Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/989 E. 2022/467 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/989
KARAR NO: 2022/467
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2018
NUMARASI: 2017/1101 E. – 2018/527 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetel; Müvekkilinin dava dışı …’dan alacağına karşılık bu şahıstan dava dışı …’in çeklerini ciro yoluyla teslim aldığını, dava dışı … ‘in müvekkiline ciro yoluyla geçen bu çekler ödenmeyince söz konusu çeklere karşılık bu kez davalının muhtelif çekleri müvekkiline ciro yoluyla teslim edildiğini, müvekkili davacının, davalı …’den ciro yoluyla teslim almış olduğu çekler de ödenmeyince, müvekkili ile davalı arasında önce 30/07/2012 tarihli protokol, sonrasında ise takip mesnedi 18/01/2013 tarihli protokol imzalandığını, davalı tarafın 18/01/2013 tarihli protokolle yeniden yapılandırılan borçlarını da ödemeyince müvekkili bu kez söz konusu protokole dayanarak davalı borçlu aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine başladığını, ancak davalının haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, 33.000 USD’nin 6 eşit taksitte ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ödenmediğini belirterek davalının itirazının iptali ile takibin asıl alacak yönünden devamına, %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının 1 yıllık hak düşürücü süreyi geçirdiğini, süresinde açılmayan davanın reddi gerektiğini, kayıtsız şartsız borç ikrarını havi belgelerden olmadığını, davacının protokolü takibe koyup tahsil etme yetkisinin bulunmadığını, Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/595 Esas, 2014/403 Karar sayılı kararı ile davacı hakkında tefecilik yapmaktan ceza verildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı taraf, 04.01.2018 tarihli dilekçe ile HMK 180. maddesi uyarınca dava dilekçesini ıslah ederek, 33.000 USD tutarındaki alacağının 30.09.2013 tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; Davacının tacir olduğunun tarafların kabulünde bulunduğu, davacının faliyet gösterdiği iş yerinden dava dışı … tarafından yapılan alışveriş kapsamında alacak borç ilişkisinin bulunduğu, bu borcun ödenmesi için dava dışı … ait çeklerin ciro yolu ile alındığı ancak ödenmediği, akabinde davalı tarafından da dava dışı kişilerin iş bu borcu sebebiyle üzerine aldığı ve düzenlenen protokol kapsamında alacağın varlığını kabul ettiği, protokol itibariyle davacının davalıdan alacaklı olduğu 3.000 USD’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerektiği gerekçesiyle ”33.000 USD’nin ıslah tarihinden itibaren devlet bankalarının USD cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uygulamış olduğu en yüksek faiz oranından faiz uygulanmasına” şeklinde hüküm kurulmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin gerekçeli kararında ”3.000 USD’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesi” şeklinde kabule varılmış olduğu halde hüküm kısmında 33.000 USD denilmek suretiyle çelişkili karar verildiğini, Her ne kadar itirazın iptali davasının itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren 1 yıl içinde açılması gerekiyor ise de, davacı dava dilekçesinde itirazın kendisine tebliğ edilmediğini iddia etmiş olmakla, davacının 15/06/2016 tarihinde Bakırköy 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/559 Esas sayılı dosyasıyla icra takibine itirazın kaldırılması davası açtığını, bu tarih dikkate alındığında eldeki itirazın iptali davasının hak düşürücü süre içerisinde açılmadığının kabulü gerektiğini, Davaya konu ve ayrıca icra takibine konu protokol incelendiğinde İİK 68/1 anlamında kayıtsız şartsız borç ikrarını havi belgelerden olmadığının anlaşılacağını, Protokolde kambiyo senedi vasfında olan çeklerin ödenmesinden bahsedilmiş olup çekler sebepten mücerret kambiyo evrakı vasfında olduğu için akıbetleri hakkında bir bilgi olmadığını, dolayısı ile davacının bu şekilde protokolü takibe koyup tahsil etme yetkisi bulunmadığını, Davaya konu protokolde borcun kayıtsız şartsız bir şekilde ödeme tarihi belirtilmemiş olup yine protokolde borçların ödenmediği tarihten itibaren 1 ay içinde icra takibi açılacağı belirtilmiş olmasına rağmen bu tarihin protokolden anlaşılmadığını, Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/595 Esas 2014/403 Karar ve 19.06.2014 tarihli kararında davacı hakkında tefecilik yapmaktan ceza verildiğini, Davaya konu protokolde bahsi geçen çeklerin akıbeti meçhul olup işbu çeklerin tahsil amacı ile bankaya da ibraz edilmediğini, esasında taraflar arasında yapılan protokol çeklerin nasıl ödeneceğine ilişkin protokol olduğunu, İİK 68/1 anlamında kayıtsız şartsız borç ikrarını içermediğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, alacak davasıdır. Dava, itirazın iptali davası olarak açılmış ancak davacı yanın 04.01.2018 tarihli dilekçesi ile ıslah edilerek alacak davasına dönüştürülmüş olup, davalı yanca her ne kadar davanın itirazın iptali davaları için öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı ileri sürülmüş ise de, artık davanın genel nitelikte alacak davası olması ve ayrı bir hak düşürücü sürenin öngörülmemiş olması sebebiyle davalı yanın bu yöndeki istinaf başvurusunun yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı yan her ne kadar, icra takibine konu protokolün çeklerin nasıl ödeneceğine ilişkin bir protokol olduğunu, icra takibine konu edilemeyeceğini ileri sürmüş ise de; takip konusu 18.01.2013 tarihli protokol incelendiğinde; açıkça dayanak çeklere bir atıfta bulunulmadığı, ancak ”… ödeme emri değişiklik protokolüdür.” denilerek daha önce yapılan protokolden bahsedildiği, taraflar arasında imzalanan önceki 30.07.2012 tarihli protokol incelendiğinde ise, açıkça bir kısım çeklere atıf yapıldığı, çeklerin tarihlerinin yazılı olandan ileri tarihli olarak kararlaştırıldığı, çekler kararlaştırılan tarihlerde ödenmez ise eski tarihleri dikkate alınarak icra takibi başlatılacağının hükme bağlandığı, yani taraflar arasında yapılan birinci protokolde, tarafların mevcut borca vade yaratma çabası içerisinde oldukları, ikinci protokole konu borcun ise yine birinci protokole konu çeklerden kaynaklandığı ve bu protokolde, borcun USD cinsine çevrilerek toplam 33.000 USD üzerinden 6 eşit takside bağlanıp vadelendirildiği, borçlar belirtilen tarihlerde ödenmediğinde icra takibi başlatılacağının kararlaştırıldığı, bu durumun, mevcut bir borcun sona erdirilmesi için yeni bir borç ortaya çıkarılması konusunda açık irade koymak suretiyle TBK’nun 133.maddesi anlamında borcun yenilenmesi niteliğinde sayılması gerektiği, dolayısıyla davacı yanın bu protokole dayanarak icra takibi başlatmasında bir usûlsüzlük bulunmadığı gibi itirazın iptali davasına alacak davası olarak devam etmesinde de bir hata bulunmadığı, davalı yanın ödeme definde bulunmadığı, borcun ödendiğine dair dosyaya yansıyan bir delilin de olmadığı, Mahkemece borcun varlığının kabulünde bir hata bulunmadığı, aksi yöndeki istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan her ne kadar davacı yanın tefecilik suçundan yargılanarak cezalandırıldığı ileri sürülmüş ise de konuya ilişkin Bakırköy 28.Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/595 esas, 2014/403 karar sayılı kararı incelendiğinde, dosyanın sanığı davacı … olmakla birlikte müştekisinin dava dışı … olduğu, dava konusunun somut davaya konu borç ile bir irtibatının tespit edilemediği görülmüştür. Böylelikle Mahkemece davanın esasına yönelik kabulde bir hata görülmemiştir. Bu sebeplerle davalı vekilinin esasa dair istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerkmiştir. Mahkemece kararın gerekçesinde ”3.000 USD’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesi” şeklinde değerlendirmede bulunulduğu halde hüküm kısmında 33.000 USD üzerinden karar verilmiş ise de; başlangıçta davaya dayanak icra takibinin 33.000 USD asıl alacak üzerinden başlatıldığı, davanın da açıldığı tarihte 33.000 USD’nin kur karşılığı üzerinden harçlandırıldığı, davacı talebinin 33.000 USD’nin tahsiline yönelik olduğu, Mahkemece yapılan bu yanlışlığın maddi hata olarak değerlendirilmesi gerektiği, ilk derece mahkemesince maddi hatanın giderilmesinin her zaman talep edilmesinin hukuken mümkün olduğu anlaşıldığından belirtilen hususun çelişki oluşturmadığı işbu sebeple davalı vekilin bu yöndeki istinaf başvurusunun da reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf talebinin, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/05/2018 tarih ve 2017/1101 E., 2018/527 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 8.868,14 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 2.217,03 TL harcın mahsubu ile bakiye 6.651,11 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 24/03/2022