Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/920 E. 2022/534 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/920
KARAR NO: 2022/534
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 16/11/2017
NUMARASI: 2015/188 E. 2017/328 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil şirketin … markası ve bu markalı çay ürünlerinin satışa sunulduğu ambalaj kompozisyonunun yaratıcısı ve ilk kullanıcısı olduğunu, davalı tarafın yiyecek sektöründeki ana markasının … markası olduğunu, davalının … nolu “…” markasını aralarında “çaylar, buzlu çaylar ve bitki çayları” ürünlerinin de bulunduğu bir kısım gıda maddeleri üzerinde haksız ve hukuka aykırı olarak tescil ettirdiğini, davalının şekil markasının kullanım itibariyle müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti, men’i, ref’ini, … no.Iu “…” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 1985 yılından beri çay sektöründe tescilli … markası ile faaliyet gösterdiğini, dava konusu … tescil nolu “…” markasının 30. sınıfta, “… ” markasının … no ile tescilli olduğunu, müvekkili şirket adına tescilli markalar ile davacı markaları ve ambalajları arasında iltibas yaratacak şekilde benzerlik bulunmadığını, müvekkili şirketin çay sektöründe tanınmış ve davacı şirketten sonra en büyük paya sahip özel şirketlerden biri olduğundan, haksız kazanç sağlama gibi bir durumun söz konusu olmadığını, müvekkili markasının esas ve asli unsurunun “…, davacı şirketin markasının esas ve asli unsurunun “…” ibaresi olduğunu, tüketicilerin markalara göre ürün tercihi yaptığını, davacı tarafın markaları ambalajları ile müvekkil şirket adına tescilli marka ve ambalajların kombinasyon bütünlüğü ve tasarım olarak herhangi bir benzerlik olmadığını, her iki markanın da ortalama tüketici kitlesi nezdinde tanınmış birer marka olması neticesinde, markalarının yer aldığı ambalajların karıştırılma ihtimali bulunmadığını, haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk Derece Mahkemesince; “Davanın 556 Sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve marka hükümsüzlüğüne ilişkin olduğu, Davacı, İstanbul 3.FSHHM’nin 2013/243 esas sayılı dosyasında ambalaj tasarımlarına ilişkin açılmış dava nedeni ile derdestlik itirazında bulunmuşsa da; dava konusunun tasarım hakkına tecavüz olması nedeni ile derdestlik itirazının yerinde görülmediği, Davacının … ana unsurlu … tescil nolu 30. sınıfta, … tescil nolu 30 ve 32. sınıfta, … tescil nolu 30 ve 32. sınıfta, … tescil nolu 30. sınıfta, … tescil nolu 30. sınıfta tescilli markaları bulunduğu,Davalının … nolu 30. sınıfta, 15.05.2015 tescil tarihli … markası olduğu, Toplanan deliller ve hüküm kurmaya elverişli ve yeterli mahkememizce alınan ilk bilirkişi raporu ve bunu teyid eden üçüncü bilirkişi raporu ışığında taraf markalarının benzer olmadığı, karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, bu nedenle davalı markasının hükümsüzlüğü şartlarının oluşmadığı, tescilli markanın tescil süresince kullanımının da tecavüz ve haksız rekabet oluşturmadığı gözönüne alınarak açılan davanın reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Müvekkili şirketin, tanınmış … markalarının ve bu markaların kullanıldığı özgün yaratı ambalaj dizaynlarının, … markalı çayların satışa sunulduğu paketlerin özgün yaratıcısı, ambalaj kompozisyonunun fikir sahibi ve ilk kullanıcısı olduğundan, davalı taraf markasının kullanıldığı ambalajlar üzerindeki tescilli ve tescilsiz tüm şekil unsurları, ambalaj kompozisyonu ve bu kompozisyondan ibaret markanın öncelikli hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu, 556 sayılı KHK m. 8/3 hükmünün ticaret sırasında tescilsiz olarak kullanılan bir işaret, ticaret unvanı, işletme adı veya endüstriyel tasarım sahibine, bu işaretin daha sonra bir başkası tarafından marka olarak tescil başvurusuna itiraz edebilme hakkı tanıdığını, Söz konusu işaret müvekkili tarafından ilk defa kullanıldığı için haksız rekabet hükümlerine göre elde edilen hakka üstünlük tanınması gerektiğini, bir hakkın ilk önce kullanılması ve ona belli bir tanınma sağlanması halinde bu ekonomik değerden bir başkasının haksız yararlanmasının önlenmesinin markalar hukukunun kabul ettiği bir ilke olduğunu,Yerel Mahkemenin kararındaki “tescil her zaman hukuka uygun sayılmalıdır” ilkesinin mutlak suretle uygulanmaması gerektiğinin 16 Şubat 2012 tarihli ABAD kararı ile açıklığa kavuştuğunu, ABAD kararının Türk hukuku açısından yargı uygulamasına esneklik getirmesi gerektiğini, öncelik ilkesinin doğru şekilde uygulanmasını, kötü niyetli ambalajlar üzerindeki iltibası sabit olan davalı fiilleri karşısında haksız sonuca yol açan, yerel mahkeme kararının tekrar değerlendirilerek kaldırılması gerektiğini, 2-Davalının … markasının kullanıldığı ve tanındığı çay sektöründe faaliyet göstermesi sebebiyle, müvekkili şirketten, … markalar serisinden ve bu markaların kullanıldığı ambalaj formatından haberdar olmadığını iddia edemeyeceğini, davalının müvekkili şirketin ve … markasının dünya çapındaki ününden, itibarından ve ayırt etme gücünden yararlanmak amacıyla dava konusu ambalajlara ilişkin başvuruları gerçekleştirdiğini, Davalının tüzel kişi tacir olduğundan tanınmış bir marka ile iltibasa neden olan bir markayı seçip tescil ettirmesinin TTK m. 20 anlamında basiretli tacir özeniyle bağdaşmadığını, iyi niyet müessesinin MK 2. ve 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi ile düzenlendiğini, kötü niyet mevcut olduğu takdirde, hakların ileri sürülmesinin dahi yasalarca yasaklandığını, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/11-501 E., 2008/507 K. Sayılı kararı) 556 sayılı KHK’nın 35/1. Maddesi uyarınca başvuru sırasında kötüniyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülebileceğini, davacının iki markaya ait başvurusunda kötü niyetli olduğu aşikar olduğundan sırf bu nedenle dahi başvurusunun red olması ve dolayısıyla haklı davalarının kabulü gerektiğini. 3-Davalının, ürünlerini … markası altında satışa sunduğunu, fakat çayların satışa sunulduğu ambalajları, müvekkili şirkete ait ambalaj kompozisyonuna, ayniyet derecesinde benzeştirmek suretiyle marka hakkına tecavüz ettiğini, benzetme olgusunun tek bir ürün veya ambalaja ilişkin olmadığını, müvekkili şirketi ısrarlı bir şekilde takip ve … markasına tecavüzü ısrarla gerçekleştirdiğini, a-Müvekkilinin markası ile davalı markalarındaki ürün ambalajları arasındaki ana ve hakim renklerin dışında, en temel ve marka bütününe hakim unsurlarından olan “…” ve “…”nün de davalının dava konusu ile ilgili marka başvurularında yer aldığını, b-Her iki markada ana kelime öğesi olan … ve … markaları farklı olsa da, davalı ürün ambalajlarında yer alan renk, ek kelime ve şekil unsurlarından oluşan kombinasyon, ana marka olan … ibaresinin ikincil planda kalmasına neden olduğunu ve tüketicilerin zihninde ilk olarak şekil ve renk unsurlarından oluşan ambalaj/resim kombinasyonunun kalmasına neden olduğunu, … kelime unsurunun yazım boyutu dikkate alındığında, bir ambalaj kompozisyonundan oluşan şekil unsuruna nazaran ikincil planda kalarak, ilk anda tüketicilerin zihninde kelime markasından çok şekil markasının kaldığını, her iki markanın da aynı ürünler üzerinde ve aynı raflarda yan yana tüketicilere sunulduğu da dikkate alındığında, 2. bilirkişi raporu ile markalar arasındaki ayniyet derecesindeki benzerlik ve iltibas riskinin teyit edildiğini, 4-Aynı konu ve aynı taraflara ait İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/56 E. sayılı davalı tarafa ait …şekil markasının hükümsüzlüğü talepli olarak açılan davada; 17.05.2017 tarihli bilirkişi raporu ile davalı tarafın kötü niyetli olarak hareket ettiği ve bütünsel yaklaşım prensibine göre ayniyete varacak şekilde benzer ambalaj tasarımına sahip olduğunun, ortalama düzeyde tüketici nezdinde, davacı müvekkilinin yeni marka – üst model çıkardığı/ davacı müvekkilin davalı şirket ile ortaklık yaptığı mesajı verilerek iltibasa yol açıldığının, davalı şirketin tasarımda sınırsız seçim özgürlüğüne rağmen iltibasa yol açacak seçimler yaptığının tespit edilerek, mahkemece davanın kabulüne ve davalı markalarının hükümsüzlüğüne karar verildiğini, tarafları ve konusu aynı olan, aralarındaki tek fark bardak poşet çay ile demlik poşet çay olan iki davanın hükümlerinin çeliştiğini, davalının satışa sunduğu ambalajlarda müvekkili şirkete ait ambalaj kompozisyonuna ayniyet derecesinde benzeştirmek suretiyle marka hakkına tecavüz ettiğinden davalı markasının hükümsüz kılınması gerektiğini, 5-Marka korunmasının, sistematik takibi ve sulandırmayı engellemeyi de kapsadığını, TTK’nın 55/1-a.4 hükmü ile 55/1-c hükümlerinin bu manada somut olayın özelliklerine göre hükme doğrudan esas olacak pozitif, genel hüküm niteliğinde yasal düzenlemeler olduğunu, markanın belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaştığı hallerde, marka sahibine markasının “sulanmasını” engelleme hakkı verdiğini, içinde markanın “zayıflatılmasını” veya markanın “lekelenmesini” ve itibarına zarar verilmesini engelleme hakkını da barındırdığını, markanın etkisinden faydalanılmasını men etme hakkını da kapsadığını, 556 sayılı KHK’nın 8/4 hükmünde bu husus “haksız bir yararın sağlan”ması şeklinde ifade edildiğini, marka sahibinin bu gibi durumlarda, doğrudan karıştırılma tehlikesi bulunmasa da, tüketicilere kendi markasını anımsatan işaretlerin kullanımını yasaklayabileceğini, 6-Davalı … ‘ın sistematik bir biçimde müvekkil şirketi fikren ve fiilen marka hakkını ihlal eder şekilde ve açıkça haksız rekabet oluşturur biçimde takip ettiğini ve ona yaslandığını, sistematik yaslanma bir kişinin iş ürünlerini daha önceden bilinen yabancı iş ürünleri ile ilişkilendirmesi ve buradan hareketle rekabet avantajları elde edebilecek olması, markalar tek tek ele alındığında bir karıştırılma ihtimali veya tehlikesi bulunmasa dahi (ki somut olayda markalar tek tek ve birebir de …’in marka hakkını ihlal etmektedir) ilgili marka ailesinin toptan taklit edilmesi, fikren takip edilmesi ve bu marka ailesi ile bir irtibat kurulmaya çalışılmasının haksız rekabet teşkil ettiğini, … fiillerinin bütüncül bir bakış açısıyla … markalarını sulandırma, zayıflatma, lekeleme tehlikesi ve … markalarının etkisinden istifade edilmesi olguları sabit olduğundan, Mahkemenin 16.11.2017 tarihli kararının kaldırılarak, dava konusu taleplerin tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Kararı davacı vekili istinaf incelemesine getirmiştir. 1-Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan gelen kayıtlardan, davacının … ana unsurlu … tescil nolu 30. sınıfta, … tescil nolu 30 ve 32. sınıfta, … tescil nolu 30 ve 32. sınıfta, … tescil nolu 30. sınıfta, … tescil nolu 30.sınıfta tescilli markaları, davalının .. nolu 30. sınıfta, 15.05.2015 tescil tarihli … markası olduğu tespit edilmiştir. Davacı vekili … markalı çayların satışa sunulduğu paketlerin özgün yaratıcısı, ambalaj kompozisyonunun fikir sahibi ve ilk kullanıcısı olduğundan, davalı taraf markasının kullanıldığı ambalajlar üzerindeki tescilli ve tescilsiz tüm şekil unsurları, ambalaj kompozisyonu ve bu kompozisyondan ibaret markanın öncelikli hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu, 556 sayılı KHK m. 8/3 hükmünün ticaret sırasında tescilsiz olarak kullanılan bir işaret, ticaret unvanı, işletme adı veya endüstriyel tasarım sahibine, bu işaretin daha sonra bir başkası tarafından marka olarak tescil başvurusuna itiraz etme hakkı tanıdığından, müvekkilinin öncelikli hak sahipliği nazara alınarak mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiş ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18/03/2015 tarihli 2013/11-1573 esas 2015/1055 karar sayılı kararında belirtildiği üzere; Tescilsiz marka ile ticaret sırasında kullanılan tescilsiz işaretin sahibine itiraz hakkı ise 556 s. KHK’de iki halde tanınmıştır. Bu haller, 556 s. KHK’nin 8. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez. a-Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,b-Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa” şeklinde düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca, markanın tescili için başvuru yapıldığında, başka bir kişi “tescilsiz bir markanın” sahibi sıfatıyla veya o işareti “ticaret sırasında kullanan kişi” olduğu gerekçesiyle buna itiraz ederse, o işaret TPE tarafından tescil edilemez, reddedilir. Bu itirazın kabul edilebilmesi için, itiraz sahibi o işaret üzerinde, tescil başvurusundan önce hak sahibi olmalı veya rüçhan hakkını elde etmiş olmalıdır. 556 s. KHK, tescilsiz markaların ve ticaret sırasında kullanılan işaretlerin sahiplerine, başkasının bu marka veya işaretlerin aynı veya benzeri olan işaretleri tescil ettirmek istemeleri halinde itiraz hakkı tanımış, yani bahsi geçen varsayımı da nispi ret sebeplerinden biri olarak kabul etmiştir (Ünal Tekinalp, Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 441). Başka bir anlatımla, tescilsiz dahi olsa bir işaret veya markanın ticari hayatta kullanılıyor olması şartı ile daha sonra aynı markanın tescil edilmesine itiraz ve dolayısıyla aynı Kararnamenin 42/b maddesine göre, hükümsüzlük iddiasında bulunabilme imkanı tanınmıştır. Mahkemece alınan 02/05/2015 tarihli raporla, … (…), …, …, …, …, … no ile tescilli markalar ile … şekil markası arasında karıştırılmaya sebebiyet verebilecek bir benzerliğin olmadığı, davalı adına tescilli … tescil nolu şekil markası ambalaj tasarımı ile davacıya ait … ürün ambalaj tasarımı arasında ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek bir ayniyatın bulunmadığı, UYAP’a 22/06/2017 tarihinde kaydedilen raporda; davacı tarafın markaları ile davalı tarafın … nolu markanın benzer olmadığı, iltibas tehlikesi yaratmayacağı, … nolu markanın hükümsüz kılınamayacağı, davacı markasının tanınmış marka olmasının … nolu markanın hükümsüz kılınmayacağı sonucunu değiştirmeyeceği, … nolu markanın kötü niyetli olarak tescil edildiğine dair somut delillerin sunulmadığı ve kötü niyetle tescilin kanıtlanmadığı, dava konusu … nolu markanın tescilli olması doyasıyla kullanımın hukuki dayanağının bulunduğu, tescilli bir markanın kullanılmasının hakka dayanması sebebiyle haksız rekabet veya marka hakkına tecavüz teşkil etmeyeceği, bu nedenle somut olayda haksız rekabet veya marka hakkına tecavüzün gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Davacının tescilsizde olsa öncelik hakkına dayanarak hükümsüzlük talep edebilmesi için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/11-1573 esas 2015/1055 karar sayılı kararı uyarınca bu marka veya işaretlerin aynı veya benzeri olan işaretler olması gerekip, alınan ve birbirini doğrulayan bilirkişi raporları ile davalı markasının davacı markaları ile benzer olmadığı, iltibas tehlikesinin bulunmadığı tespit edildiğinden, hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 2-Hiçbir hukuk düzeninde kötü niyet korunmadığından, hakların kullanılırken iyi niyetli olunması gerekip, kötü niyetli tescil hükümsüzlük nedenidir. 556 sayılı KHK’de kötü niyetli marka başvurusunun hangi hallerde söz konusu olduğu belirtilmemiştir. Yargıtay tarafından genel olarak kötü niyetli marka başvurusu; hak sahibi olmadığını bilmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı şekilde tescil için başvuruda bulunulması veya başvurunun tescil ettirilmesi olarak tanımlanmış, bu kapsamda başvuru sahibinin markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi hâlinin, kötü niyetin varlığında önem kazandığı vurgulanmıştır. Örnek olarak, gerçek hak sahibi olmamakla birlikte, başkasının ticaretinde kullandığı tescilsiz bir işareti, kendisinin hak sahibi olmadığını bile bile tescili için başvuruda bulunulmasının, başkası tarafından kullanılan bir markanın aynısını veya benzerini bilerek ve haklı bir neden olmaksızın sırf rakibini engellemek amacı taşıyan başvuruların, kötü niyetli marka başvurusu olarak değerlendirmesi gerektiği, ayrıca; başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılma amaca taşımayan yedekleme ve marka ticareti yapmak yada şantaja yönelik başvuruda bulunma ve tescil ettirmenin de kötü niyetli olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.07.2008 tarihli ve 2008/501 E., 2008/507 K. sayılı kararı). Yargıtay kararlarında kötü niyetli marka başvurusu hâli, her somut olay kapsamında ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husus olduğu saptaması yapılmıştır. Davacı ve davalının aynı alanda faaliyette bulunduğu sabit olup, yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca davacı ile aynı sektörde hizmet veren, aynı alanda faaliyet gösteren davalının, davacının markasından haberdar olmadığını iddia edemez ise de; kötü niyetin varlığının davacı tarafça somut delillerle ispatlanması gerekir. Bilirkişi raporunda dava konusu marka ile Ankara 3.FSHHM’nin 2011/141 esas sayılı davasına konu işaretin incelenmesi sonucunda benzer yönler olmakla birlikte farklı yönlerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Davalının marka başvurusunun 02/07/2013 tarihinde yapıldığı ve Ankara 3.FSHHM’nin 2011/141 esas sayılı davasına konu işaret ile benzer ve farklılaşan yönler içerdiği tespit edildiğinden, farklılıklar içeren marka başvurusunun kötü niyetli başvuru olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından, davacının kötü niyetli olduğu somut deliller ile kanıtlanmadığından, istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 3-Alınan ilk raporda; … tescil nolu markada siyah renkte ana zemin üzerinde orta kısımda … logosunun olduğu, logonun sol üst köşesi merkez olmak üzere dairesel olarak farklı tonlarda sarı renk ile yükselen … figürünün yer aldığı, logonun altında “…” ürün adının yazdığı, sağ alt köşede … “…” yazısının olduğu, sol alt köşesinde içinde …, kupanın sağ alt köşesinde …, davalıya ait … tescil nolu şekil markasında “…” markasının … şeklinde logodan oluştuğu, davacının markasının esas ve asli unsurunun“…” olduğu, davaya konu ürünlerde logo, ürün adları ve ambalaj dizaynı bakımından tamamen farklı olduğu, çay sembollerinin ürünün özelliğini gösterir, ayırdedici olmayan semboller olduğu, davalıya ait şekil markasında benzer şekil ve renkler kullanılmış ise de, herhangi bir iltibas tehlikesi yaratılmayacak şekilde ambalaj içinde satılan ürününün niteliklerinin ön plana çıkartılmasının amaçlandığı, Son bilirkişi raporunda; dava konusu markalarda öne çıkarılanın markaların logoları olduğu, davacı tarafın markaları ile davalı tarafın … nolu markanın benzer olmadığı, iltibas tehlikesi yaratmayacağı tespit edilmiştir. Taraflar arasında farklı markalar yönünden görülen Ankara 3. FSHHM’nde görülen marka başvurusunun reddine ilişkin TPE YİDK marka iptal talepli davalar sonunda verilen kararlara ilişkin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 09.07.2014 tarih ve 2014/6750 esas, 2014/12378 karar, 11.12.2013 1tarih ve 2013/9557 esas, 2013/22591 karar, 20/12/2013 tarih ve 2013/9558 esas, 2013/23381 karar sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi benzer renk ve tasarımlar kullanılmış ise de, kullanılan renk ve tasarımın sektörde yaygın kullanılan renk ve tasarımlar olduğundan, bilirkişi raporları ile logoların öne çıkarıldığı ve ürünlerde logoların, ürün adı ve ambalaj dizaynının da farklı olduğu tespit edildiğinden, davacı vekilinin renk ve tasarımın markadan öne çıkarılması sebebiyle ayniyet ve iltibasın oluştuğuna, ikinci rapora göre davanın kanıtlandığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 4-Kural olarak her dosya kendi kapsamındaki deliller dikkate alınarak değerlendirilir. Bir başka dosyadan alınan rapor, aynı marka ve aynı ürüne ilişkin olmadığı sürece bir başka dosya için emsal olmaz. Davacı vekilinin beyan ettiği İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2016/56 E. sayılı davası davalı tarafa ait “… ” markasının hükümsüzlüğüne ilişkin olup, görülmekte olan dava … no.Iu “…” markasının hükümsüzlüğüne dair olduğundan, farklı ürün ve markalardır. Farklı marka ve ürün için düzenlenen raporun esas alınarak hüküm kurulması mümkün olmadığından, davacı vekilinin istinaf talebinin reddi gerekmiştir. 5-Davacı markası tanınmış marka ise de; davalı markasınında tanımış marka olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Alınan oluşa uygun ve birbirini teyit eden bilirkişi raporları ile taraf marka işaretlerinin benzemediği gibi, davalı markanında tanınmış marka olması sebebiyle, davalı markasının davacının tanınmışlığından haksız yarar sağlaması düşünülemeyeceğinden, itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği kanıtlanmadığından 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki koşulların oluşmadığı tespit edildiğinden, davacı vekilinin markanın sulandırılmasını engelleme hakkı kapsamında tüketicilere kendi markasını anımsatan işaretlerin kullanımını yasaklayabileceğine ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 6-Davacı ve davalı taraf arasında pek çok ürün yönünden, görülüp sonuçlanmış veya devam eden davaların bulunduğu tespit edilmiştir. Ankara 3. FSHHM’nde görülen davalar sonunda verilen kararların temyiz edilmesi üzerine verilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 09.07.2014 tarih ve 2014/6750 esas, 2014/12378 karar sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi davalı markalarında benzer renk ve tasarımlar kullanılmış ise de, kullanılan renk ve tasarım sektörde yaygın kullanılan renk ve tasarımlar olduğundan, ürünlerde logoların, ürün adı ve ambalaj dizaynının da farklı olduğu tespit edildiğinden, TPE YİDK iptali davalarının davalı lehine sonuçlanması nazara alındığında, markaların farklı olduğu, davacı markasına yaslanmanın söz konusu olmadığı sübuta ermiştir. Marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin, bu hakları ihlal eden marka ve eylemler nazara alınarak değerlendirilmesi gerekip, davacı vekilinin tüm markaların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. Davacı taraf davalının … sayılı “…” markasının davalı tarafça kullanımının aynı zamanda haksız rekabet oluşturduğunu beyanla, haksız rekabetin tespitini talep etmiş ise de; yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca tescilli markanın kullanımı, hükümsüzlük kararı verilmediği sürece marka hakkına tecavüz oluşturmadığı gibi, hakka dayalı kullanım olduğundan haksız rekabet eylemini de oluşturmaz. (Yargıtay 11. H.D.’nin 08/07/2008 tarih ve 2008/7199-9193 esas, karar sayılı kararı) TPMK’dan gelen kayıtlardan tecavüz oluşturduğu iddia edilen … nolu “…” markası 15.05.2015 tarihinden itibaren 30. Sınıfta davalı adına tescilli olduğu tespit edildiğinden ve davalı tarafça tescilli olduğu sınıfta, tescilli olduğu şekilde kullanıldığından, hakka dayalı kullanım kapsamında kaldığından, haksız rekabet oluşturmayacağından istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 16/11/2017 tarih ve 2015/188 E. 2017/328 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacı tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 31/03/2022