Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/984 E. 2022/697 K. 21.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/984
KARAR NO: 2022/697
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 15/05/2018
NUMARASI: 2017/382 E. 2018/172 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “…” markasının davacı tarafından 1975 yılından bu yana kullanıldığını ve TPE nezdinde …, …, …, …, … ve … numaraları ile tescilli olduğunu, “…” ibaresinin müvekkili tarafından ticaret unvanı olarak da 03.08.2005 tarihinden bu yana tescilli bulunduğunu, davalının kötü niyetle hareket ederek davacı adına tescilli “…” markası ile iltibas oluşturacak şekilde “…” markasını tescilsiz bir şekilde kullandığını, davalının bu eyleminin müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini, davalının bu kullanımları neticesinde davacının 500.000 Doları geçkin maddi zarar ile bu miktarın da üzerinde manevi zarar gördüğünü, ayrıca itibar kaybına uğradığını, bu sebeplerle davalının “…” ibaresini marka olarak kullanmasının davacının marka hakkına tecavüz ettiği ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesini duruşmada tekrarla; “…” markasının dava dışı … Tic. Ltd. Şti adına … sayı ile tescilli olduğunu, davalının bu markayı adı geçen şirket ile imzaladığı marka kullanım sözleşmesine binaen kullandığını, husumetin davalıya değil, marka sahibine yöneltilmesi gerektiğini, davacının bu davayı ikame etmeden önce marka sahibi şirket aleyhine dava açtığını, bu davanın da derdestlik sebebiyle reddi gerektiğini, hukuken var olan bir hakkın fiilen kullanımının haksız kullanım teşkil etmeyeceğini ve marka hakkına tecavüzden söz edilemeyeceğini, davalının “…” markasını kullanımının 556 sayılı KHK’nın 12.maddesindeki istisnalar kapsamında bulunduğunu, “…” markasının menşeinin gerçek kişi bir dönerci ustası olan … isimli şahıstan geldiği ve … şirketinin bu markayı devraldığını, davacının markasının zayıf marka olduğunu, her iki markada örtüşen unsurların tali unsur ve düşük seviyede ayırt ediciliği olan unsur mahiyeti taşıdığını, bu hususların tek başına benzerlik ya da karıştırılma ihtimali yaratmadığını, davacı ve davalının kullandıkları markaların logo tasarımlarının farklı olduğunu, bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Bilirkişi raporu ile davalı tarafça kullanılan … adının, davacının tescilli … markaları ile, … ve … ibareleri dışında aynı olduğunun, … kelimesinin (zanaatini gereği gibi öğrenmiş,işinin ehli kimse) ve … (eğitim görmüş,sözü geçen,görgülü kimse) anlamında kullanıldığının, markaların hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin dikkat seviyesi düşünüldüğünde tüketiciler nezdinde iki işletmenin birbirine karıştırılma yada birbiri ile ilişkilendirilme ihtimalinin bulunduğunun tespit edildiği anlaşılmakla davanın kabulüne, davalının “…” ibaresini yiyecek ve içecek sağlanması hizmetinde kullandığı anlaşılmakla bu kullanımın davacının tescilli markalarından kaynaklanan haklarına tecavüz teşkil ettiği kanaatine varılmıştır. TTK 55/1-4 maddesi gereğince davalının basiretli tacir olarak, dürüstlük kuralına uygun olarak, ticari faaliyette bulunurken, başkasının faaliyetleri, işleri ve iş ürünleri ile karıştırılmaması için gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğundan ancak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığından, davalının eyleminin haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, markaya tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, bu kapsamda yiyecek ve içecek sağlanması hizmetinde kullanılan … ibareli tabela, afiş, ilan, ambalaj, ürün tanıtım malzemesi, basılı kağıtlar ve ticari evrak üzerinde kullanılmasının önlenmesine, ve hükmün ilanına” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Dava konusu vakıalara ilişkin olarak daha önce ikame edilmiş davaların KESİN HÜKME bağlanmış olması ve HMK 114/i maddesi çerçevesinde dava şartı yokluğundan huzurdaki davanın reddedilmesi gerektiği yönündeki itirazları hakkında, yerel mahkemece yeterli bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın karar verilmiş olup, her iki davanın konularının sözde farklı olduğu yönündeki halihazırdaki isabetsiz bir gerekçe ile kesin hüküm itirazlarının hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini, 2-Yerel Mahkemece kesin hüküm itirazına gerekçe olarak göstermiş oldukları İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2012/285 E. Sayılı dosyası ile incelenip neticeye bağlanmış olan hususlarda yeniden inceleme yapılarak usul kuralları ve müvekkilinin kazanılmış haklarının ihlal edildiğini, 3-Yerel mahkemece göz ardı edilen ‘zayıf marka’ hususunun, daha önce yapılan yargılama sürecinde oldukça kapsamlı bir şekilde incelendiğini ve davacının markasının nitelik itibarıyla ayırt ediciliği düşük unsurlardan oluşması sebebi ile ancak çok sınırlı bir korumadan yararlanabilecek olduğunun karar metninde ifade edildiğini, Yerel Mahkeme nezdinde davacının markasının hangi sebepler ile zayıf marka statüsüne girdiği ve hangi gerekçeler ile tam bir korumadan yararlanmasının mümkün olmadığına ilişkin açıklama yapmış olmalarına rağmen bu hususlar hiçbir şekilde değerlendirme konusu yapılmadığını, 4-Yerel Mahkemece, davalı müvekkilinin sahip olduğu marka hakkını, farklı kombinasyonlarda kullanmasının, davacının marka hakkına tecavüz olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği hususunda verilen kararların çelişki ve tutarsızlık yarattığını, 5-Yerel mahkemece …’ya ait 43. Sınıfta tescilli … tescil numaralı ‘’…’’ markasının kullanım haklarının 35. Sınıfta tescilli olan … sayılı ‘’…’’ markası bakımından bağlayıcı olmadığı yönünde yapılan değerlendirmelerde de yine marka kullanım hakkının devrinin niteliğine ilişkin yapmış olduğumuz açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, herhangi bir şekilde isabet bulunmadığının görüleceğini, 6-Müvekkilin dava konusu markayı kullanımının ‘haksız rekabet’ çerçevesinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, yerel mahkemenin bu yönden de vermiş olduğu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, huzurdaki yargılamada her ne kadar müvekkilinin eyleminin TTK m.55/1-4 kapsamında haksız rekabet teşkil ettiği sonucuna varılmış ise de; yine 2016/108 E. sayılı dosyaya sunulmuş olan raporda ‘’Dönercilik ile uğraşanların ‘…’ ibaresini kullanmalarının engellenemeyeceği, ‘’…’’ ve ‘’…’’ markalarındaki asli ve ayırt edici unsurun, ‘…’ değil de ‘…’ ve ‘…’ ibareleri oluşu, davalının döner restorancılığı faaliyetinde kullanabileceği 43. Sınıfta tescilli ‘…’ markasının bulunması sebebiyle davalının ilgili markayı kullanım şeklinin haksız rekabet teşkil etmediğinin belirtildiğini, 7- … Gıda, … Gıda, … Restoranın ‘’…’’ markası bakımından sunmuş oldukları hizmetin zaten 43. Sınıf faaliyet alanına girmediğini, işletmelerin sunmuş oldukları hizmetin, …’nın iştigal ettiği restorancılık faaliyeti kapsamında sağladığı ürünlerin satışından ibaret olup, bu faaliyetlerin de markanın tescil sınıfı ile uyumlu olmak üzere 30. ve 35. Sınıflar dahilinde değerlendirildiğini, dolayısıyla davacı ile aynı tescil sınıfında bulunmayan söz konusu işletmelerin faaliyetlerinin haksız rekabet teşkil etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, 8-Tüm bunların yanı sıra, davacı …; bir merkez bir şube olmak üzere 2 işletmeye sahipken; müvekkili firmanın, hali hazırda 8 şubeye sahip, İstanbul’un pek çok semtinde hizmet veren, menüsünde dönerden başka çorba, İskender, köfte çeşitleri, salata,tatlı ürünler de bulunan, dolayısıyla kısa sürede kendi markasını ve ününü yaratmış, ticari hayatta kendi çabasıyla var olmayı başarmış bir işletme olduğunu, davacının merkez şubesinin Maltepe ilçesinde, davalının merkez şubesinin ise Ataşehir ilçesinde olduğunu, her iki markanın işletmelerinin de uzun yıllar faaliyet göstermiş oldukları muhitlerde kendi nam ve adlarıyla bilinmekte ve ortalama tüketici nezdinde karışıklık yaratacak yakınlıkta konumlanmış bulunmadıklarını, ayrıca Kartal Fikri ve Sinai Haklar Ceza Mahkemesinin 2010/450 E. Sayılı dosyasına sunulan bilirkişi raporunun 12. sayfasının C.Bendinde Müvekkilinin “…” markasının seçiminde bir kötü niyetinin olup olmadığı hususununda değerlendirildiğini ve raporun 12. ile 13. Sayfalarında; “ müvekkilinin iş yerini, … isimli şahıstan devir aldığı, İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun 24 Kasım 2009 havale tarihli cevabı yazısından anlaşılmış, ve bu durum dikkate alındığında “…” markasını seçmekte bir kötü niyetinin bulunmadığı” hususunun ortaya konulduğunu, 9-Diğer yandan evvelce de belirttikleri üzere davacı ile müvekkiline ait marka logolarının birbirlerinden tamamen farklı olması hususunun da tek başına müvekkilinin basiretli bir iş adamı olarak kendi markalarını ayrıştırmak ve ticari hayatta kendi özgün unsurları ile yer almak istediğinin kanıtı olduğunu, 10-Davacı tarafından ‘’…’’ ve ‘’…’’ markalarının iptali için İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/285 E. sayılı dosyası kapsamında dava açılmış ise de, bu davanın davacı aleyhine sonuçlandığını, yine Kartal Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2010/450 E. ve 2011/357 E. sayılı dosyaları kapsamında açılmış ceza davalarının da beraat hükmü ile sonuçlandığını belirterek, yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle; usul ve yasaya aykırı cihette tesisi edilen yerel mahkeme kararının bozularak, huzurdaki haksız ve mesnetsiz davanın reddi ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davalı tarafından kullanılan “…” markasının, davacının tescilli “…” markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu ve bu kullanımın marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği iddiası ile açılan markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi davasıdır. Davacı vekili, “…” markasının davacı tarafından 1975 yılından bu yana kullanıldığını ve TPE nezdinde …, …, …, …, … ve … numaraları ile tescilli olduğunu, “…” ibaresinin müvekkili tarafından ticaret unvanı olarak da 03.08.2005 tarihinden bu yana tescilli bulunduğunu, davalının kötü niyetle hareket ederek davacı adına tescilli “…” markası ile iltibas oluşturulacak şekilde “…” markasını tescilsiz bir şekilde kullandığını, davalının bu eyleminin müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini beyan ederek, davacının marka hakkına tecavüz ettiği ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, işbu karar yukarıdaki sebeplerle davalı tarafından istinaf edilmiştir. zosyada mevcut TPMK kayıtlarına göre, … numaralı “…” markasının 21.12.2005 tarihinde, … numaralı “…” markasının 29.03.2011 tarihinde, … numaralı “…” markasının 11.07.2013 tarihinde, … numaralı “…” markasının 20.11.2013 tarihinde, … numaralı “…” logolu markanın 20.11.2013 tarihinde, … numaralı “…” markasının 11.10.2016 tarihinde davacı adına kayıtlı olduğu, … numaralı “…” markasının 43.sınıfta 20.03.2009 tarihinde, … numaralı “…” markasının 18.11.2013 tarihinde 30 ve 35.sınıflarda dava dışı … Ltd. Şti adına TPMK nezdinde tescil edildiği anlaşılmıştır. Davalı dayanağı olan, davalı ile dava dışı … Tic. Ltd. Şti arasında imzalanmış 21/02/2014 tarihli “Marka Kullanım Hakkı Sözleşmesi” ile, davalıya “…” markası üzerinde kullanım hakkı tanındığı, sözleşmenin imza tarihi olan 21/02/2014 tarihi itibariyle dava dışı … Tic. Ltd. Şti adına tescilli … sayılı “…” markasının bulunduğu, … sayılı bu markanın yalnızca 30 ve 35.sınıflarda tescilli olduğu, “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinin” yer aldığı 43.sınıfı kapsamadığı görülmüştür. Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişilerce düzenlenen 01/02/2018 tarihli raporda özetle, davalı ile dava dışı … Tic. Ltd. Şti arasında imzalanmış 21/02/2014 tarihli Marka Kullanım Hakkı Sözleşmesi” ile davalıya “…” markası üzerinde kullanım hakkı tanındığı, sözleşmenin imza tarihi olan 21/02/2014 tarihi itibariyle dava dışı … Ltd. Şti adına tescilli … sayılı “…” markasının bulunduğu, … sayılı markanın yalnızca 30 ve 35.sınıflarda tescilli olup, “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinin” yer aldığı 43.sınıfı kapsamadığı, dolayısıyla davalının “…” markası altında sürdürdüğü döner restoranı faaliyeti için … sayılı “…” markasına dayanamayacağı, davalının döner restoranı işletmesinde “…” markasını kullanmak suretiyle davacının …, … ve … sayılı markalarından doğan haklarına tecavüzde bulunduğu, ticaret unvanı ile markanın farklı işlevleri haiz tanıtma işaretleri oldukları cihetle, davalının “…” ibareli markasal kullanımının davacının ticaret unvanına tecavüz oluşturmadığı, davalının “…” ibareli markasal kullanımının TTK’nun 55/1-4 kapsamında haksız rekabet teşkil ettiği” yönünde görüş bildirdikleri görülmüştür. Mahkemece davalının İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/285 E. 2014/260 K sayılı karara dayalı olarak ileri sürdüğü kesin hüküm itirazı incelenmiş, yapılan incelemede, davacı tarafın, davalı … Ltd. Şti aleyhine … ve … sayılı markaların hükümsüzlüğü ile http://www…com alan adını kullanmasının önlenmesi talebi ile dava açtığı, yapılan yargılama sonunda hükümsüzlüğü talep edilen davalı … markalarının, davacının … ve … ibareli markaları ile benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunmadığından hükümsüzlük davasının reddine, ancak davalının …com alan adının kullanımının tescilli markaları kapsamında bir kullanım olarak değerlendirilemeyeceği, davalının tescilli markalarında “…” ibaresinin yer almadığı ve … kompozisyonu üzerinde hak sahibi bulunmadığı, bu kapsamda davacının tescilli markasına tecavüz oluşturduğu, aynı zamanda davacının ticaret unvanı ile de benzerlik gösterdiği ve haksız rekabet yarattığından bahisle internet sitesine erişimin engellenmesi ve alan adı kullanılmasının önlenmesine karar verildiği, kararın Yargıtay 11.H.D.nin 12.06.2015 tarihli kararı ile onanarak, tashih karar talebinin de reddi üzerine 21.04.2016 tarihinde kesinleştiği, buna göre kesin hüküm itirazında bulunulan davanın davalısının aynı olmadığı, dava konusunun marka hükümsüzlüğü ile alan adının markaya ve ticaret unvanına tecavüz teşkil etmesi sebebiyle alan adının kullanılmasının önlenmesine ilişkin olduğu, bu davada ise, davalının … ibaresini marka olarak kullanmasının davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil edip etmediğinin tespitinin ve önlenmesinin talep edildiği, yani dava konusunun ve davalı tarafın farklı olduğu anlaşılmakla kesin hüküm itirazının reddine isabetli olarak karar verildiği, davalı vekilinin, kesin hüküm itirazının mahkemece doğru bir şekilde değerlendirilmediğine dair istinaf sebebininde yerinde olmadığı ve reddi gerektiği anlaşılmıştır. Bilirkişi raporunda, davacının “…” ve “…” ibareli şekil markalarının bulunduğu, … ibaresinin tek başına yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinde ayırtediciliğinin bulunmadığı, ancak davacı şirket sahibinin isminden esinlenerek getirilen … ve … ibarelerinin markaya ayırtedicilik kazandırdığı,davalının markasal olarak kullandığı … işletme adındaki … ibaresinin birebir aynı olduğu ve … yerine … ibaresi getirmesinin kullanıma ayırt edicilik katmadığı, dosyada bulunan fotoğraflardan, davalının … ibaresini … Restorantının iç duvarında “baklava formunda bir yüzey üzerine … ibareleri yazılı büyük bir logo” şeklinde tabelada kullandığı, dava dışı … şirketinin … başvuru ve tescil numaralı markasının 43. Sınıfı kapsamadığı, 30. Sınıfta da tescilli olduğu emtialar arasında ise “… ” ve “…” nin bulunmadığı, bu ürünlerin 29. Sınıf emtialar kapsamına da girmediği, davalı tarafça kullanılan … adının, davacının tescilli … markaları ile, … ve … ibareleri dışında aynı olduğu, … kelimesinin (zanaatini gereği gibi öğrenmiş,işinin ehli kimse) ve … (eğitim görmüş,sözü geçen,görgülü kimse) anlamında kullanıldığı, markaların hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin dikkat seviyesi düşünüldüğünde tüketiciler nezdinde iki işletmenin birbirine karıştırılma yada birbiri ile ilişkilendirilme ihtimalinin bulunduğu tespiti yapıldığı, yapılan bu tespitlerin dosya kapsamına uygun ve raporun teknik ve bilimsel yönden yeterli ve denetlenebilir olduğu anlaşılmıştır. Davalı vekilince her ne kadar … markasının zayıf marka olduğu ayırt edicilik vasfının bulunmadığı ileri sürülmüşse de, bu markayı oluşturan ibarelerin her birinin tek başına ayırt ediciliklerinin zayıf olduğu doğru gibi görünse de, bir araya gelerek oluşturulan markanın bütünsel algısının ayırt edicilik özelliğini artırdığı, Yargıtay HGK’nın 2017/11-139 Esas 2020/765 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığı incelenirken, inceleme konusu markaların “benzerlik derecesi, mal ve hizmetlerin benzerlik derecesi, inceleme konusu mal ve hizmetlerin tüketicilerinden oluşan ortalama tüketici kitlesinin bilinç ve dikkat düzeyi” gibi hususlar dikkate alınmalı, halkın iki marka arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalinin, görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabileceği dikkate alınmalı, ortama tüketici nezdinde markaların aynı işletmeye ait ancak farklı markalar olduğu ve bu işletmeler arasında ekonomik ve organik bağlantı bulunduğu düşüncesine de yol açması karıştırılma ihtimali olarak değerlendirilmeli, markaları taşıyan ürünlerin ortalama tüketicilerinin dikkat düzeyleri yüksek olmalarına rağmen markaları ilişkilendirme ihtimali gözetilerek, karıştırılma ihtimali tespit edilmelidir. Ayrıca, karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi ile markaların benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcut olup, buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Bu çerçeveden bakıldığında “…“ ve “…” markaları arasında yazılış ve okunuş bakımından tek farkın birinde “…” diğerinde “…” denmiş olmasıdır. Ancak, “…” (zanaatini gereği gibi öğrenmiş, işinin ehli kimse) ve “…” (eğitim görmüş, sözü geçen, görgülü kimse) sözcüklerinin ortalama tüketici kitlesi (halkın geneli, sıradan insanlar) bakımından Markaların birbirinden net olarak ayırt edilmesini ve karıştırılmamasını sağlayacak, iki ayrı işletme ile karşı karşıya bulunulduğuna dikkat çekecek güçte bir kavramsal farklılık oluşturmadığı, davacı ve davalı logoları karşılaştırıldığında, şekil unsurunun sözcükleri geri planda bırakır ölçüde öne çıkmadığı ve markaların esas itibariyle “…” ve “…” olarak algılandığı, ortalama tüketici kitlesinin “…” ve “…” markalarını birbirine karıştırması veya birbiriyle ilişkilendirmesi tehlikesinin mevcut olduğu görülmektedir. Davalı vekilince, incelemesi yapılan bu karar ile İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/285 E. 2014/260 K sayılı kararının aynı konuda olmasına rağmen kararların farklı olduğu, bu sebeple çelişki oluştuğu istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür. Oysa derdestlik itirazına ilişkin açıklamadan anlaşılacağı üzere, İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/285 E. 2014/260 K sayılı karara konu davalı markasının … olduğu, bu davadaki konu markanın ise … olarak farklı olduğu, ayrıca http://www…com alan adını kullanmasının önlenmesi talebinin de dava konusu olduğu, alan adının iptaline karar verildiği, fakat … markasının iltibas yaratmadığı gerekçesiyle hükümsüzlük talebinin reddine karar verildiği, her iki davadaki davalı markalarının farklı olduğu, alan adının ise bu devadaki davalı markasına benzer olduğu, bu sebeple verilen kararlar arasında bir çelişkinin varlığından bahsedilemeyeceği anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı ile dava dışı … Tic. Ltd. Şti. arasında imzalanmış 21.02.2014 tarihli “Marka Kullanım Hakkı Sözleşmesi” ile davalıya “…” Markası Üzerinde kullanım hakkı tanındığı sözleşmenin imza tarihi olan 21.02.2014 itibariyle dava dışı … Tic. Ltd. Şti. adına tescilli … sayılı “…” markasının bulunduğu … sayılı marka yalnızca 30 ve 35nci sınıflarda tescilli olup “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”ni (43ncü sınıf) kapsamadığı, dolayısıyla, davalının “…” markası altında sürdürdüğü döner restoranı faaliyeti için … sayılı “…” markasına dayanamayacağı, davalının döner restoranı işletmesinde “…” markasını kullanmak suretiyle davacının …, … ve … sayılı markalarından doğan haklarına tecavüzde bulunduğu; ticaret unvanı ile marka farklı işlevleri haiz tanıtma işaretleri oldukları cihetle, davalının “…” ibareli markasal kullanımının davacının ticaret unvanına tecavüz oluşturmadığı, davalının “…” ibareli markasal kullanımının TTK md,55/1-4 kapsamında haksız rekabet teşkil ettiği anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 15/05/2018 tarih ve 2017/382 E. 2018/172 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 21/04/2022