Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1652 E. 2022/1700 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1652 Esas
KARAR NO: 2022/1700 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/09/2022
NUMARASI: 2021/181 Esas – 2022/783 Karar
DAVANIN KONUSU: İstirdat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/12/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket tarafından müvekkili şirket aleyhine … Alacaatlı Şubesi’ne ait, … numaralı, 26/02/2021 keşide tarihli, 34.344 TL meblağlı ileri tarihli çekten dolayı icra takibi başlatıldığını, haciz işlemi esnasında icra tehdidi altında 24/02/2021 tarihinde müvekkilinin 49.050 TL’yi icra takip dosyasına ödemek zorunda kaldığını, icra takibine konu çekin dava dışı başka bir şirket adına keşide edildiği ve çekin kargoya teslim edildikten sonra çalındığını, bu nedenle çek için ödeme yasağı kararı verildiğini ve hatta çeke konu borcun da dava dışı şirkete ödendiği ancak dava dışı şirket temsilcisi adına sahte bir imzayla ciro silsilesinin başlatıldığı ve en son da davalı şirket tarafından icra takibine konulduğu dolayısıyla müvekkilinin söz konusu çek ve ona dayanılarak açılmış olan icra takibi kapsamında bir borcu olmadığı belirtilerek müvekkilinden tahsil edilen paranın davalıya ödenmemesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilerek müvekkilinin çekten dolayı borçlu olmadığının tespitine ve icra tehdidi altında ödemiş oldukları 49.050 TL’nin davalıdan istirdadına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin kanunun öngördüğü prosedürü yerine getirdiğini, iyiniyetli meşru hamil olduğunu, çekin iktisabında kötü niyet ve ağır kusurunun bulunmadığını, ödeme yasağı kararını çekin ibraz edildiğinde öğrenildiğini ancak bu kararın çekin icra takibine konulmasına engel teşkil etmediğini belirterek davanın reddine ve davacının alacağın % 20’sinden aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dava; ödenen bedelin davalıdan istirdadı istemine ilişkindir. 6325 sayılı kanun ile konusu bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olan ticari davalarda dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurulmasının dava şartı haline geldiği, eldeki davada davacının talebinin icra baskısı altında ödendiği beyan edilen meblağın tahsili istemine ilişkin olduğu, dosyanın incelenmesinde 12/03/2021 tarihli haciz işlemi sırasında davacının borcu ödediği ve bedelin alacaklıya ödenmesine muvafakat ettiği, bu beyandan 3 gün sonra eldeki davanın açıldığı, hal böyle olunca davanın menfi tespit davası olarak değil istirdat davası olarak yürütülmesinin gerektiği, istirdat davasının da konusunun bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olduğu, dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurulmadığının anlaşıldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis (İstanbul BAM 15. Hukuk Dairesi’nin 2021/3420-2379 E.K. Sayılı kararı ile İstanbul 16. Hukuk Dairesi’nin 2020/1086-1143 E.K. Sayılı kararı)” edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Öncelikle bu davanın tedbir istemli menfi tespit davası olarak açıldığını, davadaki öncelikli amacın icra dosyasına yatırılan paranın alacaklıya ödenmemesi olduğunu, icra baskısıyla ödenmiş olan para karşı tarafa ödenmeden ivedi bir şekilde işbu davanın açıldığını ancak bu davanın açılmasından sonra icra müdürlüğünün dosyadaki parayı davalı-alacaklıya ödediğini, davadaki temel amacın istirdat talebi olmadığından davanın dava şartı arabuluculuk kuralına tabi olmadığını ve davanın tedbir, menfi tespit ve istirdat taleplerini birlikte içerdiği halde davanın açılmasından 1,5 yıl sonra arabuluculuğa başvurulmaması sebebiyle davanın usulden reddedilmesinin doğru olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle;Davacı-borçlunun icra takibine konu borcu hiç bir ihtirazi kayıt koymadan icra takip dosyasına ödediği ve ayrıca ödenen paranın da kendilerin ödenmesi için muvafakat ettiğini, borcun ödenmesinden sonra menfi tespit davasının açılamayacağını, borcun ödenmesinden sonra menfi tespit davası açılmasının mümkün olmadığını, bu nedenle davanın istirdat davası olarak kabul edileceğinden dava şartı arabuluculuk hükümlerine tabi olduğundan mahkeme kararının doğru olduğunu belirtilerek davacı tarafın istinaf talebinin reddine karar verilmesini istemiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. İstinaf başvurusuna konu dosyanın incelenmesinde, dava tarihinin 15/03/2021 olduğu, çekin keşide tarihinin 26/02/2021 olduğu, 24/12/2020 tarihinde çekin lehtara gönderilmek üzere kargo firmasının Öveçler /Ankara şubesine teslim edildiği, 25/12/2020 tarihinde gönderinin 25/12/2020’de kargo şirketinin Zincirlikuyu/İstanbul şubesine teslim edildiği, 25/12/2020 tarihli kargo firması çalışanının polis merkezindeki şikayetçi tutanağında çekin içinde bulunduğu kargo dağıtım çantasının çalındığını bildirdiği, 18/01/2021 tarihinde dava dışı çek lehtarı … Ltd. Şti.’nin çek iptali başvurusu üzerine İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesince (ATM) davaya konu çek bedelinin başkalarına ödenmesinin yasaklanmasına karar verildiği, davacı tarafından çek bedelinin 24/02/2021 tarihinde banka havalesi yoluyla çek lehdarına ödendiği, 05/03/2021 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile davalı tarafından davacıya ve ciro zincirindeki diğer borçlulara karşı icra takibi başlatıldığı, 12/03/2021 tarihinde davacının Ankara’daki iş yerinde haciz işlemi uygulandığı, davacının aynı tarihte icra dosyasına 49.050,00 TL’lik ödeme yaptığı ve dosya borcunun ödendiğinin haciz tutanağına da işlendiği yine haciz tutanağında davacı şirket yetkilisinin icra takip dosyasına yatırılmış olan paranın alacaklı tarafa ödenmesine muvafakat ettiği tespit edilmiştir. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunun “Menfi tesbit ve istirdat davaları” başlıklı 72. maddesi, “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir…. (6) Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir. (7) Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir…” 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun ”3. Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 5/A maddesi, ”(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklinde düzenlenmiştir. İstinaf incelemesindeki uyuşmazlık; Davanın, 6102 Sayılı TTK’nın 5/A. maddesi kapsamında dava şartı olan arabuluculuk hükümlerine tabi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkemece, davaya konu borç için icra takip dosyasına ödeme yapıldıktan ve yapılan ödemeninde takip alacaklısı-davalıya ödenmesine muvafakat edilmesinden sonra işbu açılması sebebiyle davanın menfi tespit davası olarak istirdat davası olarak görülmesi gerektiği gerekçesiyle davanın TTK m.5/A’daki dava şartı arabuluculuk hükümlerine tabi olduğu ve dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmadığından davanın usulden reddine karar verilmiştir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere davanın hukuki tasvifi hakime aittir. Buna göre, dosyadaki bilgi ve belgeler ile tarafların kabulünde olan hususlara göre davanın dayanağını teşkil eden icra takibine konu çekten kaynaklanan takip borcunu davacının davayı açmadan önce takip dosyasına ödediği ve bu paranın davalı-takip alacaklısına ödenmesi için onay verdiği, bu sebeple davanın konusunun 2004 Sayılı İİK’nın 72/7. maddesi kapsamında genel hükümlere açılmış bir alacak davası olduğu, İİK’nın 72/6. maddesi kapsamında istirdat davası olmadığı, davacının borçlu olmadığı yönünde ayrıca menfi tespit talep etmiş olmasının da davayı bizatihi menfi tespit davası konumuna girdirmeyeceği, çünkü gerek İKK’nın 72/6. maddesi ve gerekse 72/7 maddesi kapsamındaki davalarda talebin özünün; borçlunun, alacaklıya iddia edilen sebeplere göre borçlu olmadığının mahkemece tespit edilmesi olduğu hukuken aşikardır. İİK’nın 72/6 maddesi kapsamında açılan menfi tesbit davası dolayısıyla tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edileceği yasal olarak hüküm altına alındığından başta menfi tespit davası için gerekmeyen zorunlu arabuluculuk şartının yargılama sırasında borcun ödenmesi sebebiyle davanın yasa gereği istirdat davasına dönüşmesi durumunda da aranmayacağı istikrar kazanan Yargıtay içtihatları ile sabittir. Ancak, İİK’nın 72/7. maddesi gereğince genel hükümlere göre açılan davalarda ise borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan kişi ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, genel hükümlere göre dava açarak ödemiş olduğu paranın geri ödenmesini davalı alacaklıdan isteme dava hakkına sahiptir, bu davada da davacı öncelikli olarak davalı alacaklıya iddia etmiş olduğu sebeplerden dolayı borçlu olmadığını kanıtlamakla yükümlü olup davalıya karşı borçlu olmadığını talep etmiş olması işbu davayı İİK’nın 72/6. maddesi kapsamında bir menfi tespit davası olarak kabul edilmesini gerektirmediği, davacının ödemiş olduğu parayı geri istemesinden dolayı davanın konusunun hukuken bir miktar paranın ödenmesine yönelik alacak davası olduğu, bu sebeplerle davanın TTK 5/A. maddesi kapsamında dava şartı olan arabuluculuk hükümlerine tabi olduğunun kabulü gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararının hukuken doğru olduğu kanaatine varılarak davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan bu sebeplerle, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın m.353/1-b/1 gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/09/2022 tarih ve 2021/181 E. 2022/783 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar harcı davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08/12/2022