Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/94 E. 2020/274 K. 05.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/94 Esas
KARAR NO: 2020/274
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy(kapatılan) 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 03/03/2017
NUMARASI: 2013/282 E. – 2017/48 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 05/11/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı- karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle; davacıya ait “…” markaları ile iltibas oluşturan davalı taraf adına tescilli … nolu ve … nolu markaların hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, davacının kullanımının tescilin dışında olması ve davacı markasına benzeterek kullanması nedeniyle de marka hakkına tecavüzün men’ine, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın tespit tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, hükmün ilanına, karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı-karşı davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; “…” markasının gerçek hak sahibinin davacı olmadığını, markaya tecavüz ve haksız rekabetten söz edilemeyeceğini, … nolu marka yönünden 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, asıl davanın reddine, karşı dava olarak da davacı karşı davalı adına tescilli … nolu ve … tescil nolu markaların 556 sayılı KHK’nin 14, 35, 42.maddeleri uyarınca kullanmama ve kötü niyetli tescil nedeniyle, … nolu markanın ise 556 sayılı KHK’nin 7/1-ı, 8/1-b, 35, 42.maddeleri uyarınca iptal hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Taraflar arasındaki itilaf konusu asıl dava yönünden davalı adına TPMK ‘da 2013/32261 tescil nolu marka ile 2012/01190 tescil nolu markanın hükümsüzlüğüne, davalının müvekkilinin tescilli markasından doğan haklarını, adına tescilli markaya benzetmek suretiyle kullanarak marka hakkına tecavüzün önlenmesi, maddi ve manevi tazminat, karşı dava yönündün karşı davalı adına tescilli … tescil nolu markanın 556 sayılı KHK’nin 14. maddesi gereğince 5 yıllık kullanmama sebebiyle iptaline, karşı davalının … tescil nolu markanın 556 sayılı KHK’nin 14 ve 35.maddeleri gereğince hükümsüzlüğüne, … tescil nolu markanın 556 sayılı KHK’nin 35.maddesi gereğince hükümsüzlüğüne ilişkindir. Karşı davacının davalı adına tescilli … tescil nolu ve … tescil nolu markaların 556 sayılı KHK’nin 14.maddesi gereğince iptali talep edilmiş ise de, davacının dayanağı olan hukuki neden Anayasa Mahkemesinin 09.01.2017 tarihli kararı ile iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararları derhal uygulanması gerektiğinden davacının dava açarken dayandığı hukuki sebep ortadan kalkmış olmakla bu markalara ilişkin kullanmama sebebiyle iptale ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesi durumunda başvuru tarihi itibariyle geçersiz sayılacağından öncelikle karşı dava yönünden davalı karşı davacı adına tescilli markaların 556 sayılı KHK’in 35.maddesine göre hükümsüzlük talebi değerlendirilmiştir. Esas davada, davacı taraf “…” kaynak markasını gerekçe göstererek davalı adına tescilli … “…” ve … nolu “…” ibareli markaların hükümsüzlüğünü, 556 sayılı KHK’nin 7/b, 8/b, 8/3 ve 35. Madde kapsamında hükümsüzlüğüne talep etmiştir. Davalıda bu markalara dayanarak davacı markasının dava dışı bir firmanın tanınmış markası olduğunu, davacı taraından markanın kötü niyetle tescil edildiği iddiasıyla davacı adına tescilli …, … tescil nolu markaların hükümsüzlüğüne talep etmiştir. Davacı dayanak markaları “…” “…”, “…” markalarıdır, davalı markası ise “…” markasıdır, Davacı markasının başında yer olan … ve … markaları zayıf markalarıdır, markanın esas unsuru “…” ibaresidir, markaların yazılış, okunuş, fonetik olarak ayırt edilmeyecek derecede benzer niteliktedir, “… ” ve “…” markaları aynı şekilde telaffuz edilmektedir, … ve … harfleri yazılışı farklı olsa da kulakta bıraktığı tını aynıdır, yazılışları arasındaki bu ufak farklılık markaların her birine de ayırt edicilik kazandırmamaktadır, ayrıca markaların aynı tekstil sektöründe kullanıldığı gözönüne alındığında KHK’nin 8/b bendinde geçen halk ibaresinin aynı olduğunu göstermektedir, ibareleri ayırt edilemeyecek derecede aynı olan “…” ve “…” markalarının aynı tüketici çevresinde kullanılması halk nezdinde karışıklığa yol açacağı ve bu durumun markalar arasında iltibasa neden olacağı açıktır. Davalı tarafından hem farklı sektörde olan hemde dava dışı “…” şirketinin “…” markasının hak sahibi olduğu, markasının tanımış marka olduğu 7/ı bendinin mutlak red nedeni olduğundan markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Dava dışı şirket ile davacı taraftan hangisinin “…” markası üzerinde hak sahibi olduğu davamızda değerlendirilemez, ayrıca İstanbul 1 FSHHM nin 2013/139 Esas sayılı dosyasının kesinleşmiş kararında 3.şahıs şirketin sessiz kalma suretiyle hak kaybına uğradığı belirlenmiş, 3. Şahıs şirketinin hükümsüzlük talebi reddedilmiştir. Davacı tarafından ” … ” markası olarak … tescil no ile 03.10.2001 tarihinde tescil edilmiştir, davalı “…” markasının ilk tescil tarihi ise 03.12.2003 tarihidir, davalı tarafından, davacı tarafın tescil tarihi olan 03.01.2001 tarihinden önce de markanın kullanıldığına dair bir belge sunulmamıştır, bu durumda davalı ve davacı taraflardan hangisinin “…” markası üzerinde üstün hak sahibi olduğu değerlendirildiğinde, karşı davacının, karşı davalı adına tescilli …, … tescil nolu markaların hükümsüzlüğünü talep etme hakkı bulunmadığından, karşı davanın reddine karar verilmiştir. Esas dava yönünden, davacı davalı adına tescilli … ve … tescil nolu markaların KHK’nin 42.maddesi gereğince sicilden terkinini talep etmiştir. Bu maddeye göre tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açılması gerekir, ancak 5 yıllık süre markanın iyiniyetle tescil edildiği hallerle sınırlıdır, marka tescilinin kötü niyetli olması halinde markanın hükümsüzlüğü davası her zaman açılabilir, gerek yargıtay gerekse doktrinde tanınmış markalar için uygulanan 5 yıllık dava açma süresinin, tanınmış olmayan markalar içinde uygulanması gerektiği aksi halde dava açma süresinin sınırsız kabul edilmesinin MK’nun 2 ve sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkelerine aykırı düşeceği benimsenmiştir. Somut olayda hükümsüzlüğü talep edilen markalardan biri olan … nolu “…” markasının tescili için 03.12.2003 tarihinde başvurulmuş marka 03.06.2005 tarihinde tescil edilmiştir, 5 yıllık dava açma süresi tescil tarihinden itibaren başlamaktadır. Davanın açılış tarihi 13.06.2013 olduğu göz önüne alındığında 5 yıllık dava açma süresi dolmuştur. Ancak tescilde kötü niyet olması durumunda hükümsüzlük davası bir süreye tabi değildir, davalının kötü niyetli tescil işlemini gerçekleştirdiği iddia edilmiştir. Aynı sektörde faaliyet gösteren ve tescilli hak sahibi olan davacı mevcut iken ayırt edilemeyecek derecede benzer olan “…” markasını yine ayırt edilemeyecek derecede benzer olarak kullanmaya başlamıştır. Ayrıca “…” işareti her tarafından bulunabilecek bir marka değildir, ancak davalı tarafın kötü niyetli olması, dava açma süresinin sonsuz olduğu anlamına gelmemektedir. Davalı tarafından marka 8 yıldır kullanılmaktadır, davalı tarafın basiretle tacir gibi davranma yükümlülüğü gereğince davacı markasını bilmesi gerekiyorsa davacının da hem “…” hemde kullanımı 8 yıldır bilmediğini söylemek yine basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırıdır, sessiz kalma suretiyle hak kaybına uğramanın ilkesi dürüstlük ilkesi, çelişkili davranma yasağı, karşı tarafta uyandırılan güvenin korunması ilkeleri oluşturmaktadır. Somut olayda, aradan 8 yılın geçmiş olduğu, bu süre zarfında sessiz kalmak suretiyle hak kaybı ilkesinin uygulanması için uygun bir süre olduğu göz önüne alındığında, davacının hükümsüzlük talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı adına tescilli markaya davalının kendi markalarının tescil edildiği şekilde kullanmayarak davacının markasına benzetmek suretiyle kullandığından, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet iddiasında bulunmuştur. KHK göre markaya tecavüz halleri belirlenmiş olup, 9. maddesinde aykırılık da marka hakkına tecavüz oluşturur. Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve hizmetleri kapsayan bu nedenle halk tarafından işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması marka hakkına tecavüz sayılır, TTK’nun 54.maddesinde haksız rekabet filleri belirtilmiş olup, aldatıcı hareket veya iyi niyet kurallarına aykırılık suretiyle ekonomik rekabetin her türlü kötüye kullanılması haksız rekabet oluşturur. Bakırköy FSHHM nin 2012/205 D.İş dosyasında davacı taraf, davalının markayı haksız olarak kullandığı, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet iddiası ile tespit talebinde bulunmuş, düzenlenen bilirkişi raporunda davalının kullanımını tescil edildiği şekilden farklı olduğu, kullanımın davacı marka kullanımına benzetilmeye çalışıldığı belirtilmiştir. Davacı “…” markasının görselinde ve kullanımındaki … ve … harflerinin yazılışı özelliğe sahip olup, davacı taraf markasını kullanırken ürün poşetlerinde kırmızı üzerine beyaz veya beyaz üzerine kırmızı tercih etmektedir. Davalı kullanımında ise aynı yazı sitili ve aynı renk tercih edildiği, her ne kadar “…” markası davalı tarafın tescilli markası olsa da marka tescil edildiği yazı sitilinden farklı olarak , davacı yazı sitiline yaklaştırılarak gerçekleştirildiği, davalı tarafın markasının kullanımında … harfi … harfi gibi yazıldığı, … harfinin de aynı şekilde davacı markasına benzetildiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafın kullanım sırasında basiretli tacir gibi davranması iltibasa mahal vermeyecek nitelikte bir kullanım tercih etmesi, haksız rekabet oluşturmaması gerekmektedir. Aksi davranış marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturmaktadır. Davacı davalının marka hakkına tecavüz nedeniyle talep ettiği tazminatın 556 sayılı KHK’nin 66/c maddesi uyarınca markayı haksız kullanımın bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre hesaplanmasını istemiştir. Davacı örnek lisans sözleşmesi ibraz etmemiştir.İstanbul Ticaret Odası satışların %15 lisans bedeli olmalıdır yönünde genel bir görüşü bulunmakta olup, davacı ve davalının dava konusu markayı kullanarak ne kadar kazanç elde ettiği tespit edilememiştir. 29.02.2016 tarihli bilirkişi raporunda, davalının satış faturalarında ayırt edici özelliklerin belirtilmediğinden davaya konu ürünlerden kaç adet satıldığı tespit edilemediği, kemer düğmelerinde kullanıldığı faturalardan belirlenmiştir. Davalı taraf satın alınan 21.000 adet kemer düğmesine yönelik piyasada pantolon satışında bulunmuş olması durumunda 37.800,00 TL lisans bedeli hesap edilmiş, ancak dava konusu markaya yönelik gerçek satış rakamları hesaplanamadığı anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesinde 1.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunmuş olmakla, talepten fazlaya hükmedilemeyeceğinden 1.000,00 TL maddi tazminat, davalının, davacının markasına yaptığı tecavüzün niteliği, kullandığı yer, markanın değeri, tarafların ekonomik durumu göz önüne alındığında 10.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir. ” karar verilmiştir. Davalı karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin TMK.2 maddesi kapsamında gerekli değerlendirmeyi yapmadığını, TMK 2. Madde gereğince davacı tarafın davasının hakkın kötüye kullanılması kapsamında olduğunu, tanınmış markaların bir şekilde tescilini alan davacının üçüncü kişilere tazminat davası açarak haksız kazanç elde etme peşinde olduğunu ve bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, -davalı-karşı davacının bir kısım kullanımlarının tescilli marka kapsamında kaldığını, davalı-karşı davacının davaya konu markalar dışında tescilli ya da tescil edilmek üzere olan … kod nolu …, … kod nolu … ve … kod nolu … markaları bulunduğunu, tescil haklarına dayalı olarak markalarını kullandığını, bu durum göz ardı edilerek karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, -hükme esas bilirkişi raporlarının olayın özüne uygun düşmeyen denetime ve hüküm kurmaya elverişli olmayan raporlar olduğunu, bilirkişinin davacı-karşı davalının 14. Madde kapsamında iptali istenilen markaların tescilli olduğu şekli ile kullanımı konusunda inceleme yapmaksızın sadece markadaki yazı unsuru mesnet alınarak değerlendirme yapılarak bariz hata yaptığını ve tazminat hesabında da fahiş hata yaptığını, bilirkişi heyetinin tamamen farazi bir hesaplama yoluna gittiğini, davalı-karşı davacının satın aldığı ancak hiç kullanmadığı ve üzerilerinde de davalı-karşı davacının şirketin tescilli “…” logosu olan kemer düğmelerinden hareket ile tazminat miktarı belirlendiğini, bilirkişinin davalı-karşı davacı müvekkili üzerinde tescilli markası bulunan pantolon düğmelerini, kullanmamış olmasına ve bu kemer düğmelerinden hangilerinin davaya konu hangilerinin tescilli marka kapsamında kaldığı konusunda değerlendirme yapmaksızın bu kemer düğmelerinin tamamının tazminat aracı olarak kullandığını, bilirkişinin hazırladığı bir önceki raporda “… markasına yönelik 21.000 adet kemer düğmesi alışının bulunduğu ve söz konusu düğmelerin yıl sonunda stoklarda görüldüğü, bu durumda söz konusu kemer düğmelerine yönelik satışların bulunmadığı tespit edilmiştir.” tespitinin bulunduğunu, hesap bilirkişisinin ortada herhangi bir satış bulunmamasına ve bu satışların da hangilerinin davaya konu kullanım hangilerinin tescilli marka kapsamında kaldığı hususunun tespit edilememesine rağmen, davalı-karşı davacı müvekkilinin tescilli … markası bakımından farazi bir satış ile lisans bedeli belirlemeye çalıştığını, burada iki önemli hata yapıldığını, davalı-karşı davacı müvekkil şirketin bu marka bakımından satış yapıldığına dair ortada hiç bir kayıt bulunmadığını, müvekkilin kendi stoklarında bulunan ve defterlerine de yansıyan düğmelerin kendi tescilli markalarının kapsamında kalan ürünler olduğunu, bilirkişinin müvekkilin tescilli markasını gözden kaçırdığını ve önceki rapor kapsamından hareket ile raporunu tanzim ettiğini ve bu raporun hükme esas alındığını, yanlış inceleme ve değerlendirme neticesinde hazırlanmış olan rapor dayanak yapılarak hüküm kurulmuş olduğundan bu hükmün kaldırılması gerektiğini, Yargıtayın istikrar kazanmış içtihatlarının da tescilli marka ya da bir hakkın kullanımının hukuka uygunluk sebebi saydığını ve karşı yanın tazminat taleplerinin reddedilmesi gerektiğini, maddi tazminat hesabına esas alınan kemer düğmelerinin hangilerinin davaya konu hangilerinin tescilli marka kapsamında kaldığının tespiti mümkün olmadığından toplam satış rakamları üzerinden tazminat belirlenemeyeceğini, -Mahkemece hükmedilen manevi tazminatın da oldukça fahiş olduğunu, kararının aleyhe olan kısımlarının kaldırılmasını talep etmiştir. Davacı karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu ettikleri markaların 2005 yılında tescil edilen … numaralı 03.06.2005 tescil tarihli marka tescili, 2013 yılında tescil edilen … numaralı 05.02.2013 tescil tarihli marka tescili olduğunu, Yerel Mahkemenin 2013 tarihli tescili de hukuki tasnif hatası ile MK m.2 hükmü kapsamına alarak aleyhlerine değerlendirdiğini, MK m.2 kapsamında dahil olunacak ise sadece 2005 tarihli tescil bu kapsamda değerlendirilip, 2013 yılındaki marka tescilinin bu kapsam haricinde değerledirilmesi gerektiğini, Mahkemenin … nolu markaların sicilden terkine ilişkin taleplerini hangi sebeple reddettiğini belirtmediğini, davalıya ait bu tescilli markanın tescil tarihinin dava tarihinden 2 ay önce 05.02.2013 olduğunu, mevcut kararda mahkemenin vermiş olduğu kararın ilgili bölümünde somut ve açık şekilde gerekçelendirme yapılmadığını, davalı/karşı davacının kötü niyetli olduğunun gerekçede kabul edildiğini, ancak müvekkil davacının basiretli tacir gibi davranmadığından dolayı davalı taraf kötü niyetli bile olsa bu durum davacıya sınırsız dava açma süresi hakkını vermeyeceğini belirttiğini, ancak rapordaki davalı taraf için yapılan tespite rağmen sayın mahkemenin salt müvekkil davacıyı basiretli davranmamakla itham etmesi ve kötü niyetli davalıyı korumasının hukuka açıkça aykırı olduğunu, -Manevi tazminat bedeli az olduğunu, taleplerinin 100.000,00 TL olduğunu, -Tespit davasındaki 877,80 TL yargılama giderinin Davalıya tahmili talep edilmesine rağmen bu konuda karar verilmediğini, -Esas Dava Yönünden; Davalı /karşı davacıya ait … ve … tescil nolu markaların sicilden terkin edilmesine ve lehlerine 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini ,karşı Dava Yönünden; Davalı/Karşı davacının açmış olduğu davanın/istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. Dava, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi, durdurulması maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
1-Asıl davada: Esas dava yönünden, Mahkemece, davacı davalı adına tescilli … ve … tescil nolu markalardan biri olan … nolu “…” markasının tescili için 03.12.2003 tarihinde başvuru yapıldığını, markanın 03.06.2005 tarihinde tescil edildiğini ve davanın açılış tarihinin 13.06.2013 olduğunu, davalı tarafından markanın 8 yıldır kullanıldığını, davalı tarafın basiretle tacir gibi davranma yükümlülüğü gereğince davacı markasını bilmesi gerekiyorsa davacının da hem “…” hemde kullanımı 8 yıldır bilmediğini söylemek yine basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırı olduğundan, aradan 8 yılın geçmiş olduğu, bu süre zarfında sessiz kalmak suretiyle hak kaybı ilkesinin uygulanması için uygun bir süre olduğu göz önüne alındığında, davacının hükümsüzlük talebinin reddine karar verilmiştir. Ancak 2012/01190 tescil nolu markaya yönelik hüküm kurulmasına rağmen, hangi gerekçe ile talebin reddine karar verildiği açıklanmamış olup, gerekçenin yazılış şeklinden … tescil nolu gerekçe içerisinde bir değerlendirmeye gidildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar sessiz kalma yolu ile 2012/01190 tescil nolu markaya da bu gerekçenin uygulandığı düşünülse de, iki markanın farklı yıllarda tescil edildiği, her tescil yönünden dava açma hakkının tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açılması gerektiği, … nolu tescil yönünden Mahkemece yapılan hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, ancak … tescil nolu marka yönünden aynı gerekçenin uygulanamayacağı, dava açma süresi olan 5 yıllık sürenin dolmadığı, davacı dayanak markalarının “…” “…”, “…” markaları olup, davalı markası ise “…” markası olduğu, davacı markasının başında yer olan … ve … markalarının zayıf markalar olduğunun, markanın esas unsuru “…” ibaresi olduğunun, markaların yazılış, okunuş, fonetik olarak ayırt edilmeyecek derecede benzer nitelikte olduğunun, … ve … harfleri yazılışı farklı olsa da kulakta bıraktığı tınının aynı olduğu, yazılışları arasındaki bu ufak farklılık markaların her birine de ayırt edicilik kazandırmadığı, ayrıca markaların aynı tekstil sektöründe kullanıldığı gözönüne alındığında KHK’nin 8/b bendinde geçen halk ibaresinin aynı olduğu, ibareleri ayırt edilemeyecek derecede aynı olan “…” ve “…” markalarının aynı tüketici çevresinde kullanılması halk nezdinde karışıklığa yol açacağı ve bu durumun markalar arasında iltibasa neden olacağının bilirkişi raporu ile de belirlendiği, mülga 556 Sayılı KHK 8/4 maddesinde düzenlenen nispi red ve KHK 42. Maddesinde düzenlenen hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, davalı markasının tescil tarihi ile dava tarihi arasında uygulamada kabul edilen, 5 yıllık sessiz kalma süresinin dolmadığı, dava açma hakkının yitirildiğinden bahsedilemeyeceği, dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlerle, İlk Derece Mahkemesi tarafından … tescil nolu markaya yönelik açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı anlaşılmakla, davacı-karşı davalı istinafının kısmen kabulüne, diğer istinaf istemleri yönünden kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına göre davacı- karşı davalı vekilinin diğer yerinde görülmeyen istinaf itirazlarının reddiyle istinaf başvurularının kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davacı-karşı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
2-Karşı davada: 6100 Sayılı HMK’nın “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” başlıklı 341. maddesinin (2) no’lu bendinde, miktar veya değeri binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararların kesin olduğu belirtilmiş, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 24.11.2016 tarihli 6763 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 41. maddesi ile de, maddede yer alan “binbeşyüz” ibaresi, “üçbin” şeklinde değiştirilmek suretiyle, söz konusu kesinlik sınırı üçbin Türk Lirasına çıkarılmış ve her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, bu miktarın Maliye Bakanlığınca her yıl için tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması kabul edilmiştir. Diğer taraftan, 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesi ile 6100 Sayılı HMK’ne eklenen Ek madde 1/2 gereğince, HMK’nin 341. maddesinde düzenlenen kesinlik sınırının uygulanmasında, hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı öngörülmüştür. Buna göre, ticaret mahkemeleri yönünden kesinlik sınırı, ilk derece mahkemesine ait karar tarihi 02.12.2016 tarihinden önce ise 1.500,00 TL, 02.12.2016 tarihi ve sonrasında ise, (2017 takvim yılı başına kadar) 3.000,00 TL, 01.01.2017-31.12.2017 arasında 3.110,00 TL, 01.01.2018’den itibaren 3.560,00 TL olarak uygulanacaktır. Somut davada, İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararın tarihi 03.03.2017’dir. Asıl dava dilekçesinde 1.000,00 TL maddi tazminat istenmiş, mahkemece 1.000,00 TL kabul edilmiştir. Görüldüğü üzere, davacı-karşı davalı tarafça maddi tazminat hesabı yönünden istinafa getirilen bu miktar, 6100 Sayılı HMK’nin 341/2. maddesi gereğince karar tarihi itibariyle 3.110.00 TL olan kesinlik sınırının altında kaldığından davalı-karşı davalı vekilinin maddi tazminat yönünde istinaf yasa yoluna başvurma hakkı bulunmamaktadır. HMK’nin 346/1.maddesi uyarınca istinaf dilekçesi kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir. Ayrıca 352. maddenin 1. fıkrasının (b) bendinde kararın kesin olması halinde fıkra uyarınca mahkemece gerekli kararın verileceği belirtilmiştir. Öte yandan 360. madde gereğince de bu bölümde aksine hüküm bulunmayan hâllerde, ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır. Bu sebeple davalı-karşı davacı vekilinin maddi tazminat yönünden istinaf dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı-karşı davacı vekilinin maddi tazminat dışındaki diğer istinaf itirazlarına gelince; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına göre, manevi tazminat ve hakkın kötüye kullanımına ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1- Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan sebeplerle asıl davada, Davacı -karşı davalı yanın istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KISMEN KABULÜ ile ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, 2- Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan sebeplerle, karşı davada, maddi tazminat talebi yönünden 6100 Sayılı HMK’nın 341. ve 352/1. maddeleri gereğince davalı-karşı davacı vekilinin İSTİNAF DİLEKÇESİNİN REDDİNE, diğer istinaf talepleri yönünden 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince, davalı-karşı davacı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE, Buna göre; A- İlk derece mahkemesine açılan davada;
ASIL DAVA YÖNÜNDEN; A/1- Davanın KISMEN KABULÜNE, A/2- Esas dava yönünden davalı adına tescilli … tescil nolu markaların sicilden terkinine ilişkin talebin reddine, … tescil nolu markaya yönelik talebin kabulü ile sicilden TERKİNİNE, A/3- Davalının adına tescilli markayı davacı markasına benzetmek suretiyle kullanması sebebiyle marka hakkına tecavüz teşkil eden fiilin durdurulmasına, A/4- 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın 16.11.2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı-karşı davacıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, A/5- Karar özetinin masrafı davalıdan alınmak üzere ulusal yayın yapan gazetelerden birinde ilanına, A/6- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 751,41 TL nispi harçtan peşin alınan, 1724,85 TL’nin mahsubu ile fazla yatırılan 973,44 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, A/7- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, markaya ilişkin tecavüzün durdurulması talebi sebebiyle 3.400,00 TL maktu, maddi tazminat talebi sebebiyle 1.000,00 TL nispi, manevi tazminat talebi sebebiyle 3.400,00 TL maktu olmak üzere toplam 7.800,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, A/8- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, reddedilen hükümsüzlük sebebiyle 3.400,00 TL maktu, reddedilen manevi tazminat yönünden AAÜT 10/(2).maddesi gereğince 3.400,00 TL maktu olmak üzere toplam 6.800,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, A/9- Davacı tarafça yapılan 1724,85 TL ilk masraf, 33 tebligat 274 TL, 9 müzekkere 72,00 TL, bilirkişi ücreti 4.450,00 TL, 877,80 TL delil tespiti gideri olmak üzere toplam 7.398,65 TL yargılama giderinden kabul ve red oranı göz önüne alınarak 1.849,66 TL’nin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, A/10- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
KARŞI DAVA YÖNÜNDEN; B/1- Karşı dava yönünden davaya konu olan … tescil nolu markanın markaya ilişkin iptaline dair talebin dayanak olan 556 Sayılı KHK’nın 14. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması sebebiyle REDDİNE, B/2- Davalı adına tescilli … tescil nolu markanın iptaline ilişkin dayanak olan 556 Sayılı KHK’nin 14. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması sebebiyle REDDİNE, B/3- Davalı adına tescilli 2010/24216 tescil nolu markaya yönelik 35. maddeye dayalı olarak hükümsüzlük talebinin REDDİNE, B/4- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 54,40 TL maktu harcın peşin alınan 24,30 TL’nin mahsubuyla bakiye kalan 30,10 TL harcın davacıdan tahsiliyle hazineye gelir kaydedilmesine, B/5- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, 2.860,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, B/6- Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, B/7- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, C- Tarafların istinaf incelemesinde yaptıkları yargılama giderlerine yönelik; C/1- Davacı-karşı davalının istinaf başvurusu kısmen kabul edilmiş olmakla yatırdığı peşin harcın talebi halinde kendisine iade edilmesine, C/2- Davalı-karşı davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE karar verilmiş olmakla, alınması gereken 54,40 TL maktu harcın, peşin yatırılan 31,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye kalan 23,00 TL harcın davalı-karşı davacıdan tahsiliyle hazineye gelir kaydına, C/3- Taraflar tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, C/4- İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 3- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik HMK. 361/1. hükmü gereğince, maddi tazminat yönünden kesin, diğer istinaf sebepleri yönünden kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 05/11/2020