Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/1118 E. 2022/1187 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1118
KARAR NO: 2022/1187
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/04/2022
NUMARASI: 2022/286 E.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Tedbir talep eden davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davaya konu bononun davacı şirket tarafından düzenlenmediğini, davacı şirket ticari kayıtlarında yer almadığını, davalılara borcun bulunmadığını, davaya konu bonun davalılar tarafından fikir ve eylem birliği içinde davacı şirketten haksız kazanç elde etme amacıyla düzenlendiğini, yüksek bedelli bononun keşide ve vade tarihleri arasında 1 gün olmasının ve üzerinde malen/nakden kaydının yer almamasının hayatın olağanına aykırı olduğunu, bono üzerindeki davacı şirket kaşesi üzerine ve açığa atılan imzaların davacı şirketin eski yetkilisi … tarafından şirketi zarara uğratmak kasdıyla görev süresi sona erdikten sonra imzalandığını ve birlikte iş yaptığı …’ye verildiğini, keşide tarihi itibariyle şirket yetkililerinin …, … ve … olduğu, söz konusu bononun hem imza hem de keşide tarihi yönünden sahte olduğunu ve sahte bononun HMK 209. madde gereğince hiçbir işleme esas alınamayacağını iddia ederek, tedbiren icra takibinin teminatsız olarak durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince 28.04.2022 tarihli ara karar ile; “Davanın icra takibinden sonra açıldığı, İİK’nun 72/3. maddesi kapsamında ihtiyati tedbir yoluyla icra takibinin durdurulmasına karar verilemeyeceği, “çoğun içinde az da vardır.” ilkesi gereği yapılan değerlendirmede de, davaya konu senet üzerindeki imzanın şirketin eski yetkisi tarafından görev süresi sona erdikten sonra davacı şirketi zarara uğratma kastıyla atıldığının iddia edilmesi karşısında sahtelik iddiasının yargılamayı gerektirdiği, sunulu deliller itibariyle “yaklaşık ispat” koşulunun sağlanamadığı, “icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesi” yönündeki tedbir talebinin de reddine karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle, tedbir talebinin reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi kararında sahtelik iddiasının yargılamayı gerektirdiğinden bahsedildiğini, fakat yargılama sonunda dava konusu bononun sahte olduğu anlaşıldığı takdirde, gelinen aşamada davalılar tarafından müvekkili şirketin mal varlığı üzerinde haciz işlemi uygulanmış olacağını, hal böyle iken yargılama sonunda verilecek ihtiyati tedbir kararının hukuki bir anlamı olmayacağını, bu şekilde müvekkilinin telafisi güç veya imkansız zararlara uğrayacağını, Konuya ilişkin olarak Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2022/26357 soruşturma numaralı dosyasından suç duyurusunda bulunulduğunu, Sahtecilik iddiası dışında, dava dilekçesinde belirtilen diğer iddiaların değerlendirilmediğini, Şirket eski yetkilisi ile fikir ve eylem birliği içerisinde olan davalıların, müvekkili şirketi “dolandırıcılık” kastı ile zarara uğratmayı amaçladığını, İİK’nun 72/3.maddesinde yaklaşık ispat koşulunun aranmadığını, Dava konusu bononun müvekkili şirketin ticaret kayıtlarında yer almaması, müvekkilinin davalılara borcunun bulunmaması, bononun davalılar tarafından fikir ve eylem birliği içinde müvekkili şirketten haksız kazanç elde etmek amacıyla düzenlenmesi, 500.000,00 TL bedelli bononun keşide ve vade tarihi arasında bir gün olması ve bonoda malen/naklen kaydının yer almamasının, dava konusu bononun sahte olduğuna ilişkin “yaklaşık ispat” koşulunun gerçekleştiğini gösterdiğini, Senedin ihtiyati hacze konulmadan önce cirantanın protesto edilmediğini, Senette gösterilen keşide tarihi itibariyle şirket yetkililerinin … , … ve … olduğunu, bu yetkili müdürlerden …’un görevinin 03.12.2020 tarihli Genel Kurul kararı ile sona erdiğini, bu dönem içinde müvekkili şirket nezdinde dava konusu bononun imzalanmadığını, bu dönem yetkili olan … isimli şahıs ile senet üzerinde lehtar görünen davalı …’nin gayri resmi birlikte iş yapan kişiler olduğunu, dava konusu bono incelendiğinde; müvekkili şirket kaşesi üzerine ve açığa atılan imzalar olduğunu, bu imzaların müvekkili şirketin eski yetkilisi tarafından atıldığı kabul edilse dahi yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca açıkta imzası bulunan şirket yetkilisinin kişisel sorumluluğuna gidilmesi mümkün olmasına rağmen davalılar tarafından yalnızca şirket aleyhine takip yapıldığını, diğer bir anlatımla davalıların, bonoyu kendilerine veren şirket yetkilisinin açıktaki imzası sebebiyle kişisel sorumluluğuna gitmek yerine yalnızca ve doğrudan şirkete takip yaptıklarını, bu durumun da eski şirket yetkilisi ile diğer davalıların iş birliği içinde olduğunun açık bir göstergesi olduğunu beyan ederek, İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/286 Esas sayılı dosyasından verilen 28.04.2022 tarihli, ”ihtiyati tedbir talebinin reddine” ilişkin kararın kaldırılmasına, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasındaki icra takibinin teminatsız olarak durdurulmasına yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmesine, bunun mümkün olmaması halinde İİK’nun 72/3. maddesi gereğince icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Talep, icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında, icra takibinin durdurulmasına yönelik tedbir talebinin reddine dair İlk Derece Mahkemesi kararının istinaf yoluyla incelenmesi talebinden ibarettir. 2004 Sayılı İİK’nın 72. madde menfi tespit davalarında ihtiyati tedbir ile ilgili özel düzenleme olup davanın takipten önce veya sonra açılması, verilecek tedbirin şekli yönünden değişikliğe yol açmaktadır. 2004 Sayılı İİK’nın 72. maddenin 3. Fıkrasında “….İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Maddenin düzenleniş biçimi nazara alındığında, düzenlemeyle borçluya alacaklının gecikmeden doğan zararlarını karşılamak üzere teminat yatırarak, icra veznesindeki paranın alacaklıya ödememesini isteme hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla İİK’nın 72. maddesi menfi tespit davalarında ihtiyati tedbir ile ilgili özel düzenleme olduğuna göre, bu durumda mahkemenin yine tedbir koşulları yönünden değerlendirme yaparak HMK’nun 389.maddesi kapsamında yaklaşık ispat koşulları çerçevesinde karar vermesi gerekmektedir. HMK’nın 389/1. maddesinde, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenlemesinin yer aldığı, düzenlemeye göre, tedbir kararına hükmedilebilmesi için; şartlara uygun tedbir kararı verilmemesi halinde mevcut durumda olabilecek değişiklik sebebiyle hakkın elde edilmesinin zor hatta imkansız hale gelmesine yönelik kuvvetli endişenin bulunması gerektiği, ayrıca HMK’nın 390/3. maddesinde, “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” şeklinde düzenleme yer aldığı, düzenleme gereği, ihtiyati tedbir kararının verilmesi için tam bir ispat aranmadığı, talebin yeterliliği hususunda mahkemeye kanaat verecek delilerin varlığının yeterli olduğu, yukarıda içeriği açıklanan deliller dikkate alındığında, somut olayda; senedin sahte olduğu, senet sebebiyle karşı tarafa borçlu bulunulmadığı, senedin dolandırıcılık neticesinde oluşturulduğuna yönelik iddiaların yargılamaya muhtaç olduğu, gelinen aşama ve sunulan deliller itibariyle yaklaşık ispat olgusunun somut olayda gerçekleşmediği, ilk derece mahkemesince tedbir talebinin reddine yönelik olarak verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olmakla, davacı vekilince ileri sürülen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında ve gerekçede hata edilmediği, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin tarih ve 2022/286 E. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08/09/2022