Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/926 E. 2022/504 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/926
KARAR NO: 2022/504
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 17/04/2018
NUMARASI: 2017/67 E. – 2018/136 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli) Marka (Manevi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesininde özetle; Davalı şirket tarafından “…” markasının tescil ettirildiğini, müvekkili tarafından bu markanın alan adı olarak kullanıldığı iddia edilerek davalı tarafça hakem heyetine başvurulduğunu ve “…com” alan adının müvekkilinin kötü niyetli olarak tescil ettirdiğini iddia ederek, bedelsiz olarak kendi kullanımına verilmesini talep ettiğini, müvekkilinin hakem heyetine davalının bilinir olduğunu iddia ettiği markayı bilmediğini, kendi geliştirdiği proje için bu alan adını aldığını, alan adının şu aşamaya kadar kötü niyetli bir kullanımının olmadığını belirttiğini, hakem heyetinin haksız ve hukuka aykırı olarak ….com alan adının davalı şikayet edene devrine karar verdiğini, müvekkiline hakem heyeti tarafından gönderilen mail ile, şikayet edene karşı dava açılmış olduğunun kanıtlanmış olması durumunda icra işlemlerinin durdurulacağının belirtildiğini, hakem kurulu tarafından araştırma yapılırken sadece davalının marka ismi ile alan adının yazılışının birebir aynı mı değil mi olduğu noktasında denetimin yapıldığını, hakem heyetinin hüsniyet kurallarına aykırı bir kullanım olduğu kanaatine vardığını, hatta müvekkilinin iddialarını kabul etmeyerek hakem heyetine delil sunulmadığının iddia edildiğini, hakem kararında … markasının varlığının kolayca anlaşılabileceğinin iddia edildiğini, ancak yaptıkları araştırmalarda bu adı bilen bir kişiye rastlanmadığını, müvekkilinin hangi hareket, iş ve işlemleri neticesinde kendisinin kötü niyetli atfedildiğinin somut bir şekilde belirtilmediğini, müvekkilinin savunmaları dikkate alınmadan yanlı bir karar verildiğini, davalı tarafın patent başvurusundan bahsedildiğini, ancak yapılan incelemede, domain alımından sonra tescil işlemlerinin gerçekleştirilmiş olduğunun görülmekte olduğunu, yine internet üzerinden yapılan araştırmalardan da, bu ismin tanınır bir marka olmadığının ortada olduğunu, müvekkili tarafından bu alan adının alımı tarihinde davalı firmanın tanınırlık düzeyinin şimdikinden daha düşük olduğunu, müvekkilinin bu alan adını kullanmak istemesinin ve satın almasının sebebinin, maillerinde de belirtmiş olduğu gibi, “…, …, …” gibi düşünülerek, ülkemizde kültürümüze mal olmuş dönerin daha kolay ve hızlı ulaşımını sağlamaya yönelik bir internet sitesi oluşturmak olduğunu, davalının hakem heyetine başvurusuna esas teşkil eden hususun, davacı ile davalı arasında bir haksız rekabetin olup olmadığı ve davacının kötü niyetli olup olmadığı hususu olduğunu, ancak müvekkiline atfedilecek herhangi bir kötü niyet söz konusu olmadığından, müvekkilinin bu alan adını kullanmasının engellenmesinin mümkün olmadığını, bu sebeplerle… Nolu İdari Hakem kararın kaldırılmasını, “…com” alan adı haklarının müvekkilinin üzerinde kalmasını, bu talepleri kabul görmediği takdirde ise tüm hakların güncel tespit edilen değerleri üzerinden değerinin davacıya ödenmesi suretiyle davalıya devrine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin restoran işletmeciliği (fastfood zinciri) sektöründe faaliyet gösteren ve Türkiye’deki en büyük aile şirketlerinden …’in sahibi olan Sabancı ailesinden …’nın torunu … tarafından 2014 yılında kurulmuş bir şirket olduğunu , bir fastfood zinciri olan “…” markasının ise müvekkilinin yerli ve kendisine has özelliklere sahip konsepti ile 2014 yılında kurmuş olduğu ve halihazırda Türkiye çapında İstanbul, Bolu, Çanakkale, Kocaeli gibi farklı illerde toplamda 10 şubesi bulunan bir restoran zinciri ve markası olduğunu, müvekkilinin söz konusu faaliyetlerini … markası adı altında gerçekleştirdiğini, müvekkilinin 31/10/2013 tarihinden bu yana … sayılı “…” marka tescili ile işbu markanın 07/11/2013 tarihinden bu yana … markasını içeren www…com.tr alan adının da sahibi konumunda olduğunu, müvekkilinin söz konusu marka ve alan adını aktif bir şekilde kullanmaya devam ettiğini, davacının ise ….com isimli alan adını 06/06/2014 tarihinde kendi adına tescil ettirdiğini ve işbu alan adını müvekkiline ait … markası ile iltibas yaratacak şekilde kullanmaya başladığını, oysa ki davacının müvekkili ile hiçbir ortaklığı ya da ilgisinin bulunmadığını, ayrıca davacının söz konusu alan adına ilişkin meşru bir menfaati olmadığı gibi, müvekkili adına tescil edilmiş söz konusu markanın kullanımına ilişkin müvekkili tarafından verilen bir izin ya da lisansın da mevcut olmadığını, davalının tüm bu sebeplerle söz konusu alan adını kötü niyetli olarak kendi adına tescil ettirdiğini ve haksız menfaat elde etmek amacı güderek kullanmaya başladığını savunarak, davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemesince; “… numaralı 12.02.2014 başvuru tarihli “…” markasının 43.sınıfta 01.10.2014 tarihinde davalı şirket adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Davacı adına tescilli marka bulunmadığı, “www….com.tr” alan adının ise 07/11/2013 tarihinde davalı şirket tarafından tescil ettirildiği, davacının davaya konu “www….com” ibareli alan adının 06/06/2014 tarihinde davacı tarafından tescil ettirildiği,davacının marka tescil başvurusunun ve alan adı tescilinin davacıdan önce yapıldığı davalının “…”, “…” ibareleri üzerinde önceye dayalı hakkının bulunduğu, davacının , davalının markası ve internet sitesi ile iltibas yaratacak şekilde internet sitesi alan adı tescil ettirmesi ve kullanmasının iyiniyetli olmadığı ve MK 2. Madde gereğince kötüniyetin korunamayacağı gözönüne alınarak davacı taleplerinin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkilinin … alan adını bireysel olarak geliştirdiği bir proje kapsamında yürüteceği ticari faaliyeti için tescil ettirdiğini, İlk derece mahkemesi tarafından Medeni Kanunun 2. maddesine atıf yapılarak öne sürülen kötüniyet kavramının içini doldurmaksızın verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, WİPO içtihatlarında ve … tarafından tespit edilmiş hallerde, kötüniyet kavramının belirli kriterlere bağlandığını, -Davalının marka tescilinin, Domain tescilinden sonraki tarihte yapılmış olduğunu ve bilinirlik iddiasının da buna göre değerlendirilmesi gerektiğini, davalı şirketin www….com.tr sitesini tescil ettirir iken www….com domaini tescilinde hiçbir engelleri olmadığını, müvekkilinin bahse konu markayı bilme yükümlülüğü ve zorunluluğu veya imkanı da olmadığını, davalı şirket vekilinin müvekkilinin internet araştırması ile kolaylık ile şirketten haberdar olabileceği yönündeki niyet okumalarının yüzeysel olduğunu, bu noktadan çıkış ile kötüniyet tespitinin varlığının mümkün olmadığını, -Elektronik Haberleşme Kanununun ve İnternet alan adları yönetmeliğinde alan adlarının tahsisi konusunda 8. Maddede düzenleme olduğunu, tahsislerin iki yöntemle yapıldığını, satış hususundaki talepler ile ilgili olarak bahse konu yönetmelikte düzenleme olduğunu, domain tescilindeki ana kuralın ilk gelen alır prensibi olduğunu, Satış ve Devir başlığı altındaki 13. Maddesi ile “(1) Alan adları satılabilir veya devredilebilir” dendiğini, Müvekkilinin düşünmediği halde gelen teklif üzerine satış görüşmesi yapmış olmasının hukuki bir ihlal veya kötüniyet olarak nitelendirilemeyeceğini, -Davalı şirket tarafından www…com.tr isimli adres tescil ettirildiği tarihte www….com adresinin de tescilinin mümkün olmasına rağmen yapılmadığını, davalı şirketin o tarihte bilinir-tanınan ülke çapında köklü bir aileden gelen ticari deneyimi olan bir şirket olduğu iddiaları ile uyuşmayacak bir şekilde bu alan adının tescilini yapmadığını, satın almayı tercih etmediği alan adını sonrasında müvekkilinden bu şekilde devralmaya çalışmasının iyi niyet ile izahı zor bir husus olduğunu, bilirkişi raporunun bu açıdan hukuki olduğunu, -Davalı karşı tarafça öne sürülen itirazların tamamının hakem heyeti kararlarının kabul edilirliği üzerine olduğunu, hakem kararındaki WIPO içtihatlarının ise kendi uyuşmazlık konuları ile alakası olmadığını, tam olarak tanınabilir bir şirket olmadığını, o tarihte marka tescili bile söz konusu olmadığını, kararın kaldırılarak davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; -… markası için 31 Ekim 2013 tarihinde müracaatta bulunduklarını ve .. işlem numarası ile tescil ettirildiğini, Müvekkili Şirketin, 31 Ekim 2013 tarihinden bu yana 2013/88123 sayılı ‘…’ marka tescili ile işbu markanın ve 7 Kasım 2013 tarihinden bu yana … markasını içeren www….com.tr’ alan adının da sahibi olduğunu, Davacı yanın ihtilaf konusu yaptığı ‘…com’ alan adının ise; davacı adına 6 Haziran 2014 tarihinde tescil edildiğini, davacının ticari faaliyete ilişkin bir projesi olmadığını, “..” alan adının, uygulama da biraz daha kolay satın alınabilen bir alan adı olduğunu ve bu sebeple daha çok tercih edildiğini, davacının davaya konu alan adını fahiş bir rakamla satılığa çıkarmasının kötü niyetli olduğunu gösteren en önemli delil olduğunu, davacının …com isimli alan adını tescil tarihinin, müvekkili şirketin markasını ve alan adını kendi adına tescil ettirdiği tarihten çok sonra olduğunu, bu sebeple davacının … markasının varlığını bilmediğine ilişkin itirazının kabulünün mümkün olmadığını, fastfood sektöründe kullanılan … markasının kısa sürede oldukça bilinen, tanınan ve takip edilen bir marka haline dönüştüğünü ve işbu markayı içeren www….com.tr alan adının da aynı şekilde aktif olarak kullanıldığını, … dava nolu idare hakem kararı , wıpo arbitration and mediation hükümleri çerçevesinde incelenerek verilmiş bir karar olduğunu, yerel mahkemece bu durum değerlendirilerek verilen davanın reddine ilişkin kararın hukuka uygun bir karar olduğunu, Bilirkişi raporundaki; “davalı taraf …com uzantısını da alması mümkünken com uzantısını almaması davalının bu hakkından feragat ettiği ya da com uzantısının önem arzetmediği anlamını taşımaktadır” şeklindeki görüşün hukuken kabul edilemeyeceğini, istinaf isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. TPMK kayıtları incelendiğinde; … numaralı 12.02.2014 başvuru tarihli “…” markasının 43.sınıfta 01.10.2014 tarihinde davalı şirket adına tescil edildiği, davaya konu “www….com” ibareli alan adının 06/06/2014 tarihinde davacı tarafından tescil ettirildiği, “www….com.tr” alan adının ise 07/11/2013 tarihinde davalı şirket tarafından tescil ettirildiği görülmüştür. WİPO Hakem Kararı ile davacının www…com alan adı ile davalının www…com.tr alan adı ve markasının iltibas oluşturduğu, alan adının kötü niyetle tescil edildiği gerekçesiyle alan adının davalı şirkete devrine karar verilmiştir. Alan adının aidiyeti ile ilgili uyuşmazlık hakkında daha önce WİPO tahkim ve arabuluculuk merkezince atanan hakemce karar verilmiş ise de davacının bu davayı açması sebebiyle alan adı idaresini sağlayan bir teşkilat olan ve İngilizce açılımı Corpartion for Assigned Names and Number olan İCANN Tüzüğüne (Rules for Unitorm Domain Name Dispute Resalution Poliey) göre hakemin kararına karşı yetkili mahkemede dava açılması halinde kararın infazı alan isminin transferi dava sonucunda verilecek karara göre gerçekleşmiş olacaktır. Davacının Türkiye’deki haklarına dayanması sebebiyle yetkili mahkemeler Türk Mahkemeleridir. Davada Hakem Kararına itiraz edildiğinden uyuşmazlığın hem ilgili uluslararası hukuk hem de ulusal hukuk bakımından değerlendirilmesi gerekir. 1998’de …’in yerine geçen … alan adlarını idare eden bir teşkilat olup bu konudan doğan uyuşmazlıklarda idari yönde çözüm bulma noktasında 4 merkeze yetki verilmiş olup en önemlisi WİPO Tahkim Arabuluculuk Merkezi’dir. Jenerik alan adlarının sınırötesi etkinliği sebebiyle uyuşmazlıkların çözümü konusunda özel düzenleme getirilmiştir. … tüzüğüne göre uyuşmazlığın yabancılık boyutu sebebiyle WİPO tahkim kararı ile çözümünde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.Kararın esasına getirilen itirazlara gelince; WİPO’da uyuşmazlık yönetmelik hükümlerine göre çözülür. Yönetmeliğin 4(a) maddesine göre davacının; ı) Domain adının hakları kendisine ait bir ticari marka veya hizmet markası ile aynı olduğunu, yada onunla karıştırılacak kadar benzer olduğunu,ıi) Davalının domain adının haklarına veya yasal menfaatlerine sahip olmadığını, iıi) Domain adının kötü niyetle kaydettirildiğini veya kötü niyetle kullanıldığını kanıtlamalıdır. Yine yönetmeliğin 4(b) maddesinde belirtilen durumlardan biri saptanırsa kötü niyetle kullandığı veya kaydettirdiği kabul edilecektir. 4 (b) (ıi) ye göre alan adını sadece davacıya satmak, devretmek, kiralamak veya başka şekilde devretmek ve karşılığında domain adı ile ilgili yapılan doğrudan masraflardan fazla bir ücret almak için kaydettirdiği anlaşılırsa kötü niyetle tescil edildiği kabul edilir. WİPO Hakem Kararı’nda sunulan deliller yönetmelik hükümleri çerçevesinde değerlendirilerek tescilin kötü niyetle yapıldığı sonucuna varılarak devrine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve bizzat davacının beyanından davalının alan adını kullandığı, sayfada kurulduğundan beri etkin olarak kullanıldığı, sunulan delil ve reklam ve tanıtımlarla anlaşıldığından internetin yaygın kullanımı ve davalı sitesindeki yoğunluk sebebiyle davacının alan adını tahsis ettiği tarihte davalının marka ve alan adının belli bir tanınmışlığa ulaşmış olduğu açıktır. İnternet üzerindeki alışveriş ve sitelerin tanınması geleneksel alışverişlere göre hizmetin online oluşu ve tıklama ile erişimi mümkün oluşu sebebiyle çok daha hızlıdır. Dolayısıyla davacının alan ismi, tahsis tarihinde davalının markası ve alan adından haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Davacının alan adına yönelik bir kullanımının olmadığı bu sebeple alan adını fiilen kullanmak veya gerçek bir ihtiyacı karşılamak üzere değil bu alan adlarına sahip firmaların kendisine veya rakiplerine satmak niyetiyle tahsis ettiği kanaatine varılmıştır. Alan adları çok cüzzi ücret karşılığında ve kolay bir prosüdürle tahsis edilmektedir. Davacının alan adını gerçek bir ihtiyaç sebebiyle tescil etmediği, davalının marka ve alan adı kullanımının belli bir tanınmışlığa ulaşmış olduğunun açık olduğu, davacının kötü niyetinin kabulünün gerektiği ve 4721 Sayılı TMK’nın 2. maddesine göre kötü niyet korunmadığından WİPO hakem kararı mevzuata uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 17/04/2018 tarih ve 2017/67 E., 2018/136 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine,3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 31/03/2022