Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1124 E. 2022/1305 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1124
KARAR NO: 2022/1305
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/02/2022
NUMARASI: 2021/501 E. – 2022/29 K.
DAVANIN KONUSU: Markaya Tecavüzün Tespiti İstemli
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin 25.02.2022 tarihli gerekçeli kararına ve 04.04.2022 tarihli ek kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davalı vekili tarafından 05.04.2022 tarihli dilekçe ile gerekçeli kararın ve ek kararın taraflara tebliği, 28.04.2022 tarihli dilekçe ile kararın kesinleşme şerhinin düzenlenmesi talep olunmuştur. Davacı vekili tarafından 06.06.2022 tarihli el yazılı beyan dilekçesi ile ek karara karşı beyanda bulunulmuştur. Davacı vekiline gerekçeli kararın ve ek kararın 06.06.2022 tarihinde, davalı vekiline 13.04.2022 tarihinde tebliğ edildiği tespit olunmuştur. Davacı vekili tarafından gerekçeli karar ile ek karar 20.06.2022 tarihinde istinaf olunmuştur. Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin “…” markasının salt ve mutlak sahibi olduğunu, başka hiç kimsenin bu markayı kullanamayacağını, davalının bu markaya … ibaresini ekleyerek asla hukuki ve cezai mesuliyetten kaçamayacağını, davalının müvekkili markasını uzun süredir bildiğini, bu iş yerini açmadan evvel ve açtıktan sonra da müvekkilinin alışveriş yaptığı yani ekler siparişi verip düzenli ticaret yaptıkları bir ticari partneri olduğunu, ihtilafın hem cezai hem de hukuki boyutu olduğunu, davalının markayı hem iş yerinde hem tabelada hem de sanal ortamda noter ihtarlarına rağmen ısrarla kullanmaya devam ettiğini, markalarına tecavüz kastını ve eylemini sürdürdüğünü iddia ile, marka haklarına yapılan tecavüzün hem marka iltibası hem de bizzat markalarını da kullandığından kaldırılmasını, davalının kullandığı markanın iptalini/ hükümsüzlüğünü, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000-TL maddi tazminatın yargılama giderleri ve avukatlık ücreti ile birlikte davalı taraftan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacıyı 2016 yılından bu yana tanıdığını, müvekkilinin 2017 yılında yaptığı anlaşma ile marka hakkı ile birlikte davacının ortağı ile birlikte işlettiği dükkanı satın aldığını, ücretini 2018 tarihinde gönderdiğini, …’ın söz konusu iş yerini devrettikten sonra sıcak satış işini bırakarak sadece imalat yapmaya devam ettiğini, müvekkilinin de dükkanda satmış olduğu ürünleri davacıdan aldığını, müvekkilinin davacıya ait olan, tescil tarihinden itibaren hiç kullanılmayan ve sadece müvekkili tarafından kullanılan “…” markasının bedelini ödemesine ve devir konusunda anlaşmasına rağmen defalarca davalıdan devrini istemesine rağmen davalının resmi devire yanaşmadığını, müvekkili açısından satışların artması neticesi ticari açıdan müvekkilinin kendisinin üretim yapmasının daha uygun olacağını düşünerek imalathane açtığını, bunun üzerine davacının müvekkilinin “…” markasını kullanmamasını istediğini ve ihtarname gönderdiğini, bunun üzerine müvekkilinin kendi markasını oluşturduğunu ve … tescil numaralı “…” adlı markayı kullanmaya başladığını, Türk Patent kurumu nezdinde … markasının sahibi davacı gözükse de olay örgüsünde izah etikleri üzere hakikatte markanın sahibinin müvekkili olduğunu, bugüne kadar davacının sessiz kalarak bu durum karşısında herhangi bir hukuki veya cezai yollara başvurmamasının kötü niyetli olduğunu gösterdiğini, davacının müvekkilinin markasının iptalini talep etmişse de iptal şartlarının yerine gelmediğini açıklanan sebeplerle davanın reddini savunmuştur. Davacıya ait … tescil numaralı … markasından doğan haklara davalının tecavüzünün bulunup bulunmadığı yönündeki tespit davası dosyadan ilk derece Mahkemesi tarafından tefrik edilmiş, ilk derece Mahkemesi’nin 2022/47 Esas sırasına kaydolmuştur. Tefrik sonrası yargılamaya, marka iptali/ hükümsüzlüğü ile maddi tazminat alacağı üzerinden devam edilmiştir. İlk derece mahkemesince; davacı vekiline dava dilekçesindeki netice-i talebinin hükümsüzlük mü yoksa iptal talebi mi olduğu hususunun HMK 119-1-ğ-2 maddesi uyarınca açıklanması için ve maddi tazminat seçimlik hakkını SMK 151. madde uyarınca ilk derece Mahkemesine bildirmesi için 1 haftalık kesin süre verilmiş, ihtaratların davacı vekiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen davacının herhangi bir beyanda bulunulmadığı belirlenerek; dava dilekçesinin açık bir şekilde talep sonucunu içermediği, iptal ya da hükümsüzlük taleplerinden hangisinin istendiği hususunun ilk derece Mahkemesince verilen kesin süre içerisinde davacı tarafından açıklanmadığı, ilk derece Mahkemesi tarafından açık talep sonucu olarak tespit olunan … sayılı markadan doğan haklara tecavüzün tespiti yönünden ise dosyanın tefrik edildiği gerekçesi ile sair ve tam olarak hukuki tasnifi yapılmayan talepler yönünden davanın açılmamış sayılmasına; davacının maddi tazminat talebi yönünden yapılan incelemede ise; SMK’nun 151.md.’sine göre davacının kullanması gereken seçimlik hakkını kullanmadığı, bu itibarla talebini somutlaştırmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiştir. Davalı vekili 03.04.2022 tarihli dilekçesi ile özetle; maddi tazminatın usulden reddi yönünden lehlerine vekalet ücretine hükmedildiği ancak sair taleplere ilişkin davanın açılmamış sayılmaya hükmedilmesi yönünden AAÜT m.7 uyarınca vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken lehlerine vekalet ücretine hükmedilmediğini beyanla tavzih isteminde bulunmuştur.İlk derece Mahkemesi tarafından 04.04.2022 tarihli ek karar ile; davalı vekilinin 03.04.2022 tarihli beyan dilekçesi gereği değerlendirme yapılarak, talebin HMK m.305/A kapsamında kaldığı gerekçesi ile sair taleplere ilişkin davanın açılmamış sayılmaya hükmedilmesi yönünden 5 numaralı hüküm fıkrası kaldırılıp değiştirilerek; açılmamış sayılmasına ile ilgili vekalet ücreti verilecek mi? ibareleri çıkarılarak AAÜT m.7 uyarınca davalı lehine 3.687,50-TL vekalet ücretine hükmedilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin 22.03.2022 tarihli ve 2021/501Esas-2011/29 Karar sayılı, davanın açılmamış sayılmasına ve usulden reddine dair kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nihai kararın ve bu kararın eklentisi olup bununla birlikte istinafı kabil olan 04.04.2022 tarihli aynı esas ve aynı karar sayılı hükmün tamamlanmasına yönelik ek kararın hukuka aykırı olduğunu beyanla istinaf incelemesi neticesinde ‘kararın kaldırılmasını’ ve yeniden yargılama yapılarak “davanın kabulüne’ karar verilmesini talep etmiştir. Davalarında talep sonuçlarının açıkça belirlendiğini, … markasının iptalini ya da hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ettiklerini, iptal ile hükümsüzlüğün TMK ve HMK anlamında aynı hukuki neticeleri doğurduğunu, aralarında bir mana veya teknik terim itibari ile fark olmadığını veya hükümsüzlüğü talep edilen davalıya ait markanın iltibas sebebiyle iptali veya hükümsüz sayılmasının elzem olduğunu, bunun sonuçlarının da geriye dönük olarak kendilerine bazı haklar tanıyacağını, kaldı ki maddi tazminat isterken SMK ve TTK genel Yargıtay içtihatlarına göre bu maddi tazminat taleplerinin mutlaka bir borç kaynağına dayandırmak zorunda olmadıklarını ya da içeriğini açıkça belirmek zorunda olmadıklarını buna dair bir normatif hukuk normu ya da amir hüküm veya YHGK kararının da varit olmadığını, zaten dava metninden talep edilen tazminatın gelir kaybına dayandığının aşikar olduğunu, bu metnin hatta konunun ve netice-i talebin tetkikinden çok rahat grametik veya lafiz yorumla da anlaşılabilir olduğunu, bunun için kesin mühlet verilmesinin abes olduğunu, ilk derece Mahkemesi tarafından esasa bir türlü nüfuz edilmeyip şekle takılıp kalındığını, bu tazminatın açıkça zikredilmemesinin dilekçenin iptali yani usulden red sebebi olamayacağını, bunun usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki ek kararın da usul ve yasaya aykırı olduğunu, niçin usul ve yasaya aykırı olduğunun hatta butlanla malul olduğunun da dosyaya en son sunulan talep dilekçesinden de belli olduğunu, özetle ek kararın ancak nihai hükümde zikredilmemiş ve maddi hata sayılmayan veya muğlak olmayan ifadeler için hükmü tamamlanması müessesesi işletilerek yazılabileceğini, zaten yanlış veya eksik de olsa nihai hükümde davalı vekili lehine 500-TL kanuni vekalet ücretine hükmedildiğini, ek kararın nihai hükümde hiç zikredilmediğini (vekalet ücretine hiç değinilmemesi gibi) bu hususun eklenemeyeceğini, ek kararın ancak hükmün eksik olması durumunda hükmün tamamlanması yoluyla yazılabileceğini, eksik yazılan vekalet ücreti kararının davalı tarafça istinaf edilmesi gerektiğini; ancak istinaf edilmeden kararın kesinleştiğini, bir daha da asla bu konuda ne tashih ne tavzih ne de hükmün tamamlanması yoluyla ek karar yazılamayacağını, HMK’nın kanun değişikliğinin nihai hükümde hiç zikredilmemiş olan hususlarda hükmün tamamlanması yoluyla ek karar yazımına dair olduğunu, açıklanan sebeplerle istinaf dilekçesinde belirtilen gerekçelerle ve re’sen dikkate alınacak sebeplerle, ilk derece mahkemesinin 2021/501Esas-2011/29 Karar sayılı nihai ve de mütemmim cüzü olan ek kararının istinaf incelemesi neticesinde ‘kaldırılmasını’ ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda ‘davanın kabulüne’ karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“SMK”) 9. maddesinde de belirtildiği üzere tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına 5 (beş) yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verildiğini, SMK’nın “Markanın Kullanılması” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasının; “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir.” şeklinde olduğunu, buna göre tescilli bir markanın tescil tarihinden itibaren 5 (beş) yıl içinde haklı bir sebep olmaksızın tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde, aktif olarak kullanılmaması ya da kullanımına 5 (beş) yıl kesintisiz ara verilmesi halinde markanın iptaline karar verileceğinin hükme bağlandığını, davacı tarafından iptali istenilen müvekkilinin markasının zaten 13.10.2020 tarihinde tescil edildiğini, 5 yıllık iptal şartlarının matematiksel olarak gerçekleşme ihtimalinin zaten mümkün olmadığını, davacının dava dilekçesi ile taleplerinin çelişmesi üzerine ilk derece Mahkeme tarafından açıklama istendiğini, davacı tarafın açıklamada bulunmadığını ve buna istinaden de mahkemenin davanın açılmamış sayılmasına karar verdiğini, vekalet ücreti yönünden mahkemenin hatalı kararının mahkemece düzeltildiğini, bunda da hiç bir sorun olmadığını, istinaf talebinin reddinin gerektiğini savunmuştur. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir: Dava; davacının tescilli markasına davalının tecavüzünün bulunduğu iddiası ile, davalının kullandığı markanın iptali/ hükümsüzlüğü, kullanımın kaldırılması, fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla 1.000-TL maddi tazminat istemine ilişkindir. 6100 Sayılı HMK’nın 355. Maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri re’sen gözetilmek üzere istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır. 6100 Sayılı HMK’nın 119/1. fıkrası içeriğine göre dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar şunlardır: a) Mahkemenin adı. b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri. c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri. d) Davanın konusu ve mal varlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri. e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri. f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği. g) Dayanılan hukuki sebepler. ğ) Açık bir şekilde talep sonucu. h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası. 6100 Sayılı HMK’nın 119/2. fıkrasına gereğince, eğer birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususları eksik ise, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır. İlk derece Mahkemesi tarafından 17.11.2021 tarihli celsenin 2 numaralı ara kararı uyarınca davacının açık bir şekilde talep sonucunun hükümsüzlüğe mi yoksa iptale mi ilişkin olduğunun açıklanması için 1 haftalık yasal kesin süre verilmiş, buna ilişkin ara karar davacı vekiline 29.11.2021 tarihinde tebliğ edilmiş, davanın bu yönden açılmamış sayılacağı ihtar edilmiş ancak davacı tarafından beyanda bulunulmadığı tespit edilmiştir. İptal ve hükümsüzlük hukuki durumu sona erdiren farklı düzenlemeleri ve sonuçları içeren hukuki kavramlar olup; iptal, hukuka aykırı işlemin sonlandırılması amacıyla talep edilebilirken, hükümsüzlük çeşitli sebeplerle bir işlemin geçersiz olması veya geçersiz kılınabilmesi talebini içermektedir. Neticeten markanın iptali davası ile markanın hükümsüzlüğü davası farklı şartlara ve sonuçlara tabidir. Somut davada, davacı vekili tarafından açıkça talep sonucunun açıklanması gerektiği halde açıklanmadığı belirlenmekle, bu yönden ilk derece Mahkemesi tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi yerinde görülmüştür. SMK m. 151/1; hak sahibinin uğradığı zarar, fiili kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsar, SMK m.151/2; yoksun kalınan kazanç, zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak, kanunen belirlenen değerlendirme usullerinden biri ((a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir veya (b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç veya (c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli) ile hesaplanır, hükmünü haizdir. İlk derece Mahkemesi tarafından 17.11.2021 tarihli celsenin 3 numaralı ara kararı uyarınca davacının SMK m.151/2 de düzenlenen hangi seçimi yaptığını açıklanması için 1 haftalık yasal kesin süre verilmiş, buna ilişkin ara karar davacı vekiline 29.11.2021 tarihinde tebliğ edilmiş, davanın usulden reddedileceği ihtarı yapılmış ancak davacı tarafından beyanda bulunulmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda davacı vekilince seçim tercihi ilk derece Mahkemesine bildirilmediğinden, ilk derece Mahkemesi tarafından davanın bu yönü ile usulden reddine karar verilmesi yerinde görülmüştür. Tarafların kimi taleplerinin hükme yansımadığı, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekalet ücreti gibi mahkemenin kendiliğinden karar vermesi gereken hususlarda hükümde eksiklikler bulunduğu görülebilmektedir. Bu tür eksikliklerin giderilmesi ve hükme geçmesi gereken hususların hükme eklenmesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na 7251 sayılı Kanun ile eklenmiş bulunan “hükmün tamamlanması” kurumuyla mümkün hale getirilmiştir. HMK’nın 305/A-1 maddesine göre taraflar, nihai kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlarda ek karar verilmesini isteyebilir.Mahkeme tamamlama talebini kural olarak dosya üzerinden inceleyerek verir. Bununla birlikte, gerekli görürse tarafları davet etmesi de mümkündür. Bu çerçevede, yargılamada ileri sürülmesine rağmen hakkında kısmen veya tamamen karar verilmeyen uyuşmazlığın esası hakkında önemli olan noktalar üzerinde tamamlayıcı karar talep edilmişse bu talep, duruşma yapılarak incelenmelidir. Tamamlama talebi, yargılama gideri, vekalet ücreti gibi mahkemenin kendiliğinden karar vermesi gereken hususlardaki eksikliklerden kaynaklanmışsa bu duruşma duruşma yapılmadan karar verilebilir. Mahkeme inceleme sonucunda hükümde tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlar bulunduğu kanısına varırda hükmü tamamlayıcı ek karar verir ve bu hususu mahkemece bulunan nüshalar ile verilmiş olan suretlerin altına yazar. Tamamlayıcı karar asıl kararın parçası olduğundan, tamamlayıcı kararın esas numarası asıl kararın esas numarası ile aynı olmalıdır. Tamamlayıcı karara karşı asıl karardan bağımsız olarak kanun yoluna başvurulabilir. Eldeki davada, ayrı ayrı taleplere ilişkin usulden redde ve açılmamış sayılmaya hükmedilmesi, yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile 6100 Sayılı HMK’nın yargılama giderleri, vekalet ücretine ilişkin hükümleri birlikte değerlendirilerek ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesini gerektirir. İlk derece Mahkemesi tarafından usulden redde ilişkin vekalet ücretine gerekçeli kararda yer verilmiş, hesaplamanın doğru olduğu belirlenerek davacının istinafı bu yönden yerinde bulunmamıştır. Yine hükmün tamamlanmasına yönelik 6100 Sayılı HMK’nın 305/A maddesi uyarınca açılamamış sayılmaya ilişkin doğru hesaplanan vekalet ücretine ek karar ile hükmedilmesi de isabetli bulunmuştur. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece Mahkemesi’nin kararında esas ve usul yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 25/02/2022 tarih ve 2021/501 E., 2022/29 K. sayılı gerekçeli kararına ve 04.04.2022 tarihli ek kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz başvurusunda bulunma kanun yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 29/09/2022