Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2021/104 E. 2021/161 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2021/104 Esas
KARAR NO: 2021/161
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/12/2019
NUMARASI: 2019/459 E. – 2019/1159 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafın müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası ile kambiyo senedine dayalı olarak icra takibi başlattığını, müvekkili davacının dava dışı S.S. Gül-Konut Yapı Kooperatifi’ne üye olduğunu, müvekkilinden kooperatife üye olma sürecinde “… kooperatifin tüm genel kurul toplantılarında aşağıda örneği bulunan tatbiki imzamı kullanacağımı beyan ederim…” şeklinde ibare içeren imzalı belge alındığını, ilgili belgede sayfanın ortasında beyan edenin ad, soyad, adres ve telefon bilgilerinin, en alt kısmında ise 3 adet imza bölümüne yer verildiğini, belgede ad, soyad ve imza bölümü arasında yaklaşık 6-7 cm’lik boşluk bulunduğunu, davalının bahsi geçen kooperatifin eski başkanı olduğunu ve kooperatife ait tüm belgelerin aslını uhdesinde tutarak daha sonra beyan metni ile imza arasındaki 6-7 cm’lik boşluğu senet metni yerleştirmek suretiyle sahte senet düzenleyerek müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını, bu sahte senet ile ilgili müvekkilinin davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, bu ve başkaca diğer sahte senetler dolayısıyla İstanbul CBS’nin 2017/20477 Soruşturma sayılı dosyası ile davalı aleyhine soruşturma açıldığını, yapılan tahkikatta davacının imza sirkülerinin ve başkaca 30 kişinin imza sirkülerinin eksik olduğunun anlaşıldığını, davalının 30 kişi aleyhine benzer şekilde sahte senet düzenleyerek icra takipleri başlattığını, bunun üzerine davalar açılarak takiplerin durdurulduğunu, netice itibariyle takibe konu belgenin bono vasfını haiz olmadığını, sahtecilik neticesinde oluşturulduğunun sabit olduğunu, müvekkili davacının davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davalının kötü niyetli olduğunu belirterek öncelikle teminatsız olarak, mahkemece aksi kanaatte olunması halinde uygun görülecek teminat mukabilinde icra takibinin dava sonuna kadar durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararının verilmesini, müvekkilinin davalı yana borçlu olmadığının tespitini, yapılan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasını talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı aleyhine bono sebebiyle başlatılan takibe itiraz ettiğini, borca itiraz davasının görüldüğü İstanbul 17 İcra Hukuk Mahkemesinin 2019/595 kara sayılı ilamı ile itirazının reddedildiğini, davacının borçlu olmadığını ispatlayamadığını, davacının senet üzerindeki isim soy isim ve imzaya ilişkin itirazlarını da ispatlayamadığını, iddialarını ispatlayamayan davacının açtığı davanın usulden ve esastan reddini, davacı aleyhine %20 tazminata hükmedilmesini, yapılan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; İncelenen dosya özelinde yukarıda belirtilen gerekçeler ve davanın 7155 sayılı kanun yürürlüğe girdikten sonra ki dönemde açıldığı, dosyada yer alan beyan ve bilgilerden dava açılmadan önce 7155 sayılı kanun gereğince arabuluculuğa başvurulmadığı anlaşıldığından; ayrıca borcun ödenmesi halinde mahkemenin kendiliğinden (re’sen) menfî tespit davasına istirdat davası olarak devam edebileceği veya borcun ödenmesi üzerine menfî tespit davası kendiliğinden istirdat davasına dönüşebileceği de dikkate alınarak iş bu davada davanın HMK 114/2 maddesi yollamasıyla 6102 sayılı 5/A maddesindeki dava şartı yokluğundan ve HMK 115/2 maddeleri gereği davanın usulden reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; menfi tespit davasında arabuluculuğa başvuru zorunluluğu bulunmadığından yerel mahkeme tarafından davanın esasına girmeksizin usulden reddine dair verilen kararın yasaya aykırı olduğunu, huzurda görülmekte olan davaya ışık tutmak üzere emsal teşkil etmekte olan İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/467 E. 2020/480 K. Sayılı Kararını sunduklarını, Davalı yanca sadece davacıya karşı değil, Kooperatif üyesi olan yaklaşık 30 kişiye karşı sahtecilik suretiyle oluşturduğu senetler dayanak gösterilerek icra takibi başlatılmış olduğunu, diğer bir kooperatif üyesi olan davacı … aleyhine başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası ve takibe dayanak 19/01/2015 keşide 19/05/2015 ödeme tarihli 75.000,00TL bedelli senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti talebi ile İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/467 E. Sayılı dosyası ile takibin iptali istendiğini, bu doğrultuda Mahkemece; “Davanın KABULÜNE hükmedildiğini, belirtilen karar aynı minvalde olduğundan davalarının ve istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir. Mahkemece, zorunlu arabuluculuğa başvuru dava şartının yerine getirilmediği gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiştir. İlk olarak değerlendirilmesi gereken konu, menfi tespit davasında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olup olmadığı hususudur. 19.12.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 Sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 20.maddesi ile 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 5/A maddesi eklenmiştir. Anılan maddeye göre; “(1)Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Görüldüğü üzere, 6102 Sayılı TTK’ye eklenen 5/A maddesinde, Kanun’un 4.maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri olan ticari davalarda arabuluculuk, dava şartı olarak belirlenmiştir. Madde gerekçesi “Maddeyle, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4 üncü maddesinde belirtilen davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getirilerek bu uyuşmazlıkların temelinden, çok daha kısa süre içinde, daha az masrafla ve tarafların iradelerine uygun bir şekilde çözülmesi amaçlanmaktadır.” şeklindedir. Yukarıda belirtildiği üzere gerekçede amaçlanan, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların, arabulucuda çözümlenmesi olup, madde metninde konusu …”bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava…” denilmek suretiyle dava türleri ayrımı belirtilmemiştir. 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, 2.fıkrası son cümlesine göre ise; “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır. (2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 13/02/2020 tarihli 2020/85 Esas- 2020/454 Karar sayılı olup “Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Dairelerinin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine yönelik kararında”; “7155 Sayılı Kanun’un 20. Maddesi ile 6102 Sayılı TTK’na eklenen 5/A maddesi gereğince ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığına, uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine” karar verilmiştir. 6102 Sayılı TTK’nın 5/A. maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı ise de; menfi tespit davalarında bir miktar paranın ödenmesi istemi bulunmadığından, alacak davası mahiyetinde değerlendirilemeyeceğinden, somut olay yönünden davacı tarafın arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. Açıklanan sebeple davacı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulü ile kararın kaldırılmasına, esasa yönelik karar verilmesi isteminin ise ilk derece mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/12/2019 gün ve 2019/459 Esas, 2019/1159 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine İADESİNE, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 18/02/2021