Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1144 E. 2022/1225 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1144
KARAR NO : 2022/1225
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/05/2022
NUMARASI: 2022/47 E.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili ihtiyati tedbir talepli dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin … numaralı “…” ibareli Türk Patent nezdinde tescilli markanın sahibi olduğunu, tescilli markanın yanı sıra “…” esas unsurlu daha birçok markasının tescil aşamasında olduğunu, müvekkili şirketin 2019 yılında kurulduğunu ve lojistik, kara taşıtları alım-satımı olmak üzere birçok alanda faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin “…” ve “…” esas unsurlu markalarını Türk Patent nezdinde tescilli olmamalarına rağmen kullandığını, “…/tr” uzantılı internet sitesinin incelenmesi neticesinde internet sitesi sahibinin “… Hiz. San. Ve Tic. A.Ş.” olarak tespit edildiğini, “…” isimli şirketin Meksika merkezli bir şirket olduğunu, Türkiye’deki faaliyetlerini davalı … şirketi üzerinden yürüttüklerini, davalı şirketin Türk şirketi olduğunu, “…” markasına istinaden Meksika merkezli şirket tarafından Türk Patent nezdinde … numarasıyla tescil başvurusunda bulunulduğunu, marka başvurusunun müvekkil şirketin … numaralı tescilli markası dayanak gösterilerek 35. sınıfta yer alan “kara taşıtları alım-satım ve benzeri emtia” mal ve hizmetleri bakımından re’sen reddedildiğini, red kararına karşı itiraz edilmişse de, itirazın YİDK tarafından reddedilerek kesinleştiğini, kararın kesinleşmesinin ardından … yetkili marka vekilinin davacı müvekkili şirketin marka vekili ile iletişime geçtiğini, reddedilen 35. sınıfta yer alan emtialar bakımından davacı şirketin markasının devri yahut kullanımına yönelik kendilerine muvafakat verilmesini talep ettiklerini, devir veya muvafakat için önerilen bedellerin markanın davacı için ifade ettiği maddi- manevi önem dikkate alındığında oldukça düşük bir miktar olduğunu ve bu nedenle talebin davacı tarafından reddedildiğini, tüm bu görüşmeler esnasında davalı şirketin davacı şirketin tescilli markalarını haksız ve hukuka aykırı olarak kullanmaya devam ettiğini, hukuka aykırı kullanımların sona erdirilmesi adına davalı şirkete Bakırköy … Noterliği’nin … yevmiye numaralı 12.01.2022 tarihli ihtarname gönderildiğini ancak davalı şirketin markasal kullanımlarına devam ettiğini, davalı şirket tarafından gerçekleştirilen markasal kullanımların davacı müvekkili şirkete ait tescilli marka ile ayniyet derecesinde benzer olduğunu, davacının … numaralı tescilli markasının 35. ve 39. Nice Sınıflarında tescilli olduğunu, davalı şirketin markasal kullanımının ise özellikle “kara taşıtlarında alım-satım hizmetleri” olarak özetlenebileceğini, davalı şirketin internet sitesindeki kullanımları dikkate alındığında davacı müvekkil şirketin markasının tescilli olduğu mal ve hizmet sınıflarında faaliyet gösterdiğinin açıkça ortada olduğunu, davalı şirketin ticari faaliyetinin esasen araç alım-satım hizmetine ilişkin olduğunu, davacı müvekkili şirketin marka tescili kapsamında her türlü motorlu kara taşıtının alım-satım işlemlerini yapma, araç kiralama ve bakım hizmetlerini yürütme hakkına sahip olduğunu, davalı şirketin ise “…” ve “…” ibareleri ile aynı faaliyet alanında hizmet vermeye çalıştığını ve davacı müvekkil şirketin markasına haksız tecavüzde bulunduğunu, davacı şirket ve davalı şirket markaları arasında ayniyet derecesinde benzerlik bulunduğunu, Meksika merkezli şirketin “…” esas unsurunu taşıyan birçok markayı kötü niyetli olarak tescil ettirmek için halihazırda başvurularda bulunduğunu, davacı müvekkili şirketin markasının tescil başvurusunun 20.03.2019 tarihinde yapıldığını, davalı şirket tarafından kullanılan markaların ise 2020 yılından sonra tescil başvurularının yapıldığını, bu nedenle üstün hak sahibinin davacı şirket olduğunu, bu nedenle öncelikle ihtiyati tedbir kararı verilmesini ayrıca davalı şirket hakkında marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; 26/05/2022 tarihli ara karar ile; tüm dosya kapsamı, sunulan marka tescil belgeleri, bilirkişi raporu ve yaklaşık ispat şartı dikkate alınarak talebe konu tedbir yönünden yasal şartların oluştuğu, bununla birlikte tedbirin ağırlığı dikkate alındığında muhtemel zararların temini açısından belirlenen teminat miktarı üzerinden ters tedbir uygulanmasının yerinde olacağı gerekçesi ile davacının tedbir talebinin kabulüne, 6100 sayılı HMK’nın 389-390 maddeleri ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 159.maddesi gereğince davalı tarafça 26/05/2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere takdiren 2.000.000-TL (ikimilyontürklirası) ya da bu miktardaki teminat mektubunun bir haftalık kesin süre içerisinde yatırılması/ sunulması halinde tedbir kararının uygulanmasının ertelenmesine, belirtilen kesin süre içerisinde teminat yatırılmadığı ya da bu miktarda teminat mektubu Mahkemeye sunulmadığı takdirde 02/06/2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere takdiren 700.000-TL teminat ya da bu miktardaki teminat mektubu karşılığında tedbirin derhal uygulanmasına bu bağlamda … ve … şeklendeki kullanımı içerir davalı tarafa ait https://www…/tr URL adresinin erişiminin engellenmesine ve davalının bu markayı her türlü ticari alanda durdurulmasına ve önlenmesine, URL bazında erişimin engellenmesinin mümkün olmaması halinde tüm site bakımından erişimin engellenmesine, davalı tarafça iş yerlerinde, araçlarında ve tüm adreslerde kullanılan … ve … ibarelerini içerir afiş, tabela, stiker vb. her türlü tanıtım ve reklam evrakına görüldüğü yerde el konulmasına, toplanmasına ve yedi emine teslim edilmesine, ticari evrak ve faturaların ticari hayattaki güven ilkesi ve üçüncü kişilerin haklarının teminat altına alınmasına bakımından el konulması işlemi dışında tutulmasına, teminat yatırılmadığı takdirde HMK 393/1. maddesi gereğince davacının da hükmün infazı için davalı yan için ön görülen bir haftalık kesin süreden sonra icra dairesine başvurmadığı takdirde tedbirin kendiliğinden kalmış sayılacağına karar verilmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki yazılı beyanlarında özetle, davacının ihtiyati tedbir talebi ilgili olarak bilirkişi raporu alındığını, tedbir talebinin 26.05.2022 tarihli duruşmada değerlendirilmesine karar verildiğini ancak gerek somut olayın özellikleri, davacının kötü niyeti ve müvekkilinin tescilli markaları; gerekse de davacının davaya dayanak markasına karşı hükümsüzlük davası açılmış olması dikkate alındığında, davacının tedbir talebinin değerlendirilmesinin yargılama yapılmasını gerektirmekte olduğunu bu nedenle tedbir talebinin reddinin gerektiğini, davacının tedbir talebinin değerlendirilmesi yargılama yapılmasını gerektirdiğinden, tedbir talebinin reddinin gerektiğini, müvekkili ve müvekkili şirketin lisansörü …’nin SMK’nın 6/3, 6/4 ve 6/9 maddeleri çerçevesinde, davacının işbu davaya dayanak olan … sayılı “…” markasına karşı bir hükümsüzlük davası açtığını, söz konusu hükümsüzlük davasının Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde 2022/138 Esas sayılı dava dosyası ile görüldüğünü, davacının işbu davaya dayanak olan markasının, müvekkilinin açtığı dava sonucunda hükümsüz kılınması durumunda davacının marka tecavüzü iddiasına dayanak markanın ortadan kalkacağını ve bu durumda davanın reddinin gerekeceğini, dolayısıyla söz konusu hükümsüzlük davasının varlığı da dikkate alındığında işbu davada yargılama yapılmadan ihtiyati tedbir kararı verilmesinin mümkün olmadığını, öte yandan somut olayın tüm özellikleri, müvekkilinin tescilli markaları da dikkate alındığında tedbir talebinin yargılamayı gerektirdiğini ve talebin reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin 2017 yılında kurulduğunu, …, … ve … gibi markalar ile ikinci el araç alım- satım sektöründe faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin 2021 yılı itibariyle de …’in bağlı olduğu … şirketi tarafından satın alındığını, … ile arasındaki münhasır lisans sözleşmesi uyarınca “…” markası altında faaliyetlerine başladığını, …, …’nin 2016 yılında kurulduğunu, ….’un yaratıcısı olan Meksika merkezli bir şirket olduğunu, … dünya çapında çok sayıda ülkede tescilli “…” markalarının ve ayrıca TÜRKPATENT nezdinde de tescilli/ tescil başvurusu devam eden “…”…, “…” markasının ilgili sektördeki gerçek hak sahibi ve yaratıcısı olduğunu, markanın ikinci el araba alım- satım sektöründe tanınmış hale geldiğini, beyanla davacının ihtiyati tedbir talebinin reddini, davacının ihtiyati tedbir talebinin reddi yönündeki taleplerinin yerinde görülmemesi halinde SMK madde 159/2 (c) kapsamında müvekkili şirket tarafından teminat yatırılarak müvekkili şirketin talebe konu kullanımlarının devamına karar verilmesini, bu taleplerinin (savunmasının) kabul edilmemesi halinde müvekkilinin lisans yoluyla kullandığı “…” markasının sektöründe tanınmış bir marka olması, müvekkilinin uğrayacağı zararın büyüklüğü ve davacının kötü niyetinin bulunduğu iddiası ile davacının yüksek miktarda teminat yatırmasına karar verilmesini, Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2022/138 Esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasını, her durumda davanın tümden reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini savunmuştur. *** İlk derece Mahkemesinin 11.04.2022 tarihli tensip 13 numaralı ara kararı uyarınca bilirkişiden 26.04.2022 tarihinde rapor alınmış, 12 numaralı ara karar uyarınca ihtiyati tedbir talebi yine ilk derece Mahkemesinin 05.05.2022 tarihli ara kararı uyarınca 26.05.2022 tarihinde duruşmalı olarak değerlendirilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesi içeriğini tekrarla, müvekkili şirketin tescilli markalarına tecavüz edilmesi nedeniyle ihtiyati tedbir talebinde bulunulduğunu, ilk derece Mahkemesi tarafından bu taleplerinin uzun süre karara bağlanmadığını, akabinde murafaa yapıldığını ve “ters tedbir” olarak adlandırılan tedbir türüne karar verildiğini, ilk derece Mahkemesi tarafından yaklaşık ispat koşulları gerçekleştiğinden tedbire karar verilmesinin isabetli olduğunu ancak tercih edilen ihtiyati tedbir türünün hatalı olduğunu, müvekkilinin tescilli markada gerçek hak sahibi olduğunu ve davalının kendi markalarına açık tecavüzünün bulunduğunu, davalı tarafın kendi tescillerinden yaklaşık iki yıl sonra markayı kullanmaya başladığını ve Türk Patent nezdinde … numarası ve “…” ibaresi ile marka başvurusunda bulunduğunu ve bu marka tescil talebinin 35. Sınıf “Kara taşıtları alım satım hizmetlerinde” res’en reddedildiğini, davalı tarafça bu karara karşı iptal davası açılmadığını, davalının müvekkili şirket ile iletişime geçip markanın devrini talep ettiğini, bu teklifin kabul edilmediğini, kullanımın sonlandırılması için noter aracılığı ile ihtarname gönderildiğini, tüm bu verilerin müvekkili şirketin “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu ve bu durumun davalı tarafın da kabulünde olduğunu açık şekilde gösterdiğini, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını, davalı tarafın süreç boyunca yaklaşımının müvekkili şirketin gerçek hak sahibi olduğunu kabul ettiğini göstermediğini, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu ile izah edilen tüm hususların tespit edildiğini ve müvekkili şirketin markasına açık bir tecavüzün olduğunun belirtildiğini, davalının somut ve tutarlı verisi bulunmamasına rağmen ters tedbire hükmedilmesinin ilk derece Mahkemesi tarafından izah edilemediğini, marka tescilinden doğan haklardan kuşkusuz en önemli olanlarından birinin de tescilli marka ile karıştırılma ihtimali bulunan kullanımların engellenmesi olduğunu, eldeki davada ihtiyati tedbir taleplerinin de tam olarak davalı tarafça gerçekleştirildiği iddia edilen hukuka aykırı kullanımların “durdurulması ve önlenmesi” olduğunu, ilk derece Mahkemesinin ise SMK 159/2-c uyarında “herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi” şeklinde olduğunu, bu kararın davalı taraf lehine olduğunu, müvekkili şirkete ait marka haklarını korumadığını, müvekkiline ait zararların (sonradan maddi olarak zararlar tazmin edilecek olsa dahi) büyümesine sebebiyet verdiğini, müvekkili şirketin “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olduğunun alınan bilirkişi raporu ve dosyadaki deliller ile sabit hale geldiğini, bilirkişi raporunda teknik anlamda tüm hususların değerlendirildiğini ve neticeten müvekkilinin haklılığının tespit edildiğini, buna rağmen “ters tedbir” uygulamasına karar verilmesinin hatalı olduğunu, ters tedbir uygulamasının tecavüzün net olmadığı durumlarda ve verilecek kararın şirketin ticari operasyonunu büyük ölçüde etkileyecek olması halinde verilebileceğini, dosyaya sunulu deliller ve alınan rapor uyarınca marka tecavüzünün gerçekleştiğinin açık şekilde tespit edilmesi nedeni ile tecavüzün net olmadığı bir durum söz konusu olmadığını, sundukları bir kısım evraklarda davanın ikame edilmesi akabinde davalı tarafın kullanımlarını “…” ibaresinden “…” ibaresine çevirdiğini ancak davalı tarafın “…” ibaresi ile de birtakım kullanımlarının da devam ettiğini bu urumun “…” ibaresinin davalı tarafça kullanımının engellenmesi yönünde verilecek bir tedbir kararının davalı şirketin mahvına sebebiyet vermeyeceğini açık şekilde gösterdiğini, ters tedbir hakkında karar verilmeden önce dosyaya belgelerin sunulduğunu, karar neticesinde davalı tarafa dava süreci boyunca müvekkilinin markasına tecavüz etme imkânı verildiğini, uzun süren yargılama süreleri göz önüne alındığında, müvekkiline ait tescilli markanın davalı tarafça haksız olarak uzun yıllar boyu kullanılacak olduğunu akabinde mahkeme kararının lehlerine kesinleşmesi halinde markayı kullanma ücreti ödenip davalı adına sorunun ortadan kaldırılmış olacağını, kararın müvekkilinin markasının zorunlu olarak adeta bir lisans varmış gibi kullanılması anlamına gelmekte olduğunu, müvekkili şirketin marka tescilindeki amacı olan emek ile meydana getirmiş oldukları ayırt ediciliğin başka kimse tarafından kullanılmamasını sağlamadığını, marka tescilinin sağladığı doğal imkânlardan biri olan bu hakkın karar ile askıya alındığını, ters tedbiri tercih edilmesinin marka tescilinin anlamsız kalmasına sebebiyet verdiğini, davalı taraflara adeta bir güvence sağlayan ters tedbir uygulamasının marka tecavüzünün net olduğu durumlarda kullanılmasının, marka tesciline olan güvenin yok olmasına sebebiyet verdiğini, her ne kadar mahkemece tayin edilmiş olan teminat miktarı ile müvekkili şirketin bir kısım maddi zararları karşılanacak olsa da sektördeki tanınırlığının zarara uğrayacağını, yine markanın reklamının yapılmasının sektörde pay edinme gibi hususlar düşünüldüğünde aynı isim ile aynı faaliyet alanında iki farklı şirketin büyümeye çalışmasının her gün ayrı ayrı sorunlara yol açacağını, verilen karar ile müvekkili şirketin markasını özgürce yatırımlara konu etme ve geliştirme hakkının da önlendiğini, mahkemece davalı taraf için belirlenen teminat miktarının oldukça düşük olduğunu, taraf şirketlerin ticari hacimleri, faaliyet gösterdikleri alan ve marka ekonomileri dikkate alındığında uzun yıllar sürecek dava nedeniyle müvekkil şirketin zararının 2.000.000-TL’nin çok üzerinde olacağını, Mahkemece teminat miktarı belirlenirken davaya taraf şirketlerin ticari hacimlerinin gözetilmediğini, otomotiv gibi yüksek fiyatlı ürünlerin satışında kullanılan markalar olması sebebiyle markaların değerlerinin ve ticari faaliyetlerin hacimlerinin oldukça yüksek olduğunu, beyanla ilk talepleri olan ihtiyati tedbirin türünün değiştirilmesini, talepleri kabul edilmezse davalı taraf için belirlenmiş olan teminat miktarının yükseltilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; ilk derece Mahkemesince, ters tedbir kararının verilmesinin yerinde olduğunu hatta davacının tedbir talebinin doğrudan reddinin dahi gerektiğini, müvekkili şirketin lisansörü …’in SMK’nın 6/3, 6/4 ve 6/9 maddeleri çerçevesinde, davacının işbu davaya dayanak olan … sayılı “…” markasına karşı bir hükümsüzlük davası açtığını, hükümsüzlük davasının Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde 2022/138 Esas sayılı dava dosyası üzerinden devam ettiğini, söz konusu davanın, işbu davada bekletici mesele yapılması gerektiğini, müvekkili şirketin lisansörü …’in, “…” markasının ilgili sektördeki gerçek hak sahibi ve yaratıcısı olduğunu, markayı ikinci el araba alım satım sektöründe tanınmış hale getirdiğini, tedbir talebinin esasen değerledirilebilmesi için yargılama gerektiğini, davacının markasını gerçek ve yasal bir şekilde otomotiv/ araç alım- satımı sektöründe kullanmadığını, gerçek fiili faaliyetinin olmadığını, eğer müvekkili zaten … ibaresini kullanıyorsa, davacının aciliyet veya telafisi zor durumla karşı karşıya olmadığını, davacının … markası üzerinde gerçek hak sahipliğinin kendilerince kabul edilmediğini, sulh görüşmelerinin bu anlama gelmeyeceğini beyanla davacının istinaf taleplerinin reddini savunmuştur. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir: İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava/ talep; davacının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli “…” esas unsurlu marka haklarına, davalının tecavüzünün bulunduğu ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin bulunduğu iddiası ile; 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu uyarınca tespit, men, ref istemine; davalı şirketin davacı şirketin iddia ettiği marka haklarına tecavüz teşkil eden fiillerinin ivedilikle durdurulması, tecavüz teşkil eden ürünlerin, her türlü tanıtım evrakının ve malzemesinin bulundukları her yerde el konularak toplatılması, HMK’nın 389. vd. maddeleri uyarınca davanın başında davalıya tebligat yapılmaksızın ihtiyati tedbir kararı verilmesi, masrafı davalıdan karşılanmak üzere kararın tirajı yüksek bir gazetede kamuya ilan yolu ile duyurulması istemine ilişkindir. Davacı tarafından istinafa konu yapılan uyuşmazlık; ilk derece Mahkemesi tarafından ters tedbir kararına hükmedilmesi yerine kendi talepleri doğrultusunda ihtiyati tedbire hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. SMK m.159 ”(1)Bu Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkinliğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebilir. (2) İhtiyati tedbirler özellikle aşağıda belirtilen tedbirleri kapsamalıdır: a) Davacının sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması. b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara ya da patenti verilmiş usulün icrasında kullanılan vasıtalara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dâhil, bulundukları her yerde el konulması ve bunların saklanması. c) Herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi. (3) İhtiyati tedbirlerle ilgili bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmünü haiz olmakla, mezkur yasa ihtiyati tedbir talebi ve ihtiyati tedbirin niteliğini bu şekilde düzenlemiştir. SMK m.159(2)c bendindeki; herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesine ilişkin verilen ihtiyati tedbir kararında, 6100 Sayılı HMK’daki klasik tedbirden farklı olarak teminat tedbir talebinde bulunan tarafından değil, karşı tarafça yatırılmaktadır. Kanun koyucu bu hükümle, karşı tarafın tedbir talebine başvuranın olası zararlarının önüne geçmek için teminat yatırmasını düzenlemiştir. Bu yönde verilecek bir ihtiyati tedbir kararı ile gerektiğinde davacı tarafın marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini iddia ettiği davalının ürünlerinin toplatılması, ürünlerine el koyulması ve ürünlerin yediemine verilmesi veya marka kullanımına son verilmesi yerine yatırılacak teminat karşılığında ürünlerin davalı karşı tarafta bırakılması mümkün olmakta ileride ortaya çıkacak haklılık durumuna göre davacının da haklı çıkma ihtimaline binaen markayı kullanıma devam eden davalıdan davacının zararını tazmin etme amacı güdülerek teminat alınmaktadır. Taraflar arasındaki menfaat dengesi gözetildiğinde bu tedbir yöntemi karşı taraf lehine de uygun olmaktadır. Marka hukuku uygulamasında ‘ters teminat tedbiri’ olarak adlandırılan bu ihtiyati tedbire sıkça başvurulmaktadır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; somut uyuşmazlıkta; iddia, savunma, mevcut delil durumu, bilirkişi raporu ve davalı tarafın lisansörü tarafından markanın hükümsüzlüğü için açılan dava dikkate alındığında tarafların menfaatleri arasında ciddi bir denge kurulması bakımından, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 159/2-c bendinde düzenlenen “ters teminat” tedbirine hükmedilebileceğine kanaat getirilmiştir. Taraflar arasındaki menfaat dengesi gözetildiğinde ilk derece Mahkeme tarafından yazılı şekilde ters teminat tedbirine hükmedilmesinde usule ve esas yönünden hukuka aykırı bir yön bulunmadığından davacı vekilinin istinaf talebinin reddi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 4.Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26.05.2022 tarih ve 2022/47 Esas sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.15/09/2022