Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/982 E. 2022/738 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/982
KARAR NO: 2022/738
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 15/05/2018
NUMARASI: 2017/380 E. 2018/170 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “…” markasının 1975 yılından itibaren davacı tarafından kullanıldığını ve TPE nezdinde …, …, …, …, … ve … numaraları ile tescilli olduğunu, “…” ibaresinin müvekkilinin ticaret unvanı olarak 03.08.2005 tarihinden bu yana tescilli bulunduğunu, davalının kötü niyetle hareket ederek davacı markası ile iltibas oluşturacak şekilde “…” markasını tescilsiz şekilde kullandığını, davalının bu eyleminin müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini, davalının bu kullanımları neticesinde müvekkilinin maddi ve manevi zarar gördüğünü, itibar kaybına uğradığını, bu sebeplerle davalının “…” ibaresini marka olarak kullanmasının davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; “…” markasının dava dışı … Ltd. Şti adına … sayı ile tescilli olduğunu, davalının bu markayı adı geçen şirket ile imzaladığı marka kullanım sözleşmesine binaen kullandığını, husumetin marka sahibine yöneltilmesi gerektiğini, davacının bu davayı ikame etmeden önce marka sahibi şirket aleyhine dava açtığından davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini, hukuken var olan bir hakkın fiilen kullanımının haksız kullanım teşkil etmeyeceğini ve marka hakkına tecavüzden söz edilemeyeceğini, davalının “…” markasını kullanımının 556 sayılı KHK’nın 12. maddesindeki istisnalar kapsamında olduğunu, davacı markasının zayıf marka olduğunu, her iki markada örtüşen unsurların tali unsur ve düşük seviyede ayırt ediciliğe sahip olduğunu, bu hususların tek başına benzerlik yada karıştırılma ihtimali yaratmadığını, markaların logo tasarımlarıda farklı olduğundan davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davanın davalı tarafından kullanılan “…” markasının, davacının tescilli “…” markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu ve kullanımının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ve önlenmesi davası olduğu, TPMK kayıtları incelendiğinde; … numaralı “…” markasının 21.12.2005 tarihinde, … numaralı “…” markasının 29.03.2011 tarihinde, … numaralı “…” markasının 11.07.2013 tarihinde, … numaralı “…” markasının 20.11.2013 tarihinde, … numaralı “…” logolu markanın 20.11.2013 tarihinde, … numaralı “…” markasının 11.10.2016 tarihinde davacı adına; … numaralı “…” markasının 43. sınıfta 20.03.2009 tarihinde, … numaralı “…” markasının 18.11.2013 tarihinde 30 ve 35. sınıflarda dava dışı … Ltd. Şti adına TPMK nezdinde tescil edildiği, Mahkemenin 2012/285 Esas – 2014/260 Karar sayılı ilamında; davacı tarafın, davalı … Ltd. Şti aleyhine … ve … sayılı markaların hükümsüzlüğü ile http://www….com alan adını kullanmasının önlenmesi talepli davada, dava konusunun ve davalı tarafı farklı olduğu anlaşılmakla kesin hüküm itirazının reddine karar verildiği, Marka tescil kayıtlarından davacının 43.sınıfta “yiyecek ve içecek sağlanması” hizmet sınıfında tescilli …, …, …, …, … markalarının bulunduğu, markaların en eskisinin başvuru tarihinin 23.11.2004 tarihi olduğu, davalı tarafın ise dava dışı … Ltd. Şti nden … markasının kullanım hakkını devraldığına dair 11/12/2014 tarihli sözleşmeye dayandığı, sözleşmede; davalı şirketin restoran/lokanta olarak işletilen işyerinde “…” markasını kullanmasına izin verildiği, sözleşmede, kullanılmasına izin verilen markanın başvuru tarih ve numarasının bulunmadığı anlaşılmış, dava dışı şirketin Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan celbedilen 23.02.2011 tarihli … sayılı … markasının 30 ve 35. sınıflarda tescilli olduğu, davalının markayı 43. sınıfta “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinde” kullandığı, markanın bu sınıflarda kullanım hakkının marka sahibi ve davalı yönünden bulunmadığı, davalının bu sözleşmeye dayanarak … markasını 43. Sınıfta kullanamayacağı, Dosya kapsamındaki fotoğraflardan; davalının … ibaresini … Restorantının ismi olarak “baklava formunda bir yüzey üzerine … ibareleri yazılı büyük bir logo” şeklinde tabelasında ve yol cephesinde … ibareleri yazılı tabelada kullandığı, kullanılan logo’nun dava dışı … şirketinin … tescil numaralı markası ile aynı olduğu, markanın 43. sınıfı kapsamadığı ve 30. sınıfta tescilli olduğu emtialar arasında “…” ve “…” nin bulunmadığı, bu ürünlerin 29. sınıf emtialar kapsamına da girmediği, Bilirkişi raporu ile davalı tarafça kullanılan … adının, davacının tescilli … markaları ile, … ve …NDİ ibareleri dışında aynı olduğunun, … kelimesinin (zanaatini gereği gibi öğrenmiş, işinin ehli kimse) ve … (eğitim görmüş, sözü geçen, görgülü kimse) anlamında kullanıldığı, markaların hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin dikkat seviyesi düşünüldüğünde tüketiciler nezdinde iki işletmenin birbirine karıştırılma yada birbiri ile ilişkilendirilme ihtimalinin bulunduğu, davalının “…” ibaresini yiyecek ve içecek sağlanması hizmetinde kullandığı anlaşıldığından, bu kullanımın davacının tescilli markalarından kaynaklanan haklarına tecavüz teşkil ettiği tespit edildiğinden, marka hakkına tecavüzün tespitine, TTK 55/1-4 maddesi gereğince davalının basiretli tacir olarak, dürüstlük kuralına uygun olarak, ticari faaliyette bulunurken, başkasının faaliyetleri, işleri ve iş ürünleri ile karıştırılmaması için gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğundan, ancak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığından, davalının eyleminin haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, markaya tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, bu kapsamda yiyecek ve içecek sağlanmansı hizmetinde kullanılan … ibareli tabela, afiş, ilan, ambalaj, ürün tanıtım malzemesi, basılı kağıtlar ve ticari evrak üzerinde kullanılmasının önlenmesine ve hükmün ilanına” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Kartal Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2010/450 E. sayılı dosyası ile İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/285 E. sayılı dosyasındaki talepler huzurdaki dava ile AYNI olduğundan, davanın KESİN HÜKMÜN dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, 2-Mahkemece kesin hüküm itirazına gerekçe olarak gösterdikleri, İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/285 E. Sayılı dosyası ile neticeye bağlanmış olan hususlarda yeniden inceleme yapılarak usul kuralları ve müvekkilinin kazanılmış haklarının ihlal edildiğini, Mahkemenin gerekçeli kararında “Davacının ‘…’ ve ‘…’ ibareli şekil markalarının bulunduğu, … ibaresinin yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinde ayırt ediciliğinin bulunmadığı, ancak davacı şirket sahibinin isminden esinlenerek getirilen … ve … ibarelerinin markaya ayırtedicilik kazandırdığı, davalının markasal olarak kullandığı, … işletme adındaki … ibaresinin birebir aynı olduğu ve … yerine … ibaresi getirilmesinin kullanıma ayırtedicilik katmadığı” şeklinde değerlendirme yapıldığını, Ayırt edicilik hususuna ilişkin olarak İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/285 E. ve 2014/260 K. numaralı kararın gerekçesinde;‘’… ‘…’ kelimesi hizmetin niteliğini belirten tamamlayıcı bir ibare olduğundan tek başına yiyecek hizmetleri yönünden ayırt edici bir işlevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan ‘’…’’ ibaresinde … isminin bilinen yaygın bir ad olması, … kelimesinin de yine yaygın kullanıma sahip mesleki anlamda yeterliliği ifade eden bir kelime olması nedenleriyle tek başına ayırt edici özelliği zayıftır. Zayıf markaları koruma kapsamı oldukça dar olduğundan bazen bir harf değişimi bile karıştırma ihtimalini ortadan kaldırabilir… Sonuç itibariyle davalı markalarının işitsel kavramsal ve görsel olarak davacı markalarından farklı olduğu ve aralarında benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Markalar arasında benzerlik bulunmayışı karıştırma ihtimalini bertaraf eder niteliktedir’’ denilmek suretiyle davalı markanın kullanım şeklinin davacı marka bakımından herhangi bir marka tecavüzü teşkil etmediği hususunun hükme bağlandığını, yerel mahkemenin ise; bu dosyada tüm sonuçları ve niteliği itibarıyla incelenmiş ve hükme bağlanmış olan ‘ayırt edicilik’ unsurunun yeniden tartışmaya açılarak –kesin hükme ilişkin düzenlenmiş ve kamu düzeninden olan- tüm usul kurallarının hiçe sayıldığını, 3-Yerel Mahkemede davacı markasının zayıf marka statüsüne girdiği ve tam bir korumadan yararlanmasının mümkün olmadığına ilişkin açıklama yapmalarına rağmen değerlendirilmediğini, Marka isminin yaygın bir gıda sektörünü ifade eden, herkesin kullanımına açık olan ve kimsenin tekeline bırakılamayacak olan bir sıfat ile birlikte, yaygın kullanılan bir özel ismin soyadı olmaksızın birleşimiyle oluştuğundan, ayırt ediciliğinin son derece düşük olduğunu, Ulusal ve uluslar arası mevzuat nezdinde de bu hususun içtihatlarla sabit olduğunu, “Kendiliğinden veya piyasada sahip oldukları tanınmışlık nedeniyle yüksek ayırt ediciliğe sahip olan markalar, ayırt edici gücü düşük olan markalardan daha geniş koruma elde ederler (paragraf 18).”Avrupa Adalet Divanı Canon v. MGM davası (C-39/97) Marka hukukunda faaliyet gösteren uzmanların görüşlerininde ilgili içtihat doğrultusunda olduğunu, (Dilek Cengiz, Türk Hukukunda İktibas veya İltibas suretiyle Marka hakkına tecavüz ilgili Yargıtay kararları) 4-İstanbul Anadolu 1. FSHM 2016/108 E. sayılı dosyasında davalı marka sahibi … hakkında ‘’… ibaresi ile kullandığı, markanın asıl unsurlarını değiştirmeksizin farklı kombinasyonlarda kullanımının markaya uygun kullanım olarak kabul edildiği ve davalının tescilli markasından kaynaklanan haklarını kullandığı kanaatine varılmıştır.’’ denilmekle marka sahibinin markasını asıl unsurlarını değiştirmeksizin farklı kombinasyonlar ile kullanma hakkına haiz olduğu yönünde değerlendirme yapıldığını ve bu sebeple davanın reddine karar verildiğini, Huzurdaki dosyada ise, davalının “…” ibaresi ile ilgili olarak; işletme adının davacının tescilli markalarından kaynaklanan haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği, davacının markalarının ortalama tüketici kitlesine hitap ettiği, ortalama tüketici kitlesinin dikkat seviyesi düşünüldüğünde tüketiciler nezdinde iki işletmenin birbirine karıştırılma yada birbirleri ile karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varıldığnı, Aynı markanın farklı kombinasyonlarda kullanma hakkını yalnızca markanın tescilli sahibine bahşedip, marka sahibi ile akdedilmiş hukuka uygun lisans kullanım anlaşması çerçevesinde bu markayı kullanmakta olan müvekkiline karşı farklı bir tutum benimsenmiş olmasının çelişkili olduğunu, ‘…’ ve ‘…’ ibarelerinin kavramsal içeriklerinin benzerliğinden hareketle, halkın iki marka arasında ilişki kurabilecek olmasının, tek başına, karıştırılma ihtimali sonucuna ulaşmak için yeterli bir neden olmadığını, (Avrupa Adalet Divanı, ‘Sabel’ kararı -11/11/1997, C-251/95) (para. 26) 5-Dava dışı marka sahibi …’nın, dava konusu marka hakkına ilişkin ilk başvurusunu TPE’ne 2008 tarihinde gerçekleştirdiğini ve bu tarihten itibaren kendi adı ve unvanı ile birlikte sektörde basiretli bir tacir olarak faaliyet gösterdiğini, ürünlerinin kalitesi ve lezzeti ile zaman içerisinde kendi müşteri portföyünü oluşturup şubeleştiğini, Türkiye genelinde toplam 8 adet … lokantası açmış/açılmasına izin vermiş bir zincir olduğundan, üçüncü kişilerin davacıya ait marka itibarından yararlanma ihtiyacı içerisinde olacağının kabul edilemeyeceğini, 6-Dosyaya ibraz edilen marka lisans sözleşmelerinde …’nın şubesi olarak faaliyet gösteren işletmeler ile bilhassa 30. ve 35. sınıf faaliyet alanına dahil olacak biçimde satış odaklı sözleşmesel ilişki kurulduğunu, restorancılık faaliyetinin münhasır olarak … üzerinde bırakıldığını, bu nedenle …’ya ait … sayılı ‘’…’’ markasının 43. sınıfta tescili bulunmaması nedeniyle adı geçen işletmelerin marka lisans sözleşmesine dayalı kullanım hakkına dayanamayacağı yönündeki iddianın hukuki dayanağı olmadığını, 7-Müvekkilinin eyleminin TTK m.55/1-4 kapsamında haksız rekabet teşkil ettiği sonucuna varılmış ise de; daha önce görülen 2016/108 E. sayılı dosyaya sunulan raporda ‘’… ile uğraşanların ‘…’ ibaresini kullanmalarının engellenemeyeceği, ‘’…’’ ve ‘’…’’ markalarındaki asli ve ayırt edici unsurun, ‘…’ değil de ‘…’ ve ‘…’ ibareleri oluşu, davalının … restorancılığı faaliyetinde kullanabileceği 43. sınıfta tescilli ‘…’ markasının bulunması nedeniyle davalının ilgili markayı kullanım şeklinin haksız rekabet teşkil etmediğinin belirtildiğini, …, …, … Restoranın ‘’…’’ markası bakımından sunmuş oldukları hizmetin …’nın iştigal ettiği restorancılık faaliyeti kapsamında sağladığı ürünlerin satışından ibaret olup, bu faaliyetler de markanın tescil sınıfı ile uyumlu olmak üzere 30. ve 35. sınıflar dahilinde değerlendirildiğini, 43. sınıf faaliyet alanına girmediğini, davacı ile aynı tescil sınıfında bulunmayan söz konusu işletmelerin faaliyetlerinin haksız rekabet teşkil etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Davacı …; bir merkez bir şube olmak üzere 2 işletmeye sahipken, müvekkili firmanın hali hazırda 8 şubeye sahip; İstanbul’un pek çok semtinde hizmet veren; menüsünde dönerden başka ürünler de bulunan bir işletme olduğunu, davacının merkez şubesinin Maltepe ilçesinde, davalının merkez şubesinin ise Ataşehir ilçesinde olması sebebiyle, ortalama tüketici nezdinde karışıklık yaratacak yakınlıkta olmadıklarını, Kartal Fikri ve Sinai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2010/450 E. Sayılı dosyasına sunulan bilirkişi raporunun 12. sayfasının C. Bendinde müvekkilinin “…” markasının seçiminde kötü niyetinin bulunmadığının belirtildiğini, müvekkili şirketin merkez şube ve bağlı bulunan şubelerinin davacı ile tamamen farklı muhitlerde konumlanmış olması, işletmenin ticaret unvanı ile birlikte kurucusu gerçek kişi ‘’…’’ isimli bir şahıstan devralınarak yıllar içerisinde emek sarfedilmiş ve geniş bir pazarlama ağına sahip yüksek bilinirliği olan bir markaya dönüştürülmüş olması, marka logolarının birbirlerinden tamamen farklı olması hususları bütün olarak göz önünde bulundurulduğunda, müvekkilinin iyi niyetli olduğunun açık olduğunu, 8-Davacı tarafından ‘’…’’ ve ‘’…’’ markalarının iptali için açılan İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai HHM’nin 2012/285 E. sayılı dosyasınını aleyhine sonuçlandığını, Kartal Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2010/450 E. ve 2011/357 E. sayılı ceza davalarının da beraat hükmü ile sonuçlandığından, davalı açısından ceza hukuku anlamında suç teşkil eden, borçlar hukuku anlamında haksız fiil ya da kusur teşkil eden bir eylemin mevcut olmadığının sabit olduğundan, haksız rekabetin varlığına gerekçe olarak gösterilecek bir kusurun varlığından bahsedilemeyeceğini, müvekkiline isnat edilebilecek herhangi bir kusurun mevcut olmadığının anılan dosyalarla kesinleştiğihi, Dava dışı … ve sözleşme ile lisans kullanım hakkını devretmiş olduğu şirketlerin kullanımında olan “…” ve “…” ve “…” tescilli markalarının davacının markası olan “…” ve “…” markaları ile görünüm ve kişiler üzerinde bıraktığı etki bakımından hiçbir benzerlik taşımadığını, Müvekkilinin ‘…’ şeklinde marka mevzuatına aykırı bir kullanımı varsa bile-hiçbir şekilde kabul manasına gelmemekle- bu durum davacının değil …’nın marka tescillerine aykırı bir kullanım anlamına geleceğinden, davacının kendi üstüne vazife olmayan bir konuda dava açarak talepte bulunmasının mantık dışı olduğunu, 9-Müvekkil aleyhinde ‘’haksız rekabet yönünden’’ ve ‘’markaya tecavüz yönünden’’ ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya hakkaniyete aykırı olduğunu, izah edilen gerekçelerle, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davalı vekili karar aleyhine istinaf yasa yoluna başvurmuştur. 1-Kesin hüküm dava şartı eksikliğinin söz konusu olabilmesi için, önceki davadaki tarafların, dava konusunun aynı olması gerekir. Kartal Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2010/450 E. sayılı dosyası eylemin cezai yaptırım yönüne ilişkin olup, hukuk mahkemesinin kararı yönünden kesin hüküm oluşturması mümkün olmadığından, bu dosya yönünden kesin hüküm istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. İstanbul Anadolu 1.FSHHM’nin 2012/285 Esas, 2014/260 Karar sayılı ilamı incelendiğinde; davacı … Ltd Şti, davalının … Tic. Ltd. Şti olduğu, dava konusunun davalı adına tescilli … nolu “…” markası ile … no’lu “…” markalarının hükümsüzlüğü, sicilden terkini ile davalı adına tahsis edilen http://www…com isimli alan adının terkini ve kullanımının önlenmesine verilmesine ilişkin olduğu, yapılan yargılama neticesinde hükümsüzlüğü talep edilen … ve … no’lu markalarının hükümsüzlüğüne ilişkin davasının davalı … markalarının davacının … ve … ibareli markaları ile benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunmadığından reddine, ancak davalının …com alan adının kullanımının tescilli markaları kapsamında bir kullanım olarak değerlendirilemeyeceği, davalının tescilli markalarında … ibaresinin yer almadığı ve … kompozisyonu üzerinde hak sahibi bulunmadığı, bu kapsamda davacının tescilli markasına tecavüz oluşturduğu, aynı zamanda davacının ticaret ünvanı ile de benzerlik gösterdiği ve haksız rekabet yarattığından bahisle internet sitesine erişimin engellenmesi ve alan adı kullanılmasının önlenmesine karar verildiği, kararın Yargıtay 11.H.D.nin 12.06.2015 tarihli kararı ile onanarak, tashihi karar talebinin reddi üzerine 21.04.2016 tarihinde kesinleştiği tespit edilmiştir. İstanbul Anadolu 1.FSHHM’nin 2012/285 Esas, 2014/260 Karar sayılı dosya davalısı farklı olduğu gibi, dava konusunun davalı adına tescilli … nolu “…” markası ile … no’lu “…” markalarının hükümsüzlüğü, sicilden terkini ile davalı adına tahsis edilen http://www…com isimli alan adının terkini ve kullanımının önlenmesine ilişkin olup, görülmekte olan davada, … tescil numaralı marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin olduğundan, dava konularının da farklı olduğu görüldüğünden, mahkemece kesin hüküm itirazının reddine karar verilmesinde yasal düzenlemelere aykırılık bulunmadığından, istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. 2-İstanbul Anadolu 1. FSHHM’nin 2012/285 Esas, 2014/260 Karar sayılı ilamında; 2011/26839 ve 2008/24125 no’lu markaların hükümsüzlüğüne ilişkin davanın davalı … markalarının davacının … ve … ibareli markaları ile benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunmadığından reddine karar verildiği tespit edilmiş olup, görülmekte olan davada ise; dosyada bulunan fotoğraflardan, davalının … ibaresini … Restorantının ismi olarak “baklava formunda bir yüzey üzerine … ibareleri yazılı büyük bir logo” şeklinde tabelasında ve yola cephesinde … ibareleri yazılı tabelada kullandığı, kullanılan logo’nun dava dışı … şirketinin … başvuru ve tescil numaralı markası ile aynı olduğu, … şirketinin markasının 43. sınıfı kapsamadığı ve 30. sınıfta tescilli olduğu emtialar arasında “…” ve “…” nin bulunmadığı, ürünlerin 29. sınıf emtialar kapsamına da girmediği, markaların hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin dikkat seviyesi düşünüldüğünde tüketiciler nezdinde iki işletmenin birbirine karıştırılma yada birbiri ile ilişkilendirilme ihtimalinin bulunduğu, tespiti yapılmıştır. Mahkemece alınan raporda, İstanbul Anadolu 1.FSHHM’nin 2012/285 Esas, 2014/260 Karar sayılı ilamında tespit edilen taraf markalarının benzerlik ve karıştırılma ihtimali tartışılmamış, davalının kullanımının tescilli olduğu sınıfta olmadığı ve mevcut hali ile kullanımın ortalama tüketici kitlesi nezdinde iki işletmenin birbirine karıştırılma yada birbiri ile ilişkilendirilme ihtimalinin bulunduğu tespiti yapıldığından, davalı kullanımına ilişkin aynı konuda taraflar arasında daha önce görülerek sonuçlanan bir dava bulunmadığı gibi, önceki davaya konu olan markalar, … ve … no’lu markalar olmasına rağmen görülmekte olan dava farklı olarak … tescil numaralı markaya ilişkin olduğundan, ‘ayırt edicilik’ unsurunun yeniden tartışmaya açılarak -kesin hükme ilişkin düzenlenmiş ve kamu düzeninden olan- tüm usul kurallarının hiçe sayıldığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 3-Davacının marka sahibi olmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Kullanımı 11/12/2014 tarihli marka kullanım hakkı sözleşmesine dayanmakta olduğundan, kullanımının sınırları sözleşme kapsamı ile belirlenir. Toplanan deliller sonucu, sözleşme kapsamı dışında 43. sınıfta kullanımının olduğu tespit edildiğinden, lisans sözleşmesini aşan kullanım, 556 sayılı KHK’nin 61. maddesinde düzenlenen marka hakkına tecavüz sayılan eylemlerden d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek” kapsamında kalmaktadır. Davacı markasının zayıf marka olması davalı eyleminin marka hakkına tecavüz oluşturduğu sonucunu değiştirmeyeceğinden, zayıf marka itirazlarının nazara alınmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 4-556 sayılı KHK’nin 9. maddesindeki; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir.” düzenlemesi uyarınca markayı tescilli olduğu sınıfta ve tescilli olduğu şekli ile kullanma yetkisi münhasıran marka hakkı sahibine ait olup, bu hakkı marka hakkı sahibinden devir alan 3. kişi devir aldığı hak ile sınırlı olarak kullanabilir. 43. sınıfta … tescil numarası ile “…” markasının … adına tescilli olması sebebiyle marka sahibi olarak, markasının çeşitli versiyonlarını kullanması yasadan kaynaklıdır. Davacı marka sahibi olmadığı için sadece lisans sözleşmesine dayanabilir. Dosya içerisinde mevcut 11/12/2014 tarihli marka kullanım hakkı sözleşmesinde “…” markasının kullanım hakkının verildiği, açıkça 43. sınıfta … tescil numarası ile … adına tescilli “…” markasının kullanım hakkı verilmediği, davalı vekilinin de 43. sınıfta kullanım hakkının dava dışı … üzerinde bırakıldığını ikrar ettiği dosya kapsamı ile sabittir. Lisans sözleşmesinde tanınmayan bir hakkın davalı tarafça kullanılması mümkün olmadığından, davalının kullanma hakkını devir aldığı marka … sayılı ve yalnızca 30. ve 35. (kahve, kakao..içecekler, makarna, mantı, .., fırıncılık mamulleri,… arı sütü,…buzlu çay, şekerleme vd) sınıflarda tescilli olup “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”ni (43. sınıf) kapsamadığından, davalının markayı 43. sınıfta kullanma ve markanın farklı versiyonlarını kullanma hakkı bulunmadığından, davacıya karşı farklı tutum benimsenmesi söz konusu olmadığından, istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 5-Dava dışı marka sahibi …’nın, dava konusu marka hakkına ilişkin ilk başvurusunu TPE’ne 2008 tarihi itibariyle gerçekleştirdiğini ve bu tarihten itibaren kendi adı ve unvanı ile birlikte sektörde basiretli bir tacir olarak faaliyet gösterdiğini, ürünlerinin kalitesi ve lezzeti ile birlikte zaman içerisinde kendi müşteri portföyünü oluşturup ve şubeleşme yoluna gittiğini, Türkiye genelinde toplam 8 adet … lokantası açmış/açılmasına izin vermiş bir zincir olduğundan, üçüncü kişilerin davacıya ait marka itibarından yararlanma ihtiyacı içerisinde olacağını kabul etmenin mantık kurallarıyla bağdaşmadığına ilişkin savunma … ile davacı arasında görülecek davada nazara alınması gereken hususlardan olduğu gibi, mahkemece davalı tarafın davacının markasının ününden yararlanmak istediğine ilişkin tespit bulunmadığından, istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 6-Dava dışı 43. sınıfta … tescil numaralı “…” markası … adına tescilli olup, 556 sayılı KHK’nin 9. maddesindeki; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir.” düzenlemesi uyarınca 43. sınıfta sadece … ve 43. sınıfta kullanım hakkı için lisans sözleşmesi yaptığı 3. kişiler kullanabilir. Bilirkişiler tarafından lisans sözleşmelerinde mutad uygulamanın lisans hakkı tanınan markaların tescil numaralarının ayrı ayrı yazılması şeklinde olduğu belirtilmiştir. Davalı ile … arasındaki 11/12/2014 tarihli marka kullanım hakkı sözleşmesinde “…” markasının kullanım hakkı verildiği tespit edilmiş olup, açıkça 43. sınıfta … tescil numarası ile … adına tescilli “…” markasının kullanım hakkı verilmediğinden, davalı vekili de 43. sınıfta kullanım hakkının dava dışı … üzerinde bırakıldığını ikrar ettiğinden, lisans sözleşmesinde tanınmayan bir hakkın davalı tarafça kullanılması mümkün olmadığından, davalı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 7-Davacının markayı … ile aralarındaki 11/12/2014 tarihli marka kullanım hakkı sözleşmesi ile kullandığı, sözleşmede açıkça 43. sınıfta … tescil numarası ile … adına tescilli “…” markasının kullanım hakkının verilmediği gibi, davalı vekili de 43. sınıfta kullanım hakkının dava dışı … üzerinde bırakıldığını ikrar etti dosya kapsamı ile sabittir. Lisans sözleşmesinde tanınmayan bir hakkın davalı tarafça kullanılması mümkün değildir. Davalı tacir olup, TTK 18/2. maddesi uyarınca ticari iş ve ilişkilerinde basiretli davranmak zorundadır. Lisans sözleşmesinde markayı 43. sınıfta kullanamayacağını bilmesi gerekip, basiretli tacir vasfı sebebiyle bilmediğini iddia edemeyeceğinden, hakkı olmadığı halde kullanım iyi niyetli kabul edilemez. … tescil numaralı “…” markası TPMK’da 30 ve 35. sınıfta tescilli olduğundan, davalının sözleşme ile kendisine lisans hakkı verilmeyen 43. sınıftaki kullanımı, bilirkişi raporundaki “taraf markalarının logolarındaki şekil unsurunun sözcükleri geri planda bırakır şekilde öne çıkmadığından, ortalama tüketici kitlesinin “…” ve “…” markalarını birbirine karıştırması veya birbiri ile ilişkilendirmesi ihtimali olduğuna” ilişkin tespit nazara alındığında, TTK 55/1-4. maddesinde yer alan başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri ve işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak kapsamında haksız rekabet oluşturacağından, davalının eyleminin haksız rekabet oluşturmayacağına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 8-Marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ile 556 Sayılı KHK gereğince tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin taleplerin ileri sürülebilmesi için davalının kusurlu olması şart değildir. (Yargıtay HGK’nun 15/01/2014 tarihli 2013/11-1138 esas ve 2014/16 karar) Bu eylemlerden dolayı tazminat söz konusu olduğunda kusurun varlığı aranacağından, davacı tarafın dosya kapsamında tazminat talebi bulunmadığından, TTK 55/1-4 maddesi gereğince başkasının faaliyetleri, işleri ve iş ürünleri ile karıştırılmaya yol açacak önlemleri almak haksız rekabet olduğu hüküm altına alındığından, bilirkişiler tarafından davalı kullanımının karıştırılmaya yol açtığı tespit edildiğinden, davalı tarafın haksız rekabet oluşturacak kusurunun bulunmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 9-Davacı taraf marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi isteği ile dava açmıştır. Marka hakkına tecavüzün tespiti ve önlenmesi talebi 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’ndan, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi talebi TTK’dan kaynaklanmaktadır. Davacı tarafın her biri ayrı bir dava konusu olabilecek taleplerini tek bir dava içinde talep etmiş olması HMK’nun 110. maddesi gereğince dava yığılması niteliğinde olup, kabul edilen isteklerin her biri için davacı yararına ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğinden, (Yargıtay 11. HD’nin 18/04/2018 tarihli 2016/9281 esas ve 2018/2849 karar sayılı ilamı) mahkemece haksız rekabet ve markaya tecavüz yönünden ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık olmadığından istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 15/05/2018 tarih ve 2017/380 E. 2018/170 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 28/04/2022