Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/925 E. 2022/425 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/925
KARAR NO: 2022/425
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 16/11/2017
NUMARASI: 2016/180 E. – 2017/180 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketlerden …. ‘in 2010 yılından beri “…” markası altında evcil hayvan malzemeleri ve aksesuarları üreterek aralıksız yoğun bir biçimde Türkiye dahil pazarlamak suretiyle hayvanlar için oyuncak ve hayvan yemleri ürünlerinde markaları uluslararası tescilli konusunda Madrid Anlaşması ile ilgili protokol uyarınca Türkiye’nin de dahil olduğu uluslararası marka tescil ve başvuruları ile ABD ve Çin gibi ülkelerde tescil ettirdiğini, markaların gerçek hak sahibi olduğunu, diğer müvekkili şirket …. ‘in 1998 yılından beri “…” markası altında yine evcil hayvan malzemeleri ve aksesuarları üreterek aralıksız ve yoğun biçimde Türkiye dahil pazarlamak suretiyle “…” markasına sınai mülkiyetin kurulmasına dair Paris Konvansiyonu ve Ticarette Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması alanında ilgili sektörde tanınmışlık kazandırdığını, ev hayvanları için kulübe, yuvalar, yataklar, ev hayvanları için kafesler ve malzemeler vs. ürünlerinde markaların uluslararası tescili konusundaki Madrid Anlaşması ile ilgili protokol uyarınca Türkiye’nin de dahil olduğu uluslararası marka tescil ve başvuruları ile ABD ve Çin gibi ülkelerde tescil ettirerek gerçek hak sahibi olduğunu, davalı …’in yöneticisinin müvekkili şirketin temsilcilerinden … ile 20/11/2012 tarihinde sipariş vermek amacıyla yazışmaya başladığını, markalı ürünlerin fiyatlarını biraz pahallı bulduklarını bildirdiklerini, davalı şirketin dava konusu markaların gerçek hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu bildiği halde çeşitli bahaneler üretmek suretiyle kötü niyetli olarak marka tescillerini ve başvurularını yapmış olduğunu, davalının gerçek hak sahibi olmadığını ve ithal yoluyla sattığı ürünlerin markalarının kendi adına müvekkilin şirketleri Türkiye pazarına sokmamak gayesiyle kötü niyetli olarak tescil ettirdiğini belirterek davalı adına 14/09/2015 tarih … sayı ile kayıtlı “…” ve 25/08/2014 tarih … sayı ile kayıtlı “…” markaları 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK ‘nin 8/5, 35 maddelerini atıfla aynı KHK’nın 42. madde gereğince hükümsüz kılınarak sicil kayıtlarından terkine, kararın kesinleşmesinden itibaren gerekçe ile hüküm fıkrasının gazete de ilanına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın hak iddia ettiği markanın “…” markası olduğunu, müvekkilinin adına tescilli hükümsüzlüğü istenen markanın ise “…” markası olduğunu, markaların tamamen birbirlerinden farklı olduğunu, müvekkilinin her iki markanın da Türkiye’de gerçek hak sahibi bulunduğunu, müvekkilinin … sektöründe 35 yıllık tecrübesinde ithal etmiş, satın almış olduğu ve üretimini yapmış olduğu ürünlerini Türkiye çapında toptan olarak veterinerlere, mağazalara, toptancılara tanıtıp satışlarını gerçekleştirdiğini, Türkiye’de markalar üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu, anılan markaların tanınması ve maruf hale getirilmesi için çok yoğun emek ve sermaye harcadığını, yaygın bir pazarlama ağı kurarak markaları tüm veteriner, mağaza ve toptancılar kanalı ile tüketicilere tanıttığını belirterek haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince; “Davacı tarafça sunulan yazışmalar, proforma faturalar, davalı şirketin ticari defter ve dayanak kayıtları, davalı şirketin www…com alan adlı internet sitesi kayıtlarından ve tüm dosya kapsamından; … markasının davacı …. adına Madrid Anlaşması ve Protokolü Çerçevesinde tutulan uluslarasarı marka siciline 31/11/2011 tarihinde, ABD Marka ve Patent Ofisi nezdinde 04/03/2014 tarihinde, Çin de 28/12/2011 07/02/2012, 28/03/2012, 21/09/2014 ve 07/08/2014 tarihleri itibariyle tescil edildiği, davalının sunulan proforma faturalardan 2012 yılında davacıdan … ürün sipariş ettiği, ürünlerin markasının 20/11/2012 tarihli e posta mesajında “…” veya … olarak yazıldığı, davalının markayı tescil ettirmeden önce davacının markasından haberdar olduğu, davacının yurt dışında ihdas ettiği markayı Türkiyede de ürün ihraç etmek suretiyle kullandığı, davalının markayı Türkiyede kendisinin tanıttığını ve bilinir hale getirdiğini beyan etmişse de, tescilden önce markayı ihdas ve istimal etme şartı arandığı oysa davalının ticari ilişki içerisinde olduğu davacı tarafın markalarını kullandığı,ihdas ve istimal eden, önceye dayalı hak sahibi olmadığı, markayı kötü niyetle tescil ettirdiği kanaatine varılarak … sayılı … şekil markasının tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine karar vermek gerekmiştir. … markasının Davacı …. Adına Çinde 21/08/2013 tarihi itibariyle tescilli olduğu, ihdas edenin davacı şirket olduğu, davalı ile yapılan yazışmalardan 27/06/2014 tarihli e posta ile sipariş verildiği, … sayılı … marka başvurusunda bulunmadan önce davacının markasından haberdar olduğu ve Türkiye de distiribütörü olmayı istediği beyan ettiğini, daha sonra Türkiyede markayı tescil ettirdiği, marka tescilinin “…” yönünden yukarıdaki paragrafta yapılan açıklamaların aynısı … markası yönünden de geçerli olmak üzere tescilin kötü niyetli olduğu, tescilde olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmekle davacının haklı olduğu kanaatine varılmış, davalının … sayılı … markasının hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine karar verilmesi gerekmiştir. Davalı tarafça davacının sessiz kalmak suretiyle dava açma hakkını yitirdiğini beyan edilmişse de … markasının tescil tarihinin 25/08/2014 … markasının tescil tarihinin 14/09/2015 olduğu, 10/10/2016 tarihinde dava açıldığı anlaşılmakla ayrıca davacı tarafın davalının markalarından 03/07/2015 tarihinde haberdar oldukları, dava açma hakkının yitirilmediği” gerekçesi ile karar verildiği görülmüştür. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkilinin davanın konusu olan her iki markanın da Türkiye’de gerçek hak sahibi olduğunu, bahse konu markaların Türkiye’de hiç kimse tarafından bilinmez iken ve Türkiye’de hiçbir satışı yapılmaz iken müvekkili tarafından gerçekleştirilen reklam ve pazarlama faaliyetleri ile tanınır, bilinir hale getirildiğini, müvekkilinin tanınan bilinen bir markayı tescil ettirmediğini, kötü niyetli olmadığını, dava konusu markaları Türkiye’de ihdas ve istimal edenin müvekkili olduğunu, müvekkilinin pet shop sektöründe 35 yıllık tecrübesi olduğunu ve 2012 yılından bu yana dava konusu markalı ürünleri Türkiye çapında toptancı ve perakendecilere satış ve dağıtımını gerçekleştirerek anılan markaların bilinmesi, tanınması için çok ciddi yatırımlar yapmış ve sermaye harcamış olduğunu bu sebeple dava konusu markaların özellikle Türkiye’de gerçek hak sahibidir olduğunu kararın istinaf incelemesi ile düzeltilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Mahkemece verilen karar hakka ve hukuka uygun olduğundan davalı tarafın mesnetsiz iddialara dayalı istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. 556 Sayılı KHK’nın 8/3. maddesi “Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez. a)Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise, b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,” hükmünü haiz olup aynı KHK’nın 42. maddesi uyarınca da tescilli markalar için hükümsüzlük sebebidir. Anılan madde hükmü kapsamında, öncelik ve üstün hakkın belirlenmesinde markayı piyasada ilk kez oluşturup, kullanan kişinin gerçek hak sahipliği ilkesi kapsamında marka üzerinde üstün hak sahibi olduğu kabul edilir. Davalı taraf gerçek hak sahibi olduğu iddiasında ise de, Davalı tarafın piyasada ilk kez markayı oluşturup kullanan kişi olmadığı dosya kapsamındaki tüm deliller ile sabit olup, bu konuda tartışılması gerekli bir husus olmadığı anlaşılmıştır. Kötü niyet yönünden yapılan istinaf istemi incelendiğinde, Kötü niyetli tescil Avrupa Topluluğu’nun 89/104 Sayılı Marka Yönergesi’nin 3.2.d maddesi ile 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 51/1 (b) maddesinde mutlak red sebebi olarak sayılmıştır. Mülga 556 Sayılı KHK’nın yürürlükte olduğu dönemde de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16/07/2008 Tarihli 2008/11-501 Esas, 2008/507 Karar sayılı kararı ve sonrasında, kötü niyetli tescilin hükümsüzlük sebebi olduğu konusunda doktrinde ve yargı kararlarında görüş birliği bulunmaktadır. TMK 2. maddesinde düzenlenen “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmü ile TTK 18/2. maddesinde düzenlenen “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” hükmü kötü niyetin tespitinde dayanılan yasa maddeleridir. HGK’nın 16.07.2008 tarih 2008/11-501 ve 2008/507 sayılı kararı ile de benimsendiği üzere, tescil başvurusunda kötü niyetin varlığı başlı başına hükümsüzlük sebebidir. Ancak, kötü niyetin varlığı her somut olayın özellikleri ve hükümsüzlüğü istenen marka ya da markaların tescil başvurularının yapıldığı tarihteki hukuki durumu dikkate alınmak suretiyle değerlendirilmelidir. Davacı tarafça kötü niyet delili olarak davacı markasının davalı tarafından bilindiğinin ispatı yönünde yazışmaların sunulduğu, dosya kapsamındaki deliller ile davalının bu markayı tesadüfen bulduğundan söz edilemeyeceği ve davalı adına başvurusu yapılan ve itiraz üzerine reddedilen marka tescil kayıtları, davalı tarafça davacının ürünlerinin satılmasına yönelik yapılan yazışmalar dikkate alındığında, davalının davacının yurt dışı marka tescillerinden haberdar olduğu, kötüniyeti ispatlar nitelikte dosya kapsamında yeterli delil bulunduğu kanaatine varılmıştır. Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, Türk Marka Hukukunda “tescilde öncelik ve teklik ilkesi”nin geçerli olduğu, Marka korumasında ülkesellik prensibinin geçerli olduğu, ülkesellik prensibinin istisnasının ise yurt dışında tescilli markanın tanınmış olması ve davalı tescilinin kötüniyetli olması hali olduğu, davacının tescilli markasının tanınmış olduğu ve davalının markasının kötüniyetle tescil edildiğini ispatlar somut deliller bulunduğu, davalı tarafça mağazasında yapılan satışların kendi marka tescilinden önce olduğu, bu durumda davalının Türkiye ‘de üstün ve öncelikli hakka sahip olduğundan bahsedilemeyeceği, davalının dava konusu markayı daha önceden kullandığı ve bu markayı piyasada meşhur hale getirdiği, davalının söz konusu markayı davacının aktif kullanımından önce kullandığına dair dosyaya bilgi ve belge ibraz etmediği, davalının markayı ilk ihdas ve istimal eden olmadığı, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 16/11/2017 tarih ve 2016/180 E., 2017/180 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.17/03/2022