Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/996 E. 2022/636 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/996 Esas
KARAR NO: 2022/636
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 28/06/2018
NUMARASI: 2017/609 E. – 2018/276 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı Müvekkiline ait “…” adlı şiirin izinsiz ve hukuka aykırı olarak marka olarak tescil edilmesi sebebiyle davalı adına tescilli olan … nolu … ibareli markanın kötüniyetli tescili sebebiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili …’ın “ … ” adlı kendisine lakap olarak takılmış olan deyim niteliğinde adı yıllarca kullandığını, gerek halk tarafından gerekse İş dünyasında bu adla anıldığını, davalının marka olarak ise 08.07.2011 yılında markasını tescil ettirerek sürekli kullanmaya devam ettiğini, davalının bu markaya tanınmışlık ve ayırt edici özellik de kazandırdığını, kaldı ki ” … ” adında sadece davacı tarafa ait olan bir tek şiir değil yayınlanmış pek çok şiir bulunduğunu, …, … , … tabirlerinin Karadeniz yöresine has ve herkes tarafından kullanılan umumi ve yöresel tabirlerden olduğunu, davacı tarafın şiir olarak eser sahibi olsa bile şiirlerine koymuş oldukları başlık kendilerine ait olmadığından FSEK kapsamında da korunmaya değer herhangi bir hakları bulunmadığını, davalının … de 2007 yılında 13 bölüm , Amerika menşeli … kanalında 2012 yılında 13 bölüm , … TV de 2010 yılında 26 bölüm ve 2014 yılında 26 bölüm “…” … adı ile canlı yayın olarak müzik programı yaptığını, araştırma motoru olan ” Google ” internet sitesine ” … ” olarak arama yapıldığında dahi tek …’ın isminin çıktığını, davacı tarafın kendisine ait olmayan ve sırf şiirinde başlık olarak kullandığını iddia ederek müvekkiline ait Markanın hükümsüzlüğünü talep etmelerinin haksız ve kötü niyetli olduğunu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Sunulu deliller kapsamında uyuşmazlık incelendiğinde ise: … ibaresinin davacı tarafından 1983 yılında bir şiirinin adı olarak kullanıldığı, şiirin bütününün eser niteliğine sahip olduğu, ancak şiir adı şeklindeki … ibaresinin eser niteliğine sahip olabilmesi için hususiyet kazandırılması gerektiği, halbuki bu ibareye davacı tarafından katılan bir hususiyetin olmadığı, ayrıca bu ibarenin Karadeniz yöresi insanı için söylenen bir tabir olduğu ve anonimleştiği, dolayısıyla FSEK kapsamında eser olarak değerlendirilemeyeceği,bu kapsamda davacı tarafın Marka Hukuku açısından SMK 25’in yollamasıyla SMK 6/6 anlamında telif hakkının bulunmadığı, davalı markasının hükümsüzlüğünün bu gerekçe ile talep edilemeyeceği, öte yandan davalı tarafından markanın teşcil edildiği sınıflar açısından yapılan incelemede, davacı tarafından bu hizmet sınıflarında markasal kullanımın veya FSEK kapsamında bir kullanımın bulunmadığı ,, buna karşılık davalı tarafından teşcil öncesinde başlanan yoğun kullanım ile ibareye markasal kimlik ve marufiyet kazandırıldığının sunulan Tv proğramları ve deliller kapsamı ile sabit olduğu keza davalı markası ile davacı tarafından 1983 yılında bir kereye mahsus kullanılan ibare arasında halk nezdinde karışıklığın ve ilişkilendirmenin oluşmayacağı,davacı tarafından da beyan edildiği üzere davalı kullanımın bilindiği, ayrıca dosyaya mübrez belgeler çerçevesinde 2007 yılından itibaren bu isim altında programların yapıldığı, tüm Türkiye çapında programların izlendiği, buna karşılık davacı tarafından 2010 yılından itibaren kullanımın sözlü olarak engellenemeye çalışıldığının iddia edildiği, ancak dosyaya sunulu mübrez belgeler çerçevesinde davalının markasal kullanımının 2007 yılından itibaren başladığının sabit olduğu, bu süre içerisinde davacı tarafından tescilden önce herhangi bir dava açılmadığı gibi tescilden sonra da huzurdaki davanın 5 yıl 11 ay sonra açıldığı, davacının sessiz kalmak suretiyle hak kaybına uğradığı, davalının tescilde kötüniyetli olduğunun ispat edilmediği gibi bu yönde hiçbir delilin bulunmadığı, davalının bilinen ve toplumda sevilen bir sanatçı olması nedeniyle davacının davalı markasından haberdar olmadığını ileri süremeyeceği, davalı ile özdeşleşen … ibareli sahne adının aynı zamanda marka olarak tescil edilmesi nedeniyle, davalının markasını gelişen zaman içinde tanıttığı ve markaya ayırt edicilik vasfı kazandırdığı da sunulu deliller ile sabit olduğundan keza aradan çok uzun süre geçtikten sonra, açılan davalar yoluyla yaratılan malvarlığı/marka değerinin yok olması söz konusu olduğundan bu tür davranışlar MK 2. madde kapsamında himaye göremez. Zira MK. 2 md. uyarınca, “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır”. Bu kapsamda gerek davanın süresi içinde açılmamış olması gerekse davacı yanca ileri sürülen hiçbir hükümsüzlük iddialarının ispat edilememiş olması nedeniyle davanın esastan reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davalının, dava dosyasına flaşdisk içinde sunduğu 3(üç) görüntüsünden oluşan hiçbir delilinin değerlendirilmediğini, Davalı’ya ait, internetten elde edilen ve davayı esastan etkileyecek bu aleni görüntülerin yerel mahkemece görmezden gelindiğini, flaşdisk içindeki 2A, 2B, 2C nolu görüntülerin yok sayıldığını, özellikle Davalı’nın itirafta bulunduğu 2A ve 2B nolu iki görüntünün çok önemli olduğunu, söz konusu röportajlarda Davalı …’ın şiire ve davacıya atıf yaptığını, Davalının bilerek isteyerek Davacı’ya ait eseri kullanmaya bizzat karar verdiğini, davalının bizzat kendi ağzından alenen her seferinde aynı beyanlarda bulunduğunu, …’nu davacı müvekkilinin şiirinden aldığını sarahaten, sözlü beyan ile ifade ettiğini, görüntülerde davalı’nın beyanlarının, …’nu doğrudan ve sadece davacı’nın şiirinden aldığına açık ve kesin kanıt olduğunu, şiirinden etkilenip kullandığını, bu sebeple Davalı’nın, …’nun anonim olduğu ya da zamanaşımı savunmasının hangi delile dayanırsa dayansın kabul edilemeyeceğini, -Davacı şairin, Trabzonlu olduğunu, …’nu 1983 yılında yazdığını, yayınladığını, 1983’ten itibaren hiçbir eserde, hiçbir kişi tarafından, hiçbir yerde ne doğrudan ne aynen kullanılmadığını, -Davalının dosyaya ibraz ettiği internette yayınlanmış iki şiirin ise, hiç kitabı olmayan amatör iki kişinin, tam 29 yıl sonra (1983-2012) ‘…’nun şiirsel etkisinden esinlenerek sadece ve yalnızca bir-iki internet şiiri yazmış kişilerin şiirleri olduğunun açık olduğunu,-Mahkemeye, hem bölge ağzı üzerine etimolojik araştırmaları bulunan … ve … adlı iki araştırmacı yazarın kitaplarını incelenmek üzere sunduklarını, hem “gerek Maçka, gerek Trabzon, gerekse Türkiye’de dilden dile geçen hiçbir destanda, söylencede, masalda, manide, türküde, şiirde, sözlü/yazılı/ulusal hiçbir edebi metinde, herhangi bir etimolojik/bilimsel çalışmada ‘…’ diye bir imgeye, imaja, deyime, tabire, kavrama rastlanıp rastlanmadığının , rastlanmış ise kayıt bilgilerinin gönderilmesi” için delillerin toplanması aşamasında müzekkere yazılmasını talep ettiklerini ancak taleplerinin değerlendirilmediğini, -Davalı tarafın, yazılarını dosyaya sunduğu yerel derneğe, yerel vakfa ve yerel gazeteye “yazılarındaki ‘yargılarını’ hangi somut kanıta, hangi etimolojik kaynağa veya bilimsel araştırmaya dayandırdıklarının yazılı olarak bildirilmesi” taleplerinin müzekkere ile sorulduğunu, ancak kuruluşların bu müzekkerelere hiçbir yanıt veremediğini, kim ya da hangi kurum adına geldiği belli olmayan, hiçbir bilimsel yetkisi ve sorumluluğu olmayan … adlı bir şahsın yazısının dosyaya yollandığını, dosyada hemşehrilik ilişkisiyle yazıları alınmış kurum ve kişiler olduğunu, -Türk Dil Kurumu ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu’nun cevabi yazılarında ‘.. … sözünün kurum sözlüğünde yer almadığı’ ve ‘..kayıtlarında Karadeniz bölgesine dair … diye anonim/yerel/bölgesel bir deyim, söz dizimi, mani, türkü, herhangi bir ezgi veya yerel hitap biçimi kullanılmadığı’nın açık ve net biçimde bildirildiğini, TRT tarafından gönderilen cevabi yazıda açıkça ‘Karadeniz bölgesinde … adı altında anonim, yerel, bölgesel deyim, söz, mani, ezgi veya yerel hitap terimine rastlanmadığının belirtildiğini, -… ve …’ın tanık olarak dinlenmelerini talep ettiklerini ancak reddedildiğini, kötüniyet ispatı bakımından … ve … adlı tanıklarının da dinlemeyi reddettiklerini, -… ifadesinin davacı’nın eseri olduğunu, … şiirinin Davacı’nın hususiyetlerini taşımakta olduğunu, -Davalının, kötü niyetli olduğunu, 5 yıllık zamanaşımının dikkate alınmaması gerektiğini, Davalı’nın iyiniyetli olmadığının diğer kanıtının, gönderdikleri delil listesindeki ekli ihtarnameye karşılık yolladığı ihtarında, marka sahibi olduğunu cevaben bildirememesi olduğunu, çünkü, Davalının …’nun çok iyi tanıdığı ve abim dediği Davacıya ait olduğunu bildiği halde, kötüniyetle haksız ve hukuka aykırı olarak marka tescili yaptığını, -…’nu yıllarca kullanmasının, o adla ünlenmesinin ve o adı unvan olarak bilinir kılmasının, Davalı’nın, iyiniyetli olduğunun göstergesi sayılamayacağını, Davalının, yıllar önce Davacı’nın … şiirine telif ödemiş bir sanatçı olduğunu tüm sebeplerle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacının sessiz kalmak sureti ile hak kaybına uğradığını ,müvekkili tarafından tescil edilen markanın yine müvekkili tarafından sürekli kullanılarak gelişen zaman içerisinde ayırtedicilik, tanınmışlık sıfatını kazandırdığını, dava konusu olayda MK 2 dürüstlük kuralının davacı lehine uygulanamayacağını, bunun dışında davacının şiirinde kullanmış olduğu “…” adının sahibinin hususiyetini taşımadığını, HMK’nın 266. madde gereğince dava konusu olay teknik ve özel bilgi gerektiren bir husus olmadığından bilirkişi incelemesine gerek görülmediğini, tanık delilinin de kesin delil olmadığından Mahkeme tarafından dinlenilse dahi bağlayıcı olmayacağını, müvekkilinin marka tescilini yaptırmadan öncesinde ve sonrasında yaptığı konser ve tv programları ile yurt içinde ve yurt dışında markayı tanıtmanın yanı sıra bilinilirliğini , değerini artırdığını istinaf isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacılar vekili, … adlı şiiri eser olarak yarattığını, davalının müvekkilinin eserinin ismi olan bu ibareyi adına marka olarak tescil ettirdiğini, eserin isminin de korumadan faydalandığını belirterek davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğünü talep etmiştir.1-Hükümsüzlüğü istenilen … nolu “…” ibareli markanın 41. sınıf için tescil edilmiştir. Davacı …’ün, (…), “…” adlı şiir kitabının Yazarlar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi tarafından 1983 yılında İstanbul’da yayımlandığı, kitabın piyasada satışa sunulduğu davacı yanca sunulu deliller kapsamından anlaşılmaktadır. …’ün, (…), “…” adlı kitabının 116 ve 117. sayfalarında “…” adlı şiirinin yer aldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılan araştırmada “…” ibaresinin anonim olduğu belirlemesi yapılmış ise de, kurumlardan gelen yazı cevapları incelendiğinde anonim olmadığının anlaşıldığı, bu kullanım davalı beyanları da incelendiğinde davacı taraf şiirinde ilk defa geçtiğinin kabulünün gerektiği, davacı tarafça sunulan kayıtlarda davalının davacının şiirinden esinlenerek bu ifadeyi kendisi için kullandığının anlaşıldığı, Maçkalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği ve …’ya ilişkin delillerin ise denetime açık olmadığı, davacısının şiiirine başlık yaptığı … ibaresinin ilk defa davacı tarafça şiirde kullanılması ve daha önce böyle bir kullanımın bulunmaması ve çağrışım olarak güçlü bir tını bırakması sebebiyle “eser” niteliğinin olduğunun kabulünün gerektiği, davacı 5846 Sayılı Yasa bakımından ayırt ediciliği bulunan orijinal bir eser ismi oluşturduğundan 5846 Sayılı Yasa’nın 1/b, 2 ve 4.maddeleri anlamında bu isim üzerinde eser sahibinin eser sahipliğinden doğan hakları mevcuttur. 656 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8 ve 5 maddesine göre “tescil için başvurusu yapılmış markanın başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği, tescil edilmiş ise 42.madde gereğince hükümsüzlüğünün istenebileceği öngörülmüştür. Belirtilen hüküm gereğince davacının eser üzerindeki haklarına dayanarak markanın hükümsüzlüğünü isteme hakları vardır. 2-Davalı vekili her ne kadar sürenin geçtiğini savunmuş ise de, davalının davacının şiirini bildiği ve bile bile telif hakkını ihlal ettiği anlaşılmakla tescilin kötü niyetli olduğu anlaşılmakla 5 yıllık sürenin uygulanamayacağı anlaşılmıştır. Ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 18/09/2019 tarihli, 2018/3792 Esas-2019/5561 Karar numaralı kararında; ” Dairemiz’in 21/12/2017 tarih 2016/6803-2017/7532 sayılı kararında da belirtildiği üzere, “uzun süreli sessiz kalma suretiyle hak kaybı müessesi” TTK’da düzenlenmemiş olup bu uygulamanın yasal dayanağı TMK’nin 2. maddesidir. Buna göre, bir hak ihlali karşısında, hak sahibinin bu ihlali bildiği veya bilebilecek durumda olduğu halde bu hususta karşı tarafta dava açılmayacağı yolunda güven oluşturulduktan sonra, oluşturulan bu güvene aykırı olarak, ihlal konusu hakka önemli yatırım yapan kişilere karşı ihlali sona erdirmek amacıyla dava açılması çelişkili davranış yasağı teşkil edecek olup, böyle bir davranış MK 2. maddesi uyarınca dürüstlük kuralına aykırı olacak ve bu davranış hukuk tarafından himaye edilmeyecektir. Bu sürenin belirlenmesinde de esas alınacak olan dürüstlük kuralıdır. Bununla birlikte bu süre Dairemiz uygulamalarında Dairemiz’in 18.12.2013 tarih 2012/17220 -2013/23188, 04.11.2013 tarih 2012/5906 -2013/19523, 28/11/2018 tarih 2017/1405 – 2018/7443 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, kural olarak beş yıl olarak kabul edilmektedir. ” denilmiştir. Yukarıda yer verilen yargı kararları doğrultusunda, davacının öncelik hakkı olduğu değerlendirilse dahi sessiz kalma suretiyle hak kaybının oluşup oluşmadığının tespiti gerekmiştir. Davalının marka tescil tarihinden itibaren 5 yıllık süre geçtikten sonra dava açıldığı, Kötü niyetli marka tescili durumunda hükümsüzlük davası açmanın bir süreye tabi olmadığı ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 18.07.2011 tarih, 2010/391 E., 2011/8996 K. Sayılı ilamında da açıklandığı üzere marka tescil başvurusu kötü niyetli olsa dahi kötü niyetli marka tescilinde bulunan kişinin, marka tescilinden doğan haklarına zarar gelmeyeceğini düşünmesine ve markaya yatırım yaparak belli bir ekonomik değere ulaştırmasına yol açacak kadar uzun bir süre bu kullanıma itiraz edilmemiş ise artık bu marka üzerinde hukuken korunması gereken bir hakka sahip olacağı gözetildiğinde marka tescilinden yaklaşık 6 yıl sonra hükümsüzlük davası açılmasının 4721 Sayılı TMK’nın 2. maddesi ile bağdaşmadığı, hükümsüzlüğünün istenemeyeceği anlaşılmıştır. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, gerekçe sebebiyle kararın kaldırılması talep etmiş olup davalının kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığı ve sessiz kalmak suretiyle dava açma hakkının kaybedildiğine ve sonuç itibarıyla davanın reddi kararı yerinde ise de mahkemenin davacının marka hükümsüzlüğü sebebine dair gerekçesi düzeltilmekle, davalı vekilinin yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine, yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan re’sen sebeplerle davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kaldırılmasına, kararın gerekçesi düzeltilerek, davanın reddine ancak hükmün infazında sorun yaşanmaması için istinaf başvurusu reddedilen hüküm fıkraları tekrar edilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalı vekilinin (2) numaralı bentte açıklanan sebeplerle istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacı vekilinin (1) numaralı bentte açıklanan re’sen sebeplerle istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KISMEN KABULÜNE, 3- İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28/06/2018 tarih, 2017/609 E., 2018/276 K. Sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davacının davasının reddine dair yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, 4- Davacının davalı aleyhine açtığı işbu davanın REDDİNE, 5- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 5/a- 492 sayılı Harçlar Kanunu Gereğince alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 49,30 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 5/b- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5/c- Davalı tarafından yapılan 39,00 TL müzekkere masrafının davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 5/d- Davalı tarafa reddedilen markanın hükümsüzlüğü davası sebebiyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 6- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- Davalı vekilinin istinaf istemi reddedildiğinden alınması gereken 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcının davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 6/b- İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde kendisine iadesine, 6/c- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 18,40 tebligat gideri olmak üzere toplam 116,50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 6/d- Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 6/e- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 7- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/04/2022