Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/1300 E. 2023/432 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1300 Esas
KARAR NO: 2023/432
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/06/2021
NUMARASI: 2020/196 Esas- 2021/562 Karar
DAVANIN KONUSU: İİK m.72- Menfi Tespit/ İstirdat (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, müvekkillerinin yasal süresi içerisinde borca ve imzaya itiraz edemediğini, icranın kesinleştiğini, müvekkillerinin bu baskı altında olduğunu, takibe konu belgenin kambiyo senedi vasfına haiz olmadığını, ciro silsilesinin kopuk olduğunu, müvekkillerine ait … ve … plakalı araçlar üzerinde konulan hacizlerin teminat karşılığında kaldırılmasını ve takibin iptali ile borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Almanya’da olduğunu, tebligatın muhtara tebliğ olduğunu, pandemi nedeniyle müvekkilinin Türkiye’ye gelemediğini, müvekkillerine ait tebligat adreslerinin dava dilekçesinde bulunduğunu, davacıların müvekkili kiracısı iken borçlarını ödemeyerek müvekkilini mağdur ettiklerini, takibe konu bonodaki imzaların davacılara ait olduğunu, davacıların icra takibindeki borcu ödediğini, araçlar üzerinde haczin fek edildiğini, bono aslının icra dairesi kasasında olup herhangi bir tahrifat yapılmadığını, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davacılar vekili 19/10/2021 tarihli dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin icra baskısı altında zararın önüne geçmek amacıyla takibe konu borcu ödediklerini, ödemenin haksız olduğunu, menfi tespit olarak açılan davanın istirdat davası olarak dönüştürmek zorunda kaldıklarını, ödenen 35.000-TL’nin ödeme tarihinden itibaren reeskont faiziyle davalıdan tahsilini ve davalının %20 icra dosyası takip hesabı üzerinden manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi “…Ciro ile ciro eden ciro edilene ilgili senetteki alacağı tahsil etme; senet borçlusuna da ciro edilene ciro edilen senetten doğan borcunu ödeme yetkisi vermektedir. Yani ciro, çifte yetki veren bir hukuki işlemdir.TTK m. 684/I uyarınca ciranta, ciro ve senet zilyetliğinin devri ile poliçeden doğan hakları devreder.TTK 686. maddesi uyarınca senedi elinde bulunduran kimsenin hak sahibi olabilmesi için fiili zilyetliği yeterli olmayıp, aynı zamanda hakkını müteselsil ve birbirine bağlı cirolarla tevsik etmesi gerekir.Ciro silsilesinin muntazam olabilmesi için ilk cironun lehdar tarafından yapılması gerekir. … Bononun emre yazılı veya belirli bir kişi lehine düzenlenmesi halinde ilk cironun lehtara ait olması gerekir. Lehtarın cirosundan sonra senedi devralan hamiller yetkili hamil olurlar. … Davaya konu senette lehtarın … olduğu ,ilk ciro davalı … adına olup, … tarafından sonra tekrar senet …’a ciro edilmiştir. Senette ilk ciro lehdara ait olmayıp bu haliyle senetlerdeki ciro zinciri kopuk olduğu, davalı tarafça İstanbul … İcra Müdüdrlüğü … E dosyası ile söz konusu senete dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığı, takip talebinde bulunan davalı …’un yetkili hamil sıfatını taşımadığı, ilk cironun lehdara ait olmadığı gözetilerek yukarıda açıklanan nedenlerle Davanın KABULÜ ile İstanbul … İcra Müd. … Esas sayılı dosyasında davacıların borçlu olmadıklarının tespiti ile ödenmiş olan 35.000,00 TL’nin 30/03/2020 ödeme tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş olup ayrıca davalının kötüniyeti mevcut dosya kapsamı ile davacılar tarafından ispat edilemediğinden şartları oluşmayan kötüniyet tazminatına hükmedilmeyerek …” gerekçesi ile davanın kabulüne, İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasında davacıların borçlu olmadıklarının tespiti ile ödenmiş olan 35.000-TL’nin 30/03/2020 ödeme tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar vermiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece Mahkemesinin 3 nolu ara kararının karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 5.250-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine şeklinde olduğunu, dosyada iki davacı olduğu ve davanın her iki davacı yönünden de kabul edildiği hususunun gözden kaçırıldığını, nitekim karar metninde ‘davacılara’ değil ‘davacıya’ verilmesine şeklinde yazılmış olmasının da bu kanaatlerini güçlendirdiğini, sonradan istirdata dönüşen menfi tespit davasında müvekkilleri … ve … arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğunu, davacıların ikisinin de HMK m.57-3 uyarınca aynı vakıaya (İstanbul … İcra Dairesi … Esas sayılı dosyada borçlu olunmadığının tespiti) dayanan menfi tespit davası açtığını, bu sebeple HMK m.58’e göre bu davalar birbirinden bağımsız olup verilecek kararın da her bir davacı hakkında ayrı ayrı olması gerektiğini, hatta yargılama gideri bakımından da davalılardan alınarak davacıya verilmesine denilerek net bir şekilde yanılgıya düşüldüğünü, kanun uyarınca her bir davacı yönünden diğerinden bağımsız bir dava olduğu nazara alınarak her davacı için ayrı ayrı 5.250-TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, emsal mahiyette Yargıtay 17. HD’nin 2019/1095 Esas ve 2020/4563 Karar sayılı dosyasında 08.07.2020 tarihinde verdiği kararda ihtiyari dava arkadaşlığı durumunda vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden izlenecek yolu gösterdiğini beyanla kararın kaldırılmasını, davacılar lehine ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacıların müvekkilinin kiracısı konumunda iken, birikmiş borçlarını yıllarca ödemediğini, müvekkilini mağdur ettiklerini, müvekkilinin yaşlı ve çoğunlukla Almanya’da ikamet etmesini kötüye kullandıklarını, borçlarını ifa etmediklerini, davaya konu icra takibine esas olan bonodaki imzaların davacılara ait olduğunu, davacıların borçları olduğunu müteaddit kereler kabul ettiklerini, davanın esası itibarı ile menfi tespit davası ikamesinin hukuka aykırı olduğunu, borcun davacılar tarafından İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasına 30.03.2020 tarihinde ödendiğini, araçlardaki hacizlerin fek edildiğini, menfi tespit davasının konusuz kaldığını, icra dosyasının infaz edildiğini, ciro silsilesine ilişkin davacıların iddialarının işbu davanın konusu olmadığını, zira kambiyo hukuku açısından hiçbir zaman borçlarının olmadığını ifade etmediklerini, davacıların sunduğu dayanak Yargıtay Kararlarının çek niteliğindeki kıymetli evraklara ilişkin olduğunu, bono için kıyas yolu ile esas teşkil etmeyeceğini, usul ve yasaya aykırı hiçbir hukuki işlem söz konusu olmadığını, tahsilat miktarının dahi tam ve net miktar olarak İstanbul … İcra Dairesi’ne bildirdiklerini, davacıların birkaç kez taraflarına ait ofise bizzat geldiklerini, borçlarının ödeme planını talep ettiklerini, ancak ödeme planı konusunda bir mutabakat sağlanamadığını, davanın özü ve hukuki niteliği itibarı ile ispat yükünün davacıda olduğunu, davacının hiçbir borç ilişkisi olmadığını ispatlamakla yükümlü olduğunu ancak davanın hukuki niteliğinin menfi tespit davası niteliğine sahip olmadığını bu nedenle de reddi gerektiğini, davaya konu bononun aslının icra kasasında olduğunu ve icra takibi sırasında teslim edildiğini, taraflarınca hiçbir tahrifat yapılmadığını, davacıların kötü niyetli olduklarının her aşamada somut olduğunu, davanın ikamesinin 16.03.2020 olup, ödemenin 30.03.2020 tarihinde yapılmış olduğunu, davanın ikamesi ile ödeme arasında 2 haftalık süreç olduğunu, davacıların hiçbir şekilde borçlu olmadıklarını ifade etmediklerini, borcu kabul ettiklerini, devamında ödediklerini, davanın esastan reddi gerektiğini hatta davanın konusuz kaldığını, davacın talep ettiği tazminat oranının yasaya uygun olmadığını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin kendilerine yüklenemeyeceklerini beyanla kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir: Dava; İİK m.72’den kaynaklanan, İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasında davacıların davalıya borçlu olmadıklarının tespiti ile ödenmiş olan 35.000-TL’nin 30/03/2020 ödeme tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Davalının istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede; Eldeki davaya konu bono incelendiğinde; bononun 24.000-TL bedelli, bedelinin nakdi, 15.08.2011 düzenlenme tarihli, 04.01.2017 vade tarihli, keşidecisinin davacı … olduğu, avalistin diğer davacı … olduğu, lehtarının dava dışı …, ilk/ birinci cirantasının davalı …, ikinci cirantasının dava dışı … olduğu, senedin davalı ilk ciranta tarafından takibe konulduğu, keşideci davacılar tarafından menfi tespit/ istirdat davası açıldığı belirlenmiştir. Uyuşmazlık; davaya konu senedin (bononun) kıymetli evrak olması neticesinde mücerretlik ilkesi, imzaların bağımsızlığı ilkesi gözetilerek ciro silsilesinin muntazam olup olmadığı, sonucuna göre davacıların davalıya borçlu olup olmadığı, ödenen bedelin istirdadının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Mücerretlik ilkesi; senedin, senedin düzenlenmesine neden olan temel borç ilişkisinden bağımsız ve soyut olmasını ifade eder. TTK m.778/1 bonoya uygulanacak hükümler; bononun niteliğine aykırı düşmedikçe; “…a) Poliçelerin cirosuna ilişkin 681 ilâ 690, … c) Ödeme hakkındaki 708 ilâ 712, d) Ödememe hâlinde başvurma haklarına dair 713 ilâ 727 ve 729 ilâ 732, …” poliçelere ilişkin belirlenen hükümlerin uygulanacağı hükmünü haizdir. Bu atıf gereği TTK m.681 gereği; bononun devrinde her bono açıkça emre yazılı olmasa da ciro ve zilyetliğin geçirilmesi yoluyla devredilebilir, düzenleyen, bonoya “emre yazılı değildir” ibaresini veya aynı anlamı ifade eden bir kaydı koymuşsa, bono ancak alacağın temliki yoluyla devrolunabilir ve bu devir alacağın temlikinin hukuki sonuçlarını doğurur; ciro, bonoyu kabul etmiş olsun veya olmasın muhataba, düzenleyene veya bonoyla borç altına girmiş olanlardan herhangi birine yapılabilir, bu kimseler bonoyu yeniden ciro edebilirler. TTK m.682 gereği; cironun kayıtsız ve şartsız olması gerekir, cironun bağlı tutulduğu her şart yazılmamış sayılır, kısmi ciro batıldır, hamiline ciro beyaz ciro hükmündedir. TTK m.683 gereği; cironun şekli, cironun bono veya bonoya bağlı olan ve “alonj” denilen bir kâğıt üzerine yazılması ve ciranta tarafından imzalanması gerekir, lehine ciro yapılan kişinin ciroda gösterilmesine gerek olmadığı gibi, ciro, cirantanın sadece imzasından ibaret olabilir, bu şekildeki cirolara “beyaz ciro” denir, beyaz cironun bononun arkasına veya alonj üzerine yazılması gerekir. TTK m.684 gereği; cironun hükümleri, ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile bonodan doğan bütün haklar devrolunur. Ciro beyaz ciro ise hamil; a) Ciroyu kendi adına veya diğer bir kişi adına doldurabilir, b) Bonoyu yeniden beyaz olarak veya diğer belirli bir kişiye tekrar ciro edebilir, c) Beyaz ciroyu doldurmaksızın ve bonoyu tekrar ciro etmeksizin bonoyu başka bir kişiye verebilir. TTK m.685 gereği; cironun teminat işlevi gereği, aksi şart edilmedikçe ciranta bononun kabul edilmemesinden ve ödenmemesinden sorumludur. Ciranta, bononun tekrar ciro edilmesini yasak edebilir; bu hâlde, senet sonradan kendilerine ciro edilmiş olan kişilere karşı sorumlu olmaz. TTK m.686 gereği; hamilin hak sahipliği bonoyu elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde, yetkili hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro izlerse son ciroyu imzalayan kişi, bonoyu beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır. Bono herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, birinci fıkrada yazılı hükümlere göre hakkı anlaşılan yeni hamil, ancak bonoyu kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisabında ağır bir kusur bulunduğu takdirde o poliçeyi geri vermekle yükümlüdür. TTK m.687 gereği; bonodan dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun. Alacağın temliki yoluyla yapılan devirlere ilişkin hükümler saklıdır. Bonoda hak sahibi olabilmek için yetkili hamil olmak gerekir. Cirosu kabil bir bonoyu elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa bile, kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır. Anlaşıldığı üzere bir bonoyu elinde bulunduran kişi yetkili hamil olduğunu yani bono üzerindeki hakkın kendisine ait olduğunu bono üzerinde bulunan birbirini takip eden geçerli ciro zinciri ile ispat edebilir. Bono üzerindeki cirolar birbirini takip etmiyor veya ciro zincirinde bulunan cirolardan biri geçersiz veya sahte olması dolayısı ile ciro zincirinde kopukluk olması durumunda bonodaki hak, kopukluktan sonraki kişilere geçmeyeceği için ciro zincirinde kopukluk olan bonoyu elinde bulunduran hamil yetkili hamil sayılamaz. Yetkili hamil olmadığı için de ciro zincirinin koptuğu kişiden itibaren ciranta, lehtar ve/ veya keşideciden talepte bulunamaz. Her ne kadar bonoyu elinde bulunduran kişi yetkili hamil olduğunu ispat edememiş olması sebebiyle yani ciro zincirinde kopukluk olması durumunda kopukluktan önceki lehtar ve keşideciye gidemez ise de, 6102 Sayılı TTK’nın 677. maddesinde ki; “Bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını, sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan ya da adlarına imzalanmış olan kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez.” düzenlemesi karşısında “imzaların istiklali (bağımsızlığı) ilkesi” gereği ciro zincirinin kopmasından sonraki cirantalara başvurabilir. YHGK’nın 2017/19-2738 Esas- 2021/1513 Karar- 30.11.2021 tarihli kararında vurgulandığı üzere; ciro zincirindeki kopukluktan önceki lehtara ve keşideciye son yetkili hamil görünenin başvurma hakkı bulunmamakla ve kopukluk sonrası cirantaların kopukluktan önceki lehtara ve keşideciye rücu hakkı bulunmamakla birlikte; imzaların istiklali ilkesi gereğince kopukluk sonrası son yetkili hamil görünenin kendinden önceki cirantalara başvuru hakkı TTK m.677 gereği olup bono üzerindeki ilk ciranta imzasının geçerli olmamasının arada bulunan diğer ciro imzalarının geçerliliğini etkilemeyeceği de malumdur. Lehtarın cirosundan önce başka ciro yapılması ve daha sonra da lehtarın cirosunun bulunması halinde ise, lehtarın cirosundan önceki cirolar yok sayılır. Somut olayda, bonoda ilk ciroda lehtarın cirosunun bulunmadığı, bu nedenle ciro zincirinde kopukluk olması sebebiyle davalının yetkili hamil olduğunu kanıtlayamadığı, ciro zincirindeki kopukluktan önceki lehtar ve keşideciye başvurma hakkı bulunmayacağı gözetilerek verilen hüküm isabetli bulunmuştur. Davalının, dava konusu dışında yargılama gerektiren ileri sürdüğü diğer istinaf nedenleri eldeki dava konusu olmayıp senedin mücerretliği ilkesi gereğince yerinde değildir. Mahkemece davacıların talep ettiği tazminata hükmedilmediğinden davalı aleyhine bir sonuç söz konusu olmamakla bu konudaki davalı istinafının dinlenmesi yerinde olmayacaktır. Davacıların, dava konusu takip bedelini dava açıldıktan sonra davalıya takipte ödemeleri karşısında, davanın İİK m.72 kapsamında menfi tespit davasından istirdat davasına dönüştüğü sabit olup davacının talebi de bu yönde olmakla aksi yöndeki davanın konusuz kaldığına ilişkin davalı savunmaları da yasa gereği yerinde bulunmamıştır. Davacıların istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede; Usul hukukunda davanın tarafları; davacı ve davalı olmak üzeredir. Davacı taraf, tek kişi olabileceği gibi birden çok kişiden de oluşabilir. Eldeki davada olduğu gibi birden fazla davacının bulunduğu durumlarda davacı taraf açısından “davacılar” ibaresinin kullanımı uygun olduğu gibi “davacı taraf” ibaresinin de davacılar için kullanılmasında sakınca bulunmamakla birlikte bu kullanım karışıklığa yol açmamaktadır. Somut davada her iki davacının aynı vekille temsil edildiği de gözetildiğinde tereddüte mahal verilmediği de malumdur. Bu yöndeki davacılar istinafı yerinde değildir. Eldeki davada, davacıların aynı senet, aynı takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespiti ile mezkur takip kapsamında davacılarca dava açıldıktan sonra ödenen 35.000-TL’nin istirdadı talep edilmiş, davacılar aynı vekil ile temsil edilmiş, dava aynı gerekçe ile her iki davacı yönünden kabul edilmiştir. Senet keşidecisinin davacı … olduğu ve keşideci olarak iddiada ve talepte bulunduğu, avalistin diğer davacı … olduğu ve avalist olarak senet kefili olarak iddiada ve talepte bulunduğu belirlenmiştir. AAÜT m.3 “… (1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, bu Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur. (2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur….” hükmünü haiz olmakla davanın ortak gerekçe ile reddinde davalıların lehine tek vekalet ücretine hükmedileceği düzenlenmiş iken davanın ortak gerekçe ile kabulünde davacıların ihtiyari dava arkadaşı olması durumunda davacılar lehine tek vekalet ücretine hükmedileceği açıkça mevzuat ile belirlenmemiştir. Somut davada, ihtiyari dava arkadaşları olan davacılar ayrı ayrı dava açabilecek iken veya ayrı dava açıp mahkemece birleştirme kararı verilebilecek iken usul ekonomisi gereği birlikte dava açmıştır. İhtiyari dava arkadaşlarından her biri diğerinden bağımsız hareket eder ve davaları birbirinden bağımsızdır. Bu durumda davacılar ihtiyari dava arkadaşları olup tek vekille temsil edilse bile ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmelidir. İlk derece Mahkemesince bu konuda yanılgıya düşülmüş olup davacıların ihtiyari dava arkadaşı olduğu gözetilerek davacı asiller lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken davacı asiller lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesi yerinde bulunmamıştır. Bu durumda davacıların istinaf başvurusunun davacılar lehine hükmedilen tek vekalet ücretinin kaldırılması ayrı ayrı davacı asiller lehine vekalet ücretine hükmedilmesi için kabulü gerekmiş olup, belirlenen husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden HMK m.353/1-b-2 gereği kararın kaldırılmasına ve davacılar lehine davacıların talepleri kapsamında kalmak üzere ayrı ayrı 5.250-TL vekalet ücreti taktirine karar vermek gerekmiştir. Neticeten, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davalı tarafın istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine, davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK m.353/1-b-2 gereği kabulü ile davacı asiller yönünden hükmedilen tek vekalet ücreti yönünden kararın kaldırılmasına, davacı asiller lehine ayrı ayrı taleple bağlı kalınarak 5.250-TL vekalet ücreti taktirine, ayrı ayrı vekalet ücretlerinin davalıdan tahsiline kesin olmak üzere karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 3-İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23/06/2021 tarih, 2020/196 Esas, 2021/562 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden esas hakkında hüküm kurulmasına, 4-Davanın KABULÜ ile; İstanbul … İcra Müd. … Esas sayılı dosyasında davacıların borçlu olmadıklarının tespiti ile ödenmiş olan 35.000,00 TL’nin 30/03/2020 ödeme tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsiline, 5- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.390,85-TL karar harcından peşin alınan 587,25-TL’nin mahsubu ile 1.803,60-TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 5/b-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 162,10-TL başvurma harcı, 587,25-TL peşin harç, 7,80-TL vekalet harcı, 49,00-TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 806,15-TL’nin, davalıdan tahsiliyle davacılara verilmesine, 5/c-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına 5/d-1.Davacı asil … lehine taleple bağlı kalınarak 5.250-TL vekalet ücreti taktirine, davalıdan tahsili ile davacı asil …’na verilmesine, 5/d-2.Davacı asil … lehine taleple bağlı kalınarak 5.250-TL vekalet ücreti taktirine, davalıdan tahsili ile davacı asil …’a verilmesine, 6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.390,85-TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 597,73-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.793,17-TL daha harcın davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine,4/b-İstinaf talebi kabul edildiğinden davacılarca yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,4/c-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 162,10-TL istinaf yoluna başvurma harcı, 53,90-TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 216,00-TL’nin davalı tahsiliyle davacılara verilmesine,4/d-İstinaf yargılaması için davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4/e-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1.ve 353/1-b-2. maddeleri gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 04/05/2023