrasında Anayasa Mahkemesi tarafından her iki madde de mülkiyet hakkının olağan dönemde çıkan KHK ile sınırlandırılamayacağından bahisle iptal edildiğini ancak Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 9. maddesinde “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir’’ hükmünün bulunduğunu, davalı tarafından yumurta üretiminde kullanılmayan markanın iptalinin yasal gereklilik olduğunu, davalı şirketin “…” markasının sahibi iken ekonomik kriz sonucu bu markayı satışa çıkardığını, 17.05.2007 tarihinde markalar ihale edilmişse de yukarıda belirttiğimiz gibi ne davalı tarafın ne de önceki sahiplerinin hiçbir dönem yumurta işi yapmadığını, Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi (Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla) 2021/225 Esas sayılı dosyada dinlettikleri tanık beyanlarının da bu yönde olduğunu, markanın Bolu İlinin bir ilçesi olan … olduğunu, il, ilçe isimlerinin anonim özellik göstermesi sebebiyle bu tür isimlerin tek başına marka ve tescile konu edilememesi gerektiğini, ürün ile marka arasındaki bu bağlantı ilgili malın imalat yeri, hizmetin sunulduğu yer ya da başka herhangi bir bağlantı olabileceğini, tescili talep edilen yer eğer o ürün ile ünlü ise ve bağlantı doğrudan bu bağlamda kuruluyorsa markanın tescil edilmesinin mümkün olmadığını, SMK madde 5/1c hükmüne göre de ticaret alanında coğrafî kaynak belirten işaret veya adlandırmaları münhasır ya da esas unsur olarak içeren işaretler, marka olarak tescil edilemeyeceğini, Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde davalı şirketin markalarının tanınmışlığı ve tarihsel gelişimi hakkında kendilerinin “ilk Türk fast food zincirini” kurduklarını, bunun marka ününü katladığını dile getirmesi karşısında davalının esasen tavuk işinde olduklarını, yumurta ve buna dair faaliyetlerin bu kapsamda bulunmadığının ikrarında bulunduklarını, HMK’nın 389. Maddesi şartlarının oluştuğunu beyanla istinaf başvurularının kabulü ile ihtiyati tedbirin reddine dair kararın kaldırılmasını, yargılama süresince davalı adına tescilli dava konusu markaların kullanımının tedbiren durdurulmasını, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait … ve bu işaretten türetilmiş ve bunlara ek yapılarak üretilmiş markaların ilk defa 1997 tarihinde tescil ettirildiğini, … ve ailesi tarafından …’da tavuk kesimhanesi kurulduğunu, tavuk üretimine başlandığını, bu markanın zamanla maruf hale geldiğini, giderek yurt çapında çok tanındığını, tavuk üretiminin yanı sıra fast food zincirinin kurulduğunu, bir çok yerde lokantaların açılarak bu marka altında faaliyet gösterildiğini, sektöründe tanınmış hale geldiğini, ekonomik darboğaz ve kümes hayvanlarındaki hastalıklar sebebi ile işletmenin zor durumda kalması ile 26.03.2002 tarihinde iflas ettiğini, … işletmesi ve markalarının İlçem Nakliyat tarafından 24.05.2005 tarihinde iflas idaresinden ihale yolu ile satın alındığını, markaların … Tavukçuluk adına tescillerinin yapıldığını, … Tavukçuluk tarafından da bu marka altında faaliyete geçildiğini, markaların aktif kullanıldığını, ancak kuş gribi salgın sebebiyle ekonomik krize girildiğini, işletmenin … Şirketi tarafından gazete ilanlarıyla ihaleye çıkarıldığını, işletmenin markalar hariç … AŞ’ye, … markalarının ise müvekkili şirkete 17.05.2007 tarihinde ihale edildiğini, işletme iflas ettiği halde tanındığı ve değeri nedeni ile … markalarının işletmeden ayrı olarak 4.000.000,00 TL + KDV’ye satıldığını, bu satışın Türkiye’de büyük sansasyon yarattığını, müvekkilinin işletmeden daha fazla para ödeyerek, markanın konulduğu malın üretildiği işletmeyi değil ve sadece markaları satın aldığını ve Türkiye çapında çok tanınmış marka altında üretim yapmak ve faaliyette bulunmak amacı ile markaları satın aldığını, satın aldıktan hemen sonra markaları kullanmaya başladığını, bu kadar önemli, tanınmış ve yaşayan bir markanın kullanılmadığı veya kullanılmayacağını ileri sürmenin tamamen kötüniyet ve bundan haksız çıkar sağlamaya yönelik bir hareket olduğunu, ticaret hayatının kurallarına aykırı bir eylem olduğunu, haksız rekabet teşkil ettiğini, bu davanın hakkın kötüye kullanılması olduğunu, herkesin malumu olan ve bilhassa tacir ve sektörde bulunan kişilerce ekonomik değeri bilinen söz konusu markaları açık artırmada talip olmayıp veya alamayıp, kötüniyetle hükümsüzlüğünü istemenin MK 2‘ye aykırı olduğunu, müvekkilinin mezkur markalar adı altında ticari faaliyetlerde bulunduğunu, davacının iddia ettiği vakıaları kabul etmediklerini, haksız ve kötü niyetli olduğunu, markların iptal koşullarını taşımadığını, müvekkili şirketin yumurta işi yapmadığı davacı iddiasının da gerçek dışı olduğunu, müvekkili şirketin yumurta sektöründe halen faaliyet gösterdiğini beyanla davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; Marka hükümsüzlüğü ile ihtiyati tedbir yolu ile davalıya ait markaların yargılama süresince kullanımının engellenmesi istemine ilişkindir. İstinaf konusu uyuşmazlık davacının ihtiyati tedbir talebinin reddi kararının isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Markaya ilişkin fikri ve sınai haklar hukukundan doğan hak, mülkiyet hakkı olup, mülkiyet hakkı Anayasa ile teminat altına alınmış ise de; bu koruma sınırsız değildir. Mülkiyet hakkı mahkeme kararı ile geçici hukuki koruma türü olan ihtiyati tedbir yolu ile kısıtlanabilir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun 159/1. maddesinde, sinai mülkiyet haklarına tecavüz olduğunu ispatlamak şartıyla ihtiyati tedbir talep edilebileceği, 159/3. maddesinde ise ihtiyati tedbirlerle ilgili bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 389. maddesi ile ihtiyati tedbir kararı, bir hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında uygulanacak geçici bir hukuki koruma niteliğindedir. İhtiyati tedbir kararı verilebilmesi için yaklaşık ispat şartı gerekmektedir. Ayrıca fikri ve sınai haklar hukukunda markalar bakımından 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.159’da özel bir düzenleme yer almakla 6769 Sayılı SMK 159/1 maddesi uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, sınai mülkiyet haklarına tecavüz edecek şekilde kullanımların olduğunu ispat etmek şartıyla ihtiyati tedbir verilmesini isteyebilir. İhtiyati tedbir kararı, talep edildiği tarih itibariyle dosya kapsamında mevcut deliller değerlendirilerek verilmesi gereken geçici hukuki koruma türüdür. Bu sebeple yasa koyucu, mutlak ispatı değil yaklaşık ispatın varlığını yeterli görmüştür. Kanun koyucu, düzenlemeler yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “gereklilik” başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, “orantılılık” ise başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Bir kurala uyulmaması sebebiyle kanun koyucu tarafından öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında da “ölçülülük ilkesi” gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur. 6100 Sayılı HMK’nın 389/1. maddesinde, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenlemesinin yer aldığı, düzenlemeye göre, tedbir kararına hükmedilebilmesi için; şartlara uygun tedbir kararı verilmemesi halinde mevcut durumda olabilecek değişiklik sebebiyle hakkın elde edilmesinin zor hatta imkansız hale gelmesine yönelik kuvvetli endişenin bulunması gerektiği ayrıca 6100 Sayılı HMK’nın 390/3. maddesinde, “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” şeklinde düzenleme yer aldığı, düzenleme gereği, ihtiyati tedbir kararının verilmesi için tam bir ispat aranmadığı, talebin şartlarının oluşup oluşmadığı hususunda mahkemeye kanaat verecek delilerin varlığının yeterli olduğu, bu kapsamda dosyada mevcut iddia, bilgi- belge ve deliller ile yukarıda içeriği açıklanan Mahkeme kararı birlikte dikkate alındığında, eldeki dosyada ihtiyati tedbir koşulları açısından yaklaşık ispat olgusunun gerçekleşmediği, yaklaşık ispata kanaat için bu aşamada tedbir açısından değerlendirme yapılamayacağı, kararın ölçülü olduğu tespit edilmekle, ilk derece Mahkemesi tarafından ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin kararında isabetsizlik bulunmadığı, davacının ihtiyati tedbirin reddine karşı yaklaşık ispata dair istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı belirlenmiştir. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, davacının istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, yapılan inceleme sonucunda ilk derece Mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26.10.2022 tarih ve 2022/216 Esas sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 29/12/2022