Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/1450 E. 2021/1444 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1450
KARAR NO: 2021/1444
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/05/2019
NUMARASI: 2018/1173 E. – 2019/548 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili 06/12/2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile borçlu/davalı arasında “…” isminin ve “…” logosunun kullanım hakkı verilmesi ve çiğ köfte satışı yapılması amacıyla 21.05.2013 tarihli sözleşme imzalandığını, davalı, sözleşmede belirtilmiş olan “… Mah. … Cad. No:… Gönen Balıkesir” adresinde ticari faaliyetine başladığını, taraflar arasındaki sözleşme ile üzerine düşen tüm yükümlülükler müvekkil şirket tarafından yerine getirildiği halde davalı tarafın sözleşme ile imza altına almış olduğu yükümlülüklerini yerin getirmekten imtina ettiğini, sözleşmenin 1. Maddesinde belirtilen 5 yıllık zorunlu faaliyet süresini ihlal ettiğini, müvekkili şirket tabelasını iş yerinden kaldırmış ve eş zamanlı olarak sözleşmenin 2. Maddesinde düzenlenen rekabet yasağı hükümlerine de aykırı bir tutum sergilediğini, 06.12.2017 tarihinde yerinde yapılan denetimde “…” isim ve tabelasının kullanıldığı tespit edildiğini, bu hususun tutanak altına alındığını, müvekkili şirket ile …” Franchise bayii olarak anlaşan davalı, taraflar arasındaki sözleşme gereği, 5 yıl süre ile …” ismi ve “…” logosu altında, yine müvekkili şirket tarafından temin edilen ürünleri satışa sunmak zorunda olduğunu, davalı gibi farklı bir isim ve farklı bir şirkete ait tabelanın, müvekkili şirketin Franchise bayii olarak faaliyet yürütmekte olduğunu aynı adreste kullanılmasının sözleşmeye aykırılığı olduğunu, müvekkili şirketin marka değeri ve itibarını düşünmeden hareket eden davalı, bütün uyarılara rağmen sözleşmeye aykırılıkları gidermediğini, Taraflar arasındaki sözleşmeye paralel olarak, davalının eylemleri salt taraflar arasındaki sözleşmeye değil, TTK.’nın rekabet yasağı ile ilgili hükümlerine de açıkça aykırılık gösterdiğini, davalı tarafın, taraflar arasındaki sözleşmede belirtilen, gerek şifahen gerekse de yazılı olarak kendisine hatırlatılan temizlik ve hijyen kurallarına da uymadığını, davalının menfi eylemleri ürün alışverişinden kaynaklanan cari hesap borçları için de belirlenen vadelere uygun ödeme yapılmadığını, Bunun üzerine müvekkil şirket tarafından keşide edilen Beşiktaş … Noterliği’nin 12.12.2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile sözleşmeye aykırı davranışlan nedeniyle 14.12.2017 tarihinde davalı tarafa ihtar çekildiğini, Taraflar arasında imzalanan 21.05.2013 tarihli sözleşmenin 23. maddesinde belirtilen ve davalı tarafça sözleşmeye aykırılık halinde müvekkili şirkete ödeneceği kabul edilen 50.000-TL cezai şart, davalının eylemleri neticesinde muaccel hale geldiğini, Muaccel hale gelen cezai şart bedeli ile davalıya ait bakiye cari hesap alacağının tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı 12.01.2018 tarihli itiraz dilekçesi ile borca itirazda etmiş ve takibin durduğunu, davalının taraflar arasındaki 21.05.2013 tarihli sözleşmenin çeşitli maddelerini ihlal ederek sözleşmenin feshine neden olduğu ve bu nedenle sözleşmenin 23. maddesi uyarınca 50.000-TL cezai şart ödemek zorunda olduğunu, bu nedenle söz konusu itirazın iptali, takibin devamı ile haksız ve kötü niyetli davalının en az %20 oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini, masraflar ve vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili vermiş olduğu 04/02/2019 tarihli cevap dilekçesinde; Davacı tarafın davasını ve dava dilekçesinde yer alan iddiaları kabul etmediğini, mahkemenin yetkisine itiraz ettiklerini, davacı taraf ile müvekkili arasındaki ticari ilişki müvekkilinin kusuruyla değil davacı tarafın kusuruyla sonlandığını, davacı tarafın müvekkilinin kusurlu olduğuna ilişkin iddialarını kabul etmediğini, davacı tarafın, müvekkilinin temizlik ve hijyen kurallarına uymadığı iddiası doğru olmamakla, temizlik kurallarına uymayan davacı tarafın kendisi olduğunu, taraflar arasındaki sözleşme davacı tarafın kusuruyla sona erdiği için müvekkilinin davacıya cezai şart borcu olmadığırı, müvekkilinin davacıya cari hesap borcu da bulunmadığını, tam tersi alacağı bulunduğunu, müvekkilinin davacı firma ile iş yaptığı dönem içerisinde 2015 yılında Gönen Belediyesi otobüslerine davacı firmanın afişleri yapıştırılmak suretiyle reklam verildiğini ve 5.000 TL ödeme yapıldığını, yine müvekkili tarafından … Kulübüne davacı firma adına reklam amaçlı forma, yemek, konaklama vs. ihtiyaçları karşılandığını ve 9.500 TL ödeme yapıldığını, davacı firma yetkilisi, müvekkiline 2016 Balıkesir ilinin Ocaklarda-Erdek’te davacı firmanın afişlerinin yer aldığı bir stant kurdurduğunu, müvekkilinin buraya stant bedeli olarak 10.000 TL ödeme yaptığını, taraflar arasındaki sözleşme davacı tarafın kusuruyla sonlandığını, kusurlu olan taraf cezai şart isteyemeyeceğini, bu sebeple dava haksız ve kötü niyetli bir dava olduğunu, müvekkilinin davacı tarafa olan güveni nedeniyle kredi çekerek borçlandığını, davacı tarafça mağdur edildiğini, iş bu nedenle yetki itirazını tekrarla, davanın reddini, %20 tazminatın davacı tarafça müvekkiline ödenmesini, muhakeme masrafları ile ücreti vekaletin davacıya tahmilini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Somut uyuşmazlıkta davalı tarafın tacir olup olmadığının belirlenmesi için Gönen Esnaf ve Sanatkarlar Odası’na ve Gönen Vergi Dairesi’ne müzekkere yazılmıştır. Gönen Esnaf ve Sanatkarlar Odası tarafından verilen cevabi yazıda, davalı …’ın odaya kayıtlı olarak faaliyet gösteren bir esnaf statüsünde olduğu anlaşılmıştır. Gönen Vergi Dairesi tarafından verilen cevabi yazıda, davalının basit usul işletme defterine tabi olduğu bildirilmiştir. Davalıya ait son beş yıllık gelir vergilerine bakıldığında, davalı tarafın gelirinin esnaf faaliyeti sınırını aşmadığı tespit edilmiştir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davalının tacir olmadığı kanaatine varılmıştır. Dava konusunun da TTK m.4 belirtilen mutlak ticari davalardan olmaması nedeniyle mahkememizin görevsiz olduğu sonucuna varılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair kanunun 2.maddesinde asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemeleri ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu, bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı düzenleme konusu yapılmıştır. Görev kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınacağından HMK’nın 114/c ve 138 maddeleri uyarınca mahkememizin görevsizliğine, davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkili şirketin tacir sıfatına haiz olup davalıya da, sözleşme ile ticari işletmesinde müvekkile ait “…” marka ve logosu ile yine müvekkil tarafından temin edilen ürünlerin satışı hakkı verildiğini, davalının esnaf ve sanatkarlar odasına kayıtlı olmasının sonuca etkili olmadığını, davalının işletmesinin, ticari bir işletme olduğunu, -Davalının eyleminin “Rekabet Yasağı” hükümlerinin düzenlendiği sözleşmenin 2. Maddesini de açıkça ihlal ettiğini, TTK kapsamında haksız rekabet hükümlerine göre yargılama yapılacağını, dolayısıyla TTK m.4 uyarınca tarafların tacir olup olmadıklarına dahi bakılmaksızın somut uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunu -BAM ve Yargıtay kararlarına göre, Yargıda birliğin, yargıya olan güvenin tesisi için kesin karar olan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi’nin 2020/1633 E. 2020/365 K. sayılı ve 26.11.2020 tarihli ilamı da nazara alınarak dosyanın asliye ticaret mahkemesine iadesi gerektiğinin açık olduğunu, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Öncelikli uyuşmazlık; davaya bakmaya görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu hususunda toplanmaktadır. Ticarî davalar; mutlak ticarî davalar, nispi ticarî davalar ve yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Bir davanın ticarî dava sayılmasına bağlanan en önemli sonuç, o davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi ve buna bağlı olarak özel birtakım usul kurallarına tabi olmasıdır. Hangi iş ve uyuşmazlıkların ticarî dava sayıldığı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) ve bazı özel kanunlarda sınırlı olarak belirtilmiştir (Börü, L./ Koçyiğit, İ.; Ticari Dava, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 27). Mutlak ticarî davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticarî işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticarî sayılan davalardır. Mutlak ticarî davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunlar yanında Kooperatifler Kanunu (m. 99), İcra ve İflas Kanunu (m. 154), Finansal Kiralama Kanunu (m. 31), Ticarî İşletme Rehni Kanunu (m. 22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticarî davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticarî dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticarî işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticarî dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticarî dava sayılan davalardır. Nispi ticarî davalar, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticarî nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî iş sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. Ticarî iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş sayılan bir işin diğeri için de ticarî iş sayılması, davanın niteliğini ticarî hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı ticarî iş esasına göre değil, ticarî işletme esasına göre belirlemiştir. Üçüncü grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticarî dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticarî davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler karşısında somut olay incelendiğinde; davalının tacir olmadığı ve davanın ticarî dava olarak kabul edilemeyeceği açık olduğuna göre davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahsedilemez. Ticari işletme ile ilgili olması da tek başına ticari dava sayılamayacağından ,bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gerekli olduğundan, bu durumda davaya bakmaya genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/05/2019 tarih ve 2018/1173 E., 2019/548 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı ve davalı taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 25/11/2021