Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1170 E. 2022/1237 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1170 Esas
KARAR NO: 2022/1237
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …’ın hileli bir şekilde müvekkili davacıda irade bozukluğu yarattığını ve davaya konu senedi teslim aldığını, daha sonra muvazaalı işlemlerle senedin davalı … üzerinden icraya koydurduğunu, müvekkilleri davacılar … ve …’nin elinden alınan, sahte imzalar ve cirolarla devredilen senet karşılığında müvekkillerin bir borcu bulunmadığını belirterek, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından icra takiben konu 05/10/2009 vade tarihli 177.000,00-TL bedelli senet üzerindeki imzaların müvekkilleri davacılara ait olmadığından bahisle senedin iptaline, senetteki imzaların müvekkilleri davacılara ait olduğu kabul edilse dahi senet hile ile alındığından dolayı davcıların davalılara borcunun olmadığının tespitine, dava sonuçlanıncaya kadar İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki icra takibinin durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, kötü niyetli davalılar aleyhine %40 dan aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu bononun lehdarı davacı …’un İstanbul … icra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyasında hamil tarafından keşideci müvekkili … ve lehdar … aleyhine İcra takibi başlatılması üzerine dosya alacaklısı … lehine yapılan cirodaki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek dava açtığını ve mahkemece yapılan yargılama neticesinde İmzanın …’ a ait olduğunun tespit edildiğini, neticede davacı …’ un davası reddedilerek takibe devam edildiğini, bu durum karşısında davacı tarafın hiçbir dayanağı olmayan, sadece kurgulama ve hayatın olağan akışına aykırı senaryolardan ibaret bir takım iddialanın yazılı ve somut delillerle ispat etmeleri gerektiğini, iddiaların tamamen soyut, belgesiz, mesnetsiz, hayatın olağan akışına ve basiretli bir tacir olgusuna aykırı, tamamen gayrı ciddi iddialar olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu bononun davacı borçlular ile diğer davalı borçlu tarafından tanzim ve ciro edilip müvekkili alacaklıya yasaya ve usulüne uygun ciro silsilesi ile geldiğinden kuşku olmadığını, davacıların tüm iddiaları birlikte incelendiğinde, müvekkiline karşı müteselsilsen sorumlu olan borçluların birbirini suçladıklarını ve borcu birbirine ödetmek istediklerinin açıkça anlaşıldığını, davacı borçluların ile diğer davalı borçlu ve dava dışı borçlunun müvekkiline karşı müştereken ve müteselsilin sorumlu olduklarını, davacıların haksız ve kötü niyetli olarak hareket ettiğini, müvekkilinin alacaklıya olan borcu ödememek için bu ve benzer davaları açarak alacağın tahsilini geciktirmek ve imkansız hale getirmek istediklerini, davacıların ayrıca bir yandan dava açtığını, öte yandan mallarını kaçırdığını beyan ederek, davacıların bu haksız ve kötü niyetli davranışları sebebiyle kötü niyet tazminatına mahkum edilmelerine ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dosyaya sunulan ATK raporu dikkate alınarak, davaya konu senet üzerindeki imzanın davacı keşideci … eli ürünü olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacı …’nin 19.08.2009 düzenleme tarihli, 05.10.2009 vade tarihli ve 177.000,00 TL bedelli bono sebebiyle davalılara borçlu olmadığının tespitine, şartları oluşmayan tazminat isteminin reddine,” karar verilmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemece 18.04.2022 tarihli celsede, davacı … mirasçılarının davayı takipsiz bırakmalarından ötürü bu davacılar yönünden dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiğini, diğer yandan davacı … tarafından daha önce İcra Hukuk Mahkemesinde açılan davada yapılan imza incelemesi neticesinde dava konusu bonodaki imzanın davacı …’a ait olduğunun tespit edildiğini, yine davacı … mirasçılarının, İstanbul … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı icra dosyasına borcun tamamını yatırdığını ve böylece davanın konusuz kaldığını, bu husus teyit edildikten sonra davanın konusuz kalmasından ötürü karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğunu, Yargılamaya konu olayda davacı … ile diğer davacı … arasında menfaat çatışması olduğu halde kendilerini aynı vekille temsil ederek aynı davayı açmaları ve aynı iddialarda bulunarak imzalarını inkar etmelerinin, tarafların esasen önceden anlaşarak kurgusal bir düzen içinde birlikte hareket ettiklerini gösterdiğini, Davaya konu bononun, davacılar … ve … ile davalı …’ın bir arada bulunduğu bir ortamda ve dosyada kamu tanığı olarak dinlenen Av. … ‘ün bürosunda, bizzat kendisinin yanında ve hukuki yardımı alınarak imzalandığını, bononun bu ortamda düzenlendiği hususunu dava dilekçesinde davacı tarafın da kendi beyanlarında açıkça belirttiğini, Yapılan imza incelemelerinde davacı …’a ait imzanın kendi el ürünü olduğunun tespit edildiğini, ancak … yönünden yapılan imza incelemesinde imzanın …’nin el ürünü olmadığı yönünde yapılan tespitin kesinlikle doğru olmadığını, Davacıların şikayeti üzerine müvekkili hakkında İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/432 Esas sayılı dosyasında yapılan ve müvekkili hakkında beraat kararı verilen yargılamada, tanık Av. … ‘ün İstanbul 23. Asliye Ceza Mahkeme’sinde 24.11.2014 tarihinde alınan beyanında; “Müvekkilim … İstanbul …İcra Müdürlüğü … sayılı takip dosyasında …’ye ait … Tur. Tic. Aş, …’a ait … Teks. İnş. ve … ve … ‘ın hakkında 190.000 TL ‘lik bir çeke dayalı icra takibi yapmıştık, … ve … şirketlerinin borçları sebebi ile Adanaya hacize gitmiştim hacizden sonrada ödeme konusunda beni telefonla aradılar, büroma geldiler, her ikisi de birbirlerine borcu ödettirmeye çalışıyorlardı, biri keşideci biride cirantaydı, ben her ikisine de ödemesi için işlem yapmıştım, en son her ikisi de kendi nakitleri olmadığını söyleyerek yaşlı bir 3.şahsı benim büroma getirdiler, bir kısım borcu … ödedi, kalan borcu nakit olarak … ödeyecek dediler, …, … bana senet verirse ben öderim dedi, … senet metnini yazdı, … ile … ikisi de senedi imzaladılar ve …’a verdiler, bu senetin bedeli 177.000 TL civarındaydı, ben senedin arkasını görmedim, hatta imzalanacak yerleri de ben gösterdim, … yaşlıydı, imzayı nereye atacağını ben göstermiştim, ertesi günü …’ye ait … şirketinin hesabından benim … Bankasındaki şahsi hesabıma 172.750 TL ödendi, icra masrafları ( tahsil harçları) kaldı, benden teyit aldılar, bana ödeme dekontunu fakslattılar ben de kalan çeki …’ye teslim ettim bununla ilgili evrakları da dosyanıza sunuyorum.” dediğini, Tanık Av. … ‘ün, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/432 Esas sayılı dosyasında 10/03/2020 tarihli duruşmasında alınan beyanında; “Ben İstanbul … İcra Müdürülğünün … takip üzerinden alacaklıları … borçluları ise …temsilen … ve … temsilen de … aleyhine bir takip başlatmıştım. Alacaklı vekiliydim. Takip sırasında taraflar benim ofisime gelerek ödeme ve benzeri konularda aralarında anlaştıklarını hacizler olduğunu söylediler. İlerleyen süreçte ödeme sıkıntısı sebebiyle bu kez şu an fotokopisini gösterdiğiniz alacaklısı … borçluları … ve … olan 19/08/2009 tanzim günlü 05/10/2009 vade günlü senedi benim ofisimde … ve … borçlu kısımlarını benim huzurumda imzalayarak bir şekilde … isimli şahıstan temin ettikleri ve …’un ödeyeceği paraya karşılık olarak bu senedi verdiler. Dolayısıyla senedin borçlu kısmındaki … a ait imza benim huzurumda atılmış ve … atmıştır. … adına olan borçlu imzasını da … atmıştır. … de bugün huzurunuzda duruşmada bulunan şahıstır dedi. Müdahil Kısımındaki … yi gösterdi. Daha sonra … icra takibine konu olan miktarı 19.08.2009 tarihinde takip yapılan … şirketinin hesaplarına gönderdi. Şirkette benim Şahsi hesabıma parayı gönderdi. Bu dekontu da sunuyorum. Daha sonra ben icra müdürlüğündeki takibe konu olan çeki aldım ve huzurunuzda bulunan … ye ekteki tutanaktaki gibi teslim ettim. Dolayısıyla bu iddiaya konu senedin ön yüzündeki alacaklı borçlu kısımlarında ve imza kısımlarında herhangi bir sahtecilik yoktur. Arka kısımdaki ciranta olaylarından benim haberim yoktur” dediğini, …’ye ait imza örneklerinin taraf huzurunda eski imza örnekleri ile mukayese edilebilecek şekilde alınması ve akabinde Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas Dairesinden imza incelemesine dair rapor aldırılması gerektiğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı … mirasçılarının, İstanbul … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı icra dosyasına borcun tamamını yatırdığını ve böylece davanın konusuz kaldığını, bu husus teyit edildikten sonra davanın konusuz kalmasından ötürü karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğunu, Davacı … mirasçıları yönünden dosyanın takipsiz bırakıldığından bahisle işlemden kaldırıldığını, yine Yerel Mahkemenin 16.05.2022 tarihli celsesinde alınan ara karar uyarınca … mirasçıları yönünden dosyanın tefriki ile mahkemenin 2022/328 esasına kaydı yapıldığını, davanın konusu aynı olup sıkı sıkıya birbiriyle irtibatlı olan ve sonucu tüm tarafları bağlayan nitelikte olmasına rağmen dosyanın tefrik edilmesinin hukuka aykırı olduğunu Davacı …’nin yazı ve imza örneklerinin tarafların yokluğunda alındığını, raporun hatalı olduğunu, Ağır Ceza Mahkemesinde ifade veren kamu tanıklarının beyanlarından anlaşıldığı üzere davacı …’nin davaya konu bonoyu tanzim ve imza ettiğini, ceza yargılamalarında, kamu tanığının beyanlarının olayı aydınlığa kavuşturduğunu, Davacılar vekilinin, 04.11.2011 tarihli dava dilekçesinin II-d bendinde davaya konu bononun ceza mahkemelerince kamu tanığı olarak dinlenen Avukat ..’ün bürosunda tanzim edildiğini açıkça ikrar ettiğini, bu sebeple … hakkında yeniden imza incelemesi yapılması gerektiğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, İİK’nın 72. maddesi uyarınca açılan bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; Davaya konu 19.08.2009 düzenleme tarihli, 05.10.2009 vade tarihli ve 177.000,00 TL bedelli bono üzerinde keşideci davacı … imzasının kendisine ait olup olmadığı, davacının bono sebebiyle davalılara borçlu olup olmadığının tespiti noktalarına toplanmaktadır. Mahkemece, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden alınan rapora itibarla, davaya konu 19.08.2009 düzenleme tarihli, 05.10.2009 vade tarihli ve 177.000,00 TL bedelli bono üzerinde ”ödeyecek” kısmında bulunan …’ye atfen atılı imzanın davacının eli ürünü olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, kararın yukarıda belirtilen sebeplerle davalılarca ayrı ayrı istinaf edildiği görülmektedir. Davacı … mirasçıları yönünden dosyanın takipsiz bırakılması üzerine, Mahkemece dosyanın işlemden kaldırıldığı, daha sonra 16.05.2022 tarihli celse ara kararı uyarınca, … mirasçıları yönünden dosyanın tefriki ile aynı Mahkemenin 2022/328 esasına kaydedildiği, Mahkemece verilen tefrik kararının usûlü sebeplerle verilmiş olduğu, bu sebeple, davanın tüm davacılar yönünden birlikte görülmesi gerektiğine, dolayısıyla tefrik kararının hatalı olduğuna dair istinaf başvuru sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan, davacı … mirasçılarının, İstanbul … icra Müdürlüğü … Esas sayılı icra dosyasına borcun tamamını yatırdığı ve böylece davanın konusuz kaldığı iddia edilmiş ise de; davacı … mirasçıları yönünden dosyanın tefriki ile aynı Mahkemenin 2022/328 esasına kaydedilmesi üzerine eldeki davanın davacı … ile davalılar … ve … arasında görüldüğü, eldeki davada, davacı …’nin davaya konu senet üzerindeki imzayı inkarında hukuki menfaatinin bulunduğu ve iddiasının dinlenebilir olduğu, ayrı bir esasa kaydedilen dava dosyasındaki davacının, icra takibine konu borcu ödemesi sebebiyle davanın konusuz kalmış sayılamayacağı, aksi yöndeki istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Ancak, ortak istinaf sebeplerinden olan ve Ceza Mahkemesinde beyanları hükme esas alınan tanık anlatımlarınca gelince; davacıların şikayeti üzerine davalılar hakkında İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/432 Esas, 2020/114 Karar sayılı dosyasında eldeki davaya konu senet sebebiyle ”resmi belgede sahtecilik” ve ”dolandırıcılık” suçlarından yargılama yapıldığı, nihayetinde, tanık beyanları hükme esas alınarak delil yetersizliği sebebiyle sanıkların beraatine karar verildiği, ancak UYAP sisteminden yapılan sorulamada, kararın temyiz edilmesi üzerine halen Yargıtay 11. Ceza Dairesinden dönmediği anlaşılmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.1.975 tarihli ve 1971/T-406 E., 1975/1 K. sayılı kararı). Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi sebepsellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nın 16.09.1981 tarihli ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı kararı; Çenberci, M.: Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1989 tarihli ve 1989/11-373 E., 1989/472 K. sayılı kararı). Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında her ne kadar, eldeki davaya sunulu ve hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, davaya konut senet üzerinde davacı …’ye atfen atılı imzanın kendisinin eli ürünü olmadığı tespit edilmesine rağmen, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/432 Esas, 2020/114 Karar sayılı dosyasında beraat hükmüne esas alınan tanık beyanlarında; senet üzerinde davacı …’ye atfen atılı imzanın tanığın huzurunda atıldığı ileri sürülmüş ise de; Ceza Mahkemesi kararının henüz kesinlemediği, aynı senet sebebiyle yürütülen ceza davasının sonucunun, eldeki davanın sonucunu doğrudan etkileyeceği, ceza mahkemesindeki bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının olanaklı bulunmadığı, buna göre, ceza davasının sonucunun beklenmesi, ceza davasında tespit edilen maddi olgular çerçevesinde varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmiş olması sebebiyle davalıların diğer istinaf sebepleri yerinde görülmese de, kararın bu yönden kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalıların istinaf isteminin ayrı ayrı KABULÜ ile; 2- İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/05/2022 tarih, 2014/326 E. 2022/468 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı … tarafından peşin olarak yatırılan 3.022,72 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- İstinaf yasa yoluna başvuran davalı … tarafından peşin olarak yatırılan 3.022,72 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 6- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 15/09/2022