Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/946 E. 2022/506 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/946
KARAR NO: 2022/506
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/03/2018
NUMARASI: 2015/590 E. – 2018/333 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının 10.10.2014 tanzim ve 10.05.2015 vade tarihli 37.158,00 TL’lik bonoya dayalı olarak İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … E. dosyasında takip yaptığını, müvekkiline kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılacak takiplerde ödeme emri tebliğ edildiğini, müvekkil şirketin ödeme emrini 02.06.2015 tarihinde tebellüğ ettiğini, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı takip dosyası müstenidi bonoda müvekkili şirketin imzasının bulunmadığını, takip konusu bonoda şirket yetkililerinin imzasının bulunmadığını, müvekkili şirketin çift imza ile temsil ve ilzam edildiğini, ancak takip dayanağı bonoda tek imza bulunduğunu ve o imzanın da şirket yetkililerine ait olmadığını, müvekkili şirketin borçlu olmadığı halde yapılan takip sebebiyle haciz tehdidi altına girdiğini ileri sürerek takip dayanağı bonodaki imza müvekkil şirket yetkililerine ait olmayan mezkur bonodan dolayı müvekkil şirketin davalı / alacaklıya borçlu olmadığının tespitine, masraf ve vekaletin davalı alacaklıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Takibe konu bonodaki borçlu şirket kaşesi üzerinde imzası olan şahsın … olduğunu, bu şahsın borçlu şirketi temsilen müvekkil şirketle sözleşmeler ve protokoller imzaladığını, bu belgelerde şirketin kaşesinin de olduğunu, borçlu şirket ile müvekkili arasında bir sözleşme yapıldığını ve bu sözleşmeyi de …’ın imzaladığını, bu kapsamda müvekkil şirketin … Turizm’e hizmet verdiğini, fatura kestiğini, karşılığında … Turizm’ den ödemeler aldığını, borçlu şirketin şirketi temsilen …’ ın yaptığı işlemlerin hiçbirine itiraz etmediğini ve hepsini kabul ettiğini, bu iş ve işlemlerin tarafların banka kayıtlarında ve ticari defterlerinde sabit olduğunu, Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, şirket yetkilisi sıfatıyla yapılan işlemlerde buna ses çıkarmadığı ve daha önce yapılan işlemlerle temsil konusunun teamül halini aldığı durumlarda “zimni kabul” ün olduğunu ve bono tanzimi ile ilgili özel yetki olmasa bile şirketin sorumlu olacağına karar verdiğini, somut olayda, şirket yetkilisinin daha önce de şirket adına kambiyo senedi tanzim ettiğini, bunu yetkili bulunan oğlunun sözlü yönlendirmesi ile yaptığını, bu yetkinin verildiği hususunda da şirket yetkilisinin kabulünün bulunduğu hususlarının diğer dava dosyaları ve kesinleşen karar ile sabit olduğunu, davaya ve takibe konu senedin 10.10.2014 tarihinde keşide edildiğini, …’ ın yetkisiz bir şekilde senedi keşide ettiğini iddia eden … Turizm’in, bu zamana kadar ilgili şahıs hakkında herhangi bir şikayette dahi bulunmadığını, şikayet veya itiraz bir yana, keşideci şahsın hala davacı / borçlu şirketin temsilcisi olarak hareket etmekte ve işlemler yapmakta olduğunu, …’ın bu zamana kadar şirketin tam yetkilisi gibi davrandığını ve halen de davranmaya devam ettiğini, müvekkilinin kötüniyetli olmadığını, davacının tazminat isteminin haksız olduğunu ve bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilerek davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine yükletilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Somut olayda, ispat yükü davalı alacaklıya ait olup davalı alt ilişkiden mücerret kambiyo senetlerinden olan bonoya dayanmaktadır. Davacının iddiası ise, davacı şirket yetkilisi olmadığı halde dava konusu bonoda imzası bulunan …’ın düzenlemiş olduğu bonodan dolayı davacının borçlu olmadığı yönündedir. Bu durumda ispat yükü yer değiştirdiğinden davacı iddiasını ispat ile yükümlüdür. Taraflar arasında 2014 yılı içerisinde işlemiş hesap bulunduğu, davacı … Turizm Seyahat Acentesi A.Ş. yetkilisi … tarafından …’ a 03/03/2014 tarihli Bakırköy … Noteri … Yevmiye Nolu ‘Vekaletname’ verildiği, Davalı … Tic. Ltd. Şti. ile Davacı … Turizm Seyahat Acentesi A.Ş. adına … tarafından imzalanmış 01.12/2014 tarihli, 12 maddelik ‘Protokol’ bulunduğu sabittir. İstanbul 14. İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/575 E, 2015/1087 karar sayılı kararı ile …’a verilen vekaletnamede şirket adına kambiyo senedi düzenlemeye ilişkin verilmiş açık bir yetki bulunmadığı ve …’ın bonoya attığı imzanın davacı şirketin sorumluluğunu doğurmayacağı kabul edilmiş ise de, dar yetkili icra mahkemesince yapılan sınırlı incelemenin dayanak alınamayacağı, …’ın daha önce de davacı şirket adına tasarruf işlemleri yaptığı, taraflar arasındaki protokolde imzası bulunduğu, bu işlemleri davacı yetkilisi …’ın noterden verdiği vekaletname ile yaptığı, davaya konu bononun da bu şekilde düzenlendiği, taraflar arasında teamül haline gelen bu uygulamanın üçüncü kişileri de bağlayacağının kabulü gerektiği (Yargıtay HGK 211/12-2011/644 sayılı kararı bu doğrultudadır) dikkate alınarak vekaletin kapsamını düzenleyen TBK 504. maddesinin amir hüküm olmayıp her zaman için aksi belirli koşulların varlığı ile uygulanabilir özelliği sebebi ile davacı şirket yetkilisinin işlemi kabul etmiş olması karşısında TBK 504. maddesindeki koşulların artık aranmayacağı, bu şekilde işlem yapılıp şirket yetkilisi tarafından buna ses çıkarılmamış, daha önce de bu tür işlemler yapılagelmiş ve teamül halini almış olup zımni kabulün varlığı söz konusu olacağından adına işlem yapılan davacı şirketin sorumluluğunun kabulü ile davanın reddine, icra takibinin durdurulmuş olması sebebi ile davalı alacaklının alacağını geç almasından doğan zarar için davalının tazminat talebinin kabulü ile, İstanbul … İcra Müdürlüğünün… E sayılı icra dosyasına konu asıl alacağın (37.158,00 TL) % 20 si oranında tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Taraflar arasında teamül haline gelmiş bono ve çek imzalama gibi borçlandırıcı tassarruf işlemleri bulunmadığını, yerel mahkemenin kabul ettiği şekilde taraflar arasında teamül haline gelmiş çek, senet imzalama veya faturalaşma olmadığını, bilirkişi raporunda sadece, davalı şirket defterlerinde, davalı şirketin davacı şirkete 30.09.2014 tarihli … nolu “ Umre Yurtdışı Konaklama Hizmeti, Umre Yurtdışı Vize Barkot Hizmeti” açıklamalı 42.705.47 TL.tutarlı fatura düzenlediğinin belirtildiğini, bunun dışında herhangibir tasarruf işleminden bahsedilmediğini, davacı müvekkili şirkete böyle bir fatura tebliğ edilmediğini, bilirkişi raporunda, bu faturanın davacı müvekkili şirket defterlerinde kayıtlı olduğuna ilişkin herhangi bir tespit bulunmadığını, davalı tarafından düzenlenen ve müvekkili şirkete tebliğ edilmeyen ve sadece davalı defterinde görülen 30.09.2014 tarihli fatura dışında taraflar arasında herhangi bir tasarruf işlemi olmadığını, tek yanlı olarak düzenlenmiş bir faturaya dayanarak taraflar arasında teamül haline gelmiş tasarruf işlemlerinden bahsederek davayı reddeden yerel mahkeme kararının somut olaya/dosya gerçeklerine aykırı olduğunu, kararda, davacı tarafından verilen vekaletnamenin ve bu vekaletnameye dayalı olarak vekilin “Protokol” imzalamasını borçlandırıcı tasarruf işlemi olarak kabule imkan bulunmadığını, vekil tarafından yapılan ve borçlandırıcı nitelikte olmayan işlemlerin tasarruf işlemleri olmadığını, bu işlemlerin vekile vekaletnamede olmayan “borçlanma” ve kambiyo taahhüdünde bulunma/bono imzalama yetkisi vermediğini, kanunun borçlandırıcı işlemler için “özel yetki” gerektiğini düzenlediğini, -Dava konusu 10.10.2014 tanzim 10.05.2015 vade tarihli bono, müvekkili şirket defterlerinde bulunmadığı gibi davalı şirketin ticari defterlerinde işlenmediğini, defterde dahi bulunmayan senedin kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisi olmayan yetkisiz vekil tarafından imzalanmış bulunmasına ve taraflar arasında bir tek dahi borçlandırıcı tasarruf işlemi bulunmamasına rağmen yerel mahkemenin davayı reddetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, -Dava konusu bonoda imzası bulunan vekilin vekaletnamesinde kambiyo taahhüdünde bulunma/bono imzalama yetkisi olmadığını, tacir sıfatını haiz davalı/alacaklının vekaletnamede özel yetki bulunmadıkça vekilin kambiyo taahhüdünde bulunamayacağını/bono imzalayamayacağını bilmesi gerektiğini, yetkisiz vekil tarafından imzalanan dava konusu bonodan müvekkili şirketin sorumlu tutulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu bu sebeple kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu bonodaki borçlu şirket kaşesi üzerinde imzası olan …’ın, çeşitli zamanlarda davacı/borçlu şirketi temsilen sözleşmeler ve protokoller imzaladığını, bu belgelere şirketin kaşesini de vurduğunu, … Turizm adına müvekkili firma ile muhatap olan başkaca kimse bulunmadığını, umre sezonunda şirket tarafından müvekkiline verilen bir taahhütnamede …’ın şirket adına imza attığını ve evrakın da … Turizm antetli olduğunu, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; Menfi tespit davasıdır. Davacı eski çalışanının ticari vekil olduğunu ancak yetkisi olmadığı halde borçlandırıcı senet düzenlediği iddiası ile, şirketin borçlu bulunmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 504/3. maddesinde; “Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre vekilin vekaletnamesinde kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisi varsa asil adına çek düzenleyebilir. TBK 551. maddesinde ise “Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez” şeklinde düzenlenmiştir. Bu hükümden hareketle ticari mümessillik ile ticari vekalet arasındaki farkları ana hatlarıyla şöyle sıralayabiliriz:Ticari mümessil, bir işletmenin tüm işlerini idare etmekle görevlendirildiğinden, onun, işletmenin hem olağan, hem olağanüstü nitelikteki bütün işleri yapmaya yetkisi vardır. Buna karşılık genel yetkili ticari vekil, işletmenin sadece olağan (mutad) işleriyle sınırlı temsil yetkisine sahiptir. Olağanüstü işlemleri yapabilmesi için, işletme sahibinin öz yetkisine ihtiyaç vardır. Belli bir işin ya da işlemin ifasıyla görevlendirilen sınırlı (özel) yetkili vekillerin sahip oldukları temsil yetkilerinin kapsamı ise, kendilerine bırakılan iş ya da işlemin niteliğine göre belirlenir.Ticari vekil, özel yetki verilmedikçe tacir adına ödünç alamaz, kambiyo taahhütlerinde bulunamaz ve davacı veya davalı olarak mahkemelerde taciri temsil edemez (BK. 453/2; TBK 551/2). Oysa ticari mümessil, bu tür işlemleri dahi yapma yetkisine sahiptir. Nihayet, ticari mümessilin temsil yetkisinin ticaret siciline tescili gerekirken (BK 449/II-III); ticari vekilin temsil yetkisi sicile tescil edilemez (HGK’nun 19.06.2013 t. 2013/12-2 E., 2013/866K. Sayılı Kararı).Tüm bu açıklamalar gereğince somut olay değerlendirildiğinde;  Davada …’in ticari mümessil mi ticari vekil mi olduğu hususunun çözümlenmesi gerekmektedir. Dosya arasında mevcut belgelerin incelenmesinde; TBK’nun 453/2 maddesine göre ticari vekil açık yetki verilmedikçe kambiyo taahhütlerinde bulunamayacağı halde aynı yasanın 450/1 maddesi uyarınca ticari mümessilin, iyi niyetli 3. Kişilere karşı müessese sahibi hesabına kambiyo taahhütlerinde bulunma yetkisine haiz olduğu, …’e verilen vekaletname içeriği ve kapsamış olduğu yetkiler incelendiğinde ticari mümessil olduğunun kabulü gerektiği (Yargıtay 12.HD.’nin 02/10/2017 tarih ve 2016/20093 E.-2017/11711 K.sayılı ilamı), davalı şirketin kötü niyetinin ispatlanamaması sebebiyle, söz konusu bono sebebiyle davacı borçlu şirketin sorumlu olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/03/2018 tarih ve 2015/590 E., 2018/333 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 31/03/2022