Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/1203 E. 2021/1218 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1203 Esas
KARAR NO: 2021/1218
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/01/2021
NUMARASI: 2018/576 2021/82
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/10/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Alacaklısı davalı … Bankası olan İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas numaralı dosyasında takibe konu olan 08/11/2013 keşide, 21/04/2014 vade tarihli 3.878,44 Euro bedelli ve 21/05/2014 vade tarihli, 3.878,44 Euro bedelli bonolar altındaki imzaların menfi tespit davacısı …’a ait olmadığını, bonolar altındaki imzaların davacıya ait olmadığından bahisle İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/1070-2017/679 sayılı dosyasında görülen davanın takipsizlik nedeni ile reddedildiğini, davacı …’ın borçlu olmadığının tespitine, davalının alacağın %20’sinden az olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu bonoların müvekkil Banka’ya kredi borcu olan … A.Ş. tarafından kredi borçlarının ödemesi olarak devir ve temlik edildiğini, vadesinde ödeme olmaması üzerine müvekkili Banka tarafından bahsi geçen bonolara dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını, İstanbul …İcra Müd … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibinin 29.08.2014 tarihinde kesinleştiğini, davanın öncelikle zamanaşımı yönünden incelenerek reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davacının dava dilekçesinde talep etmiş olduğu %20 tazminat talebinin hukuki dayanağı bulunmadığını beyanla davacının davasının reddi ile davacının %20’den aşağı olmamak üzere tazminat ödemesine, yargılama harç ve masraflarının ve avukatlık ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Her ne kadar Mahkememizin 28/01/2021 tarihli celsesinin kısa kararında SEHVEN “1-Davanın KABULÜ ile; davacının dava ve İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takibe konu; lehtarı … A.Ş, keşidecisi …-…, 08/11/2013 keşide, 21/04/2014 vade tarihli ve 3.874,44 Euro bedelli ile lehtarı … A.Ş, keşidecisi …-…, 08/11/2013 keşide, 21/05/2014 vade tarihli ve 3.874,44 Euro bedelli bonolardan ötürü davacıya borçlu olmadığının tespitine,” şeklinde hüküm kurulmuş ise de yukarıda izah edildiği üzere; Davanın kabulüne, dava konusu 08/11/2013 keşide, 21/04/2014 vade tarihli ve 3.874,44 Euro bedelli ve 08/11/2013 keşide, 21/05/2014 vade tarihli ve 3.874,44 Euro bedelli, İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyada takibe konu bonolardan ötürü DAVACININ DAVALIYA BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE, davalının takipte kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davacının kötü niyet tazminatı talebinin ise reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- İİK 72. Madde 7. Fıkrasının, “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.” şeklinde olduğunu, davacının ikame ettiği davasında bu madde çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün olan bir durumun söz konusu olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydı ile koşulları oluşmuş bile olsa, davacının davasını yasal süre içinde açmadığı da kendi dilekçesindeki beyanlarıyla da sabit olduğunu, bu nedenle davanın öncelikle zamanaşımı yönünden incelenerek reddine karar verilmesini talep etmişlerse de, bu taleplerine ilişkin yerel mahkeme tarafından bir karar verilmediğini, bu yönüyle de kararın kaldırılması gerektiğini, 2- Tarafların tüm delilleri toplanıp, inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, HMK’nın 298/3. (HUMK’nın 388.) maddesi uyarınca kararı, gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 294/3. (HUMK’nın 389.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesinin asıl olduğunu, buna uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyeti ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılmasının zorunlu olduğunu, esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmadığını, HMK’nın 298/2. maddesinde, gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağının öngörüldüğünü, öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesiyle, HUMK’nın ve HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratacağını, ayrıca, anılan hususun kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesinin yasa ile hakime yükletilmiş bir ödev olduğunu, aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmayacağını, kısa karar ile gerekçeli karar arasında fark bulunan yerel mahkeme kararının bu yönüyle de kaldırılması gerektiğini ileri sürmüştür. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava 08/11/2013 keşide, 21/04/2014 vade tarihli 3.878,44 Euro bedelli ve 21/05/2014 vade tarihli, 3.878,44 Euro bedelli bonolardan dolayı borçlu olunmadığının tespitine (menfi tespit) ilişkindir. Davalı tarafça, davacı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas numaralı dosyasında 08/11/2013 keşide, 21/04/2014 vade tarihli 3.878,44 Euro bedelli ve 21/05/2014 vade tarihli, 3.878,44 Euro bedelli bonolardan dolayı takip başlattığı, davacının imzaya itiraz ederek takibi durdurduğu, İstanbul 3.İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/1070 Esas sayılı dosyasında imza incelemesi yapıldığı, bu dosyaya sunulan 02.05.2017 tarihli tek bilirkişi tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda takip ve dava konusu bonoların davacı eli ürünü olmadığının tespit edildiği, bu davanı açılmamış sayılmasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği, incelemesi yapılan dosyada da davacının mukayeseye yeterli sayıda mahkeme kaleminde oturarak ve ayakta imza attırılmak suretiyle temin edilen imza örnekleri üzerinde imza incelemesi yaptırıldığı, bilirkişi Prof. Dr. … tarafından düzenlenen 23.10.2020 tarihli raporda da, söz konusu bonolardaki imzanın davacı elinin ürünü olmadığının tespit edildiği, bilirkişi raporunun taraf vekillerine tebliğ edildiği, davacı vekilince rapora itiraz edilmediği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve bu kararın davalı vekilince istinaf edildiği görülmektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının,dava konusu takibe dayanak iki adet bono altındaki keşideci imzasının davacıya ait olup olmadığı, davacının bu bonolardan ötürü davalıya borçlu olup olmadığı, menfi tespit talebinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplandığı görülmektedir. Usuli kazanılmış hak, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/10511 E. 2021/6446 K. sayılı kararı) Yargılama sırasında taraflardan birinin bilirkişi raporuna itiraz etmemesi durumun da da itiraz eden taraf yararına usuli hak doğar. Kısaca açıklamak gerekirse taraflardan biri bilirkişi raporuna itiraz etmez diğer tarafın istemiyle yada mahkemece görülen lüzum üzerine kendiliğinden yeni bir bilirkişi raporu alınır ve alınan rapor önceki rapora nazaran itiraz edenin daha da aleyhine olursa önceki rapor itiraz etmeyen taraf yönünden kesinleşeceğinden itiraz eden taraf lehine oluşan usuli kazanılmış hak gereği, mahkemece itiraz edenin lehine olan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi gerekir. Bu ilkeler kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtayca kendiliğinden dikkate alınması gerekir (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/12211 E. 2020/2085 K. sayılı kararı). Somut olayda, davalı tarafın 23.10.2020 tarihli bilirkişi hesap raporuna itiraz etmemesi sebebiyle davalı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Öte yandan menfi tespit davaları İİK 72/1. maddesinde düzenlenmiş olup, icra takibinden önce ve icra takibinden sonra açılabilir. Menfi tespit davaları için, itirazın iptali ve istirdat davalarında olduğu gibi, özel olarak düzenlenmiş hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresi mevcut değildir. Davacı tarafça, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı dosyası ile aleyhine davalı tarafça icra takibi başlatıldıktan sonra dava açıldığından, davalı tarafın hak düşürücü süre ve zamanaşımına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Sonuç olarak, mahkemece alınan ve hem icra mahkemesi dosyasında hem de incelemesi yapılan dosyadaki bilirkişi raporlarına göre dava konusu bonolar altındaki imzaların davacının eli ürünü olmadığının tespit edildiği, bilirkişi raporlarının teknik yeterliliğe haiz olduğu, davalı vekilince itiraz edilmemesi nedeniyle davacı lehine usuli kazanılmış hak doğduğu, davanın açılmasına ilişkin zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı, mahkemece bu yöndeki itiraza ilişkin bir karar verilmemesi hatalı olsa da, dosya kapsamı itibariyle sonuca etkili olmadığı, mahkemece hüküm kısmı yazılırken sehven yapılan hatanın yazım hatası olduğu ve HMK 304 maddesinde açıklandığı şekilde, hükmün resen tashih edilmesinde herhangi bir aykırılık bulunmadığı, mahkemece verilen kararın esas ve usul yönünden hukuka uygun olduğu görülmekle davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/01/2021 tarih ve 2018/576 E., 2021/82 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin HMK 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 2.803,87 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 700,75 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.103,42 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 21/10/2021