Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1635 E. 2022/1644 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1635
KARAR NO: 2022/1644
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 02/09/2022 (Ara Karar)
NUMARASI: 2022/159 E.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka İtibarının Kaybı Nedeniyle Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/11/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İhtiyati tedbir talep eden vekili talep dilekçesinde özetle; Davalının, davacı bankanın müşterilerine tahsis ettiği “…” ve ” …” adıyla usulsüz kesintiler yaptığını iddia ederek bu tutarların ve “…” nın şirketleri tarafından iadesinin sağlandığı/sağlanacağını taahhütte bulunduğunu, bu hususu sosyal paylaşım sitelerinde ilan ettiğini, söz konusu yazı, reklam ve ilanlar ile davacı bankanın markası ve unvanını kullanarak banka markası ve logosunun işletme adının tanınırlığından, bilinirliğinden ve görsel aşinalığından faydalandığını, “…” markasının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tanınmış marka statüsü ile tescilli olduğunu, dava konusu sitelerde yer verilen “…” , “…” ibarelerinin de Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde davacı banka adına tescilli olduğunu, bu ibarelerin davacı banka ile özdeşleştiğini, davalının davacıya ait markaları kullanarak Sınai Mülkiyet Kanununu ihlal ettiğini, Sınai Mülkiyet Kanununun 29 vd. hükümleri gereği davacı bankanın markasının muhtelif internet sitelerinde kullanılması ve kötüye kullanılmasının ve kendi lehine müşteri teminine çalışılmasının marka hakkına tecavüz mahiyetinde olduğunu belirterek, davalı tarafın davacı bankanın “…” ve “…” adıyla usulsüz kesintiler yaptığı iddiasının herhangi bir mahkeme kararına dayanmayan ve gerçeklikle ilgisi olmayan bir iddia olduğunu, davalıların davacı bankaya ait “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” ve “…” markalarının kullanımının engellenmesine, marka ve diğer ilgili haklarına tecavüzün tedbiren durdurulmasına, bu ibarelerin davalının tüm faaliyetlerinde kullanılmasının durdurulmasına ve yasaklanmasına, bu ibareleri taşıyan iş evrakları, ürünler, tanıtım broşürleri gibi unsurlara el konulmasına karar verilmesini talep ettiklerini, haksız rekabet teşkil eden fiillere sebebiyet veren ve müvekkili Banka’nın markalarını, işletme adını, ve ticaret unvanını bulunduran, davalıya ait internet sitesinde ve sosyal mecralarda yer alan; -http://www…com/…; ve- …html, Https://www…com.tr/…htm linklere ulaşılmasının engellenmesine, bulunduğu internet ortamından bu ibarelerin tedbiren kaldırılmasına, davalının müvekkili bankaya ait “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” ve “…” markalarının kullanımının engellenmesine, marka ve diğer ilgili haklarına tecavüzün tedbiren durdurulmasına, bu ibarelerin davalıların tüm faaliyetlerinde kullanılmasının durdurulmasına ve yasaklanmasına, bu ibareleri taşıyan iş evrakları, ürünler, tanıtım broşürleri gibi unsurlara el konulmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesinin 02/09/2022 tarihli ara kararıyla; “Davacıya ait marka tescil kayıtları, davalıya ait olduğu iddia edilen internet siteleri ve sosyal medya hesaplarının incelenmesi sonucu hazırlanan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı ile, davalıya ait olduğu iddia edilen bir kısım internet sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında yer alan açıklamalarda “…”, “…” ibarelerinin kullanıldığının tespit edildiği, ancak bu açıklamaların bazı sendika üyelerini ve bankadan kredi almış olan tüketicileri ödedikleri dosya masraflarını ne şekilde geri alabileceklerine dair bilgilendirmek amacıyla yapılan açıklamalar oldukları, bu açıklamalarda yer alan bilgilerin doğru olup olmadığının davanın konusuyla ilgisi bulunmadığı, davalı tarafça davacıya ait markaların ticari amaçla ve markasal olarak kullanıldığının bu aşamada tespit edilemediği, HMK’nun 390/son maddesi uyarınca yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği anlaşıldığından, ihtiyati tedbir talebinin reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -31.08.2022 tarihli 16 sahifeden ibaret bilirkişi raporunun Mahkemece dikkate alınmadığını, düzenlenen raporda, müvekkili Bankaya ait tescilli markaların davalı tarafça Haksız Rekabet, İltibas ve Karışıklığa yol açacak şekilde kullanıldığının tespit edildiğini, Mahkemece bu kullanımın bilgilendirme maksatlı yapıldığı ve müvekkili Bankaya ait markaların ticari amaçla ve markasal olarak kullanıldığının tespit edilemediği yönündeki kararının hukuken kabulünün mümkün olmadığını, -Yerel Mahkemenin, davalının resmi web sitesinde ve çeşitli mecralarda yer alan müvekkili bankaya ait tescilli markalarının kullanımının tüketicileri bilgilendirmek maksatlı olduğu, ticari amaçla kullanıldığının tespit edilemediği yönündeki kanaatinin somut durum ve deliller kapsamında kabulü mümkün bulunmadığını, davalı tarafça tüketicilerin bilgilendirilmesi maksadı ile mesleki bir bilgilendirme yapılmak istenmesi halinde, özellikle herhangi bir hedef gösterilmeksizin, genel mahiyetteki ifadeler ile de bu bilgilendirmenin yapılmasının fiilen ve hukuken mümkün olduğunu,-Davalıya ait resmi web sitesinde yer alan “…” ifadesi ile davalı tarafça sadece ve kasıtlı olarak tek bir banka -müvekkil bankanın- hedef gösterildiğini ve “…” markasının ticari cazibesinden, piyasa gücünden ve tanıtım değerinden hiç bir bedel ödemeden yararlanılmak suretiyle haksız kazanç elde edildiğini, müvekkili portföyü oluşturulduğunu ve ticari bir amaç güdüldüğünü, -Davalı şirketin, hukuk alanında faaliyet gösterme hususunda ruhsatlı bir avukatlık ortaklığı olmamasına rağmen Avukatlık Kanunu’na aykırı şekilde faaliyet yürüttüğünü, davalı şirketin ticaret sicil kayıtlarına bakıldığında, şirket ana sözleşmesinin 16.09.2020 tarihinde tescil edildiği, aynı tarihli ve 1187 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde bu hususun yayınlandığı, ana sözleşmenin şirketin “Amaç ve Konusu” arasında hukuki bir faaliyet yürütülmesinin yer almadığı, şirketin tek ortaklı olduğu, 02.08.2021 tarihinde şirket tek ortağı dava dışı …’ın hisselerinin tamamını …’ya devrettiği, bu hususun 02.08.2021 tarihli ve 403 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı, şirketin sahibi … bir kamu hizmeti olan avukatlık hizmetini sunma hususunda herhangi bir ruhsata sahip olmadığının tespit edildiğini, buna karşın davalının resmi internet sitesinde “süreç nasıl işliyor?” başlığı altında yer alan açıklamalarında adeta bir Avukatlık ortaklığıymışcasına hukuki bir hizmet sunulması vaat edildiğini, Avukatlık Kanununun “avukata çıkar karşılığında iş getirme” başlıklı 48. maddesinde düzenlenen hükmün ihlal edildiğini, davalının ticari bir saikle hareket ettiğinin ispatlanamadığı yönündeki kanaatinin somut verilere ve hayatın olağan akışına uygun düşmediğini, -Davalı hakkında “…com” sitesinde yer alan şikayetlerden, müvekkilin ticari itibar ve tescilli markalarından yararlanılmasının yanı sıra hukuk mesleğine duyulan güvenin sarsılmasına da sebebiyet verildiğini, güvene dayalı olan avukatlık mesleğinin / kamu hizmetinin kişilerin rızası dışında güvenleri kötüye kullanılarak mesleki ruhsatı bulunmayan davalı şirket aracılığı ile yürütülmekte olduğunun anlaşıldığını, muhtelif şikayetlerde paralarını alamadıkları, davalının tahsil ettiği bedelleri müvekkillerine teslim etmediği yönünde de tüketicilerin şikayetlerinin olduğunun görüldüğünü, -Müvekkili bankanın tescilli ticari markası kullanılarak ve tanınırlığından yararlanılarak ticari çıkar sağlanmakta olduğunu ve müvekkilinin itibarının zedelendiğini, yapılan kesinti ve alınan ücretlerin haklı veya haksız olduğu hususunun bu davanın konusu olmamakla birlikte müvekkili Bankanın ticari itibarının, tescilli markasının, markaya duyulan güvenin , toplum nezdindeki itibarının, markanın ayırt ediciliğinin kullanılması ve davalı yanca, müvekkili Bankanın kötülenmesi suretiyle kendisine müşteri portföyü yaratmaya çalışılmasının, müvekkili Bankanın itibarını zedelemesi, haksız kazanç elde etmesi gerek hukuk kaideleri ile gerekse ahlaki teamüller ile bağdaşmadığını, müvekkili Banka’nın markasının muhtelif internet sitelerinde kullanılması ve müvekkilinin kötülenmesi suretiyle davalının kendi lehine müşteri teminine çalışmasının marka hakkına yönelik tecavüzün varlığını ispat ettiğini,” ihtiyati tedbir talebinin reddine” ilişkin ara kararın kaldırılmasına, ihtiyati tedbir kararı verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, marka hakkına tecavüzün önlenmesi ve durdurulmasına yöneliktir.İlk derece mahkemesi tarafından, davacıya ait marka tescil kayıtları, davalıya ait olduğu iddia edilen internet siteleri ve sosyal medya hesaplarının incelenmesi sonucu hazırlanan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı ile, davalıya ait olduğu iddia edilen bir kısım internet sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında yer alan açıklamalarda “…”, “…” ibarelerinin kullanıldığının tespit edildiği, ancak bu açıklamaların bazı sendika üyelerini ve bankadan kredi almış olan tüketicileri ödedikleri dosya masraflarını ne şekilde geri alabileceklerine dair bilgilendirmek amacıyla yapılan açıklamalar oldukları, bu açıklamalarda yer alan bilgilerin doğru olup olmadığının davanın konusuyla ilgisi bulunmadığı, davalı tarafça davacıya ait markaların ticari amaçla ve markasal olarak kullanıldığının bu aşamada tespit edilemediği, HMK’nun 390/son maddesi uyarınca yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği anlaşıldığından, ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. 10/01/2017 tarihinde 29944 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 159/1. maddesinde “Bu kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkinliğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini talep edebilir.” düzenlemesi uyarınca tedbir talep edilebilir, mahkemece 159/2. maddesi uyarınca “davacının sınai mülkiyet hakkına tecavüz eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması”, “sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretim veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara yada patenti verilmiş usulün icrasında kullanılan vasıtalara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dahil, bulundukları her yerde el konulması ve bunların saklanması”, “herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi” konusunda tedbir kararı verilebilir. 159/3. maddesinde; “ihtiyati tedbirler ile ilgili bu kanunda hüküm bulunmayan hususlarda 6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun uygulanacağı” düzenlemesi mevcuttur.6100 Sayılı HMK’nın 389/1. maddesi ise; “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından yada tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği”, HMK 390/3 mad. “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” hükmünü taşımaktadır.Görüldüğü üzere, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun 159/1. maddesinde, sinai mülkiyet haklarına tecavüz olduğunu ispatlamak şartıyla ihtiyati tedbir talep edilebileceği, 159/3. maddesinde ise ihtiyati tedbirlerle ilgili bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda 12/01/2011 tarihli ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Eldeki uyuşmazlığın da bu yasal düzenlemeler çerçevesinde çözülmesi gerekmektedir.Davacının davasının Marka hakkına tecavüz iddiaları yönünden ve haksız rekabet iddiaları yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği ancak bu değerlendirmenin davanın esasına ilişkin olup, tedbir kararıyla değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, yargılama gerektirdiği, davacının markasının kullanımının markasal kullanım olup olmadığı yönünde yapılacak inceleme ve haksız rekabet iddiaları yönünden ise, Haksız rekabet, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 54. ve devamı maddelerindeki düzenlemeler dikkate alınarak bir sonuca varılacağından bu aşamada Mahkemece henüz bu değerlendirmenin yapılmamış olduğu ve yargılama gerektirdiği anlaşılmakla talebin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. 6102 Sayılı TTK’da haksız rekabetin tanımı yapılmamıştır. TTK m. 54 f.2’de “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” biçiminde haksız rekabet oluşturan fiiller genel olarak belirtilmiştir. TTK m. 55’de ise başlıca haksız rekabet halleri örnekseme metodu ile belirtilmiştir. Madde düzenlemesinde belirtilen başlıca haksız rekabet halleri; “dürüstlük kurallarına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar (kötüleme, avantaj sağlama, hakkı olmayan unvanları, meslek, derece ve sembolleri kullanma, karıştırılmaya neden olma, karşılaştırma ya da üçüncü kişiyi benzer yollarla öne geçirme, tedarik fiyatının altında fiyatla satışa sunma yoluyla aldatma, gerçek değer hakkında yanıltma, karar verme özgürlüğünü sınırlama, nicelik ve nitelikte yanıltma, hukuki işlemlere ilişkin kamuya yapılan ilanın açık olmaması, tüketici kredilerine ilişkin açık beyanda bulunmamak, yanıltıcı sözleşme formüllerini kullanmak), sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek, başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanmak, üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek, iş şartlarına uymamak, dürüstlük kurallarına aykırı işlem şartlarını kullanmak” olarak belirtilmiştir. Bu düzenleme ile davranış ve ticari uygulamaların aldatıcı veya dürüstlük kuralına aykırı olması halinde haksız rekabetin oluşacağı hükme bağlanmıştır. Ancak dosyada buna yönelik yeterli incelemede bulunmadığı, bu hususların yargılama gerektirdiği, taraflar arasındaki yarar dengesi, dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte irdelendiğinde, bir sonuca varılması için öncelikle yapılacak esas yargılamada, tarafların ticari kayıtlarının da incelenmesi ve haksız rekabet iddialarına ilişkin somut deliller ile değerlendirme yapılması gerektiği bu sebeple, mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, ihtiyati tedbir isteyen davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 02/09/2022 tarih ve 2022/159 E. Sayılı ara kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece Mahkemesince yerine getirilmesine,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 24/11/2022