Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1539 E. 2022/1516 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1539
KARAR NO: 2022/1516
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/06/2022
NUMARASI: 2021/63 Esas- 2022/94 Karar
DAVANIN KONUSU: Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 2017 yılından bu yana restoran ve yiyecek ve içecek hizmetleri grubunda … Dış. Tic. Ltd. Şti. ticaret unvanı ile hizmet verdiğini, “…” markasının 43. sınıfta tescilli olduğunu, 20/08/2019 tarihinde … numaralı marka tescil başvurusunun marka vekilinin ihmali sonucunda tescil edilemediğini, bu kez 04/12/2020 tarihinde … başvuru numarası ile başvuru yaparak markayı tescil ettirdiklerini, davalı şirketin 2020 yılında kurulduğunu, davacının tanınmışlığından yararlanmak için ticaret unvanında “…” ibaresine yer verdiği gibi benzer bir markayı da kullandığını, aynı hizmet grubunda faaliyet gösterdiğini, davalının bu eylemlerinin ticaret unvanından ve markadan kaynaklanan haklarına tecavüz niteliğinde olduğunu, davalıya ticaret unvanının değiştirilmesi için ihtar gönderilmişse de, olumsuz cevap verdiklerini, davacının ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin ayırt edicilik özelliklerine sahip olduğunu, SMK’nun 7/3-e maddesi uyarınca tescil edilmiş işaretin marka sahibinin izni olmadan kullanılması halinde marka sahibinin işaretin ticaret unvanı olarak kullanılmasını engelleme hakkı bulunduğunu, davalının ticaret unvanının tescil tarihi dikkate alındığında davacının suskun kaldığından da söz edilemeyeceği, davalının bu kullanımı sebebiyle halk nezdinde markaların ve firmaların karıştırılma ihtimali bulunduğunu, özellikle sosyal medyanın yaygın kullanımı sebebiyle tüketicilerin yaşadıkları olumsuzlukları geniş kitlelere ulaştırabildikleri, bu durumun davacı açısından önemli riskler doğurduğunu, TTK’nun 50 ve 52. maddeleri uyarınca da davacının ticaret unvanının korunması gerektiğini, davalı ile davacının aynı sicil bölgesinde yer aldıklarını, bu sebeple davalının davacı şirketten haberdar olmadıklarına dair beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, bu durumun haksız rekabet yarattığını, davacının “…” ibaresini 2017 yılında ticaret sicile kaydettirdiğini, davalının ise tescil tarihinin 2020 olduğunu, her ne kadar davalı ihtarnameye verdiği cevapta “…” sözcüğünün anonim olduğunu iddia etmişse de, Türk Dil Kurumu’nun güncel sözlüğünde bile yer almayan “…” sözcüğünün anonim olduğundan söz edilemeyeceğini belirterek, davanın kabulü ile davalı şirketin ticaret unvanının başındaki “…” ibaresinin ticaret sicilinden terkinine, müvekkilinin tescilli markasına tecavüzün men’ine, her türlü reklam ve tabelanın kaldırılmasına, kararın gazetede ilanına, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddialarının yasal hiçbir dayanağı bulunmadığını, davacının markalarının hali hazırda tescil edilmediğini, 6769 sayılı Kanunun 5. madde kapsamında mutlak red sebepleri uyarınca cins, çeşit ve vasıf belirten kelimeler olmaları sebebiyle her iki şirketin ticari ünvanlarında yer alan “…” ve “…” sözcüklerinin marka olarak tescil edilemeyeceğini, markalar arasında görsel farklılık olduğunu, davalı şirketin ticari ünvanı ile davacı şirketin ticari ünvanı arasında iltibasa yol açacak benzerlik bulunmadığını, davacı şirketin ticari ünvanı “…” şeklindeyken davalı şirketin ticari ünvanı ise “…” şeklinde olduğunu, TTK hükümlerine göre ünvana tecavüzden bahsedebilmek için ünvanların çekirdek ve ek kısımlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, tarafların ünvanlarının çekirdek kısımları aynı olsa da ek kısımları birbirinden tamamen farklı olmakla iltibasın meydana gelmesinin imkansız olduğunu, “…” ibaresinin bir tür yemek harcı olup, tüm dünyada kullanıldığını, davacı tarafından üretilen bir kelime olmadığını, davalı şirket yetkilileri Avrupa yakasında faaliyet göstermekte olan ve aynı çevreye hizmet vermeyen muhatap şirketin varlığından da hiçbir zaman haberdar olmadığını, ortada ticari dürüstlüğe aykırı şekilde marka ve/veya ticaret ünvanı kullanımının olmadığını, davacı şirketin sadece yemek işiyle değil, ünvanında da belirtildiği gibi organizasyon işiyle de iştigal ettiğini, davalının ise sadece catering hizmeti verdiğini, her iki firmanın Restoran ve Yiyecek grubunda yer alması ise İTO’nın tüm restoran ve yemek işiyle uğraşan firmaları aynı grup altında toplamasından kaynaklandığını, davalının sadece Anadolu yakasında hizmet verdiğini, davalı şirketin logosu ile davalı şirketin logosu karşılaştırıldığından iltibasa sebebiyet verecek en ufak bir benzerliğin olmadığını beyanla davanın hukuki yarar içermediğinden bahisle reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince: ” … Dosyaya Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları getirtilmiş olup, incelendiğinde; davacının … tescil başvuru numaralı “…” marka başvurusunun 43. Sınıf için yapıldığı, ancak eksik belgelerin tamamlanması sebebiyle tescil edilemediği, … tescil başvuru numaralı, 04/12/2020 başvuru tarihli, “…” markasının ise 43. sınıfta 10/06/2021 tarihinde davacı adına tescil edildiği tespit edilmiş Taraflara ait ticaret sicil kayıtları dosya içine getirtilmiş, incelendiğinde; davacı şirketin 18/10/2017 tarihinde, davalı şirketin ise 03/01/2020 tarihinde tescil edildiği, faaliyet alanlarının benzer olduğu tespit edilmiştir. … Dava konusu teknik bilgi gerektirdiğinden Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, marka uzmanı …’ ın 01/03/2021 tarihli raporunda; davacı … DIŞ TİC. LTD. ŞTİ. adına … numarası ile 43. sınıfta yer alan hizmetler için “…” markasının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli olduğu, davacının tescilli markasının esas unsuru olan “…” ibaresinin “yiyecek içecek hizmetleri” açısından cins isim veya işaret olmadığı, bu hizmetleri doğrudan işaret etmediği, söz konusu hizmetlerin karakteristik özelliklerine ilişkin olarak ima içeren gönderme ya da övgü sözleri içermediği, yani işaret ile hizmetler arasında herhangi bir bağlantı bulunmadığı, dolayısıyla “yiyecek içecek hizmetleri” için ayırt edici bir ibare olduğu, davalı şirketin, davacıya ait tescilli markayı , ticaret ünvanı dışında markasal olarak kullanımının tespit edilemediği, davacı …DIŞ TİC. LTD. ŞTİ.’ nin 18/10/2017 tarihinde, davalı … SAN TİC LTD ŞTİ’nin 03/01/2020 tarihinde tescil ve ilan olunduğu, her iki şirketin ticaret ünvanının klavuz unsurunun “…” ibaresi olup, klavuz unsurun ayniyet gösterdiği, her iki şirketin ticaret ünvanlarında “…” klavuz unsurundan sonra gelen ibarelerin (Yemek ve Organizasyon ile Yemek Hizmetleri) şirketlerin ticari faaliyetlerini belirten ibareler olduğu, her iki şirketin aynı ve birbiri ile ilgili sektörde faaliyet gösterdiği, davalının ticari faaliyetinin davacının tescilli markası kapsamında yer alan hizmetler içinde yer aldığı, aynı sektörde faaliyet göstermeleri sebebi ile davalının söz konusu ticaret unvanını kullanması halinde karışıklığa sebep olabileceği, davalı şirketin eylemleri de TTK.nun 54 /2 ve 55/(1)-a.- 1., 2., 4. ve 5. maddeleri uyarınca haksız rekabet teşkil ettiği ve davalı şirketin ticaret ünvanında yer alan “…” ibaresinin terkini koşullarının mevcut olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Sınai Mülkiyet Kanununun 29. maddesinde marka sahibinin izni olmaksızın, tescilli olan marka ile aynı olan herhangi bir işaretin tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması marka hakkına tecavüz olarak tanımlanmıştır. Yine Sınai Mülkiyet Kanununun 149. maddesinde marka hakkına tecavüz edilen marka sahibinin fiili tecavüzün olup olmadığının tespitini, muhtemel tecavüzün durdurulmasını, tecavüz fiillerinin durdurulmasını, tecavüzün kaldırılmasını, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabileceği düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında, davacı adına tescilli “…” markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, her ne kadar davacı tarafça davalının “…” markasını kullanmak suretiyle kendilerine ait markaya SMK’nun 7/2-a-b maddeleri uyarınca tecavüz edildiğini iddia etmişse de, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları ile davalının “…” veya “…” markalarını kullandığı tespit edilememiş, davacı tarafça da bu konuda dosyaya herhangi bir delil sunulmamıştır. Bu sebeple SMK’nun 7/2-a-b maddesinde tanımlanan marka tecavüzünün söz konusu olmadığı anlaşılmıştır. … Davalı şirketin iştigal konuları arasında davacının markasının tescilli olduğu mal ve hizmetlerle benzer hizmetler mevcutsa da, SMK’nın 29/1-a hükmü ile yapılan yollama gereği 7/3-e maddesinde yer alan “işaretin ticaret unvanı ve işletme adı olarak kullanılması” hükmünün işaretin markasal kullanılması durumunda uygulanabileceği, zira SMK’nun 7/3. maddesinde işaretin ticaret alanında kullanılması halinde yasaklanabileceğinin hükme bağlandığı, marka hukuku kapsamında işaretin ticaret alanında kullanılması ifadesi ile kastedilenin işaretin markasal olarak kullanılması olduğu, 2015/2436 sayılı A.B. Marka Yönergesi’nin 3. maddesinde yer alan hükme ve Yönerge’nin genel gerekçesinin 19′. bendindeki açıklamalara göre, ticaret unvanının ancak tescilli bir markanın tescili kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden ayırt ediciliği sağlayıcı bir işaret olarak kullanılması halinde, marka hakkına tecavüz oluşturacağı açıklaması karşısında, Kanun Koyucunun amacının ticaret unvanının tescilli marka ile karıştırılmaya yol açacak şekilde kullanılması halinin marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmesi gerektiği, davalının ticaret unvanının davacının markalarının kapsamındaki mal ve hizmetler için kullanılmadığı, ayrıca davalının tescilli ticaret unvanını kullanmasının yasal hakkı olduğu, davalının ticaret unvanı kullanımının davacının marka haklarına tecavüz teşkil etmediği anlaşılmakla, davalının davacıya ait marka haklarına tecavüz ettiğinin tespiti ve önlenmesi davasının reddine karar vermek gerekmiştir.Davacı aynı zamanda davalının ticaret unvanının da terkinini talep etmiştir. TTK’nun 52. Maddesinde ticaret unvanı sahibinin, haksız olarak tescil edilen benzer ticaret unvanının değiştirilmesini veya silinmesini talep edebileceği düzenlenmiştir. Davacı ve davalıya ait ticaret unvanlarında esas unsurun “…” ibaresi olduğu, diğer kelimelerin tanımlayıcı veya açıklayıcı tali unsurlar oldukları, her iki tarafın aynı alanda hizmet vermelerinden dolayı karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğu, dosya içine getirtilen ticaret sicil kayıtları ile davalı şirketin ticaret unvanının davacı şirketten daha sonra tescil edildiği, her iki şirketin de İstanbul’da aynı konularda faaliyette bulunmaları sebebiyle davalının davacı şirketten haberdar olmadığının düşünülemeyeceği, davalı şirketin basiretli bir tacir gibi ticaret unvanını tescil ettirirken herkese açık olan ticaret sicil kayıtlarını kontrol etmesi gerektiği, “…” ibaresinin özgün ve ayırt edici bir kelime olduğu, bu sebebiyle davalının esas unsuru “…” olan ticaret unvanını tescil ettirmesinin haksız olduğu, “…” ibaresinin davalının ticaret unvanından terkin edilmesi gerektiği anlaşılmakla, ticaret unvanının terkini talebinin kabulüne …” karar vermiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinde açılan davada mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilerek reddedilen kısım yönünden davalı lehine vekalet ücretine hükmedildiği, kısmen red gerekçesinin ise davalının “…” ve “…” ifadelerini kullandığının ispat edilememiş olduğu, ancak davada delil olarak dosya sunulan ve tartışılan dava öncesi davalının gönderdiği ihtarnameye cevaben verdiği Kartal … Noterliği’nin … yevmiye numaralı ihtarnamede bu markanın aktif bir şekilde kullanıldığının beyan ve ikrar edildiğini, bu beyan ve ikrara rağmen ispatlanmış sayılan bu olgunun başkaca delillerle ispatının ayrıca gerekmeyeceğini beyanla kısmen reddedilen taleplerinin kabulüne karar verilmesini ve bu sebeple hükmedilen karşı vekalet ücreti yönünden de kararın ortadan kaldırılmasını talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; Davalının ticaret unvanında ve markasal olarak kullandığı “…” ibaresinin, davacıya ait “…” markasına ve ticaret unvanına tecavüz teşkil ettiği ve haksız rekabete sebep olduğu iddiasıyla açılan; marka hakkına tecavüzün- haksız rekabetin önlenmesi, men’i, ”…” kelimesinin davalının her türlü tanıtım araç ve gereçlerinden silinmesi, davalıya ait her türlü reklam ve tabeladan kaldırılması, davalı şirketin ticaret ünvanının başındaki “…” ibaresinin ticaret sicilinden terkini, hükmün gazete ile ilanına karar verilmesi istemine ilişkindir. İlk derece Mahkemesi tarafından, dava kısmen kabulü ile davalı şirketin ticaret ünvanının başındaki “…” ibaresinin ticaret sicilinden terkinine, hükmün gazete ile ilanına; kısmen reddi ile davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir. Davacı taraf, kısmen redde ilişkin kısım ile neticesinde hükmedilen vekalet ücreti yönünden istinaf talebinde bulunmuştur. TPMK kayıtlarına göre, davacının … tescil başvuru numaralı “…” marka başvurusunun 43. sınıf için yapıldığı ancak eksik belgelerin tamamlanmaması sebebiyle tescil edilemediği, … tescil başvuru numaralı 04/12/2020 başvuru tarihli “…” markasının ise 43. sınıfta 10/06/2021 tarihinde davacı adına tescil edildiği belirlenmiştir. Ticaret sicil kayıtlarına göre, davacı … TİCARET LTD ŞTİ’nin 18/10/2017 tarihinde, davalı … TİC. LTD ŞTİ’nin 03/01/2020 tarihinde tescil edildiği, faaliyet alanlarının benzer olduğu belirlenmiştir. Hüküm kurmaya elverişli, hükme esas alınan, denetlenebilen, belirli ve eksiksiz, özel ve teknik bilgi içeren marka uzmanı bilirkişi raporunda, davacı adına … numarası ile 43. sınıfta yer alan hizmetler için “… + Şekil” markasının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli olduğu, davacının tescilli markasının esas unsuru olan “…” ibaresinin “yiyecek içecek hizmetleri” açısından cins isim veya işaret olmadığı, bu hizmetleri doğrudan işaret etmediği, söz konusu hizmetlerin karakteristik özelliklerine ilişkin olarak ima içeren gönderme ya da övgü sözleri içermediği yani işaret ile hizmetler arasında herhangi bir bağlantı bulunmadığı, dolayısıyla “yiyecek içecek hizmetleri” için ayırt edici bir ibare olduğu, davalı şirketin davacıya ait tescilli markayı ticaret ünvanı dışında markasal olarak kullanımının tespit edilemediği, davacının 18/10/2017 tarihinde, davalının 03/01/2020 tarihinde ticaret siciline tescil ve ilan olduğu, her iki şirketin ticaret ünvanının kılavuz unsurunun “…” ibaresi olduğu, kılavuz unsurun ayniyet gösterdiği, her iki şirketin ticaret ünvanlarında “…” kılavuz unsurundan sonra gelen ibarelerin (Yemek ve Organizasyon ile Yemek Hizmetleri) şirketlerin ticari faaliyetlerini belirten ibareler olduğu, her iki şirketin aynı ve birbiri ile ilgili sektörde faaliyet gösterdiği, davalının ticari faaliyetinin davacının tescilli markası kapsamında yer alan hizmetler içinde yer aldığı, aynı sektörde faaliyet göstermeleri sebebi ile davalının söz konusu ticaret unvanını kullanması halinde karışıklığa sebep olabileceği, davalı şirketin eylemlerinin TTK.nun 54 /2 ve 55/(1)-a.- 1., 2., 4. ve 5. maddeleri uyarınca haksız rekabet teşkil edeceği, davalı şirketin ticaret ünvanında yer alan “…” ibaresinin terkini koşullarının mevcut olduğu teknik olarak değerlendirilmiştir. SMK’nın 29. maddesi; marka sahibinin izni olmaksızın, tescilli olan marka ile aynı olan herhangi bir işaretin tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması marka hakkına tecavüz olarak tanımlanmıştır. Mezkur kanunun 149. maddesinde; marka hakkına tecavüz edilen marka sahibinin fiili tecavüzün olup olmadığının tespitini, muhtemel tecavüzün durdurulmasını, tecavüz fiillerinin durdurulmasını, tecavüzün kaldırılmasını, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabileceği düzenlenmiştir. Davacı, davalının “…” markasını kullanmak suretiyle kendilerine ait markaya SMK’nın 7/2-a-b maddeleri uyarınca tecavüz edildiğini iddia etmiş ise de, dosya kapsamında bulunan toplanan ve taraflarca sunulan bilgi, belge, deliller ile alınan bilirkişi raporları kapsamında davalının “…” veya “…” markalarını bu kapsamda kullandığı tespit edilememiş olup davacı aksine dair dosyaya herhangi bir delil sunmamış olmakla SMK’nın 7/2-a-b maddesinde tanımlanan marka tecavüzünün ispatlanamadığı tespit edilmiştir. Bu durumda ilk derece Mahkemesi tarafından kısmen ret kararı ile, davacının davalının ticaret unvanında ve markasal olarak kullandığı “…” ibaresinin, davacıya ait “…” markasına ve ticaret unvanına tecavüz teşkil ettiği ve haksız rekabete sebep olduğu iddiasına ilişkin marka hakkına tecavüzün- haksız rekabetin önlenmesi, men’i, ”…” kelimesinin davalının her türlü tanıtım araç ve gereçlerinden silinmesi, davalıya ait her türlü reklam ve tabeladan kaldırılması isteminin yerinde olmadığına ilişkin verdiği davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine dair kararı isabetli görülmüştür. Davacı adına tescilli “…” markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğu sabit görülmekle, davalı şirketin iştigal konuları arasında davacının markasının tescilli olduğu mal ve hizmetlerle benzer hizmetler mevcutsa da, SMK’nın 29/1-a hükmü ile yapılan yollama gereği 7/3-e maddesinde yer alan “işaretin ticaret unvanı ve işletme adı olarak kullanılması” hükmünün işaretin markasal kullanılması durumunda uygulanabileceği, zira SMK’nun 7/3. maddesinde işaretin ticaret alanında kullanılması halinde yasaklanabileceğinin hükme bağlandığı, marka hukuku kapsamında işaretin ticaret alanında kullanılması ifadesi ile kastedilenin işaretin markasal olarak kullanılması olduğu, 2015/2436 sayılı A.B. Marka Yönergesi’nin 3. maddesinde yer alan hükme ve Yönerge’nin genel gerekçesinin 19. bendindeki açıklamalara göre ticaret unvanının ancak tescilli bir markanın tescili kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden ayırt ediciliği sağlayıcı bir işaret olarak kullanılması halinde, marka hakkına tecavüz oluşturacağı açıklaması karşısında, yasa koyucunun amacının ticaret unvanının tescilli marka ile karıştırılmaya yol açacak şekilde kullanılması halinin marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmesi gerektiği, davalının ticaret unvanının davacının markalarının kapsamındaki mal ve hizmetler için kullanılmadığı ayrıca davalının tescilli ticaret unvanını kullanmasının yasal hakkı olduğu, davalının ticaret unvanı kullanımının davacının marka haklarına tecavüz teşkil etmediği belirlenmekle, davalının davacıya ait marka haklarına tecavüz ettiğinin tespiti ve önlenmesi davasının reddine dair verilen ilk derece Mahkemesinin kararı bu yönü ile isabetli görülmüştür. Bunun neticesinde, kısmen ret edilen kısım açısından ilk derece Mahkemesi tarafından davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi ve yargılama giderlerinin değerlendirmesi yerinde olmuştur. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, davacının istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, yapılan inceleme sonucunda ilk derece Mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 30/06/2022 tarih ve 2021/63 Esas, 2022/94 Karar sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz başvurusunda bulunma kanun yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 27/10/2022