Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1585 E. 2023/79 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1585
KARAR NO: 2023/79
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 09/12/2021
NUMARASI: 2021/55 E. – 2021/2 K.
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin Uyarlanması
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/01/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde (görevsizlik kararı veren İstanbul Anadolu 5. ATM’nin 2014/966 E sayılı davasına ibraz edilen) özetle; Taraflar arasında 01.01.2013 tarihinde bir sözleşme imzalandığını, sözleşme öncesinde taraflar arasında fiili bir iş ilişkisi mevcut olduğunu, 23.12.2013 tarihinde davalı firma için davacı tarafından tahsisi edilen davalı şirket elemanlarının giriş kartı alındığını, bu nedenle davacı şirket açısından sözleşme hükümlerini yerine getirme sorumluluğunun davalı tarafından fiilen engellendiğini, müvekkilinin 24.01.2014 tarihinde çekilen ihtarnameye davalı tarafça 28.01.2014 tarihinde verilen cevabi ihtarnameye kadar sözleşmenin fiilen ve hukuken devam ettiğini, bu aşamaya kadar devam eden sözleşmenin 5.2.maddesine göre bir yıl daha uzamış durumda olduğunu, en azından aynı hükme göre sözleşmenin ihtarname tarihinden itibaren üç ay daha geçerli olup davacının üç aylık hizmet ücretini hakettiğini, davalıya irsaliye ile proforma faturalı olarak ürün teslimi yapıldığını, daha sonra faturalandırıldığını ve bu ürün teslimlerinden dolayı müvekkilinin alacağının 105.261,90 USD olduğunu, devam eden sözleşme gereğince aylık hizmet bedellerinin karşılanmadığını, 20.01.2014 tarihinden sonra oluşan cari hesap borcunun ödenmediğini, sözleşmenin 5 ve özellikle 5.2.maddesi gereğince Aralık, Ocak, Şubat ve Mart ayları için söz konusu olan 3.000 TL dijital döküman ID tanımlama hizmetleri ile 6.000 TL tarama hizmet bedellerinin ödenmediğini, belirtilen bu borçların dört ay için toplam 36.000 TL yaptığını, aralık hizmet bedelinin faturalandırıldığını ancak faturanın davalı tarafça noter marifetiyle iade edildiğini, bu nedenle diğer aylar için fatura kesilmediğini, ayrıca sözleşme gereği davalıya tahsis edilen yazılımın davalı firma tarafından halen kullanılmaya devam edildiğini, bu nedenle müvekkilinin, kullanım ve tasarruf hakkına sahip olduğu yazılım ile alakalı yeni yatırımlar yapamadığını ve ticari olarak zarar gördüğünü, davalının cevabi ihtarnamesi ve yapmış olduğu delil tespiti ile bir takım itirazlar ileri sürmüş olsa da bu itirazların haksız ve mesnetsiz olduğunu, bahse konu itirazların sözleşmenin baştan beri hükümsüz olduğu ve yazılımın kendi bilgisayarlarında üretildiği şeklinde olduğunu, tek taraflı ve müvekkilinin katılımı olmaksızın yapılan delil tespitine itiraz ettiklerini, o iddiaların ayrı bir yargılama konusu olduğunu, yazılımın ihbar edilenden almış olması, davalının yazılım ile alakalı haksız hak sahipliği iddiaları, davanın yazılımı ile alakalı neticesinden ihbar edilenin de etkilenecek olması nedeniyle davanın dava dışı … LTD ŞTİ.’ne ihbarını talep ettiklerini belirterek sonuçta, taraflar arasındaki sözleşmenin feshine, sözleşme hükümleri ve cari hesap gereğince oluşan müvekkilinin alacağının karşılanmasına, 228.323,90 TL alacağın ihtarname tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari reeskont faizi ile davalıdan tahsiline, bahse konu yazılımın davalı tarafından kullanılmasının sonlandırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde (görevsizlik kararı veren İstanbul Anadolu 5. ATM’nin 2014/966 E sayılı davasına ibraz edilen) özetle; Yetki itirazında bulunarak, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 8.maddesi uyarınca düzenlenen yetki şartına göre, davaya bakma yetkisinin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemelerine ait olduğunu, ayrıca davaya bakma görevinin fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesine ait olduğunu, bu nedenle mahkemenin görevsiz olduğunu, esas yönünden ise, müvekkili şirketin kendi müşterilerine verilmek üzere düzenlediği irsaliyeleri ve faturaları arşivlemek ve gerektiğinde bunları ayrıştırmak veya eşleştirmek için bir bilgisayar yazılımına ihtiyaç duyduğunu, dava dışı …’in 01.04.2011 tarihinden 20.12.2013 tarihine kadar bilgi teknolojileri direktörü unvanı ile müvekkili şirkette görev yaptığını, bu şahsın müvekkilinin bünyesinde her ne kadar yetkin ve kalifiye bir bilgisayar programı yazılım ekibi olsa da, yazılım ve bu yazılıma ilişkin hizmetin mutlaka dışarıdan temin edilmesi gerektiğini, yaptığı araştırmalar neticesinde bu yazılımı ve bu yazılımla verilecek dijital arşiv hizmetini davacı şirketin sağlayabileceği konusunda müvekkilinin ikna ettiğini, bunun sonucunda taraflar arasında yazılım kullanım ve dijital arşivleme hizmeti alındığını, bu doğrultuda, taraflar arasında 01.01.2013 tarihli sözleşme imzalandığını, bu sözleşmeye istinaden davacı tarafından müvekkilinin yazılım ve dijital arşivleme hizmetleri verilmeye başlandığını, bununla birlikte davacının ayrıca müvekkilinin lojistik hizmetlerinde kullandığı el terminalleri, yazıcı, servis ve bakım gibi satış ve hizmetleri de verdiğini, sözleşme imzalandıktan sonra tarafların karşılıklı edimlerini yerine getirmeye başladıklarını, ancak sözleşmenin imzalanmasından sonra, sözleşme konusu yazılımın, müvekkilinin …’ya ait donanımlar kullanılarak IT direktörü …’in zorlaması ile müvekkilinin yazılım ekibine mensup bir kısım çalışanlarca oluşturulduğu bilgisine ulaşıldığını, yaptıkları araştırma sonucunda bu yazılımın müvekkili şirket çalışanları tarafından davalı şirket alt yapısı kullanılarak üretilmiş bir program olduğunu, davacı şirketle sözleşme yapılması konusunda …’in bilinçli çabaları sonucunda sözleşme imzalanması sağlanarak yazılım sanki davacı tarafından hazırlanmış gibi işlem yapıldığını belirlediklerini, İstanbul Anadolu 20.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/110 D..iş sayılı dosyasıyla tespit yaptırdıklarını, 21.01.2014 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilen tüm bu hususların daha önce müvekkilinin çalışanı olan IT direktörü ve bir kısım müvekkilinin çalışanları tarafından yazılımın gerçekleştirilmiş olduğu tespitinin yapıldığını, yaptıkları inceleme sonucunda, ihbar edilen şirketin sahibi ve ortağı olan …’ın davalı şirket IT direktörü …’in ablası olduğunu belirlediklerini, yine ihbar edilen şirket müdürünün de …’in karısı olduğunu, daha sonra şirketin bu hisselerinin komşusu …’a devredildiğini belirlediklerini, buna göre ihbar edilen şirketin gizli sahibinin … olduğunu, muvazaalı işlemlerle aslında müvekkili şirket çalışanları tarafından ve davalı şirket alt yapısı kullanılarak üretilmiş olan yazılımın davacı şirket aracılığıyla müvekkiline satıldığını belirlediklerini, bu konuda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/103515 Soruşturma sayılı dosyasıyla şikayette bulunduklarını, yazılımın gerçek sahibinin müvekkilinin olduğunu, programla ilgili talebin haksız olduğunu, alacak talebinin haksız olduğunu belirterek davanın reddine talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “FSEK hükümleri, mevzuat, bilirkişi raporları ve bütün dosya kapsamından, dava konusu yazılım programının veri ve belgelerin arşivlenmesine ilişkin yazılım programı olup programın genel yapısı ve özellikleri itibariyle FSEK 2/1 maddesi kapsamında hususiyet taşıyan eser niteliğinde olduğu, taraflar arasında imzalanan sözleşmeye konu yazılım programına ilişkin en eski dokümanların davalı şirket sistemlerinde yer aldığı, söz konusu yazılımın lisansının dava dışı … firmasına ait olduğu ancak uyarlama ve geliştirme aşamalarının davalı şirketin sunucuları kullanılarak mevcut altyapısı üzerinden sağlandığı, bu itibarla yazılım ve donanımların temin edilmesi ve hizmetin yerinde görülmesi hususunda davacının sözleşmesel edimini teknik gereksinimler yönünden yerine getirdiği, ancak sözleşme ile taahhüt edilen dava konusu yazılımın sözleşme tarihinden evvel davalı şirket sunucularında derlenebilir halde yer aldığının anlaşıldığı, bu çerçevede 01.01.2013 tarihli sözleşme konusu yazılımın sözleşmenin imzalanmasından önce davalının bilgisayarlarında zaten bulunduğu dikkate alındığında davacı şirketin davaya konu yazılımın mali hak sahibi olmadığı, bu nedenle 01.01.2013 tarihli sözleşmede yazılımın devri ve kullanımına ilişkin davacı taleplerinin yerinde olmadığı kanaatine varıldığından davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkili şirketin donanım tesliminden kaynaklı cari hesap ilişkine dayanan fatura, irsaliye, ticari kayıtlar, hesap mutabakatı ve ibra sözleşmesi ve tüm bilirkişi raporları ile sabit 112.231,90-USD alacağı bulunduğunu, davalı şirket tarafından söz konusu alacağa itiraz edilmediğini ve dahası kabul edildiğini, cari alacağın 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesinden tamamı ile bağımsız olduğunu, müvekkili şirket alacağının hizmet sözleşmesinin küçük bir kısmını oluşturan yazılımın hak sahipliğine bağlandığını ve aleyhe hüküm tesis edildiğini, müvekkili şirketin, davalı şirkete uzun yıllardır hizmet sunmakta olduğunu, davalı şirkete el terminali, yazıcı seti, adaptör, kablo gibi donanıma ilişkin birçok ürün teslim edildiğini, bu ürünlerin çalışır hale getirildiğini ve defalarca teknik servis dahilinde düzeltmelere tabi tutulduğunu ayrıca davalı şirket tarafından dava sürecinde kullanılmaya devam edildiğini, söz konusu donanıma ilişkin cari alacak taleplerinin 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesinden bağımsız nitelikte olduğunu, cari hesap ilişkisine dayanan 112.231,90-USD donanım bedeli alacağının; dava dosyasında mevcut fatura, irsaliye ve tarafların birbirleri ile örtüşen ticari kayıtları ile ispat edildiğini, bu hususun davalı şirketçe müvekkili şirkete dayatılarak imzalatılmaya çalışılan hesap mutabakatı ve ibra sözleşmesi ile açıkça ikrar edildiğini ayrıca 10.07.2018, 30.01.2020 ve 23.06.2021 tarihli raporların tamamı ile ortaya konulduğunu, hizmet sözleşmesinden bağımsız cari alacak taleplerini ispat eden fatura ve irsaliyelerin dosya muhteviyatında mevcut olduğunu(ek: donanım taleplerine ilişkin fatura ve irsaliyeler), cari alacak taleplerinin ticari kayıtlara ek olarak davalı şirketçe ikrar edildiğine ilişkin hesap mutabakatı ve ibra sözleşmesi ile mail suretleri dava dosyasında yer almakta olduğunu ayrıca davalı şirketin, … isimli personellerinin devam eden yargılamasında, müvekkili şirketin istedikleri doğrultuda tanıklık yapması şartı ile cari alacaklarını ödemeyi kabul ettiğini (ek: hesap mutabakatı ve ibra sözleşmesi ile mail suretleri), davalı şirketin yargılama sürecinde ise cari hesap ilişkisine dayanan müvekkili şirket alacağının taraflar arasında akdedilen 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesine dayandığı algısını yaratmaya çalıştığını ve bu hususta başarılı olduğunu, cari hesap ilişkisine dayanan 112.231,90-USD tutarlı alacaklarının dava dosyasında mevcut tüm dilekçelerinde ve 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi huzurunda gerçekleşen 06.07.2017 tarihli celsede taraflarınca “davamızın konusunu 2 ayrı talep teşkil etmektedir, sonuç kısmında talep ettiğimiz meblağın cari alacak sözleşmesinden kaynaklanan ve hizmet sözleşmesinden kaynaklanan miktar olarak değerlendirilmesi gerekir. cari alacak miktarı 105.261,90-USD davalı tarafından kabul edilmektedir. yazılım lisans ve hizmet sözleşmesine dayanan 36.000,00-TL alacağımız bulunmaktadır.” şeklinde ifade edildiğini, yerel mahkemenin davalı şirketin oluşturduğu algı neticesinde 06.07.2017 tarihli celsede söz konusu alacaklarının sözleşmeden kaynaklandığına ilişkin fiili duruma aykırı tespit yaparak karar verdiğini, -Müvekkili şirketin yukarıda izah edilen 112.231,90-USD alacak dışında taraflar arasında akdedilen 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesine dayanan 9.000,00-TL hizmet bedeli alacağı bulunduğunu, bu taleplerinin yazılımın maddi hak sahipliğinden bağımsız olarak dijital doküman ıd tanımlama hizmet bedeli olduğunu, müvekkili şirketin tarafların ticari kayıtları ve bilirkişi raporları ile sabit söz konusu alacağa hak kazandığının tartışmasız olduğunu, cari hesap ilişkisinden kaynaklı 112.231,90-usd alacağın izah edildiğini, donanım ilişkisine dayanan cari alacaktan bağımsız ve ayrıca 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesi uyarınca müvekkili şirketin 9.000,00-TL hizmet bedeli alacağı bulunduğunu, davalı şirketin donanım hizmetine ek olarak gereksinimlerine binaen taraflar arasında 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesi akdedildiğini, hizmet sözleşmesi uyarınca davalı şirketin kullanımına yazılım, donanım (cari alacağa konu donanımlardan farklı hizmet sözleşmesi uyarınca gerekli donanımlar) ve hizmet sunulduğunu, anılı sözleşme hükümlerine göre müvekkili şirkete 2013 aralık ayı hizmet bedeli ödenmediği gibi sözleşme hükümleri icabının 1 yıl uzadığını, bu durumda sözleşmenin feshinin müvekkili şirkete ihtar edilmesinden sonra 3 ay daha hüküm doğurur hale geldiğini, bu durumda aralık ayına ek olarak ocak, şubat ve mart ayları eklendiğini, davalı şirketin bu nedenle dijital doküman ıd tanımlama hizmeti 3.000,00-tl*4 ay (12.000,00-TL) ve tarama hizmet bedeli 6.000,00-TL*4 ay (24.000,00-TL) olmak üzere toplamda 36.000,00-TL borçlu hale geldiğini, söz konusu hizmet bedelinin yazılımın maddi hak sahipliğinden bağımsız olarak müvekkili şirket tarafından davalı şirkete sunulan dijital doküman ıd tanımlama hizmet bedeli olduğunu, müvekkili şirketin söz konusu hizmetin sunulması esnasında davalı şirketin ofislerinde fiziki olarak personel bulundurduğunu ve çalıştırdığını, müvekkil şirketin 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesi uyarınca edimlerini eksiksiz şekilde yerine getirdiğini ve hizmet bedeli alacağına hak kazandığını, yerel mahkemenin gerekçeli kararında “donanımların temin edilmesi ve hizmetin yerinde görülmesi hususunda davacının sözleşmesel edimini teknik gereksinimler yönünden yerine getirdiği” açıkça ifade edilmesine karşın söz konusu taleplerinin reddedildiğini, söz konusu donanım hizmetinin yazılımın mali hak sahipliğinden bağımsız olduğu açıkça ortada olmasına ve müvekkili şirketin hizmet sözleşmesi uyarınca üzerine düşen edimi eksiksiz şekilde yerine getirdiği sabit hale gelmesine karşın yerel mahkemece taleplerinin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, -Yazılımın mali hak sahibinin 20.09.2012 tarihli lisans sözleşmesi ile müvekkili şirket olduğunun ispat edilmesine ve yazılımın davalı şirket tarafından geliştirildiğine ilişkin dava dosyasında hiçbir somut delil yer almamasına karşın yerel mahkeme tarafından somut olaya ve hukuka aykırı hüküm tesis edildiğini, davalı şirketin, evrak kayıpları nedeni ile çeşitli tarihlerde cezalar ödemek zorunda kaldığını, bu sorunun giderilmesi adına doküman tarama hizmeti alma gerekliliği nedeni ile pek çok şirket ile irtibata geçtiğini ve fiyat teklifi aldığını, nihai olarak en uygun teklifinin müvekkili şirket tarafından sunulması nedeni ile davalı şirketin hukuk birimince hazırlanan 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesi akdedildiğini, davalı şirketin iştigal alanının lojistik olduğunu, uluslararası bir lojistik şirketinin sadece Türkiye şubesinin iştigal alanı dışında yazılım geliştirme konusunda çalışma yapmasının mümkün olmadığını, yerel mahkeme kararında; “davalı şirketin iştigal alanı gereği yazılım geliştirmesinin beklenebilirliği” “teknik uzmanlık gerektiren yazılımın davalı şirketçe geliştirilip geliştirilemeyeceği” “demo sürümlerinin kapalı kodla verilmesi dışında davalı şirket nezdinde bulunmasının mümkün olup olmadığı” gibi müvekkili şirket lehine sonuç ortaya koyacak hususların irdelenmeksizin yazılımın davalı şirket tarafından geliştirildiği yönünde yapılan tespitin aykırı olduğunu, yazılımın lisans sahibinin … Şirketi olmakla birlikte; yazılımın … Şirketi (…) tarafından şirketin İngiltere Distribütörü … firmasından “gelişime açık yazılım” boyutunda satın alındığını, müvekkil şirket ile … Şirketi arasında akdedilen 20.09.2012 tarihli lisans sözleşmesi ile yazılımın mali hak sahibinin müvekkili şirket olduğunun kesin bir şekilde ortaya konulduğunu(ek: …- … lisans faturası) (ek:20.09.2012 yazılım lisans sözleşmesi), yazılımın davalı şirket tarafından atalasoft şirketinden gelişime açık boyutu ile satın alındığına ve kendileri tarafından geliştirildiğine ilişkin hiçbir somut, yazılı, kesin delili bulunmadığını, yazılıma ait dokümanların davalı şirket bilgisayarında yer almasının yazılımın davalı şirketçe geliştirildiğini göstermediğini, davalı şirketin lisans sözleşmesine dayanarak hak sahipliğini ispat edememesi karşısında kullanmış ve dahi geliştirmiş olduğunu iddia ettikleri lisansın hırsızlık ürünü olacağını, davalı şirket bilgisayarında bulunan kaynak kodlar abecees şirketi tarafından daha önce kullanımlarına sunulan demo (geçici test) sürümüne ilişkin olduğunu, lisans sözleşmesi yok sayılarak aksini ispata yarar hiçbir belge ve delil bulunmamasına karşın müvekkili şirketin mali hak sahibi olmadığı yönündeki karar tesisinin dava dosyasında mevcut somut delillere ve fiili duruma tamamen aykırı olduğunu, -Kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için yazılımın davalı şirket tarafından geliştirildiği kabul edilse dahi yazılıma ilişkin talepler dışında kalan tüm taleplerinin kabulü gerektiğini, yazılımın davalı şirket tarafından geliştirildiği kabul edilse dahi; 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesi uyarınca yazılım bedeli aylık 3.000,00 TL, yıllık 36.000,00 TL olduğunu, dava dosyasında mevcut tüm bilirkişi raporları ile müvekkili şirketin cari alacak ve hizmet bedeli alacağının yazılımın davalı şirket tarafından geliştirildiğinin kabulü durumunda dahi 112.231,90-usd + 9.000,00 TL talepleri üzerinden 36.000,00 TL’nin mahsubu ile taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini, dava konusu taleplerinin tamamının yazılıma dayandırıldığını, 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesinin eser sözleşmesi olarak yorumlandığını ve fiili durum ile hukuka tamamen aykırı hüküm tesis edildiğini, -Yargılama kapsamında tanzim edilen 10.07.2018 tanzim tarihli bilirkişi raporu ile müvekkili şirketin alacağının açıkça ortaya konulduğunu, akabinde 07.02.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile anılı bilirkişi raporunda tespit edilen tutarlar esas alınarak alacaklarının 112.231,73-usd olarak ıslah edildiğini, davalı şirketin yargılamanın başından itibaren ileri sürmediği ya da ortaya koymadığı hiçbir itiraz veya belge bulunmamasına karşın ek rapor tanzimine karar verildiğini, dava dosyasının üçüncü kez bilirkişi incelemesine gönderildiğini, 23.06.2021 tanzim tarihli bilirkişi raporunda evvel tarihli bilirkişi raporları ile açıkça ortaya konulan hususların (mahsup ve mükerrer ödeme) dışında bir yoruma yer verildiğini, lisans sözleşmesinin yok sayıldığını, müvekkili şirket uhdesinde bulunmamasına karşın ispat yükünün yerine getirilmediği ifade edilerek ispat hukuku kaidelerinin tersine işletildiğini, yargılamanın başından itibaren hiçbir aşamada yer almayan, davalı şirket tarafından ileri sürülmeyen ve dava dosyasında ilgili hiçbir belgesi bulunmayan “iade faturası” adı altında bir argüman üretilerek nerede ise müvekkili şirketin yargılama sonunda borçlu hale geleceği bir hesaplama dahi yapıldığını, nihayetinde yargılama kapsamında taraflarınca ortaya konulan bilgi, belge ve daha da mühimi kök ve ek bilirkişi raporları ile müvekkili şirketin haklılığının ortaya konulduğunu, dava tarihinden itibaren 4 yıl geçtikten sonra dosyanın tekrar bilirkişiye gönderilmesinin, son bilirkişi raporunda evvel bilirkişi raporlarına, hukuka ve fiili duruma aykırı kanaat belirtilmesinin ve yerel mahkeme tarafından davanın reddine karar verilmesinin taraflarınca kabulünün mümkün bulunmadığını, -Davalı şirketin personelleri tarafından dolandırıldıkları yönündeki tek iddiasının gerçeğe aykırı olduğunun İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesi E.2015/299 K.2016/410 sayılı kararı ile sabit hale geldiğini, yerel mahkemece müvekkil şirketin dava konusu alacak kalemlerinin tamamının 01.01.2013 tarihli sözleşmeye dayandığı ve anılı sözleşmenin eser sözleşmesi olduğu gerekçesi ile hüküm tesis edilmiş ise de dilekçelerinin tamamında ifade edildiği üzere cari alacak hesabına ve hizmet sözleşmesine dayanan taleplerinin birbirinden tamamen bağımsız olduğunu, ayrıca taraflar arasında akdedilen 01.01.2013 tarihli sözleşmenin eser değil hizmet sözleşmesi olduğunu, istinaf dilekçesi ile istinaf taleplerinin kabulüne, aksi kanaatte olunması halinde; dava konusu yazılım bedeli olan 36.000,00 TL mahsup edilerek kalan bakiye alacak üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacı ile davalı arasında 01.01.2013 tarihli sözleşmenin imzalandığı ancak taraflar arasında sözleşme kaynaklı ve sözleşme dışı ticari ilişkinin olduğunun iddia edildiği, taraflar arasındaki 01.01.2913 tarihli sözleşme incelendiğinde sözleşmenin taraflar arasında yazılım kullanım ve dijital arşivleme hizmetine ilişkin olarak düzenlendiği görülmüştür. Davacının dava dilekçesi incelendiğinde, davacı taleplerinin ürün tesliminden kaynaklı olarak 105.261,90 USD ve ID tanımlama ve tarama hizmeti olarak ise toplamda 36.000 TL talep ettiği, ıslah dilekçesinin talep sonucunun arttırılmasına yönelik ıslah olup, 105.261,90 USD tutarının 112.231,73 USD’ye ıslah edildiği görülmüştür. Davacı şirket istinaf isteminde, davalı şirkete uzun yıllardır hizmet sunmakta olduğunu, davalı şirkete el terminali, yazıcı seti, adaptör, kablo gibi donanıma ilişkin birçok ürün teslim edildiğini, bu ürünlerin çalışır hale getirildiğini ve defalarca teknik servis dahilinde düzeltmelere tabi tutulduğunu ayrıca davalı şirket tarafından dava sürecinde kullanılmaya devam edildiğini, söz konusu donanıma ilişkin cari alacak taleplerinin 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesinden bağımsız nitelikte olduğunu, bu alacak kalemlerinin değerlendirilmediğini beyan etmiş olup, davacının dava dilekçesi incelendiğinde, davacı taleplerinin ürün tesliminden kaynaklı olarak 105.261,90 USD ve ID tanımlama ve tarama hizmeti olarak ise toplamda 36.000 TL talep ettiği, ıslah dilekçesinin talep sonucunun arttırılmasına yönelik ıslah olup, 105.261,90 USD tutarının 112.231,73 USD’ye ıslah edildiği, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davacının dava dilekçesinde talep etmiş olduğu alacak kalemlerinin hepsinin 01.01.2013 tarihli sözleşmeye istinaden talep edildiği, 01.01.2013 tarihli sözleşmenin ise taraflar arasındaki yazılım programının satın alınması ve hizmetine ilişkin yükümlülükleri düzenlediği, davacı her ne kadar 01.01.2013 tarihli sözleşmeden önce taraflar arasında ticari ilişki olduğu ve yazılım harici alacaklı olduğu iddiasında ise de, dava dilekçesinde yer alan talep kalemlerinin el terminali, yazıcı seti, adaptör, kablo gibi donanıma ilişkin olmadığı, yazılım alacağına ve sözleşmeye ilişkin olduğu, diğer alacak kalemlerine ilişkin talep bulunmaması nedeniyle karar verilemeyeceği, bilirkişi raporlarında da 2013 ve 2014 yılı defter kayıtlarının incelendiği ancak yapılan incelemelerde, yazılım dışı el terminali, yazıcı seti, adaptör, kablo gibi donanıma ilişkin ayrı bir hesaplama yapılmadığı, yapılan hesaplamanın yazılım sözleşmesinden kaynaklı alacakları da içine alacak şekilde yapıldığı, davacının bilgisayar yazılımına ilişkin taleplerinin ise yerinde olmadığı, yazılımın davalı alt yapıları kullanılarak oluşturulmuş yazılım olması nedeniyle buna ilişkin ve bu yazılımla bağlantılı talep ve alacakların reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, talep edilen tüm kalemlerin de sözleşmeden kaynaklı olup, sözleşmenin ise yazılıma ilişkin düzenlediği, dava dilekçesi incelendiğinde davacının yazılım dışında başka ürün teslimlerinin olduğunu, davalı ile arasında başka edimlerden kaynaklı alacağının olduğunun iddia edildiği, el terminali, yazıcı seti, adaptör, kablo gibi donanıma ilişkin taleplerini de talep ettiği istinaf istemi olarak öne sürülmüş ise de, bu taleplerin iş bu dava konusu olmadığı, talep edilmeyen bir alacak hakkında karar verilemeyeceğinden bu istinaf isteminin reddinin gerektiği, davacı yazılımın davalı şirket tarafından geliştirildiği kabul edilse dahi, 01.01.2013 tarihli hizmet sözleşmesi uyarınca yazılım bedeli aylık 3.000,00 TL, yıllık 36.000,00 TL olduğunu dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de, yazılımın haksız bir şekilde satılmış olmasının kanıtlanması nedeniyle, yazılım ile bağlantılı tüm edimler yönünden de talebin hukuka aykırılık oluşturduğu yönünde Mahkeme kabulündeki kararında ve gerekçede hata edilmediği, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 09/12/2021 tarih ve 2021/55 E., 2021/2 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 19/01/2023