Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/803 E. 2022/491 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/803
KARAR NO: 2022/491
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/12/2020
NUMARASI: 2016/875 E. – 2020/697 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili davacı … aleyhine 25.11.2015 vade tarihli 10.000,00 TL bedelli bonoya dayanılarak İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin tebligattan daha sonra haberdar olması sebebiyle yasal süresi içerisinde takibe itiraz edilemediğini ve bu sebeple takibin kesinleştiğini, icra takibine dayanak yapılan bonodaki imza müvekkilinin eli ürünü olmadığını, müvekkilinin bonoda lehtar olarak görünen şahıs ile bir hukuki ilişkisi mevcut olmadığını, 10.12.2014 keşide tarihli 10.000 TL bedelli bonoda yer alan ve müvekkiline ait olduğu iddia edilen imza müvekkiline ait olmadığı gibi lehtara da müvekkilinin tarafından verilmediğini, bu sebeple müvekkili sahte imzalı bir bono yüzünden borçlu tutulamayacağını, söz konusu bono üzerinde yer alan ve müvekkiline ait olduğu iddia edilen imzanın sahteliği uzman bilirkişiler tarafından yapılacak bir inceleme ile tespit edilebileceğini, izah edilen sebeplerle işbu davayı açma gerekliliği hasıl olduğunu, arz ve izah edilen ve mahkemece re’sen nazara alınacak sebeplerle; öncelikle ihtiyati tedbir taleplerinin kabulüyle İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibinin dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasına, icra takibine konulan bonoda yer alan imzanın müvekkilinin eli ürünü olmadığının (sahteliğinin) tespitiyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, davalı şirket aleyhine %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Borçlu … tarafından keşide edilen dava konusu senedin müvekkili bankaya ciro edildiğini, ancak senet ödenmeyince, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe geçildiğini, davacı borçlu imzanın kendine ait olmadığını gerekçesiyle ve imzaya itiraz ederek işbu davayı açtıklarını, davacı tarafından açılan işbu dava haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, şöyle ki; takip konusu bono, Türk Ticaret Kanunu gereğince geçerlilik koşullarını taşıdığını, müvekkili banka, senedi elinde bulunduran kimse olarak yalnız kendi hakkını saptamak bakımından ciro silsilesini incelemekle yükümlü olduğunu, imzaların sıhhatini araştırmak zorunda olmadığından iyi niyetli hamili olduğunu, dava konusu senet, … Ltd.Şti. tarafından müvekkili bankaya ciro edildiğini, senet borçlusu ile müvekkili banka arasında doğrudan bir ticari ilişki mevcut olmadığından, müvekkili bankanın senetteki imzaların davacıya ait olup olmadığını bilmesi mümkün olmadığını, kaldı ki, müvekkili bankanın senetteki imzanın keşideciye ait olup olmadığını araştırmak gibi hukuki bir zorunluluğu da bulunmadığını, yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde imzanın borçluya ait olup olmadığı tespit edileceğini, açıklanan gerekçeler doğrultusunda, öncelikle davacı tarafın durdurma talebinin reddine, davacı tarafın diğer iddialarının da reddi ile yapılacak imza incelemesinde imzaların borçluya ait olduğunun tespiti halinde, borcun %20’ından aşağı olmamak üzere inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine, masraf ve vekâlet ücretlerinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davacı taraf imza inkarında bulunmakla, davacıya ait emsal imza örnekleri toplanmış ve senet üzerindeki imzanın davacıya ait olup olmadığının tespiti açısından, dosya hem ATK’ya hem de grafolog uzman bilirkişiye tevdi edilmiş ve 11/02/2020 tarihli imza incelemesine dair raporunda özetle:”…inceleme konusu 10/12/2014 düzenleme tarihli 25/11/2015 ödeme günlü alacaklı … borçlusu … olarak görünen 10.000,00-TL’lik senet aslındaki borçlu imzalarının …’en eli ürünü olmadığına…”dair rapor tanzim edilmiş olup, buna göre, sahte olarak üretilen senetten dolayı davacının sorumlu olamayacağı HMK 209 maddesinde de açıkça düzenlendiğine göre, sahte olarak düzenlenen senedin hukuki işlemlerde esasa alınamayacağı, ayrıca sahtecilik eyleminin senet metninden anlaşılabilecek olması ve bu bağlamda senet metnine ilişkin sahtecilik eylemlerinin iyi niyetli yada kötü niyetli ayrımı olmaksızın 3.şahıslara karşı da ileri sürülebileceği anlaşıldığından davaya konu senet sebebiyle davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyasında borçlu olmadığının tespitine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Müvekkili … A.Ş., İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasından takibe konu edilen alacağı , temlik eden … Bankası A.Ş. ile imzalanan 17/05/2019 Tarihli ve T.C. Beykoz … Noterliği … Yevmiye numaralı temlik sözleşmesi ile devir ve temlik aldığını, 2- Temlik eden Banka ile dava dışı … Ltd.Şti. arasında Genel Kredi ve Gayri Nakdi kredi sözleşmeleri akdedildiğini, esas borçlunun kredi borcunu tahsil amacıyla verilen dava konusu bono sebebiyle de davacı … hakkında kambiyo takiple- rine dayalı olarak dava konusu takip başlatıldığını, 3- Yargılama esnasında hükme esas alınan bilirkişi raporunda, inceleme konusu 10/12/2014 düzenleme tarihli, 25/11/2015 ödeme tarihli alacaklısı …, borçlusu … olan 10.000,00 TL tutarlı, … adına atfen imzalı senet aslının keşideci imzası ve alınan imza örneklerinin incelendiğini, söz konusu imzanın …’ ın eli ürünü olmadığının tespit edildiğini, dava konusu senet arkasındaki ciro imzasının davacı …’ ın el ürünü olmadığından bahisle takip borcundan sorumlu olmadığına ilişkin usul ve yasaya aykırı olarak davanın kabulüne dair karar verildiğini, 4- Nitekim adli tıp kurumu 3 kişilik bilirkişi incelemesi neticesinde “İnceleme konusu senette …’a atfen atılı borçlu imzalarının teşhise götürecek önemli karakteristik materyal ve yazı unsuru içermeyen, tersimi basit, taklidi kolay imzalar olması nedeniyle söz konusu imzaların aidiyetinin, bu meyanda sorulduğu üzere …’ın eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği hususlarını bildirir KANAAT RAPORUDUR.” şeklinde düzenlenen raporun dikkate alınmadığını, 5- Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, bulunan imza örneklerinin 2018 tarihli olmasına rağmen inceleme konusu bono 10/12/2014 tarihli olduğunu, kişilerin imzaları zaman içinde değişime uğrayabileceği, hastalık, ilaç tedavisi, anormal yazım pozisyonu, alışılmadık yazım materyali, heyecan, telaş, acele etmek gibi unsurlar kişilerin imzalarında varyasyonlara sebep olabileceğinin yapılacak tespitte göz önüne alınması gerektiğini, 6- Hak sahipliğini ve kötüniyeti ispat külfetinin davacıya düştüğünü, bonoyu iyiniyetle iktisap eden hamilin, bonoyu iktisabında kötü niyeti veya ağır kusuru olmadıkça meşru hamil olduğunu, temlik eden bankanın, davaya konu BONO bakımından iyi niyetli üçüncü kişi durumunda olduğunu, düzgün bir ciro silsilesinden sonra bonoyu ciro ile alan üçüncü kişinin çekin iktisabında kötü niyeti veya ağır kusuru bulunmadıkça bononun meşru hamilî durumunda olduğunu, 7-Keşideci ile lehdar arasındaki doğrudan doğruya mevcut münasebetlere dayalı şahsi defilerin yetkili hamile karşı ileri sürülemeyeceğini, yine “Kıymetli evrakın mücerretliği ilkesi” gereği davalı şirketin, keşideci ile cirantalar arasındaki borcun doğuş sebebini araştırmak ve kanıtlamakla yükümlü olmadığını, keşideci tarafından yalnız lehdar aleyhine açılan menfi tespit davasında, bononun bedelsizliğini kanıtlamak yeterli iken, davanın lehdar ile birlikte hamil aleyhine açması halinde usul hükümlerine göre önce lehdara karşı bononun bedelsiz olduğunu ispatlanmalı, bilahare hamile karşı da bedelsizliğin bilindiği halde keşidecinin zararına hareketle kötüniyetle iktisap edildiğini kanıtlaması gerektiğini, 8- Davacının, söz konusu bono cirantası olarak imzanın kendisine ait olmadığı iddiasıyla imza inkârında bulunduğunu, bononun arka yüzünden de anlaşılacağı üzere temlik eden bankanın, bonoyu ciro yolu ile devraldığından cirantaya yönelik imza incelemesi yapma gibi bir imkânı bulunmadığı gibi ciranta yerindeki imzanın cirantaya ait olup olmadığını bilebilecek durumda da olmadığını, Yargıtayın da müstekar hale gelmiş kararlarında da yer aldığı üzere temlik eden banka tarafından durumun bilinmesinin mümkün olmamasından dolayı aleyhlerine tazminata, yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin de mümkün olmadığını, bu ve resen göz önünde bulundurulacak sebeplerde öncelikle tehiri icra talebinin kabulü ile, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.12.2020 tarihli 2016/875 E. 2020/697 K. Sayılı usul ve yasaya aykırı kararının kaldırılmasına ve davanın reddine dair karar verilmesi, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, imza inkarı sebebi ile İİK’nın 72. maddesine göre açılmış menfi tespit davasıdır. Davacı vekili, müvekkili davacı … aleyhine 25.11.2015 vade tarihli 10.000,00 TL bedelli bonoya dayanılarak İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını icra takibine dayanak yapılan bonodaki imza müvekkilinin eli ürünü olmadığını, bu senetten dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, davalı şirket aleyhine %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili, davacı tarafından açılan işbu davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, şöyle ki, takip konusu bononun, Türk Ticaret Kanunu gereğince geçerlilik koşullarını taşıdığını, müvekkili bankanın, senedi elinde bulunduran kimse olarak yalnız kendi hakkını saptamak bakımından ciro silsilesini incelemekle yükümlü olduğunu, imzaların sıhhatini araştırmak zorunda olmadığından iyi niyetli hamili olduğunu, yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde imzanın borçluya ait olup olmadığı tespit edileceğini, açıklanan gerekçeler doğrultusunda, davacı tarafın diğer iddialarının da reddi ile yapılacak imza incelemesinde imzaların borçluya ait olduğunun tespiti halinde, borcun %20’ından aşağı olmamak üzere inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, iş bu karar davalı tarafça istinaf edilmiştir. Davacı … aleyhine 25.11.2015 vade tarihli 10.000,00 TL bedelli bonoya dayanılarak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlatılmış ve takip kesinleşmiştir. Mahkemece önce ATK Fizik İhtisas Dairesinden alınan 17.12.2018 tarihli bilirkişi raporunda, İnceleme konusu senette …’a atfen atılı borçlu imzalarının teşhise götürecek önemli karakteristik materyal ve yazı unsuru içermeyen, tersimi basit, taklidi kolay imzalar olması sebebiyle söz konusu imzaların aidiyetinin, bu meyanda sorulduğu üzere …’ın eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği, daha sonra alınan 11/02/2020 bilirkişi raporunda, inceleme konusu 10/12/2014 düzenleme tarihli, 25/11/2015 ödeme tarihli alacaklısı …, borçlusu … olan 10.000,00-TL tutarlı, … adına atfen imzalı senet aslının keşideci imzası ve alınan imza örneklerinin incelendiğini, söz konusu imzanın …’ ın eli ürünü olmadığının tespit edildiği, mukayese belge ve imza örneklerinin senet keşide tarihine yakın tarihlere ait oldukları, bu sebeple bilirkişi raporlarının teknik yeterliliğe haiz ve dosya kapsamına uygun oldukları görülmüştür. Senede karşı mutlak defiler, senet hamili olan herkese karşı ileri sürülebilir. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekarlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “senedin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. defiler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup, her hamile (iyiniyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir. Borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde imzaya ilişkin iddiası mutlak def’idir. “….Senetteki imzanın inkarı halinde, imzanın borçluya ait olduğunu ispat yükü belgeyi elinde bulunduran senet alacaklısına aittir. Yargılama sırasında takibe konu senedin kaybolmuş olduğu tespit edildiğinden davalılar imzanın davacı borçlu şirket yetkilisine ait olduğunu ispatlayamamıştır. İmzada sahtecilik iddiası kambiyo senetlerinde mutlak defi olup, lehdar ve ciro yolu ile hamil olan cirantalara ve son hamile karşı ileri sürülebilir…” (Yargıtay 11. HD 2020/5093 E. 2021/5318 K.) Yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere, çekte sahtecilik iddiasının mutlak defi olarak herkese karşı sürülebileceği, burada ispat yükünün çekteki imzanın davacıya ait olduğunu iddia eden tarafa ait olacağı açık olup, davalı tarafça, senet altındaki imzanın davacıya ait olduğu kanıtlanamamıştır. Sonuç olarak senet üzerindeki imzanın sahteliğinin mutlak defi olması, dava konu bonodaki imzanın davacıya ait olmadığı tespiti, bu sebeple davacının davalıya dava konu bonodan dolayı borçlu kabul edilemeyeceği, davalı tarafça istinaf dilekçesinde ileri sürülen itirazlarının mutlak defi karşısında sonuca bir etkisinin bulunmadığı, somut olayda davacı kendi imzasının sahteliğine dayandığından mutlak defi niteliğindeki iddiasını herkese karşı ileri sürülebileceğinden davalı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/12/2020 tarih ve 2016/875 E., 2020/697 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 683,10 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 70,78 TL harcın mahsubu ile bakiye 612,32 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 24/03/2022