Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/793 E. 2021/806 K. 08.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/793
KARAR NO : 2021/806
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 17/03/2021
NUMARASI: 2020/637 E. 2021/339 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 08/07/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesi ile; Davalı … tarafından müvekkili aleyhine davaya konu çekten dolayı takip yapıldığını, dava dışı … isimli şahısların “… San. ve Tic. A.Ş’nin yetkilisi ve bu firmada ortak oldukları, firmaya müvekkilini de ortak edeceklerine” ilişkin beyanlarına itibar ederek, davacı şirket yetkilisi … şirkete ortak olacağı düşüncesi ile devralacağı şirket hissesine istinaden ödeme yapmak maksadıyla davalı şirket lehine bir kısım çekler keşide ettiğini, hatta kendisine şirket yetkilisi … tarafından Bakırköy … Noterliği’nin 25/03/2015 tarihli vekaletin verildiğini, vaat edilen şirket hisse satışının gerçekleşmediğini, … ve … tarafından müvekkili şirkete ait çeklerin piyasaya dağıtıldığını, bu konuda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/131557 soruşturma sayılı dosyası ile suç duyurusunda bulunulduğunu, dava dışı lehtar … şirketi ile müvekkili arasında herhangi bir ticari ilişkinin bulunmadığını, davalılar … ve …’un aynı adreste kayıtlı olduklarını, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasına konu çekten dolayı davalı …’a borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Davacının, dava dışı … ve … isimli şahısların kendilerini ortak etme vaadiyle kandırılarak çeklerin düzenletildiği iddiasıyla hileye dayanmış ise de, TBK 36. maddesinde düzenlenen hile iddiasına dayalı davanın, aynı kanunun 39. maddesi uyarınca aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde açılması gerektiğini, müvekkili tarafından başlatılan takibin eski esasının 2015/11577 olduğunu, hileye ilişkin İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuş ise de, 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, kambiyo senetlerinin mücerret senetler olması nedeniyle temel ilişkideki sakatlığın ve hükümsüzlüğün kambiyo senedini etkilemediğini ve temel borç ilişkisinden doğan ve şahsi defi niteliğindeki savunmanın ancak temel borç ilişkisinin karşı tarafına, lehtara yöneltilebileceğini, müvekkilinin, temel borç ilişkisinin tarafı olmadığını, çeki araç satışı nedeniyle …’dan ciro yolu ile aldığını, iyiniyetli müvekkiline şahsi defilerin ileri sürülemeyeceğini, ayrıca davacının davayı açmasındaki temel nedenin, müvekkili tarafından açılan tasarrufun iptali davasında, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/449 esas, 2019/618 karar sayısı ile davanın kabulüne karar verilerek, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takipteki davacı alacağına münhasıran tasarrufun iptaline karar verilmesi olduğundan, davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddine, davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı … velisi …’a ve diğer davalı …’ya yapılan tebligata rağmen davaya cevap verilmemiştir.İlk Derece Mahkemesince; ”Davanın, çekten dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olduğu, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasında; alacaklının …, borçlularının … Limited Şirketi, … ve … olduğu, takibin 03/08/2015 keşide tarihli 116.000,00 TL bedelli, … ait çeke ilişkin olduğu ve takibin 20/08/2015 tarihinde başlatıldığı, dosya davacısı tarafından istihkak iddiasında bulunulması üzerine icra takibinin devamına karar verildiği, dosya davalısı … tarafından dosya davacısı ve dava dışı kişilere karşı açılan tasarrufun iptali davasında İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/449 esas, 2019/618 karar sayılı dosyasında davanın kabulüne ve Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takipteki davacı alacağına münhasır olarak tasarrufun iptaline karar verildiği, alacaklı talebi doğrultusunda 31/12/2019 tarihinde icra takibinin yenilenmesine karar verilerek Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esasını aldığı,İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/131557 soruşturma dosyasında, davacı şirket yetkilisi … tarafından … hakkında dolandırıcılık iddiasıyla yapılan şikayetle ilgili 02/10/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,Somut olayda temel uyuşmazlığın takibe konu çekin, dava dışı … ile şirket hisselerinin devri konusunda yapılan anlaşmaya istinaden verildiği, ancak senedin hisse devri gerçekleşmediğinden bedelsiz olduğu iddiasına dayandığı, davacı tarafından ileri sürülen bedelsizlik defi, şahsi bir defi olup, bu defilerin hamil poliçeyi devralırken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği ispatlanamadığı suretle kural olarak hamile karşı ileri sürülemeyeceği, davacının, davalının çekin bedelsiz olduğunu bilerek devraldığını ispat edemediğinden, davanın reddine, İİK 72/4 gereği tazminat koşulları oluşmadığından, davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; 1-Müvekkili şirketin “davalılara borçlu olmadığı” iddiasını içeren dilekçesinden soyut anlamlar çıkartılarak, talebin hileye dayalı bir menfi tespit talebi gibi kabul görmesinin hukuk mantığı ile bağdaşmadığını, mahkemece davanın esasına girilmeksizin verilen kararın usule ve yasaya aykırı olduğunu,2-Mezkur çek üzerinde ciro ve imzası bulunan müvekkili şirket ile lehdar ve diğer cirantalar arasında ticari ilişki yahut borç-alacak ilişkisini destekler nitelikte hiçbir cari hesap ilişkisi bulunmadığını, davalı …’ın da çek üzerinde ciroları bulunan … ve … ile aralarında hiçbir gerçek ticari ilişki bulunmadığını, bu husus belirtilip, delil listesinde tarafların ticari defter ve sair kayıtlarının incelenmesi talep edilmiş ise de, mahkemece taraflara ait ticari defterler ve diğer deliller incelenmeden, eksik incelemeye dayanarak karar verildiğinden usul ve yasaya aykırı olduğunu, Müvekkili şirketin davayı açmaktaki hukuki yararının korunabilmesi ve telafisi mümkün olmayan zararların önlenebilmesi için taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığının somut biçimde ortaya konulması gerektiği, mahkemece ticari kayıtlar tetkik edilmeksizin hüküm tesis edilmesinin, yargılamanın şeffaflığına halel getirdiğini, 3- Mahkemece tedbir kararı verilebilmesi için yaklaşık ispat kuralı aranmakta olup, dosyada sunulu tüm belge ve deliller ile müvekkilinin haklı olduğu anlaşıldığı halde, görülen dava henüz kesinleşmeden, müvekkilinin iddiasını ispat unsurları henüz ortadan kalkmadan, 19/03/2021 tarihli ara kararı ile ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasının usule aykırı olduğunu, izah edilen nedenler ve re’sen gözetilecek nedenlerle, Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/637 Esas, 17.03.2021 tarih ve 2021/339 Karar sayılı kararının incelenerek müvekkili lehine ortadan kaldırılmasını talep etmiştir.Davalı vekili istinafa cevap dilekçesi ile; 1- Davacının, dava dışı … San. Tic. A.Ş. yetkilisi olduklarını ve davacının şirketini ortak edeceklerini söylemeleri üzerine, şirket yetkilisi tarafından şirket hisselerine ilişkin ödeme yapmak üzere çek keşide edildiğini ve hisse devri yapılmamasına rağmen çeklerin piyasaya dağıtılarak ortadan kaybolduklarını iddia ettiğinden, bu hali ile dava dışı kimselerin hileleri yüzünden çek düzenlediğini iddia ettiğini, kambiyo senetlerinin mücerretliği gereğince borç ilişkisinin ciranta konumunda olan iyiniyetli müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini,2-Davacı tarafın hileye ilişkin İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş olsa da Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2015/8658 K. 2016/1433 T. 3.2.2016 kararı uyarınca hilenin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davayı açmadığından davanın usulden reddi gerektiğini,Müvekkilinin alacağına istinaden diğer davalı …’nun uyuşmazlık konusu …. A. Ş Arnavutköy Şubesi’nin … No’lu ve 03/08/2015 tarihli çeki müvekkiline verdiğini, çekin süresi içinde tahsili için çeki bankaya ibraz edildiğini, çeke mahkeme kararı nedeniyle işlem yapılamayacağının öğrenilmesi üzerine, kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … (Eski Esas:…) Esas No’lu dosyasıyla takip başlatıldığını, çekin ihdasî nitelikte olması sebebiyle, senetle var olan hakkın, çeki düzenleyen tarafından imzalanarak lehtara verildiği anda doğduğunu, kambiyo ilişkisinin temel ilişkiden tamamen bağımsız olarak meydana geldiğini, mücerret senetler olduğundan, temel ilişkideki sakatlığın ve hükümsüzlüğün, kambiyo senedini etkilemediğini,Davacı- borçlunun talebinin, çekin bedelsiz kaldığından bahisle, borçlu olmadığının tespitine yönelik olduğunu, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin Esas: 2017/4471 Karar: 2019/5638 sayılı kararında belirtildiği üzere, bedelsizlik iddiasının, borçlu ile alacaklı arasındaki temel borç ilişkisinden doğan ve şahsi def’i niteliğinde olan bu savunmanın, kambiyo senetlerinin, mücerret, ihdasî ve kamu güvenine mazhar olmaları nedeniyle, sadece, temel borç ilişkisinin karşı tarafına yani lehtara yöneltilebileceğini, TTK 687/1 ve TTK 825/2 uyarınca, çeki ciroyla devralan hamillere karşı da bu def’inin ileri sürülebilmesi için, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin Esas:2007/2420, Karar:2007/8004 sayılı kararı uyarınca hamilin çeki devralırken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olduğunun ispatlanması gerektiğini, davacının, davalılar ile aralarında herhangi bir cari hesap ilişkisi olmadığından bahisle borçlu olmadığına yönelik iddiasının temel borç ilişkisinden doğan ve şahsi defi niteliğinde savunma olup, çekte şahsi defiler lehtara yöneltilebilecek olduğundan ve diğer davalı …’dan araç satışı nedeniyle çeklerin cirantası haline gelmiş iyiniyetli müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini,Demokratik hukuk devletinde bireylere dava açma, istinaf başvurusunda bulunma hakkını tanınmışsa da bireylerin bu haklarını kullanırken, hukuk düzenin koruması için iyiniyetli ve dürüstlük kuralına uygun davranmakla yükümlü olduğunu, davacı tarafın dava açma ve istinaf başvurusunda bulunma nedeninin, borçlunun mal kaçırdığını öğrenmeleri üzerine muvazaalı işlemin iptali için, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/449 Esas ve 2019/618 Karar sayılı tasarrufun iptali davası açmaları, dava neticesinde işlemin iptaline, söz konusu taşınmazlarla alakalı satış yetkisi verilmesi olup, davacı tarafın davayı çeklere ilişkin takip başlatıldıktan yaklaşık 5 yıl sonra ve taşınmazlarla ilgili satış yetkisi verildikten sonra açmasının kötü niyetli olduğu gibi, davanın reddedilmesi üzerine haksız ve kötü niyetli olarak istinaf başvurusunda bulunulduğunu, davacının kötü niyetinin hukuk düzenince korunamayacağından, istinaf başvurusunun açıklanan ve resen dikkate alınacak nedenlerle, esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacı taraf; Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasına konu … Arnavutköy Şubesi’ndeki …. numaralı hesaptan … numara ile 03/08/2015 tarihinde keşide edilen lehtarı … ve … olan 116.000,00 TL tutarlı çekin şirket yetkilisi tarafından …San. ve Tic. A.Ş’ne ortak edilecekleri vaadi üzerine hisse devri karşılığı verilip, vaadin yerine getirilmemesi üzerine karşılıksız kalmasına rağmen, iade edilmeden piyasaya sürüldüğünden bahisle, çekten dolayı davalı …’a borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.Davacının İstanbul Anadolu C. Başsavcılığı’nın 2015/131557 soruşturma dosyasına vekili aracılığı ile verdiği 22/09/2015 havale tarihli dilekçesinde; “şüpheli …’nin … San. ve Tic. A.Ş’nin yetkilisi ve ortağı olduğunu, firmaya müvekkilini de ortak edeceğini söyleyerek dilekçe ekinde liste halinde sunulan çeklerin keşidesini sağladığını, aldığı çekleri ciro yolu ile piyasaya sürdüğünü öğrendiğini, şüpheliden hesap sorması üzerine kayıplara karıştığını, müvekkilini yalan beyanlarla dolandıran şüphelinin cezalandırılmasını” talep etmiş olup, yapılan soruşturma sonunda 02/10/2015 tarih ve 2015/90229 karar sayısı ile; dilekçede anlatılan hususların dolandırıcılık eylemini oluşturmayacağı, alacak ve borç ilişkilerinin hukuk mahkemesinde saptanacağı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği tespit edilmiştir.Mahkemece; dosyada temel uyuşmazlığın, takibe konu çekin, dava dışı … ile şirket hisselerinin devri konusunda yapılan anlaşmaya istinaden verildiği, ancak senedin hisse devri gerçekleşmediğinden bedelsiz olduğu iddiasına dayandığı, davacı tarafından ileri sürülen bedelsizlik defi, şahsi bir defi olup, bu defilerin hamil poliçeyi devralırken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği ispatlanamadığı suretle kural olarak hamile karşı ileri sürülemeyeceği, davacının, davalının çekin bedelsiz olduğunu bilerek devraldığını ispat edemediğinden, davanın reddine karar verilmiştir.1-Davacı tarafın ilk istinaf sebebi; Müvekkili şirketin “davalılara borçlu olmadığı” iddiasını içeren dilekçesinden soyut anlamlar çıkartılarak, bu talebin hileye dayalı bir menfi tespit talebi gibi kabul görmesinin hukuk mantığı ile bağdaşmadığı ve mahkemece davanın esasına girilmeksizin verilen kararın usule ve yasaya aykırı olduğuna ilişkindir.Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca; maddi vakaları anlatmak taraflara, hukuki tasnifi yapmak mahkeme hakimine aittir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1-1216 Esas ve 2021/60 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere; aldatma iradeyi sakatlayan sebeplerden biri olarak TBK’nın 36. maddesinde;“Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir” şeklinde düzenlenmiştir. Kanunda hilenin tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Görüleceği üzere hatada yanılma, hilede ise kasıtlı olarak yanıltma söz konusudur. Hilede irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararlarında, hilenin; gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır. Hilenin varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: Birinci şart “aldatma fiili”dir. Aldatan şahıs diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez (TBK. m.36/1). Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. İkinci şart; “aldatma kastı”dır. Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasaydı ya hiç yapmayacak yada daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tabi bir illiyet bağı bulunmalıdır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 414 vd., HGK’nın 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararları).Tüm bu açıklamalar kapsamında eldeki davanın hukuki niteliğine gelince, davacı vekili dava dilekçesinde ve İstanbul Anadolu C. Başsavcılığı’nın 2015/131557 soruşturma dosyasına verdiği 22/09/2015 havale tarihli dilekçesinde; “şüpheli … … San. ve Tic. A.Ş’nin yetkilisi ve ortağı olduğunu, firmaya müvekkilini de ortak edeceğini söyleyerek çek keşidesini sağladığını, bu beyanını pekiştirmek için Bakırköy … Noterliği’nin 25/03/2015 tarih ve … yevmiye numaralı geniş yetkiler içeren vekaletname verdiğini, ortaklık ilişkisinin gerçekleşmediğini, aldığı çekleri ciro yolu ile piyasaya sürdüğünü öğrendiğini, şüpheliden hesap sorması üzerine kayıplara karıştığını, müvekkilini yalan beyanlarla dolandırdığını” beyan etmiş olup, olayların izah edilen bu şekline göre; davacı, dava dışı …’nin kasıtlı telkin ve eylemleri sonucunda çek düzenlediğini, iradesinin oluşumu sırasındaki sakatlığın bu eylemden kaynaklandığını iddia etmiştir. Açıklanan bu maddi vakıanın da irade bozukluğu sebeplerinden “aldatma (hile)” olgusuna ilişkin olduğu açıktır. Mahkemenin menfi tespit isteğinin “hileye” dayandığına ilişkin saptamasında hukuka aykırılık bulunmadığından, davacı tarafın bu yöndeki istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 2- Davacı vekili; Mezkur çek üzerinde ciro ve imzası bulunan müvekkili şirket ile lehdar ve diğer cirantalar arasında ve davalı …’ın da çek üzerinde ciroları bulunan … ve … ile aralarında ticari ilişki yahut borç-alacak ilişkisini destekler nitelikte hiçbir cari hesap ilişkisi bulunmadığını belirtip, tarafların ticari defter ve sair kayıtlarının incelenmesi talep edilmiş ise de, mahkemece taraflara ait ticari defterler ve diğer deliller incelenmeden, eksik incelemeye dayanarak davanın reddine karar verildiğinden usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.Dosya kapsamına göre davacı taraf dava dışı … San. ve Tic. A.Ş’nin yetkilisi ve ortağı olduğunu iddia eden …’nin davranışı sebebiyle çeki keşide ettiğini iddia ettiğinden, bu davranış TBK 36. Maddesindeki irade bozukluğu sebeplerinden aldatma (hile) kapsamında kaldığından, davalı … vekilinin süresi içinde zaman aşımı itirazı olup, mahkemece bu konuda karar verilmediği tespit edilmiştir.Dosya içerisinde mevcut Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … ( yenileme ile … Esas ) takip sayılı dosyasının incelenmesinden; davalı … tarafından menfi tespit davasına konu çek için takip 21/08/2015 tarihinde başlatılmış ve ödeme emri 25/08/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, dava 24/09/2020 tarihinde açılmıştır. TBK 39.maddesinde; “Yanılma veya aldatma sebebiyle yada korkutma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği yada korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan baylaşarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır” düzenlemesi mevcuttur.Yasa maddesinde belirtilen süre hak düşürücü süredir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 01/04/2021 tarihli Esas 2020/2944, Karar 2021/3197 ve aynı dairenin 23.11.2020 tarih2020/2881 Esas, 2020/5307 Karar sayılı kararı ) Hak düşürücü süreler mahkemece öncelikle ve re’sen nazara alınması gerekir. Davacı vekilinin İstanbul Anadolu C. Başsavcılığı’nın 2015/131557 soruşturma dosyasına verdiği 22/09/2015 havale tarihli dilekçesinde; “şüpheli … … San. ve Tic. A.Ş’nin yetkilisi ve ortağı olduğunu, firmaya müvekkilini de ortak edeceğini söyleyerek çek keşidesini sağladığını, bu beyanını pekiştirmek için Bakırköy 26. Noterliği’nin 25/03/2015 tarih ve … yevmiye numaralı geniş yetkiler içeren vekaletname verdiğini, ortaklık ilişkisinin gerçekleşmediğini, aldığı çekleri ciro yolu ile piyasaya sürdüğünü öğrendiğini, şüpheliden hesap sorması üzerine kayıplara karıştığını, müvekkilini yalan beyanlarla dolandırdığını” beyan etmiş olup, davacı taraf en geç şikayet dilekçesinin verildiği 22/09/2015 tarihi itibariyle dolandırıldığından, haberdar olmasına rağmen davayı 24/09/2020 tarihinde açtığından, talep TBK 39. maddesindeki hak düşürücü süreden sonra açılmış olup, 6100 Sayılı HMK’nın 142. maddesi uyarınca ön inceleme oturumunda davalı … vekilinin zamanaşımı itirazı olarak beyan ettiği hak düşürücü süre yönünden incelenerek davanın TBK 39. maddesindeki hak düşürücü süre sebebiyle reddine karar vermek gerekirken esasa girilmesi usule aykırı ise de; eksikliğin giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın kaldırılmasına ve 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2 maddesi uyarınca davalı … yönünden davanın hak düşürücü süre sebebiyle reddine karar verilmesi gerekmiştir.Davanın hak düşürücü süre sebebiyle reddinin gerekmesi karşısında ticari defterlerin incelenerek hukuki ilişkinin tespiti gerekmediği gibi, çekteki imzaya itiraz edilmemesi, dava konusu çekteki mevcut ciro silsilesinde kopukluk olmaması, davalıların yasal hamil olmadığı yönünde iddia olmaması nazar alındığında, çek temelindeki hukuki ilişkiden bağımsız olarak ödeme vasıtası olduğundan, davacı ile davalılar arasındaki hukuki ilişkinin yada davalıların kendi aralarında hukuki ilişkinin varlığına bağlı olmadığından, ticari defterlerin incelenmesi mevcut ihtilafın hallinde sonuca etkili olmadığından, davacı vekilinin defterler incelenmediği, hukuki ilişkinin varlığının tespit edilmediğine, ilişkin istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir.3- Davacı taraf, tedbir kararı verilebilmesi için yaklaşık ispat kuralı aranmakta olup, dosyada sunulu tüm belge ve deliller ile müvekkilinin haklı olduğu anlaşıldığı halde, görülen dava henüz kesinleşmeden, müvekkilinin iddiasını ispat unsurları henüz ortadan kalkmadan, 19/03/2021 tarihli ara kararı uyarınca 06/10/2020 tarihli ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasının usule aykırı olduğunu iddia ederek kaldırılmasını ve tedbirin devamını talep etmiştir. Davacı tarafın talebi üzerine mahkemece 06/10/2020 tarihinde teminat karşılığı İİK 72/3 maddesi uyarınca icra veznesine yatırılacak paranın alacaklıya ödenmemesi için tedbir kararı verildiği, davalı tarafın itirazı üzerine, 19/03/2020 tarihinde “celp edilen delillerin değerlendirilmesinde, davacının yaklaşık ispat ölçü kriterine göre haklılığını ispat edemediği, bu hali ile ihtiyati tedbir kararına yapılan itirazın yerinde olduğu görülmekle tedbirin kaldırılmasına” karar verildiği, kararın 30/03/2020 tarihinde e-tebligat ile tebliğ edildiği, 06/04/2020 tarihinde istinaf yoluna başvurulduğu tespit edilmiştir.6100 Sayılı HMK’nın 396/1 maddesinde;” Durum ve koşulların değiştiği sabit olursa, talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına teminat aranmaksızın karar verilebilir ” hükmü mevcuttur.Mahkemece; 19/03/2020 tarihli oturumda dosyada mevcut deliller değerlendirilerek yaklaşık ispat ölçü kriterine göre haklılığını ispat edemediği belirtilerek tedbirin kaldırıldığı oturumda dava esastan karara bağlanarak reddi yönünde karar verilmiştir. Davacı taraf, dava konusu çekin aldatılmak suretiyle iradesi sakatlanarak alındığı iddiasında bulunmuş, davalı … tarafından çek için takip 21/08/2015 tarihinde Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … ( yenileme ile … Esas ) takip sayılı dosyası ile başlatılmış ve ödeme emri 25/08/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, dava 24/09/2020 tarihinde açılmıştır. Davalı … vekili yasal cevap süresi içinde zamanaşımı (hak düşürücü süre) itirazında bulunarak yasal hamil olduğunu iddia etmiştir. Davacı tarafın bedelsizlik def’inde ileri sürdüğü sebep, TBK 39. maddesi ve davacı tarafça (hak düşürücü) zamanaşımının kesildiğine ve davalının TTK 687. maddesinde belirtilen şekilde çeki iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiğine ilişkin beyan ve delil sunulmaması, iddia ettiği bedelsizlik def’i davalı … dışında, … San. ve Tic. A.Ş ile arasındaki hukuki ilişkiye dayanması karşısında, yaklaşık ispat kuralının yerine getirilmediğine ilişkin mahkeme gerekçesinde hukuka ve usule aykırılık bulunmadığından, itiraz üzerine tedbirin kaldırılmasına dair ara kararına karşı ileri sürülen istinaf sebebinin de yerinde olmadığından reddine karar verilmesi gerekmiştir
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin 06/04/2021 tarihli itiraz üzerine ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin istinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Davacı vekilinin 04/05/2021 tarihli davanın esasına ilişkin istinaf isteminin KABULÜNE,3- 6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/637 E. 2021/339 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,4- Davacı tarafından davalılar … ve … aleyhine açılan davanın esastan, davalı … aleyhine açılan davanın ise hak düşürücü süre yönünden REDDİNE, 2004 Sayılı İİK’nın 72/4. maddesi gereğince tazminat koşulları oluşmadığından davalı tarafın kötü niyet tazminat talebinin REDDİNE,5-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;5/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu karar harcından peşin alınan 1.980,99 TL’den mahsubu ile fazla yatırılan 1.921,69 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,5/b-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 14.970,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle kendisini vekille temsil ettiren davalı …’a VERİLMESİNE, 5/c-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, kullanılmayan gider ve delil avansının istek halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa İADESİNE,5/d- Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00 TL’nin davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDEDİLMESİNE, 5/d-Davalı tarafça ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine YER OLMADIĞINA,6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;6/a- Davacı tarafın 06/04/2021 tarihli itiraz üzerine ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin istinaf talebi reddedildiğinden alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcı peşin alındığından, yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,6/b-Davacı tarafça 06/04/2021 tarihli itiraz üzerine ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin istinaf talebi yönünden yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,6/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer OLMADIĞINA,7/a-Davacı tarafın 04/05/2021 tarihli davanın esasına ilişkin istinaf talebi kabul edildiğinden, alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 495,26 TL’dan mahsubu ile fazla yatırılan 435,96 TL harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,7/b-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 110,00 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 331,40 TL yargılama giderinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya VERİLMESİNE,7/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer OLMADIĞINA,8- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara İADESİNE,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin istinaf talebi yönünden HMK 362/1-f ve 394/5 maddesi uyarınca KESİN, esasa ilişkin istinaf talebi yönünden 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a TEMYİZ başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 08/07/2021