Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1348 E. 2022/1436 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1348
KARAR NO: 2022/1436
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: TEKİRDAĞ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/06/2022
NUMARASI: 2021/485 E. – 2022/713 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Dava ve takip konusu senedin yanlış düzenlenen geçersiz bir senet olduğunu, senedin imha edilmek üzere davacıdan alındığını, ancak daha sonra tahrifat yapılarak icra takibine konu edildiğini beyan ederek, senet sebebiyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından ileri sürülen vakıaları inkâr ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davaya bakan Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 2021/24 esas, 2021/248 karar sayılı kararı ile; “Yeni kurulan mahkemelerden olan Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin Tekirdağ ilinin mülki sınırları olarak belirlendiği, akabinde yine HSK’nın 08/07/2021 tarih ve 568 numaralı kararı ile Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/09/2021 tarihinden itibaren faaliyete geçirilmesinin kararlaştırıldığı, bu sebeple dava dosyaları hakkında gönderme kararı verilerek dosyaların yeni kurulan ilgili mahkemeye devredilmesi gerektiği gerekçelerine dayanarak, dava dosyasının faaliyete geçen görevli Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,” karar verilmiştir.İlk Derece Mahkemesince; “Davanın açıldığı tarih itibariyle görevli olan asliye hukuk mahkemelerinin yargılama yapmaya devam etmesi gerektiği, bu yönde verilmiş emsal Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının bulunduğu gerekçeleriyle görev dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,” karar verilmiştir.Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davanın kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit davası olduğunu, uyuşmazlığın ticari nitelikte olduğunu, dolayısıyla davanın arabuluculuk şartına tabi olduğunu ancak arabuluculuk şartının yerine getirilmemiş olması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Görevsizlik kararı yönünden ise; davanın mutlak ticari davalardan olması sebebiyle Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görevsizlik kararının hatalı olarak verildiğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına, yargılamanın Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesince yürütülmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Arabululuculuk şartının yerine getirilmediğine ilişkin istinaf başvuru sebepleri incelendiğinde; Dava, kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit davasıdır. 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, 2.fıkrası son cümlesine göre ise; “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır. (2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 13/02/2020 tarihli 2020/85 Esas- 2020/454 Karar sayılı olup “Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Dairelerinin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine yönelik kararında”; “7155 Sayılı Kanun’un 20. Maddesi ile 6102 Sayılı TTK’na eklenen 5/A maddesi gereğince ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığına, uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine” karar verilmiştir. Son dönemde Bölge Adliye Mahkemelerince verilen içtihatlar da bu yöndedir. 6102 Sayılı TTK’nın 5/A. maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı ise de; menfi tespit davalarında bir miktar paranın ödenmesi istemi bulunmadığından ve alacak davası mahiyetinde değerlendirilemeyeceğinden, somut olay yönünden davacı tarafın arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. Somut olayda uyuşmazlık, senet sebebiyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olup, dava konusu bir miktar para alacağı değildir. Dava devam ederken senet bedelinin davalı tarafça tahsil edilmesi halinde davanın senet bedelinin istirdatına dönüşmesinde de durum değişmeyecektir. Açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince davacının asıl menfi tespit talebinin 6102 Sayılı TTK 5/A maddesi gereğince arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı dikkate alınarak davalı yanın aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, İlk Derece Mahkemesi kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. İlk Derece Mahkemesinin görevine ilişkin istinaf başvuru sebepleri incelendiğinde; Mahkemece; davanın açıldığı tarih itibariyle görevli olan asliye hukuk mahkemelerinin yargılama yapmaya devam etmesi gerektiği, bu yönde verilmiş emsal Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının bulunduğu gerekçeleriyle görev dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir. Karar davalılar vekilince, davaya Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından devam edilmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf edilmiştir. Uyuşmazlık, Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesinin kurulması sebebiyle, Çorlu 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla devam mı edeceği, yoksa davanın Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından mı görüleceği noktasında toplanmaktadır. Hakimler ve Savcılar Genel Kurulunun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Tekirdağ ilinin mülki sınırları olarak belirlendiği ve bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği görülmektedir. Hakimler ve Savcılar Genel Kurulunun anılan kararında, derdest dava dosyalarının devredilip devredilmeyeceği hususunda herhangi bir düzenleme bulunmadığı görülmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 Sayılı Kanun’un 1.maddesi ile değişik 5/3 maddesinde, Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bir yerde Asliye Hukuk Mahkemesinin, Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatı kullanarak ticari davaları görmekle görevli olabilmesi için bu yerde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmaması gerekir. Dava tarihinde Çorlu ilçesinde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmadığından, Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılmaya devam edilmiştir. Eldeki dava kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit davası olup, TTK’nun 4.ve 5.maddeleri hükmü karşısında davanın ticari nitelikte olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu sebeple taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik sebebiyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur. Bu sebeple, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre Mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev sebebiyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev sebebiyle reddi kararında görevli Mahkemenin hangi Mahkemenin olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli Mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20). Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir. Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Diğer yandan yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunup bulunmadığına da bakmak gerekmektedir. Bu kapsamda; 6335 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 6102 sayılı TTK’ya eklenen geçici 9. maddenin “Bu Kanunun göreve ilişkin hükümleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalarda uygulanmaz. Bu davalar, açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine tâbidir” hükmünü içerdiği görülmektedir. Kanun koyucunun burada usûl ekonomisini hedeflediğinin kabulü gerekmektedir. Aksi yönde gerek kanunda ve gerekse HSK kararında, dosyaların devredileceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Örneğin, 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Ancak somut olayda buna benzer bir durum söz konusu değildir. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır. O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine hukuki olanak bulunmamaktadır. Bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan Mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir. Hâl böyle olunca, davalılar vekilinin istinaf başvuru sebepleri yerinde olmayıp İlk Derece Mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır (Dairemizin 30.12.2021 tarih, 2021/1577 esas, 2021/1654 karar sayılı kararı). Açıklanan sebeplerle kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalılar vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. Maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/06/2022 tarih ve 2021/485 E., 2022/713 K. sayılı kararına karşı davalılar vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar harcı davalılar tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Davalılarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 13/10/2022