Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/1323 E. 2022/1396 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1323
KARAR NO: 2022/1396
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/04/2021
NUMARASI: 2020/445 E. – 2021/318 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/10/2022
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalının sahibi olduğu … Tic. Ltd. Şti.’nin faaliyet gösterdiği iş yerinde kasap işçi olarak aylık net 4.000-TL ücret ile çalışmakta iken, anne – baba ve üç kardeşi ile aile adına bir daire alıp kiradan kurtulmayı amaçlayarak daire alımı için bankalara kredi talebinde bulunduğunu ancak banka tarafından talebinin kabul edilmediğini, 2010 yılından beri davalının … yerinde çalışan müvekkilinin, iş yerinde kalıp çalışmasına devam etmesini arzulayan işvereni davalı ile kredi başvurusunun işvereni adına yapılması, alınacak dairenin tapusunun davalı adına olması ve alınacak kredinin taksit ödemelerinde müvekkilinin tüm maaşının kullanılması, maaşının kredi taksitlerine yetmeyen kısmının davalı tarafından borç olarak ödenmesi konusunda anlaştıklarını, İstanbul- Fatih-…- …- … sayılarında tapuya kayıtlı 10 numaralı bağımsız bölümün davalı adına satın alındığını ve borçlarının müvekkili tarafından ödenmeye başlandığını, daha sonrasında müvekkilinin davalı kurumdan çıkarıldığını ve başka bir kurumda çalışmaya başladığını, iş yerinin aniden kapatılması ve aradan aylar geçmesine rağmen işverenin müvekkiline İş Kanundan doğan hakları karşılığı bir ödeme yapmaması veya müvekkilinin borcuna karşılık takas- mahsup teklif etmemesi üzerine müvekkilinin, işvereni davalıdan İş Kanundan doğan alacaklarının ödenmesini istediğini, işvereni davalının davacıya alacaklarını vermediğini ayrıca 24.000-TL bedelli iki adet senet imzalattığını, müvekkilinin dairenin tapusunun kendi adına döndürülerek rahatlaması için 2020 yılı Temmuz ayında … Bankası Taksim Şubesinden talep ettiği konut kredisinin onaylandığını, davalının … Bankasından alınan krediye konu borcu … Bankası tarafından kapatıldığını ve dairenin müvekkiline geçtiğini ancak verilen senetlerin davalıdan iade alınamadığını, davalının iade etmediği senetleri icra takibine koyarak haksızca müvekkilinden tahsili çabasına girdiğini, icraya konulmuş olan senetlerde karşılığının malen alındığının yazılı olduğunu, açıklanan sebeplerle ibraz ve ikame olunacak kanunen muteber bilcümle delail ile sabit olacağı veçhile; müvekkilinin icra takibine konu edilen iki adet toplam 54.000-TL bedelli senetlerden dolayı borçlu olmadığını tespiti ile İstanbul …İcra Dairesi’nin … Esas sayılı icra takibinin iptaline, teminatsız olarak veya tapusu ekli taşınmazın teminat olarak kabul edilerek dava sonuna kadar icra takibinin tedbiren durdurulmasına, davalının %20 tazminata mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın müvekkiline verdiği senetlerin veriliş sebebi ve zamanına ilişkin iddialarının tamamen asılsız olduğunu, yaratılmaya çalışılan gerekçede mantık hatasının olduğunu, davacı tarafın beyanlarına göre davacının, senet bedellerinin çok üzerinde işçilik alacakları bulunduğu halde üzerine bir de senet düzenleyip vermesinin hayatın olağan akışına aykırı bir durum olduğunu, senetlerin Fatih Tapu Müdürlüğü’nde 23.07.2020 tarihinde tapu işlemlerinin yapıldığı gün, bizzat davacı tarafından imzalanarak müvekkiline verildiğini, satışa konu daireyi almak için müvekkilinin kredi kullandığını ve bu kredileri müvekkilinin ödediğinin banka kayıtları ve davacı tarafın anlatımları ile sabit olduğunu, vadesi geldiği halde senet bedellerinin ödenmemesi üzerine davacı hakkında icra takibi başlatıldığını, davacının ise senetlere dayalı borcu bulunmadığı iddiası ile huzurdaki davayı açtığını, netice itibarı ile davacı tarafın iddia ettiğinin aksine senetlerin önceden alınmadığını, 23.07.2020 tarihinde tapu işlemleri sırasında Fatih Tapu Müdürlüğü’nde bizzat davacı tarafından imzalanarak müvekkiline teslim edildiğini, kamera kayıtlarının celbi ile bu durum açıklığa kavuşacağını, davanın reddini ve davacının %20 tazminata mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından; ”… Somut olayda, davalı tarafından davacı aleyhine İstanbul …İcra Dairesi’nin … takip sayılı dosyası ile 24.000 TL ve 30.000 TL bedelli iki adet bono sebebi ile toplan 54.000 TL alacak için kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe giriştiği, takip konusu bonolarda davacı yanın keşideci, davalının ise lehtar olduğu, bonolarda malen kaydının bulunduğu, 24.000 TL bedelli bononun 07.08.2020 vade tarihli , 30.000 TL bedelli bononun ise 14.08.2020 vade tarihli olduğu görülmüştür. … Davacının iddiası, alacağı ev için kendisine kredi verilmemesi sebebi ile o dönem patronu olan davalının kredi kullanarak söz konusu evi kendi adına aldığı, davacının kredi taksitlerinin bir kısmını davalı yanda yaptığı çalışmalar ile maaşından ödendiği bakiye kısımların ise davalı tarafından borç olarak ödendiği, davalının iş yerini kapatması sebebi ile davacının davalıya ait iş yerinden ayrıldığı, davacının işçilik alacaklarının ödenmesini talep etmesi üzerine davalının banka kredilerinden doğan borcu sebebi ile davacıdan dava konusu senetleri aldığı, davacının borcuna karşılık elden ödemeler yaptığı ve … Bankası’ndan almış olduğu kredi ile davalıya olan bakiye borcunu kapatarak evin tapusunu üzerine aldığını, ancak davalının senetleri iade etmediği, davalı ise yatırım amaçlı olarak aldığı evi davacı yana kiraladığı işlerinin kötüye gitmesi sebebi ile evi ve dükkanı satılığa çıkardığı, davacı ile evin işçilik alacaklarına mahsuben ve bakiye bedel ödenmesi karşılığında satışı konusunda anlaştıkları davacı tarafından senetlerin bu amaçla verildiği, bedel olarak anlaşılan 300.000 TL’nin davacı tarafından 135.000 TL’sinin banka kredisi, 91.000 TL’sinin işçilik alacaklarına mahsuben ,20.000 TL’sinin banka kanalı ile ödendiği bakiye kısım olan 54.000 TL için dava konusu senetlerin verildiğini savunmuştur. Kural olarak menfi tespit davalarında ispat yükü davalı olan alacaklıdadır. Ancak davacı tarafından bonodaki keşideci imzası inkar edilmemiştir. Bonoya karşı ileri sürülen iddiaların yazılı delille kanıtlanması gerekir. İspat külfeti davacı taraftadır.(Yargıtay 19 Hukuk Dairesinin 2013/13921 Esas – 2013/18008 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.) Somut olayda davacı taraf bonoların ödeme sebebi ile bedelsiz kaldığını ispat yükü altında olup , davacı taraf bu iddiasını yazılı delil ile ispat yükü altındadır. Davacı bu konuda yazılı bir delile veya yemin deliline dayanmış değildir. Davacı tarafından her ne kadar , davalı yanın iş veren davacının ise işçi olması sebebiyle tanık deliline dayanıldığı bildirilmiş ise de; dava konusu senetlerin iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra imzalanmış olması, senetlerin iş sözleşmesi kapsamında imzalanmamış olması ve davalı yanın tanık deliline muvafakat etmemesi sebebi ile davacının tanık dinletme talebinin davacının üzerine düşen ispat kuralı gereği reddine karar verilmiştir. … Yukarıda yapılan açıklamalar gereği , davacının üzerine düşen ispat yükünü yerine getiremediği anlaşılmış bu sebeple davacının ispat edilemeyen davasının reddine karar verilmiştir. … Davalının icra inkar tazminatı talebine gelince İİK’nun 72/4 maddesi gereği davalı lehine tazminata hükmedilebilmesi için icra takibinin durmasına karar verilmiş olması gerekmekte olup, mahkememizce davacının icra takibinin durdurulmasına dair talebi red edildiği, davalı lehine tazminat şartları oluşmadığı anlaşıldığından davalının tazminat talebinin reddine,” karar vermiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ailesiyle birlikte yaşadığını, bir kardeşi ile davalıya ait iş yerinde 2010 yılından itibaren 5 yılı aşkın süre ile aylık 4.000-TL ücret ile kasap olarak çalıştığını, aile fertleriyle dayanışma içinde bir ev almaya karar verdiğini, ancak bankadan müvekkiline kredi çıkmadığını, bunun üzerine davalı işverenin kredi çekme teklifi ile kredi çekilerek taksitlerin müvekkili tarafından ödendiğini, emlakçı ve ilk malikin tanık olduğunu, evin müvekkili namına ancak tapuda davalı adına alındığını, müvekkilinin ailesi ile eve taşındığını, abonelikler için formalite kira sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin aile dayanışması ile geçindiğini, 4000-TL maaşının kredi taksitlerinin ödenmesinde kullanıldığını, aylık kredi taksit toplamının 3.807+2.227=6.034-TL olduğunu maaş mahsup edilince bakiye 2.034-TL’lik farkın davalı işveren tarafından ödendiğini, müvekkilinin maaşının tamamının evin alındığı 2015 yılından 2017 yılına banka taksitlerine yatırıldığını, … Bankasından ödenen ve aylık ödemesi 3.807-TL olan kredinin 24 ay olduğunu, 2015 yılı Temmuz ayından başlayarak 24 ay sonra bittiğini, bu tarihten sonra müvekkillerinin maaşının 2.227-TL … Bankası aylık kredi taksitini karşıladığını, davalının kredi ödemelerine yaptığı 2.034-TL’lik katkının ödenmesine gerek kalmadığını, davalının 24 ay süre ile yaptığı katkının 2.034 X 24= 48.816-TL olduğunu, davalının müvekkilinin kredi ödemelerini aksatmaksızın ödemesi ve üzerinde görülen taşınmazı müvekkiline devir etmek durumunda kalması halinde aylık 2.034-TL’den ödediği toplam 48.816-TL katkısını ve taşınmazın tapusunu alınması esnasında ödediği harçları da ilave ederek müvekkillerinden 54.000-TL alacaklı olduğunu hatta bu meblağda senet imzalatacağını söylediğini, davaya konu senetlerinde toplam değerinin 54.000-TL olduğunu, müvekkilinin başka yerlerde çalışarak bu meblağın 35.000-TL’sini aylık 1.000-TL den ödediğini, iş yeri kameralarından bu durumun ortaya çıkacağını, hesap kapama ile 20.000-TL ödediğini, müvekkilinin ipotek ile kredi alarak davalının kredilerini kapattığını ve evin tapusunun tescilini davalıdan aldığını, tapuda tam imzalar atılacak iken davalının cebinden kendi el yazısı ile hazırlamış olduğu ve müvekkilinin borçlu göründüğü, kendisine tamamen ödenmiş olan toplam 54.000-TL alacağının olduğunu davalının beyanla bir tanesi 30.000-TL ve diğeri 24.000-TL bedelli senetleri ” ne olur ne olmaz bir yerden bir terslik çıkar sen bunları imzala yoksa tapuyu vermem” diyerek müvekkiline imzalattığını, müvekkilinin bu tutum karşısında isyanının, şaşkınlığının, çaresizliğinin kamera kayıtlarında görüldüğünü, davalının alacağı ispatlaması gerektiğini, müvekkilinin zor durumda bırakıldığının tapu kamera kayıtlarında görüldüğünü, kira ve hizmet/iş sözleşmeleri gereğince delil başlangıcının var olduğunu ve tanık dinlenmesi gerektiğini beyanla kararın kaldırılıp tanık dinlenmesini ve iddialarının araştırılmasını talep etmiştir. Dava, İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takibe konu malen kaydını içeren 30.000,00 TL ve 24.000,00 TL olmak üzere toplam 54.000,00 TL bedelli senetlerden (bono) dolayı davalıya borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava konusu senetlerde davacı imzası, davacı tarafından inkar edilmemiş/ kabul edilmiştir. Senetler malen kaydını içermekle, davacının davalının işçisi- kiracısı olduğu, çalıştığı dönemde davacı namına davalı hesabına ev satın alındığı, taşınmazın satın alınması için davalının kredi çektiği ve taşınmazın tapuda davalı adına tescil edildiği, taşınmazın kredi taksitlerinin davacının maaşından ayrıca davalının para ilave etmek suretiyle ödendiği, iş ilişkisi sonunda taşınmazın tapuda resmi şekilde davacıya devrinin gerçekleştiği konusu ihtilafsızdır. Ancak davacı, davalıya malen kaydı ile tapu müdürlüğünde verdiği dava konusu bonoların bedellerini tapuda kendi adına tescil yapılmazdan evvel pey der pey davalıya ödediğini, senetlerin aslında tapuda emrivaki ile tescil karşılığında verilmek durumunda kalındığını, senetlerinin malen bedelsiz kaldığını iddia etmektedir. Davalı da, taşınmazın bakiye bedelinin henüz davacıdan alınmadığından bahisle senetlerin tapuda davacı tarafından kendisine verildiğini savunmaktadır. Senetlerin bedelsiz kalıp kalmadığı çekişme noktasıdır. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illî ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukukî işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki, bono; ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir. Bonoda şekil şartları: “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senet bono niteliğini kaybeder. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı sebebin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin, senedin lehtarından karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun sebebini içeriyorsa, sadece bu sebebinin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (YİBK’nın 12.4.1933 tarihli ve 1933/30-6 sayılı ilamı). Menfi tespit davasında İİK m.72 uyarınca ispat yükü kural olarak davacıda olup paranın neden davalıya verilmesi lazım gelmediğini ispatlamalıdır. Kıymetli evrak ilişkisinin varlığı halinde ispat yükü açısından değerlendirme yapıldığında: bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir.Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta’lili (sebebe, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi ta’lil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun sebebi “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin ta’lili denmektedir. Bu anlamda ta’lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) sebebine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir. Nihayet, “malen” ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru- El Kitabı), Ankara 2013, s. 346). Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233). Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması (veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılması) sebebiyle, (menfi tespit davası görülmekte iken) borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (m.72/6); yani menfi tespit davası (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür; bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder (Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku, Ankara, 2017, s. 146). Bu durumda İİK’nın 72/6 maddesi gereğince bedele dönüşen isteminin temeli menfi tespit davasıdır. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, eş söyleyişle bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir sebeple hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir sebeple son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372). Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir sebeple sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına sebep olan temel alacağın herhangi bir sebeple mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır. Bedelsizlik iddiası kişisel def’idir. Bedelsizlik bir kişisel def’i olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’ini ileri sürebilir. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini dermeyan etme hakkını vermektedir. Kambiyo senedi düzenlenmesine sebep olan hukukî ilişkinin, karşılıklı borç yükleyen sözleşme olması ve bu sözleşmeden doğan borcun ifası için kambiyo senedinin düzenlenmesi hâli ise sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, temel borç ilişkisindeki para borcunun (kambiyo senedindeki temel alacağın) karşılığı olan edimin ifa edilmemesi hâlinde kambiyo senedinin bedelsizliğinden bahsedebilmek için, borçlunun TBK m. 125 seçimlik haklardan borcun ifa edilmemesi sebebi ile olumlu zararının tazminini veya sözleşmeden dönerek olumsuz zararının tazminini talep yolunu seçmesi gerekir. Zira seçimlik haklardan ilki olan borcun ifası ve gecikme tazminatının talep edilmesi durumunda, sözleşmenin ifasını talep eden taraf kendi borcunu ifa ile yükümlü olduğundan, senet henüz bedelsiz kalmayacaktır. Borçlunun zaten var olan borcun ifası ile gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçmesi ile alacaklı (kambiyo senedi borçlusu) ifayı talep etmek hakkını kaybederken, borçlu da asli edim yükümlülüğünü yerine getirme borcundan kurtulur. İşte bu noktada senedin bedelsizliği bu hâllerde gündeme gelecektir. Somut davada, HMK m.200 gereği senetle ispat zorunludur. HMK m.201 senede karşı tanıkla ispat yasağı, HMK m.202 delil başlangıcının varlığı halinde tanık dinlenebileceği, HMK m.203 ise senetle ispat zorunluluğunun istisnaları düzenlenmiştir. Yazılı delille ispat sınırının altında kalan miktar için tanık dinlenebileceği gibi, tespiti istenen miktar sınırı aşsa dahi varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinlenmesi mümkündür. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.10.2010 gün ve 2010/10-480 Esas – 2010/523 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-481 Esas – 2010/524 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-482 Esas – 2010/525 Karar, 19.10.2011 gün ve 2011/10-608 Esas – 2011/649 Karar, 19.06.2013 gün ve 2012/10-1617 Esas – 2013/850 Karar sayılı ilamlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu senetlerin davalıdan devralınan taşınmaz bakiye bedeli karşılığında davacı tarafından davalıya malen kaydı ile verildiği, senetlerin bu noktada tapuda devir zamanında verildiğinin tapu kamera kayıtlarından teknik olarak tespit edildiği, tarafların ikrarında olduğu üzere senetlerin iş sözleşmesi veya kira sözleşmesi kapsamında düzenlenmediği, davacının imzaladığı senetlerden sorumlu olduğu, iş/ hizmet veya kira ilişkisi davalı tarafından inkar edilmemekle birlikte asıl somut dava konusu olmadığı için bu hukuki ilişkilere dayanılarak tanık dinletilmesinin mümkün olmadığı, taşınmazın alım satımı ile bedelin aksi kararlaştırılmadı ise aynı zamanlı/ eş zamanlı ifa edilmesi gereği tapuda bedelin kararlaştırılması ile birlikte bedelin senet ile tahsilinin hayatın olağan akışı gereği normal olduğu, para ödeyen/ senet veren kişinin üzüntü duymasının kameralara yansımasının onu borçsuz kılmayacağı ve bu sebebe dayalı iddianın dinlenemeyeceği, davalının kredi çekmesi- davacının sonrasında kredi çekmesi- maaşa mahsup vakıalarının zaten tarafların ikrarında olması ve inkarının bulunmaması karşısında bu hususların delil başlangıcı olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, buna dayanılarak tanık dinlenmesinin de mümkün olmadığı, kambiyo vasfı bulunan bono niteliğindeki uyuşmazlık konusu senetler belli bir miktar borcu kayıtsız şartsız ödeme vaadini içerdiğinden davalının bu senedi verebilecek ekonomik gücünün bulunmadığı iddiasının dinlenemeyeceği, davacının bonoların bedelsiz kaldığını yazılı delille ispatlayamadığı tespit edilmiş ilk derece Mahkemesi tarafından verilen kararın isabetli olduğu belirlenmiş, aksine yönelik davacı istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca; tarafların dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, davacının istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, yapılan inceleme sonucunda ilk derece Mahkemesi kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/04/2021 tarih ve 2020/445 E., 2021/318 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının peşin yatırılan 59,30 TL harçtan mahsubu ile bakiye 21,40 TL daha harcın davacıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 13/10/2022