Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1349 E. 2022/1399 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1349 Esas
KARAR NO: 2022/1399
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/04/2022
NUMARASI: 2021/1126 E. – 2022/422 K.
DAVANIN KONUSU: 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit İİK m.89/3
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İİK m.89/3’ten kaynaklanan menfi tespit istemi ile davalılara borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Davalı … şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından iddia olunan vakıaları inkar ile davanın reddi savunulmuştur. Davalı … şirketi tarafından cevap verilmemiş, 6100 Sayılı HMK m.128 kapsamında münkir kabul edilmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”… İİK’nın 72. maddesinde düzenlenen menfi tespit davası, takip borçlusunun takip alacaklısına karşı açacağı bir dava türü olup, somut olayda davacı takip borçlusu olmadığından, belirtilen kanun hükmünün uygulanmasının mümkün olmadığı, İİK’nın 89/3. maddesi gereğince kendisine haciz ihbarnameleri tebliğ edilen 3. kişinin önceki haciz ihbarnamelerine süresi içerisinde itiraz etmemiş ise üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğinden itibaren 15 günlük hak düşürücü süre içerisinde, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde menfi tespit davası açabileceği, üçüncü haciz ihbarnamesinin 19/10/2021 tarihinde davacı şirkete tebliğ edildiği, iş bu davanın 15 günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra 30/12/2021 tarihinde açıldığı anlaşılmakla; davanın hak düşürücü süre sebebiyle reddine …” karar vermiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yargılama aşamalarındaki beyanlarını tekrarla aslında her ne kadar takip tarafı ve borçlu olmasa da İİK m.72 kapsamında menfi tespit talep ettiğini, Bakırköy … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasına borçlu olmadığının tespitini, icra takibinin haciz ihbarnamesi gönderilen 3. kişi durumundaki müvekkili şirket yönünden iptalini, İİK’nın 72/4. maddesinin hükmü gereğince müvekkili şirketin uğradığı maddi ve manevi zararları karşılamak üzere % 20’den aşağı olmamak üzere her iki davalı şirket aleyhine müştereken ve müteselsilen kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama ve istinaf masrafları ve vekalet ücretlerinin davalılara yüklenmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın mevzuattan uzak beyanda bulunduğunu, müvekkili şirket tarafından diğer davalı icra dosyası borçlusu … Şti. hakkında icra takibi başlatıldığını, söz konusu takibin kesinleşmesi ile de dosyadan kaydi ve fiili haciz işlemleri yapıldığını, hatta yine şirket eski vekili tarafından borçlu şirketin ticari merkezine fiili haciz ve muhafaza işlemlerinin icrası için de gidildiğini, bu işlemlerden sonra da şirketin eski vekili tarafından, borçlu şahsın üçüncü şahıslardaki mevcut hak ve alacaklarının haczi için davacı firma gibi bir kısım firma ve bankaya İİK 89. Maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi gönderildiğini, gönderilen birinci haciz ihbarnamelerine davacı hariç tüm üçüncü şahısların süresi içerisinde itiraz ettiklerini, bunun üzerine birinci haciz ihbarnamesine itiraz etmeyen ve icra dosyasına herhangi bir cevap da sunmayan davacıya ikinci haciz ihbarnamesi gönderilmesinin talep edildiğini, usul ve yasaya uygun talebin kabul edilerek davacıya ikinci haciz ihbarnamesinin gönderildiğini, davacının söz konusu ikinci haciz ihbarnamesine de itiraz etmediği gibi dosyaya herhangi bir cevap da sunmadığını, bunun üzerine davacıya zimmetinde sayılan borcu dosyaya yatırması, yahut dosya borçlusunun kendisinde herhangi bir alacağı yoksa dava açması ve bunu da icra dosyasına bildirmesi için üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiğini, davacının söz konusu üçüncü haciz ihbarnamesi üzerine dosyaya herhangi bir ödeme yapmadığı gibi menfi tespit davası açtığına dair de herhangi bir evrak da sunmadığını, bunun üzerine davacının dosyaya haciz ihbarnamesi ile kesinleşen kısım üzerinden borçlu olarak eklenmesi talep edilerek hakkında haciz işlemleri tatbik edildiğini, bunlar sonrasında davacının eldeki davayı açtığını, davasının hak düşürücü sürede açılmaması sebebiyle reddedildiğini, kararın isabetli olduğunu bu sebeple izah olunan ve re’sen göz önüne alınacak sebeplerle davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; İİK’nın 89/3. maddesi gereğince davalı tarafa borçlu olunmadığının (menfi) tespiti istemine ilişkindir. İddia- savunma ve toplanan deliller kapsamında davacının talebi İİK m.72 değil, İİK m.89/3 kapsamındaki menfi tespite ilişkindir. Hukuk mahkemelerinin hangileri olduğu ve bunların kuruluşu 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 4 ve 5 inci maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 2 nci maddesiyle de teyit edilmiştir. Anılan maddenin ikinci bendi Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğunu vurgulamıştır. Asliye Ticaret Mahkemeleri de 5235 sayılı Kanunun 5. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5 inci maddesinin 1 numaralı bendi uyarınca bu mahkemeler, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlenmiş, anılan kanunun 5. maddesinde asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir. Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz, TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olmasını sağlamaz. Başka ifade ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.Dava; İcra ve İflas Kanunun 89/ 3. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup; menfi tespit istemine ilişkindir. İş bu eldeki dava ticari dava değildir. Dava, İİK. nun 89. maddesine dayalı menfi tespit davasıdır. Davacı ile davalı arasında doğrudan bir ticari ilişki bulunmamaktadır. Uyuşmazlık takip hukukundan kaynaklanmakta olup görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yukarıda izah olunan ticari davalardan hiç bir kategoriye de girmediği, davanın ticari dava olmadığı da değerlendirilmiştir. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca TTK nun 4. ve 5. maddeleri kapsamında “ticari dava” olarak nitelendirilemeyeceği ve davaya bakmanın Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevi kapsamında olduğu anlaşılmıştır. 6100 Sayılı HMK nın 1. Maddesi hükmüne göre; göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, aynı yasanın 114/1-c bendi uyarınca, dava şartı olan bu husus, 6100 Sayılı HMK nın 115/1. maddesi gereğince mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinde araştırılır, göreve ilişkin dava şartı noksanlığının sonradan giderilmesi mümkün değildir. Dava konusu talebin temelinin 2004 Sayılı İİK’nın 89/3. maddesine dayanan menfi tespit istemine dayandırıldığı anlaşılmakla ilk derece Mahkemesinin görevsizliği sebebi ile 6100 Sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/1-2 maddeleri gereğince davanın usulden reddine kanunen karar verilmesi gerektiği tespit edilerek davacının istinaf isteminin kabulü ile ilk derece Mahkemesi kararının re’sen gözetilen sebeple 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a-3. maddesi gereğince kaldırılarak, dosyanın yeniden görülmesi ve görevsizlik kararı verilmesi için kararı veren ilk derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; 2- Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/04/2022 tarih, 2021/1126 Esas- 2022/422 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 13/10/2022