Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/717 E. 2021/725 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/717
KARAR NO: 2021/725
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1.Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 02/04/2021
NUMARASI: 2020/25
DAVANIN KONUSU: Endüstriyel Tasarım (Maddi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/06/2021
6100 sayılı HMK’nın 352.maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili şirketin ilk olarak 2005 yılının Kasım ayında Fransa’da kurulduğunu, danışanlarına kilo kaybı konusunda destek veren uygulamaları gerçekleştirmeye yetkili bir kuruluş olduğunu, müvekkilinin uzun yıllardır kullandığı … ibaresini 16/01/2019 tarihinde … numara ile TPMK nezdinde tescil başvurusunun yapıldığını, müvekkilinin … ibaresini ise 14/02/2018 tarihinde … numara ile TPMK nezdinde tescil edildiğini, müvekkili şirketin Türkiye’de faaliyet gösteren merkez şubesinin İstanbul Nişantaşı’nda olduğunu, müvekkilinin burada çok sayıda yerli ve yabancı danışana hizmet verdiğini, davalı şirketin yetkilisi olan …’nun, müvekkili şirketin Nişantaşı şubesinden hizmet alarak memnun kalmış bir danışan olduğunu, bu memnuniyetini ticarete dönüştürmek üzere müvekkili şirketin yetkilisi … ile bir “Franchise Sözleşmesi” imzalandığını, davalı şirketin sözleşmeye esaslı aykırılık teşkil eden eylemlerinde bulunması üzerine sözleşmenin Beşiktaş … Noterliği 17.12.2019 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile derhal ve haklı sebeple feshedildiğini, sözleşmenin derhal ve haklı sebeple feshedilmesine rağmen davalının, müvekkilinin markası ve ticari unvanı olan “…”i halen kullanarak ticari faaliyetlerine devam ettiğini, davalı şirketin, “…” ibaresini kullanarak tüketici nezdinde iltibas yaratıcı hareketlerde bulunduğunu, davalı yanın tüketicileri, müvekkilinin Kalamış’ta faaliyet gösteren şubesi imiş gibi kandırarak aldattığını, bu yolla haksız kazanç elde ettiğini, davalı yanın hiçbir izne, sözleşmeye ve/veya muvafakate dayanmadan müvekkilinin markasını kullanmasının müşteriler nezdinde karışıklığa yol açtığını, taraflar arasındaki sözleşmenin 4.3 maddesinin, “… Nişantaşı ve Suadiye arasında müşteri transferi yapılabilecek, müşteriler seanslarını Suadiye ya da Nişantaşı’nda tamamlamak isterse aynı hizmet ücretsiz olarak verilecektir.” hükmüne havi olduğunu, davalı yanın, söz konusu transferlere izin vermediğini ve taraflar arasındaki sözleşmenin bu maddesine aykırı davrandığını, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 9.10 maddesinin açıkça ve hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde davalı yanın ancak ve ancak müvekkili tarafından önceden yazılı olarak onayladığı reklam veya tanıtım araçlarının kullanılacağını düzenlediğini, 12. maddesinin ise davalı yanın şirketin … Ajansın onayı olmadan reklam ve tanıtım yapmayacağının düzenlendiğini ancak davalı yanın müvekkilinin reklam ajansından hiçbir onay almadan açmış oldukları sosyal medya hesabından müvekkilinin bilgisi ve onayı olmadan şirketin yapısına zarar verecek şekilde reklam ve paylaşımlar yapmaya başladığını beyan ederek, müvekkiline ait tescilli markaya karşı yapılan tecavüzün durdurulmasını ve ortadan kaldırılmasını, tecavüze konu ürünler ile üzerinde müvekkiline mülkiyet hakkı tanınmasını, bu mümkün olmadığı takdirde ürünlerin imhasına karar verilmesini, davalı yanın haksız fiilinin durdurulmasını ve müvekkilinin daha büyük zararlara uğramasının engellenmesi açısından ivedilikle 6769 sayılı SMK nun 159 ile HMK 396 ve devamı maddeleri gereğince teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilmesini, Mahkemece teminatsız ihtiyati tedbir taleplerinin uygun görünmemesi halinde teminat karşılığında ihtiyati tedbir kararı verilmesine talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Taraflar arasındaki Franchise sözleşmesinin davacı tarafından haklı sebep olmaksızın feshedildiğini, müvekkilinin … markasını kullanmayı sonlandırdığını, müvekkilinin markasının Franchise sözleşmesi ile ilgisi bulunmayan tescilli … yazı ve şekil markası olduğunu, davanın görevsizlik sebebi ile usulden reddi gerektiğini ve davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davacının gerçek dışı ve kötü niyetli beyanlarla Mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını, müvekkilinin kendi adına tescilli … markasını kullanması nedeni ile Davacı yanın markasına tecavüzün söz konusu olmadığını, tescilli marka kullanımının marka haklarını ihlal anlamına gelmeyeceğini, müvekkili şirkete ait marka ile davacı yana ait marka arasında ayırt edilemeyecek derecede bir benzerlik/aynılık bulunmamakta olup, tüketici nezdinde herhangi bir iltibas yaratılmadığından, davacı yanın haksız ve mesnetsiz davasının tüm talepler yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, ayırt edici olmayan bir marka olan … ibaresinin kullanım yoluyla ayırt edici hale gelmediğini, markalar arasında görsel, sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığından hükümsüzlük kararı verilemeyeceğini, müvekkili şirket tarafından davacı yana ait herhangi bir markaya tecavüz edilmediğini, müvekkilinin kendisine ait olan markayı usul ve yasaya uygun olarak kullandığını, ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için elde edilecek hakkın önemli ölçüde zorlaşacağının yaklaşık delille ispatının gerektiğini, açılan davada bu şartın sağlanmadığını beyan etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ”15.03.2021 tarihli ara karar ile, ihtyiati tedbir talebinin kabulüne, teminat karşılığında dava sonuçlanıncaya kadar davalı tarafça, “…” ve “…” ibarelerinin markasal olarak kullanılmasının durdurulmasına, önlenmesine, davalıya ait iş yerinde “…” ve “…” ibarelerini içeren ürün, tabela, evrak, broşür, tanıtım malzemesi ve sair her türlü dökümandan bu ibarelerinin silinmesine, silinmedikleri takdirde toplatılmasına, el konulmasına, el konulan ürünlerin bu aşamada masrafı davacıya ait olmak üzere yeddi emine tevdiine” karar verilmiştir. Karara karşı davalı vekil tarafından itiraz edilmesi üzerine, Mahkemece 02.04.2021 tarihli ara karar ile itirazın reddine karar verilmiş, davalı vekili tarafından bu karara karşı yasal süresi içerisinde istinaf yoluna başvurulmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemece, duruşma gününden yalnızca 2 hafta önce duruşma günü dahi beklenmeksizin, davalı şirketin ve bildirmiş olduğu tanıkların beyanları alınmaksızın, davalının kullanmış olduğu marka ve ürünlere el konulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı verilmesinin Mahkemenin kendi ara kararlarına aykırı olduğunu, bu durumun müvekkilinin adil yargılanma hakkının da ihlali ettiğini, Davacının tescil başvuru yapmış olduğu markasının “…” olduğunu, davacının “…” ismi üzerinde herhangi bir hak sahipliği ve Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde koruması bulunmadığını, Mahkemece verilen kararın bu yönüyle de hatalı olduğunu, Dava konusu ile herhangi bir ilgisi olmayan ve davacı yana dahi ait olmayan “…” markasının kullanımının tedbiren önlenmesi şeklinde bir karar verilebilmesinin hukuken mümkün olmadığını, aleyhe verilen tedbir kararının telafisi güç ve imkansız zararlara neden olacağını beyan ederek tedbire itirazın reddine ilişkin kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. İlk Derece Mahkemesince tedbir talebinin kabulüne ilişkin karara karşı yapılan itirazın reddine dair 02.04.2021 tarihli ara karar aleyhine istinaf yoluna başvurulmuş olup, taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının uzun süredir kullandığını ve marka olarak tescil başvurusunda bulunduğunu iddia ettiği ”…” ibaresini, davalının Franchise sözleşmesinin feshine rağmen kullanmaya devam etmek suretiyle marka hakkına tecavüz ettiği iddiasından kaynaklandığı görülmektedir. 6769 Sayılı SMK’un 159.maddesinde ihtiyati tedbirler düzenlenmekte olup, madde hükmü “(1) Bu Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkiniğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.” şeklinde olup, söz konusu ihtiyati tedbir kararı, davacının sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara ya da patenti verilmiş usulün icrasında kullanılan vasıtalara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engelleyecek şekilde, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dahil, bulundukları her yerde elkonulması ve bunların saklanması, herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi şeklinde verilebilir. Bu kanunda hüküm bulunmadığı durumda 6100 sayılı HMK hükümleri uygulanır. HMK’nın 389/1. Maddesinde ise, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenlemesinin yer aldığı, düzenlemeye göre, tedbir kararına hükmedilebilmesi için; şartlara uygun tedbir kararı verilmemesi halinde mevcut durumda olabilecek değişiklik nedeniyle hakkın elde edilmesinin zor hatta imkansız hale gelmesine yönelik kuvvetli endişenin bulunması gerektiği, ayrıca HMK’nın 390/3. maddesinde, “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” şeklinde düzenleme yer aldığı, düzenleme gereği, ihtiyati tedbir kararının verilmesi için tam bir ispat aranmadığı, talebin yeterliliği hususunda mahkemeye kanaat verecek delilerin varlığının yeterli olduğu, bu kapsamda, mevcut bilirkişi raporu ile taraflarca dosyaya sunulan deliller birlikte değerlendirildiğinde, istinaf başvurusu olarak ileri sürülen hususların yargılamayı gerektirdiği ve somut olayda yaklaşık ispat olgusunun gerçekleşmiş olduğu, ilk derece mahkemesince tedbire itirazın reddine yönelik olarak verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olmakla, aleyhine tedbir kararı verilen tarafça ileri sürülen istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 02/04/2021 tarih ve 2020/25 sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu karar harcı davalı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davalı taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17/06/2021