Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/1375 E. 2021/1371 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1375
KARAR NO: 2021/1371
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/07/2021 (Ara Karar)
NUMARASI: 2021/452 E.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Dava konusu senette yer alan ne imza ne de el yazısının kesinlikle müvekkil …’e ait olmadığı, daha önceden başka belgeler üzerine atmış olduğu imzasının hile yoluyla çalınıp ele geçirildiği ve serbest taklit yöntemiyle aktarıldığı için icra takibinin HMK’nın 209. uyarınca teminatsız olarak durdurulması ve borçlu olmadığının tespiti ve davalının kötü niyetli olarak başlattığı takip dolayısıyla alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesinin 16/07/2021 tarihli ara kararıyla; “Davacı vekilinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasında takibin durdurulmasına yönelik talebinin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Mahkemenin HMK m. 209 ilişkin yorumunun hatalı olduğunu, HMK m. 209 içerik itibariyle 1086 sayılı HUMK m. 317’deki düzenleme ile benzerlik taşıdığını, 6100 sayılı yeni HMK döneminde kanun koyucunun m. 209 düzenlemesi ile açıkça senet borçlusu yanında tavır aldığını, senetteki “imza” veya “yazının” inkar edilmesi halinde mahkemece karar verilinceye kadar o senedin herhangi işleme esas alınamayacağını, delil olarak kullanılamayacağını kabul ettiğini, senede dayalı olarak yapılan tüm takiplerin sahtelik iddiasında bulunarak durdurulabileceğinin kabul edildiğini, -Bir senet hakkında sahtelik iddiasına dayanarak menfi tespit davası açılması durumunda, HMK m. 209 uyarınca teminat aranmaksızın icra takibinin durdurulması kararının verilmesi gerektiğini, ilk derece mahkemesinin HMK m. 209’a ilişkin olarak “hükmün icra takibine etkisi yoktur” yollu yorumunun hukuki temelden yoksun olduğunu, ne kanunun düzenlemesinde ne de kanunun gerekçesinde hükmün sadece icra müdürüne ya da icra mahkemesi hakimine yönelik olduğu genel mahkemelerde açılan davada uygulanamayacağı yönünde bir açıklama bulunmadığını, HMK m. 209’daki “o senet hiçbir işleme esas alınamaz.” düzenlemesinin muhatabının tıpkı HUMK m. 317’deki gibi hem icra müdürlüğü hem de genel mahkeme olduğunu, -Senedin sonraki tarihli olması ve imza inkarı ile sınırlı olması nedeniyle uyuşmazlığın çözümünde öncelikle HMK m. 209’un uygulanması gerektiğini, -Kambiyo senetlerinde imza itirazını düzenleyen İİK m. 170 ile HMK m. 209 arasında genel hüküm-özel hüküm ilişkisinin bulunmadığını, HMK m. 209 sahtelik iddiasına dayanan menfi tespit davasının sonucunu düzenleyen özel hüküm iken İİK m. 170 sadece icra takibinde imzaya itirazın sonucunu düzenlediğini, HMK m. 209 ile İİK m. 72 arasında ise bir özel hüküm genel hüküm düzenlemesi olduğunu, ilk derece mahkemesinin HMK m. 209 uyarınca inceleme yaparak kanundaki açık düzenlemeye uygun olarak teminatsız tedbir kararı vermesi gerekirken aksine reddetmesinin kanuna ve hukuka uygun olmadığını, -HMK M. 389 vd. uyarınca ihtiyati tedbir talepleri hakkında herhangi bir karar verilmediğini, tüm talepler hakkında karar vermek yükümlülüğü bulunan ilk derece mahkemesi, HMK m. 389 uyarınca takibin durdurulması için ihtiyati tedbir talepleri hakkında bir karar vermesi gerekirken bunu yapmadığını, uygulanacak kanunu resen belirlemek durumunda olan mahkemenin takibin durdurulması talebinin geniş nitelikli olduğunu göz önüne alarak taleplerini aynı zamanda İİK m. 72 uyarınca da incelemesi gerektiğini, -Tedbir vermek için aranan yakın ispat şartının somut uyuşmazlıkta olduğunu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 2021/34811 numaralı Hazırlık Soruşturması dosyasında evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık ile ilgili suç duyurusunda bulunulduğunu, 04.06.2021 tarihinde tanzim edilen rapora göre davacı müvekkilin, 02.07.2019 tarihli emlak alım-satım sözleşmesindeki imzasının “serbest taklit yöntemi” ile senet üzerine aktarıldığı ve netice itibariyle senet üzerindeki imzaların müvekkil …’in eli ürünü olmadığının anlaşıldığını, -İstinaf mahkemesince ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak tedbir verilmesi gerektiğine karar verilmesi durumunda HMK m. 392’deki durum ve koşulların varlığı nedeniyle bu tedbire teminat alınmadan karar verilmesini bu nedenle ihtiyati tedbir talebinin reddini içeren İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi kararına itirazımızın kabulü ile kararın kaldırılarak HMK m. 209/1 f. veya HMK. m 389 ya da İİK m. 72 uyarınca ihtiyati tedbir talebimizin kabulüne HMK m. 392 uyarınca teminatsız olacak biçimde karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Mahkemece verilen karar davacı vekilince istinaf başvurusuna konu edilmiştir. Davacı vekili, bonoya dayalı başlatılan takiple ilgili olarak açtığı menfi tespit davasında imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek, icranın durdurulmasına yönelik tedbir isteminde bulunmuş, mahkemece ihtiyati tedbir talebi reddedilmiştir. İİK’nın 72/3. maddesinde ” İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zarraları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.” hükmüne yer verilmiştir.6100 Sayılı HMK’nın 209. maddesinde de imza inkarına konu senedin herhangi bir işleme esas alınamayacağı belirtilmiştir. Uyuşmazlık, takip başladıktan sonra HMK’nın 209. maddesi uyarınca tedbiren takibin durdurulmasına karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İcra ve İflas Kanunu’nda bir hüküm olmayan hallerde, ancak İcra Ve İflas Kanunu’nda açıkça gönderme olması (İİK 50, 68/a-4 gibi) veya bu kanunun özel veya genel hükümlerine aykırı olmaması (zorunlu dava arkadaşlığı) hallerinde uygulanabilir. Bu ilkeler ışığında HMK’nın 209/1. maddesinin ilamsız icra takiplerine etkisi değerlendirilmelidir. Bu maddeye göre “adi bir senetteki yazı veya imza inkar edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.” Bu maddenin icra takiplerinde uygulanması gerektiğine ilişkin olarak İcra Ve İflas Kanununda bir hüküm bulunmamaktadır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 21.02.2014 gün ve 2013/1 E. – 2014/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararından önce temyiz yoluyla ihtiyati tedbir kararlarını incelerken HMK’nın 209. maddesinin uygulanabileceğini, imza inkarı halinde takibin durdurulmasına dair tedbir kararı verilebileceğini belirtmekteydi. Ne var ki, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi yakın tarihli kararlarında icra şikayetleriyle ilgili yaptığı temyiz incelemesi sırasında bu konuyu Yargıtay 19. Hukuk Dairesinden daha farklı ele almaktadır. Yargıtay 12. H.D’nin 30.04.2018 tarih 2016/31754E ve 2018/3908K sayılı kararında ” İcra ve iflas hukuku, icra ve iflas takiplerinin usul hukuku niteliğindedir. Bu hukuk dalının amacı, bir yandan takip alacaklısının alacağına kavuşması için borçlu veya üçüncü kişilerin çıkarabilecekleri zorlukları ortadan kaldırmak, diğer yandan kötüniyetli takiplere karşı takip borçlusunun kendisini korumasını sağlayacak hukuki çareler bulmak, bu arada takipten etkilenen üçüncü kişilerin menfaatlerini korumak, takip işlemlerinin yapılması sırasında insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesini önlemektir. İcra iflas hukukunun en önemli kaynağı İcra Ve İflas Kanunu olup, bu Kanun, icra ve iflas takibinden, tahsile kadar uygulanması gereken usul hükümlerini düzenlemektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İcra ve İflas Kanunu’nda bir hüküm olmayan hallerde, ancak İcra ve İflas Kanunu’nda açıkça gönderme olması (İİK 50, 68/a-4 gibi) veya bu kanunun özel veya genel hükümlerine aykırı olmaması (zorunlu dava arkadaşlığı) hallerinde uygulanabilir. Bu ilkeler ışığında HMK’nun 209/1. maddesinin ilamsız icra takiplerine etkisi değerlendirilmelidir. Bu maddeye göre “adi bir senetteki yazı veya imza inkar edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.” Bu maddenin icra takiplerinde uygulanması gerektiğine ilişkin olarak İcra ve İflas Kanununda bir hüküm bulunmamaktadır. Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte, takibe konu kambiyo senedi altındaki imzaya itiraz, İİK’nın 170. maddesinde özel olarak düzenlendiğinden, imza inkarı nedenine dayalı sahtelik iddiası hakkında, sonraki genel kanun olan HMK’nun 209. maddesi uygulanamaz. İmza itirazı, İİK’nun 170/1. maddesi uyarınca satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz. Ancak icra mahkemesi itirazla ilgili kararına kadar takibin geçici olarak durdurulmasına karar verebilir (İİK 170/2). Öte yandan yazıda tahrifat gibi imza itirazı dışındaki bir nedene dayalı itirazlar borca itiraz niteliğinde olup, bu konunun da İİK’ nın 169/a maddesinde düzenlenmiş olması nedeniyle, HMK’nın 209. maddesinin bu yönden de uygulama yeri bulunmamaktadır. İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikayetleri, İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerde açılan davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece …nın 169/a-2. maddesi uyarınca itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması, aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir. Yukarıda açıklanan ilke ve kurallar ışığında, takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, 6100 Sayılı HMK’nın 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur. Yargıtay 12.HD’nin 20.04.2015 tarih 2015/1965 E., 2015/1028 K. sayılı kararı da bu yöndedir. Dairemizce Yargıtay 12. H.D’nin görüşüne iştirak edilmiştir. Zira İİK’nın 72/3. maddesinde özel ve açık bir düzenleme var iken ve HMK’ya açık atıf yapılmamışken HMK’nın 209. maddesindeki genel düzenlemenin uygulanması mümkün değildir. Aksinin kabulü kötü niyetli imza inkarlarına yol açacağı açıktır. Buna göre, İİK’nın 72/3. maddesi uyarınca menfi tespit davasında takip başladıktan sonra ihtiyati tedbir yoluyla takibin durdurulmasına karar verilemeyeceği, davacı tarafça teminat karşılığı ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesi de istenilmediği için ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. Tedbirin reddine ilişkin karara itiraz eden vekilinin ikinci istinaf sebebi; HMK 389, 390 ve 397 maddeleri uyarınca dava açılmadan tedbir istenebileceğinden, mahkemece menfi tespit davası açılmadığı gerekçesi ile ret kararı verilmesinin hukuka aykırılığı yönündedir. Her ne kadar HMK uyarınca dava açılmadan önce davadan bağımsız olarak tedbir talep edilebilir ise de; Hukuk Mahkemeleri Kanunu tüm davalara ilişkin tedbir usulünü düzenleyen genel bir yasa olup, İcra İflas Kanunu ise, takip hukukundan doğan ihtilaflara ilişkin özel bir yasadır. Hukukun genel kuralı uyarınca, ihtilafa ilişkin özel yasa mevcut ise genel nitelikteki HMK’nın tedbire ilişkin hükümleri uygulanmaz. Tedbir isteyen taraf, icra takip dosyası ile icra takibi başlatıldıktan sonra ihtiyati tedbir yoluyla dosyadaki teminat mektubunun nakde çevrilmesinin tedbiren durdurulmasını talep ettiğinden, talebi takip hukukuna ilişkin olduğundan, uygulanması gereken İcra İflas Kanunu’nun ilgili hükümleridir. İİK’nın 72. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenleme karşısında; mahkemece sadece takip başlatılmadan önce ihtiyati tedbir talep edildiği taktirde takibin durdurulmasına karar verebileceğinden, HMK 389, 390 ve 397 maddeleri uyarınca kararın yasaya aykırı olduğuna dair istinaf talebi yerinde olmadığından reddi gerekmiştir. 2004 Sayılı İİK.’nın 72/3 maddesinde yer alan düzenleme 6100 Sayılı HMK’nın 389 vd. maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir ile ilgili düzenlemeye benzeyen ancak kendine özgü özellikleri de olan ve borçluya tanınan bir hak olduğu, borçlunun gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebileceği anlaşılmıştır. Bilindiği üzere İİK’nın 72. maddesi kapsamında takipten sonra açılan menfi tespit davalarında takibin durdurulmasının mümkün olmadığı, ancak icra veznesine girecek paranın ödenmemesine yönelik tedbir kararı verilmesinin mümkün olduğu, bu nedenle açılan takibin durdurulmasına yönelik tedbir kararının reddine yönelik mahkeme kararında dosya kapsamı ve mevcut delil itibariyle usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, icra veznesine girecek paranın alacaklıya ödenmesinin durdurulmasına yönelik de davacı tarafın açık bir isteminin bulunmadığı,6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/07/2021 tarih ve 2021/452 E. sayılı ara kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi hükmü gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-f ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 11/11/2021