Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/900 E. 2021/1035 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/900
KARAR NO: 2021/1035
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/09/2020
NUMARASI: 2018/358 E. 2020/390 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Davalılardan …’ün toplam 90.000 TL bedelli üç adet bonoya dayanarak, İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyası ile, davalılardan …’nın ise toplam 45.000 TL bedelli 2 adet bonoya dayanarak davacı ve ihbar edilen hakkında İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … sayılı dosyası ile takip başlatığını, takip dayanağı tüm bonoların, …’ın elektrik şebekesi yapım işi nedeniyle ihbar edilen …’in düzenlediği ve davacının lehtar olduğu bonolar olduğunu, davacının dava konusu bonoları beyaz ciro ile ciroladığını, ancak zilyetliğini devretmediğini, bonoların dava dışı … tarafından davacının çantasından alındığını, elinden rızası dışında çıktığını, davacı ile her iki davalı arasında ticari ilişki bulunmadığını, ihbar edilen …’in İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1402 Esas sayılı dosyasında davacı ve davalılar aleyhine menfi tespit davası açtığını, davalıların …’nın yakını olup, bu kişi ile danışıklı hareket ettiklerini belirterek, davacının her iki davalıya borçlu olmadığının ayrı ayrı tespitine, davalılar aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile; Davacının icra takibi dayanağı senetlerin … tarafından çalındığına ilişkin olarak herhangi bir suç duyurusunda bulunmadığını, beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, ihbar olunan … ve davacının borçlarını ödememek amacıyla fikir birliği içinde hareket ettiklerini, davalıların senedi kötüniyetle iktisap etmediğini, davanın reddine, davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dava konusu bonoların incelenmesinde lehtar ve ilk cirantanın davacı … olduğu, davacı ilk ciranta tarafından imzanın inkar edilmediği, görünüş itibariyle ciro silsilesinin düzgün olduğu, keşideci ile lehtar arasındaki şahsi def’ilerin hamile karşı ileri sürülebilmesi için hamilin senedi iktisabında kötüniyetli olduğunun kanıtlanması gerektiği, aksi takdirde keşideci ile lehtar arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan şahsi def’ilerin müracaatta bulunan iyiniyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği, (6102 sayılı TTK. m. 687). Somut olayda, imzası inkar edilmeyen bonoları iktisap eden davalı hamillerin, bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği, kötüniyetli hamil olduğunun kanıtlanamadığı, ihbar olunan keşideci ve lehtar arasındaki ticari ilişki gereği bonoların bedelsiz olduğu şeklindeki şahsi def’inin davalılara karşı ileri sürelemeyeceği, davacının bonoların çalındığına dair iddiası yönünden herhangi bir suç duyurusunda bulunmadığı, bu husus esasen suç teşkil ettiğinden yemin delili ile de ispat olunamayacağı (Yarg. 19. HD. 2008/10970 Esas, 2009/7053 Karar) anlaşıldığından, davanın reddine, infaz edilen tedbir kararı bulunmadığından, koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; 1- Bonoyu icraya koyan hamiller (davalılar) … ve …’nın bonoları kötü niyetle ele geçirmiş olan …’nın yakınları olup; onunla danışıklı olarak hareket ettiklerinden, davalıların bile bile borçluların zararına hareket etmekte olan, kötü niyetli hamil olduğunu, …’nın, müvekkili …’in Eskişehir’de … (… A.Ş.)’nin işlerini yaptığı dönemde, müvekkilinin gayri resmi ortağı veya çalışanı konumunda olduğunu, bonoların düzenlenmesi ve …’e verilmesi sırasında aynı ortamda bulunduğunu, müvekkilinin … ile imzaladığı sözleşmenin ifasının imkansız hale geldiğini ve bonoların bedelsiz kaldığını da bildiğini, bonoların, … tarafından, birlikte kaldıkları evden, müvekkilinin rızası dışında alındığını, bonoların … tarafından alındığını sonradan anlayan müvekkilinin bonoları istediğinde, bonoların kendisinde kalmasını kullanmayacağını ve 10.000,00 TL borcunu ödemesi durumunda bonoları iade edeceğini söylediğini, müvekkilinin aralarında fiili bir ortaklık (iş ilişkisi) bulunması ve 10.000,00 TL borcu olması nedeniyle üsteleyemediğini ve borcunu ödeyemediğinden bonoları geri alamadığını, …’taki işlerinin sona ermesi üzerine müvekkili ve …’nın fiili çalışmaları/ortaklıklarının son bulduğunu, davalılardan …’nın, … ile aynı soyadına sahip olup; aralarında akrabalık ilişkisi olduğunu, davalılardan …’ün ise, ihbar edilen … tarafından İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1402 E. sayılı menfi tespit davasına verdiği cevap dilekçesinde, bonoların düzenlenme nedenini, … ile müvekkili arasındaki ticari ilişkiyi ve Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen 2016/33180 numaralı soruşturmayı bildiğini bildirip, … ile müvekkili arasındaki sözleşmenin bir örneğini cevap dilekçesi ekinde sunduğunu, (EK-1). biri Samsun’da diğeri İstanbul Pendik’te ikamet etmekte olan her iki davalı adına yapılan icra takibinin de aynı vekil tarafından yürütüldüğünü, tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde, davalıların yetkili hamil olmadıkları ve … ile danışıklı ve kötü niyetli olarak hareket ettiklerine dair güçlü karine oluşturduğunu, davalıların kötü niyeti ve danışıklı hareket ettiklerinin her türlü delille ispat edilebileceğini, … adlı kişiyle danışıklı olarak kötü niyetli ve bile bile borçluların zararına hareket ettiklerinin tanıkları tarafından bilindiğini, mahkemenin tanıkları dinlemeden davayı reddettiğini, 2- Dava konusu bonolar doğrudan … tarafından icraya konulduğunda; lehdar müvekkili ve keşideci …’in bu kişi ile olan hukuksal ilişkilerini ve borçlu olmadıklarını kanıtlamaları daha kolay olduğundan, davalılar tarafından icraya konulduğunu, gerçekte karşılıksız olan senetler tahsil edildikten sonra, aralarındaki anlaşmaya göre, paraları paylaşacakları yönündeki iddialarının yeterince araştırmadan ve eksik incelemeyle karar verildiğini, 3- Yargıtay’ın “Hâmil, senedi ciro yoluyla devralırken «bilerek borçlunun zararına hareket etmişse» (TTK. mad. 687, 659/2, 825/2) yani, borçlunun senedi kendisine ciro eden kimseye karşı ileri sürebileceği nispi def’ileri ileri sürmesine engel olmak için bu senedi «hileli anlaşma» sonucunda devralmışsa, kötüniyetli sayılır ve borçlu bu kötü niyetli hâmile karşı da, bu senet dolayısiyle -«hiç» ya da «senette yazılı olduğu kadar»- borçlu olmadığı konusunda, senedi ciro edene karşı ileri sürebileceği kişisel def’ilere dayanarak «olumsuz tespit davası» açabilir (Yargıtay 19. H.D. 04/12/2013 t. 14773/19286; 05/10/2011 t. 1423/11961; 24/06/2008 t. 11751/6986). Bu durumda, davacı borçlunun önce «dava konusu senedin karşılıksız olduğunu» -yazılı (daha doğrusu; kesin) delillerle- kanıtlaması, daha sonra davalı – hâmilin kötüniyetli olduğunu -her türlü kanıtla örneğin; tanıkla- ispat etmesi gerekir. Ayrıca, davalı – hamilin kötü niyetli olduğu, bir takım «delil ve karinelerden» de kolayca anlaşılabilir. YÜKSEK MAHKEME; «senet hâmilinin senet lehdarının o r t a ğ ı, o ğ l u, i ş ç i s i ve yakın akrabası, kardeşi, damadı olması halinde» iyi niyet iddiasında bulunamayacağını -yani, kötüniyetli sayılacağını- kabul etmiştir.” [AV. TALİH UYAR; “MENFİ TESPİT VE İSTİRDAT DAVALARI (İİK. M.72)” Bilge Yayınevi; Ankara 2017; s.81-82] Dava konusu senetlerin karşılıksız olduğunun, müvekkilinin ve ihbar edilen …’in taraf olduğu sözleşmeler, … A.Ş. (…) ve … A.Ş.’nin kayıtları, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/33180 Soruşturma numaralı dosyasındaki ifadelerde geçen ikrarlar ile kesin olarak kanıtlanabileceğini, senedin bedelsiz kaldığının belirttikleri delillerle ispatlandıktan sonra, davalıların senetlerin bedelsiz kaldığını bildikleri ve … ile danışıklı hareket ettiklerinin tanık anlatımları ve davalılar ile …’nın nüfus kayıtları ile ispatlanabileceğini, mahkemece, dayandıkları bu delillerin toplanmadığını, 4- Dava konusu senetleri davalıların çaldıkları iddiaları olmadığından, HMK 226/1-c hükmündeki düzenleme nazara alındığında davalıların suç isnadıyla karşı karşıya olmadığını, … hakkında bir ceza soruşturma veya kovuşturması yapılmasının ise; davalıların yemine davet edilmelerini engellemeyeceğini, mahkemenin, … yemine davet edilecekmiş gibi kabul ettiğini, mahkemenin “davacının bonoların çalındığına dair iddiası yönünden, bu husus esasen suç teşkil ettiğinden yemin delili ile de ispat olunamayacağı” yönündeki gerekçesinin doğru olmadığını, 5- Müvekkilin, suç duyurusunda bulunma yükümlülüğü bulunmadığından, mahkemenin, “davacının dava konusu bonoların çalınması şeklindeki iddiası yönünden herhangi bir suç duyurusunda bulunmadığı anlaşılmaktadır” şeklindeki gerekçesinin, davanın reddine gerekçe olamayacağını, o an için fiili iş ortaklığı ve borcunun olması, ispat sorunları ve iftira suçlamasıyla karşılaşabileceği düşüncesi ve adli süreçlerle uğraşmak istememesi gibi nedenlerle … hakkında suç duyurusunda bulunmasının kendisinden beklenemeyeceğini, 6- Dava konusu bonolarda lehtar ve ilk cirantanın müvekkili olduğunu, araya başka ciranta girmeden, müvekkili tarafından davalılara devredildiği görüldüğünden, davalıların bonoları müvekkilinden aldıklarının kabulü gerekeceğini, müvekkili ile davalılar arasında hukuki ilişki bulunmadığını iddia ettiklerinden, TMK 6. maddesindeki genel ispat kuralına göre, davalıların, bu senetleri hangi hukuki ilişkiye dayanarak müvekkilinden aldıklarını kanıtlamaları gerektiğini, ispat yükünün davalıların üzerinde olduğunu, 7- Mahkemenin toplanan delillerle davanın kanıtlanamaması halinde, yemin delilini hatırlatması ve sonucuna göre bir karar vermesi gerektiğini, izah ettikleri ve re’sen nazara alınacak nedenlerle mahkeme kararının bozulmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davalılardan …’ün İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyasına konu toplam 90.000 TL bedelli üç adet bono ile davalılardan …’nın İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … sayılı dosyasına konu toplam 45.000 TL bedelli 2 adet bononun, davacının elinden rızası dışında çıktığını, davalıların …’nın yakını olup, bu kişi ile danışıklı hareket ettiklerini belirterek, her iki davalıya borçlu olmadığının ayrı ayrı tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece; “imzası inkar edilmeyen bonoları iktisap eden davalı hamillerin, bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği, kötüniyetli hamil olduğunun kanıtlanamadığı, ihbar olunan keşideci ve lehtar arasındaki ticari ilişki gereği bonoların bedelsiz olduğu şeklindeki şahsi def’inin davalılara karşı ileri sürelemeyeceği, davacının bonoların çalındığına dair iddiası yönünden suç duyurusunda bulunmadığı, bu hususun esasen suç teşkil ettiğinden yemin delili ile de ispat edilemeyeceğinden, infaz edilen tedbir kararı bulunmadığından, davanın ve koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine” karar verilmiştir. 1-Davacı vekilinin ilk istinaf sebebi; bonoyu icraya koyan hamillerden …’nın bonoları kötü niyetle ele geçirmiş olan … ile aynı soy adını taşıması nedeniyle yakını olup; onunla danışıklı olarak hareket ettiğinden, diğer hamil davalı …’ün ise, ihbar edilen … tarafından İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1402 E. sayılı menfi tespit davasına verdiği cevap dilekçesinde, bonoların düzenlenme nedenini, … ile müvekkili arasındaki ticari ilişkiyi ve Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen 2016/33180 numaralı soruşturmayı bildiğini bildirip, … ile müvekkili arasındaki sözleşmenin bir örneğini cevap dilekçesi ekinde sunduğundan, … ile danışıklı olarak hareket ettiğinden, davalıların bile bile borçluların zararına hareket etmekte olan, kötü niyetli hamil olduğuna ve mahkemece bu konudaki delillerin toplanmadığına ilişkindir. Davalı …’ün … tarafından aleyhine açılan İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1402 esas sayılı dosyasına sunduğu cevap dilekçesinin 2.maddesinde; 2017/13157 takip dosyasına konu senetlerin …, …, …, …, … ve … isimli kişilerin tehdidi ile imzaladığına ilişkin şikayeti üzerine yürütülen Eskişehir C. Baş Savcılığı’nın 2016/33180 soruşturma evrakında şüpheliler hakkında takipsizlik kararı verildiğini, 3.maddesinde; Afyonkarahisar Elektrik Yapım işi için …, …, … ve … arasında 12/08/2016 tarihli taşeron sözleşmesi düzenlendiği, taraflar arasında anlaşmazlık çıktığından, tüm işin …’e devredilerek, senetlerin ortaklarının yapmış olduğu masraflara karşılık düzenlendiğini, davacı tarafın … ile arasında ticari ilişki bulunmadığına dair iddiasının doğru olmadığını, senetleri beyaz ciro ile alan iyi niyetli hamil olduğunu iddia ederek, dilekçe ekinde sözleşme örneğini dosyaya sunduğu tespit edilmiştir. Eskişehir C. Baş Savcılığı’nın 2016/33180 soruşturma evrakının incelenmesinden; dava konusu senetlere ilişkin olduğu, davacı …’in C. Savcılığında verdiği 26/10/2016 tarihli beyanında; Ben ve …, … ile birlikte Afyonkarahisar ili Dinar ilçesi ve köylerinde …’ın taşeron firma olarak elektirik değişim işlerini yapmaktayım. Müşteki …’i tanırım. köy gruplarının elektirik işlerinin değişim işini Biz …’a devretmiştik. Bizim belli bir harcamalarımız olduğu için kendisin de nakiti olmadığı için bize senet verdi. Her hakedişde bize ödeyeceğini söyledi. Ancak şu güne kadar bize hiç bir ücret ödemedi, ama kendisi hakediş yaptı. Bize ödeme yapmadı. Biz de senetleri işleme koyacağımızı söyledik. Kendisinin yanında çalışan 30 kişi ile birlikte ve bizim yanımızda çalışan 7 veya 8 ikişi ile birlikte bu senetleri kendisi imzalayarak verdi…. biz tehdit ederek kendisine senet imzallattırmadık. Zorla para almadık, kendisi bize olan borcunu ödememek için böyle bir iftira atmaktadır.” şeklindeki beyanı ile senetlerin bedelsiz olmadığını mahkeme dışı ikrar ettiği sabittir. HMK 190.maddesi uyarınca; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü, TTK’ nun 687 maddesine göre ” poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan defileri başvuran hamile karşı ileri süremez. Meğer ki hamil poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” hükmü gereği bu iddia Yargıtay 11. HD’nin 11/11/2020 Tarihli 2020/4825-4971 E ve K sayılı kararı uyarınca tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir. Davacı taraf dava dilekçesi ile tanık deliline dayanmış mahkemece son oturumda; “Yargılamanın gelmiş olduğu aşama ve ön inceleme duruşmasında tespit edilen uyuşmazlık kapsamında tanık dinlenilmesinin bu celse itibariyle yerinde olmadığı anlaşıldığından talebin reddine” karar verilmiştir. Davacı senetlerin bedelsiz kaldığı iddiasına dayanarak menfi tespit talep ettiğinden, davacı tarafça öncelikle, senetlerin bedelsiz olduğunun HMK 200. maddesi uyarınca yazılı belge ile kanıtlanması, sonra da davalıların lehtar …’in cirosu ile hamil olmaları nedeniyle, TTK 687. maddesi uyarınca bonoları ciro yolu ile alırken bile bile borçlunun zararına hareket ettiklerinin kanıtlanması gerekir. Davacı taraf senetlerin bedelsiz kaldığına ilişkin belge sunmamıştır. Dosyaya sunulan sözleşmeler ile bedelsizlik iddiasının kanıtlandığı ileri sürülmüş ise de; 06/06/2016 tarihli sözleşmenin … Elektrik şirketi ile … Elektrik arasında …’a ait Afyonkarahisar 2015-4 Grup Elektrik Şebekesi Tesis işine dair alt taşeronluk sözleşmesi olduğu, 01/07/2016 tarihli sözleşmenin, … ile … arasında, 12/08/2016 tarihli sözleşmenin; … ile … arasında, aynı işin alt taşeronluk sözleşmesi olduğu, 12/08/2016 tarihli sözleşmenin ortak girişim …, …, …, … arasında … ve …’nin adi ortaklık olduğu …’a ait Afyonkarahisar 2015-4 Grup Elektrik Şebekesi Tesis işine dair alt taşeronluk sözleşmesine konu işlerin üstlenildiği belirtilerek ortakların hisseleri ile sorumluklarının düzenlendiği, sözleşmede davaya konu senetlere ilişkin düzenleme bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu hali ile davacı taraf dava konusu senetlerin bedelsiz kaldığını yazılı belge ile kanıtlayamamıştır. Davacı taraf dava dilekçesinde deliller 6.madde ile yemin deliline dayanmıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca; yazılı belge ile dava kanıtlanamadığı taktirde, taraf yemin deliline dayanmış ise mahkemenin yemin delilini hatırlatması ve hak kullanıldığı taktirde eda ettirilmesi gerekir. HMK 225.maddesinde; “Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.” Yemine konu olamayacak vakalar, HMK 226/1-c maddesinde; “Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması yada kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakalar” HMK 232.maddesinde; “Yemin tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur” şeklinde düzenlenmiştir. Mahkemece davacı tarafın yemin teklifi hakkının bulunduğu hatırlatılarak, hakkın kullanılıp kullanılmayacağı yönünde beyan alınmadığı, gerekçeli kararda “davacının bonoların çalındığına dair iddiası yönünden herhangi bir suç duyurusunda bulunmadığı, bu husus esasen suç teşkil ettiğinden yemin delili ile de ispat olunamayacağı” gerekçesi ile yemin delilinin hatırlatılmadığı belirtilmiştir. HMK 232.maddesinde yemini tarafın eda edeceği açıkça belirtilmiş olup, davacı taraf bonoların dava dışı … tarafından rızası ve bilgisi dışında alındığını iddia ettiğinden, eylem suç teşkil etse dahi yemin … dışında davacılar … ve … tarafından icra edileceğinden mahkemenin gerekçesine dayanak yaptığı HMK 226/1-c maddesinin uygulanması mümkün olmadığından, mahkemece davacı tarafa yemin delili hatırlatılarak, teklif edildiği taktirde eda ettirerek, sonucuna göre karar vermesi gerekirken bu kurala uyulmadığından, davada bedelsizlik iddiasına ilişkin tüm delillerin toplandığından söz edilemez. Dilekçede iddia edildiği gibi davalı …’ün senetlerin bedelsiz kaldığını bildiğine veya bildiğinin kabulü gerektiğine dair beyan ve delil bulunmadığı, dosyaya nüfus kayıtları getirtilerek, davacı …’nın, dava dışı … ile aynı soy adını taşıması sebebiyle akrabalık iddiasının araştırılmadığı, tanıkların dinlenmediği tespit edilmiş ise de, davalıların TTK 687. maddesi uyarınca sorumluluklarına gidilebilmesi için zorunlu olan bedelsizlik iddiasının ve davalıların bile bile davacının zararına hareket ettiklerinin ispatı bakımından, mahkemece davacı tarafın yemin delili hatırlatılarak tüm deliller toplanmadığından, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde olmakla kabulü gerekmiştir. 2-TTK’nın 686. maddesine göre “Bir poliçeyi elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde, yetkili hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro izlerse son ciroyu imzalayan kişi, poliçeyi beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır. Poliçe herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, birinci fıkrada yazılı hükümlere göre hakkı anlaşılan yeni hamil, ancak poliçeyi kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisabında ağır bir kusur bulunduğu takdirde o poliçeyi geri vermekle yükümlüdür.” hükmü düzenlenmiştir. HMK 190.maddesi uyarınca; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” ve TTK’ nun 687 maddesine göre ” poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan defileri başvuran hamile karşı ileri süremez. Meğer ki hamil poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” hükmü gereği Dava konusu senette 6102 Sayılı TTK’NIN 776. maddesinde belirtilen tüm yasal zorunlu unsurlar bulunduğundan senedin bono vasfında olduğu, keşidecisinin …, lehtar ve ilk cirantanın davacı … olduğu, davacı ilk ciranta tarafından imzanın inkar edilmediği, görünüş itibariyle ciro silsilesinin düzgün olduğu, …’nın cirosunun bulunmadığı görülmüştür. Davacı tarafın menfi tespit davasında bedelsizlik ve senetlerin elinden rızası hilafına çıktığı iddiası mevcuttur. Bedelsizlik def’i şahsi def’i olup, davacı tarafından hukuki ilişki içinde olduğu önceki hamiller dışındaki yasal hamillere karşı ileri sürülemez ve davacı taraf, bu iddiasını yazılı delille kanıtlamak zorundadır. 6102 Sayılı TTK’nın 778/1-a. maddesinin yollaması ile 687. maddesinde “poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun” düzenlemesi uyarınca bunun tek istisnası TTK’nın 687. maddesinde belirtilen bile bile borçlu zararına senedi iktisap halidir ve bu iddia Yargıtay 11. HD’nin 11/11/2020 Tarihli 2020/4825-4971 E ve K sayılı kararı uyarınca tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir. Davacı taraf dava dilekçesi ile tanık deliline dayanmış mahkemece son oturumda; “Yargılamanın gelmiş olduğu aşama ve ön inceleme duruşmasında tespit edilen uyuşmazlık kapsamında tanık dinlenilmesinin bu celse itibariyle yerinde olmadığı anlaşıldığından talebin reddine” karar verilmiştir. Davacı tarafın iddiası gibi, davalıların, TTK 687.maddesinde belirtildiği şekilde, dava konusu bonoları, bedelsiz olduğunu bildikleri halde davacının zararına hareket ederek …’dan iktisap ederek, takibe konu ettikleri, birlikte hareket ettikler Yargıtay 11. HD’nin 11/11/2020 Tarihli 2020/4825-4971 E ve K sayılı kararı uyarınca tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceğinden, tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi usule aykırı olduğundan, davacı vekilinin iddialarının yeterince araştırılmadan, eksik incelemeyle karar verildiğine ilişkin istinaf sebebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir. 3-Dosyaya sunulan sözleşmeler, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/33180 Soruşturma numaralı dosyasındaki ifadeler ve … A.Ş. (…) ve … A.Ş.’nin kayıtları ile bedelsizlik iddiasının kanıtlanacağı ileri sürülmüş olup, 06/06/2016 tarihli sözleşmenin … Elektrik şirketi ile … Elektrik arasında …’a ait Afyonkarahisar 2015-4 Grup Elektrik Şebekesi Tesis işine dair alt taşeronluk sözleşmesi olduğu, 01/07/2016 tarihli sözleşmenin, … ile … Sistemleri arasında, 12/08/2016 tarihli sözleşmenin; … ile … arasında, aynı işin alt taşeronluk sözleşmesi olduğu, 12/08/2016 tarihli sözleşmenin ortak girişim …, …, …, … arasında … Sisteleri’nin adi ortaklık olduğu …’a ait Afyonkarahisar 2015-4 Grup Elektrik Şebekesi Tesis işine dair alt taşeronluk sözleşmesine konu işlerin üstlenildiği belirtilerek ortakların hisseleri ile sorumluklarının düzenlendiği, sözleşmede davaya konu senetlere ilişkin düzenleme bulunmadığı tespit edilmiştir. Dava konusu senetlere ilişkin, dosya içerisinde mevcut Eskişehir C. Baş Savcılığı’nın 2016/33180 soruşturma evrakında, davacı …’in C. Savcılığında verdiği 26/10/2016 tarihli beyanında; Ben ve …, … ile birlikte Afyonkarahisar ili Dinar ilçesi ve köylerinde …’ın taşeron firma olarak elektirik değişim işlerini yapmaktayım. Müşteki …’i tanırım. köy gruplarının elektirik işlerinin değişim işini Biz …’a devretmiştik. Bizim belli bir harcamalarımız olduğu için kendisin de nakiti olmadığı için bize senet verdi. Her hakedişde bize ödeyeceğini söyledi. Ancak şu güne kadar bize hiç bir ücret ödemedi, ama kendisi hakediş yaptı. Bize ödeme yapmadı. Biz de senetleri işleme koyacağımızı söyledik. Kendisinin yanında çalışan 30 kişi ile birlikte ve bizim yanımızda çalışan 7 veya 8 ikişi ile birlikte bu senetleri kendisi imzalayarak verdi…. biz tehdit ederek kendisine senet imzallattırmadık. Zorla para almadık, kendisi bize olan borcunu ödememek için böyle bir iftira atmaktadır.” şeklindeki beyanı ile senetlerin bedelsiz olmadığını ikrar ettiği sabittir. Mahkeme dışı ikrar olduğu için HMK 188/1. maddedeki sonuçları doğurmaz ise de; yan deliller ile desteklenmek koşulu ile mahkemece serbestçe değerlendirilmesi gerekir. Soruşturma dosyasındaki diğer beyanlar davacı …’in beyanını doğrular nitelikte olduğu tespit edildiğinden, senetlerin bedelsiz olduğunun kanıtlandığı yönündeki iddia yerinde değil ise de; davacı taraf yemin deliline dayandığı halde hatırlatılmadan karar verilmesi, davalıların …’dan senetlerin bedelsiz olduğunu bildikleri halde davacının zararına hareket ettikleri tanık delili ile kanıtlanabilecekken tanıklar dinlenmediğinden mahkemece, dayandıkları bu delillerin toplanmadığına ilişkin istinaf sebebinin kabulüne karar verilmiştir. 4-HMK 225.maddesinde; “Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.” Yemine konu olamayacak vakalar, HMK 226/1-c maddesinde; “Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması yada kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakalar” HMK 232.maddesinde; “Yemin tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur” şeklinde düzenlenmiştir. HMK 232. maddesinde yemini tarafın eda edeceği açıkça belirtilmiş olup, davacı taraf bonoların dava dışı … tarafından rızası ve bilgisi dışında alındığını iddia ettiğinden, eylem suç teşkil etse dahi yemin … dışında davacılar … ve … tarafından icra edileceğinden mahkemenin gerekçesine dayanak yaptığı HMK 226/1-c maddesinin uygulama yeri olmadığından, davacı vekilinin, mahkemenin “davacının bonoların çalındığına dair iddiası yönünden, bu husus esasen suç teşkil ettiğinden yemin delili ile de ispat olunamayacağı” yönündeki gerekçesinin doğru olmadığına ilişkin istinaf sebebinin de kabulü gerekmiştir. 5-Davacı taraf bononun rızası dışında haberi olmaksızın … tarafından alındığını iddia etmiş olup, bu iddia her türlü delille kanıtlanabilir ve suç duyurusunda bulunulmaması tek başına iddianın doğru olmadığını göstermez ise de; eylemin aynı zamanda suç teşkil etmesi ve tahsile konu edilmesi halinde eylemden davacı tarafın zarar görmesi ihtimali nazara alındığında, hayatın olağan akışına uygun bir davranış olup, iddiasında samimiyetini göstermesi açısından yan delil olarak dikkate alınabilir. Mahkemece “imzası inkar edilmeyen bonoları iktisap eden davalı hamillerin bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği, başka bir anlatımla kötüniyetli hamil olduğu kanıtlanamamıştır. O halde, ihbar olunan keşideci ve lehtar arasındaki ticari ilişki gereği bonoların bedelsiz olduğu şeklindeki şahsi def’i davalılara karşı ileri sürelemez. Yine, davacının dava konusu bonoların çalınması şeklindeki iddiası yönünden herhangi bir suç duyurusunda bulunmadığı anlaşılmaktadır.” açıklamasından sonra “Tüm dosya kapsamındaki delil durumuna göre” sözleri ile tüm dosyayı değerlendirerek karar verdiği, suç duyurusunda bulunulmamayı iddianın samimiyeti yönünden yan gerekçe olarak karara gerekçe yaptığı anlaşıldığından, bu yöndeki değerlendirmelerin yerleşmiş Yargıtay uygulamaları ile de olumlu değerlendirilerek kararın onandığı nazara alındığında (Yargıtay 11. HD’nin 15.10.2020 tarihli 2020/2495-4134 Esas ve Karar ) suç duyurusunda bulunulmamasının mahkemece yan gerekçe yapılmasında isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. 6- Dava konusuileri sürülmüştür. Borçlu olunmadığı, bedelsiz olduğu iddia edilen belge bono vasfında olup, TTK 776. maddesinde bononun; bono veya emre muharrer senet kelimesini, kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadini, vadeyi, ödeme yerini, kime veya kimin emrine ödenecek ise onun adını, düzenlenme tarihini ve yerini, düzenleyenin imzasını içereceği düzenlemesinde yer alan “kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadini” içermesi sebebiyle, kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini dermeyan etme hakkını vermektedir. (Yargıtay HGK’nun 29/04/2021 tarihli 2017/11-40 2021/542 E ve K sayılı kararı) Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 SAYILI TBK) 77 vd. maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Davacı taraf kambiyo senedine dayanmakla “kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadini” içermesi sebebiyle alacağın varlığını kanıtladığından, TMK 6. maddesine göre; “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” düzenlemesinin HMK’daki karşılığı olan 190. maddesi uyarınca; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” kuralları uyarınca ve bu konuda ispat yönünden özel düzenleme bulunmadığından, temel ilişkideki sakatlığı, alacaklının sebepsiz zenginleştiğini kanıtlamak iddia eden davacı tarafa ait olduğundan, davacı vekilinin; bonolarda lehtar ve ilk cirantanın davacı olduğu, araya başka ciranta girmeden, davalılara devredildiği görüldüğünden, davalıların bonoları davacıdan aldıklarının kabulü ile taraflar arasında hukuki ilişki bulunmadığını iddia ettiklerinden, TMK 6. maddesindeki genel ispat kuralına göre, davalıların, bu senetleri hangi hukuki ilişkiye dayanarak müvekkilinden aldıklarını kanıtlamaları gerekip, ispat yükünün davalıların üzerinde olduğuna ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığından reddi gerekmiştir. 7-Mahkemece; bedelsizlik iddiası şahsi def’i olduğundan ciro yolu senetleri iktisap eden ve yasal hamil olan davalılara karşı ileri sürülemeyeceği, mevcut dosya kapsamına göre TTK 687. maddesi uyarınca davalıların dava konusu senetlerin bedelsiz kaldığını bildikleri halde iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiklerinin kanıtlanamadığı kabul edilmiştir. Davacı taraf dava dilekçesinde deliller 6. madde ile yemin deliline dayanmıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca; iddia yasanın aradığı usulle kanıtlanamadığı taktirde, taraf yemin deliline dayanmış ise mahkemenin yemin delilini hatırlatması, hak kullanıldığı taktirde yemini eda ettirmesi ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. HMK 225. maddesinde; “Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.” Yemine konu olamayacak vakalar, HMK 226/1-c maddesinde; “Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması yada kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakalar” HMK 232. maddesinde; “Yemin tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur” şeklinde düzenlenmiştir. Mahkemece davacı tarafın yemin teklifi hakkının bulunduğu hatırlatılarak, hakkın kullanılıp kullanılmayacağı yönünde beyan alınmadığı, gerekçeli kararda “davacının bonoların çalındığına dair iddiası esasen suç teşkil ettiğinden yemin delili ile de ispat olunamayacağı” gerekçesi ile yemin delilinin hatırlatılmadığı belirtilmiştir. HMK 232. maddesinde yemini tarafın eda edeceği açıkça belirtilmiş olup, davacı taraf bonoların dava dışı … tarafından rızası ve bilgisi dışında alındığını iddia ettiğinden, eylem suç teşkil etse dahi yemin, … dışında suç teşkil eden eylemin tarafı (müşteki/şüpheli) olmayan davalılar … ve … tarafından icra edileceğinden, mahkemenin gerekçesine dayanak yaptığı 6100 HMK’nın 226/1-c. maddesinin uygulanması mümkün olmadığından, mahkemece davacı tarafa yemin delili hatırlatılarak, teklif edildiği taktirde karşı tarafa eda ettirilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu kurala uyulmadığından, davacı vekilinin, yemin delilinin hatırlatılmadan karar verilmesinin usule aykırı olduğu yönündeki istinaf sebebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir. Davacı vekilinin 5. ve 6. maddedeki istinaf sebebinin reddine, 1-2-3-4 ve 7. maddelerindeki istinaf sebeplerinin kabulü ile kararın 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin kısmen KABULÜ ile, 2- İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/09/2020 tarih ve 2018/358 E. 2020/390 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. hükmü gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 2.466,28 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/(1)/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/09/2021