Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/928 E. 2022/378 K. 15.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/928
KARAR NO: 2022/378
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 19/04/2018
NUMARASI: 2017/376 E. – 2018/147 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)|Marka (Manevi Taz. İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının TPE nezdinde “…” ibareli …, …, … sayılı marka tescillerine sahip olduğunu, bununla birlikte, “…” markasının kullanımının tescillerden çok daha önceye dayandığını ve “…” markasının tüm Türkiye’de tanındığını, davacının iştiraki olan … A.Ş.’nin “…” ibaresini şirket unvanı olarak 1994’den beri kullandığını, işletme adının “…” olduğunun ana sözleşmesinde yer alarak tescil ve ilan edildiğini, “www…com.tr” alan adının da 18.09.1998’den bu yana … A.Ş. adına kayıtlı bulunduğunu “…” ibaresini içeren “www…com” alan adının davalı tarafından kötü niyetle ve gerçek hak sahibinden çıkar sağlamak amacıyla tam da davacının iştiraki olan … A.Ş.’nin özelleştirilmesi döneminde 21.10.2001 tarihinde tescil edildiğini, davalının davacıya ait marka, ticaret unvanı ve işletme adını alan adı olarak tescil ettirmekle haksız rekabet yarattığını, ayrıca, davacının uzun yıllar boyunca büyük emek ve maliyetle oluşturduğu yüksek prestij, itibar ve güveni zedelediğini ileri sürülerek, davalının haksız rekabet ve marka, ticaret unvanı, işletme adı, alan adı haklarına tecavüzünün tespiti ile men ve ref’ine, www…com alan adı üzerindeki hakkın davalı tarafça davacıya devredilmesine, davalının davacıya dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte 30.000,00 TL manevi ve 30.000,00 TL itibar tazminatı ödemesine, hükmün ilanına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; www…com” alan adının “first come, first served” kuralı uyarınca ilk başvuru sahibi olarak 21.10.2001’de davalı adına tescil edildiğini, uluslararası kurallara bağlı olan “.com” ile biten alan adlarının tescilinde herhangi bir belge gerekmediğini ve “ilk gelen kayıt eder” prensibinin geçerli bulunduğunu, “www…com” alan adının tescil edildiği 21.10.2001 tarihinde davacının “…” ibareli bir marka tescili bulunmadığını, davacının “www…com” alan adının tescilinden önce “…” ibaresini “marka” olarak kullandığına dair delil bulunmadığını, davacının sunduğu belgeler, gazete kupürleri ve gümrük kapı isminin “…” ibaresinin “marka” olarak kullanımını göstermediğini, … A.Ş.’nin özelleştirmesinin 08.02.2001 tarihinde tamamlandığını, “www…com” alan adının tescil edildiği 21.10.2001 tarihinde adı geçen şirketin “…” değil fakat “…” ibaresini kullandığı, “… Anadolu Lisesi”, “… İlköğretim Okulu”, “… Spor” gibi … A.Ş. projelerinin bu hususu kanıtladığını, “www…com” alan adının kayıt edildiği tarihten bu yana 15 yıldır web sitesi hazırlanamadığından yayında olmadığını, bu sebeple, davacının haksız kazanç elde etme amacı ithamının geçerli bulunmadığını, davalının bu alan adından asla kazanç sağlamadığını, WIPO hakem heyetinin de www…com alan adının kötü niyetle tescil ettirildiğine dair yeterli gerekçeye rastlamadığı ve davacının iddialarını reddettiğini, davacının “www…com” alan adı tescil edildikten itibaren 15 yıl beklemiş olmasının açıklamasının bulunmadığını, alan adının çok uzun süre tescil ettiren tarafta kalması ve davacının uzun zaman sonra dava açması halinde WlPO’nun alan adı tescilini kötü niyetli addetmediğini, davacının manevi tazminat ve itibar tazminatı taleplerinin dayanaksız bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Bilişim uzmanı bilirkişi tarafından yapılan incelemede, www…com alan adının 21/10/2001 tarihinde yaratıldığının tespit edildiği, www…com.tr alan adının ise … A.Ş adına 18/09/1998 tarihinde alınarak tescil edildiğinin tespit edildiği, davacı adına 12/12/2003 başvuru tarihli “…” markasının … başvuru numarası ile tescilli olduğu, davacı adına tescilli 25/07/2006 başvuru tarihli “…” markasının … sayı ile tescil edildiği, ancak koruma süresinin 25/07/2016 tarihinde dolmasına rağmen yenilenmediği, davalının internet sitesi alan adının başvuru tarihinin davacı markalarının başvuru ve koruma tarihinden önce olduğu, dava dışı … A.Ş’nin … unvanını daha önce kullandığı ve www…com.tr alan adının daha önce tescilli olduğu tespit edilmiş ve davacı tarafça bu kayıtlara dayanılmışsa da, önceye dayalı kullanım hakkının bizzat kullanan kişi ya da şirkete ait olacağı, dava dışı şirketin kayıtlarına ve kullanımına dayalı olarak davacının önceye dayalı hak iddiasında bulunulamayacağı gerekçesiyle davacının davayı ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine,”karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacının TPE nezdinde “…” ibareli …, …, … sayılı marka tescillerine sahip olduğunu, bununla birlikte, “…” markasının kullanımının tescillerden çok daha önceye dayandığını ve “…” markasının tüm Türkiye’de tanındığını, davacının iştiraki olan … A.Ş.’nin “…” ibaresini şirket unvanı olarak 1994’den beri kullandığını, işletme adının “…” olduğunun ana sözleşmesinde yer alarak tescil ve ilan edildiğini, “www…com.tr” alan adının da 18.09.1998’den bu yana … A.Ş. adına kayıtlı bulunduğunu “…” ibaresini içeren “www…com” alan adının davalı tarafından kötü niyetle ve gerçek hak sahibinden çıkar sağlamak amacıyla tam da davacının iştiraki olan … A.Ş.’nin özelleştirilmesi döneminde 21.10.2001 tarihinde tescil edildiğini, davalının davacıya ait marka, ticaret unvanı ve işletme adını alan adı olarak tescil ettirmekle haksız rekabet yarattığını, ayrıca, davacının uzun yıllar boyunca büyük emek ve maliyetle oluşturduğu yüksek prestij, itibar ve güveni zedelediğini, belirtilen hususların Mahkemece de tespit edildiğini, emsal Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/352 esas, 2017/232 karar sayılı kararının bulunduğunu, bu davada benzer bir olayda tecavüzün varlığının saptandığını, Ayrıca reddedilen her bir talep bakımından ayrı ayrı vekâlet ücreti takdir edilmesinin usûl ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davalıya ait ”www…com” alan adının davacı adına tescilli “…” markasına tecavüz teşkil ettiği iddiasıyla tecavüzün tespiti, önlenmesi ile maddi, manevi tazminata karar verilmesi taleplidir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu marka ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve sessiz kalarak koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Bununla birlikte önceki hak sahibinin uzun süre sessiz kalması mücbir sebep ya da objektif imkânsızlık gibi haklı bir nedene dayanıyorsa ve bunun ispatlanması hâlinde sessiz kalma yoluyla hak kaybı söz konusu olmayacaktır. Sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı, dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’da düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak somut olay yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmekte olup, uygulamada genellikle bu süre beş yıl olarak yerleşmiştir. Hemen belirtilmelidir ki; sessiz kalma sebebiyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’i olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından resen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, her ne kadar Mahkemece, belirtilen sebeplerle davanın reddine karar verilmiş ise de mevcut delillere ve denetime elverişli bilirkişi raporuna göre, davalıya ait ”www…com” alan adının 21/10/2001 tarihinde oluşturulduğu, davacının ise eldeki davayı 24.05.2016 tarihinde ikame ettiği, davalının kötü niyetli olduğuna dair dosyaya yansıyan bir delilin bulunmadığı, aradan geçen 15 yıl boyunca davacının internet alan adı yönünden çekişmesiz bir biçimde kullanıma sessiz kalarak dava hakkını kaybettiği, bu sebeple Mahkemece re’sen gözetilecek sebeplerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş ise de, kararın sonuç itibariyle yerinde olduğu anlaşılmış, açıklanan sebeplerle davacı istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 18.07.2011 tarih, 2010/391 esas, 2011/8996 karar sayılı ilamı). Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/04/2018 tarih ve 2017/376 E., 2018/147 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 15/03/2022