Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/919 E. 2022/1027 K. 14.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/919
KARAR NO : 2022/1027
DAVANIN KONUSU : Fikir ve Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi ve Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 14/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Seslendirme sanatçısı olan müvekkinin davalı … ile 13.06.2011 tarihinde tek nüsha ve İngilizce olarak hazırlanan bir sözleşme imzaladığını, stüdyoda istenen metinleri okuyarak sesini kaydettirdiğini, sözleşme kapsamında kayıt altına alınan sesin “Toplu Taşıma Anonslarında” kullanılacağı belirtilerek, bu firma tarafından APPLE TÜRKİYE’ye satıldığını, sözleşme imzalanırken ve kullanım öncesinde davalı bilgilendirilmeden ve onayı alınmadan sesin bilgisayar programlarıyla işlenerek Apple’ın IPHONE ve IPAD gibi ürünlerinde yer alan SİRİ isimli akıllı asistan uygulamasının sesi olarak kullanıldığını, … firması ile imzalanan sözleşmede davalılara bu hakkın verilmediğini, sözleşmenin İngilizce dilinde olup, ekinde Türkçe çevirisi olmadığından davacının iradesinin sakatlanarak sözleşme imzalattırıldığından geçerliliğinin şüpheli olduğunu, geçerliliği kabul edilse bile sadece maddi haklar kapsamında geçerli olabileceğini, anons ve benzeri sistemler için alınan ses kayıtlarının daha büyük çapta bir iş için rızası alınmadan kullanılması ve bu kullanımın alaycı sorular, küfürler veya belden aşağı şakalara muhatap olması ve bunların kayıtlarının sosyal medyada yayınlanmasının müvekkili açısından kişilik hakkı ihlali niteliğinde olduğunu, doğrudan kendisine yönelik olmasa dahi, bu sesin sahibinin müvekkili olduğu artık tüm ülke tarafından bilindiğinden, eylemler müvekkiline ait olan bir şeye yönelik olduğundan, FSEK olmasa bile MK kapsamında korunması gerektiğini, davacının eser sahibi olduğunun, SİRİ olarak adlandırılan yazılım içindeki seslendirmenin davacıya ait olduğunun tespiti ile davalıların izinsiz kullanımlarının önlenmesini, bu talep kabul edilmediği taktirde haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ile önlenmesini ve hükmün ilanını talep etmiştirDavalı … Ltd. vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın müvekkili yönünden husumet nedeniyle reddini, SİRİ’nin bilgisayar yardımıyla üretilen bir ses olduğunu ve davacının sesi olmadığını, davacının kişilik haklarına ilişkin bir unsur taşımadığını, SİRİ’nin elektronik bir ses olduğunu, yapılan sözleşme ile davacının sesinin kullanımına muvafakat ettiğini, davacının sesinin FSEK kapsamında korunan bir eser olmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı APPLE vekili cevap dilekçesinde özetle; SİRİ’nin davacının sesi olmadığını, elektronik bir ses olduğunu, davacı ile müvekkili arasında bir sözleşme olmadığını, sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereğince bu sözleşmenin kendilerine karşı ileri sürülemeyeceğini, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.İlk Derece Mahkemesince; “Davanın, SÎRİ uygulamasındaki sesin davacıya aidiyetinin ve mevcut haksız tecavüzün tespiti, sonlandırılması ve kaldırılması, hükmün ilanına ilişkin olduğu,FSEK 2. maddesine göre bilgisayar programları, dil ve yazı ile ifade olunan eserler olup, dava konusu SİRİ uygulaması da bu nitelikleri itibariyle FSEK m, 2/1 kapsamında hususiyet taşıyan eser niteliğinde olduğu, icracı sanatçılar tarafından yapılan icra ve yorumların FSEK m. 80 çerçevesinde korunabilmesi için, yapılan icranın “özgün” olması gerektiği, davacının sesinin bilgisayar programlarıyla işlenerek Apple’ın SİRİ isimli akıllı asistan uygulamasının sesi olarak kullanılması durumunda davacının yaptığı seslendirmenin özgün olması gerektiği, SİRİ uygulamasında sesin akıllı asistan programı yardımı ile işlendiği, Siri’nin bilgisayar programı ile yaratılmış bir kişisel asistan uygulaması olduğu, davacının genişletilmiş ses biyometrisi özelliklerinin bilgisayar programı ile geliştirildiği, SİRİ uygulamasında davacının ham sesi değil, bilgisayar programı aracılığıyla işlenmiş sesin kullanımının söz konusu olduğu,Toplanan deliller, sunulu sözleşme hükümleri ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; davacının … Montreal ile yaptığı sözleşmede, sesinin kaydedilmesine, ticari ürünlerde kullanımına, konuşma üretme ve sentezleme yazılımlarında kullanılmak üzere izin verdiği ve ücret aldığı, somut olayda sözleşmenin taraf iradeleri ile kurulmuş olduğu, BK 26 maddesi kapsamında sözleşmenin içeriğinin kanunda ön görülen sınırlar içerisinde özgürce belirlenebileceği, BK 27 maddesi gereğince, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olan sözleşmelerin kesin hükümsüz olacağı belirtilmekte olup, davacı yanca ileri sürülen sebeplerin hiçbirinin bu yasal düzenlemeler kapsamında bulunmadığı, davacı sözleşmenin Türkçe metni kendisine sunulmadan imza etmeme özgürlüğüne sahip iken, kendisine İngilizce sunulan sözleşmeyi hiçbir kayıt ve itiraz olmadan imzaladığından, sözleşmenin tarafların karşılıklı iradesi ile kurulduğunun anlaşıldığı,Davacı ses kayıtlarının daha büyük çapta bir iş için rızası alınmadan kullanılması ve bu kullanımın alaycı sorular, küfürler veya belden aşağı şakalara muhatap olması ve bunların kayıtlarının Sosyal Medyada yayınlanmasının kişilik hakkı ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüş ise de; programdaki uygulama nedeniyle sorular davacının doğrudan kendisine sorulmadığından ve demokratik bir toplumda çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce olmadan teknolojinin ilerlemesi de mümkün olmadığından, somut olayda kullanılan teknoloji nedeniyle davacının kişilik haklarının ihlal edilmediği,
Bilgisayar programı ile kombin edilen üzerinde çalışılıp SİRİ uygulamasına esas ham sesin davacıya ait olduğu toplanan deliler ile sabit olduğundan, SİRİ uygulamasındaki sesin davacı …’ya ait olduğunun TESPİTİNE,
Davalıların davacıya ait direkt ham sesi SİRİ uygulamasında kullanmadığı, bilgisayar programı sayesinde elektronik ses oluşturdukları ve bu sesi kullanıldıkları, davalılarca kullanılan sesin taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre oluşturulduğu sabit olduğundan, SİRİ uygulamasındaki sesin davacıdan izin alınmaksızın kullanıldığı iddiasıyla tecavüzün tespiti ve önlenmesi yönündeki talebin sözleşmenin IV. maddesindeki (4.1,4.2,4.3, 4.4.) açık düzenlemeler nedeniyle reddine” karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
1-İlk bilirkişi raporuna davalıların itirazları üzerine 23.03.2017 tarihindeki celsede; dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdiine, bilirkişi ücreti ve bilirkişi tebligat ücretinin 1/2 oranında taraf vekillerince 2 haftalık kesin sürede mahkeme veznesine depo edilmesine, belirlenen kesin süre içinde masraf verilmediği takdirde dosya içindeki mevcut deliller ile inceleme yapılacağı hususunun taraf vekillerine ihtarına karar verildiğini, davalıların sadece kendi paylarını yatırdıklarını, taraflarınca bilirkişi ücretinin kesin sürede yatırılmadığını, bu kararın müvekkili açısından bir usuli müktesep hak doğurduğunu, (12. HD, 30.01.2001, 384/1473, 1. Hukuk Dairesi- 2010/2541 E VE 2010/3276 K) (KURU- Hukuk Muhakemeleri Usulü Sh. 5442- 6. Baskı) kendilerinin yatırmaları gereken gider avansını davalı tarafın 4,5 ay sonra, 08.08.2017 tarihinde yatırarak dosyanın ara karar doğrultusunda bilirkişiye gönderilmesini talep ettiğini, 11.04.2017 tarihli ara karardan dönülerek ek rapor alınması taleplerinin mahkemece 17.04.2017 tarihinde reddedildiğini, kesin sürenin üzerinden aylar geçtikten sonra, celse arasında, davalı tarafın verdiği dilekçe ve tamamladıkları gider avansı ile usul ve yasaya, hakim tarafından verilen kesin süreye aykırı olarak, dosyanın 2. bilirkişi heyetine gönderildiğini, ara karar kurulurken, taraflarına söz hakkı tanınmadığından, kesin süre dışında alınan 2. raporun, usul ve yasaya göre yok hükmünde olduğunu,
2-İkinci heyetin, tamamen davalıların bakış açısıyla düzenledikleri raporla, tarafsızlıkları konusunda kuşkuya sürüklediklerini, hatalı, yanlı ve önceki raporla çelişkili olduğunu, dosyada çelişen 2 rapor olduğu ve 3. heyetten rapor alınarak çelişkinin giderilmesi talep edildiği halde, mahkemenin son raporu esas alarak davayı kısmen reddetmesinin usule aykırı olduğunu,
3-İlk bilirkişi raporunda; “SİRİ uygulamasındaki sesin müvekkiline ait olduğu, SİRİ yazılımının FSEK 2. md kapsamında koruma altında olduğu, davacının FSEK tarafından korunan bir yazılımda sesi kullanıldığı için FSEK 80. md kapsamında icracı sanatçı olarak bağlantılı haklara sahip olduğu, MK 24-25 kapsamında kişilik hakları olduğu, davalıların, SİRİ için davacıdan izin aldıklarını ispat edemedikleri” hususlarının tespit edildiğini,
İkinci bilirkişi raporunda; “Davacının sesinin eser vasfında olmadığı, davacının icracı sanatçı sayılamayacağı, davacının sesinin FSEK 84. M kapsamında korunabileceği, SİRİ de kullanılan sesin davacıya ait olduğu, kişilik hakkı ihlali olmadığı, sözleşme ile kullanıma izin verildiği” yönünde tespit yapıldığını,Bilirkişi heyeti ve mahkeme tarafından, subjektif unsur olarak “eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellik taşımalıdır” objektif unsur olarak da, “eser formatlarından birine girmesi gerektiği” noktasında durularak, bu iki kriter açısından da seslendirme sanatçısının sesinin eser olmadığı yargısına varıldığını,
SES’in insan açısından kendi doğal haliyle bile ayırt edici, bireyselliği gösteren en bariz özellik olup, seslendirme sanatçısı açısından, sesi sanatının olmazsa olmaz temel niteliği olduğunu,
Musiki eserlerinde, FSEK’e göre korunan telif hakkının konusu duyularımızı etkileyen ve ona hitap eden ses olduğunu, aynı zamanda bir ifade vasıtası olduğundan, FSEK madde 3’den de anlaşılacağı üzere, musiki eserlerinde eseri yaratanın, eser sahibinin ifade vasıtası sesi olduğunu,Seslendirme sanatçısı açısından, “..kelimeyi ve konuşmayı okumanın hususiyet arz eden bir amel olmadığı..” şeklindeki değerlendirmenin hatalı olduğunu, Bağlantılı hak sahipliği konusunda da 4630 SK ile FESK 1/B kapsamında Bilgisayar Programlarının ” ESER” olarak kabul edildiği belirtildikten sonra, FSEK 80 kapsamında, “..alalade ve herkesin yapabileceği şekilde yapılan icra ve yorumlar hukuksal korumadan faydalanamazlar” gibi fahiş bir hata yapıldığını,Sesin kendisi, oktavı, tınısı, anlaşılırlığı, karakteri ve daha pek çok unsurun bir araya geldiğinde bir tercih yapıldığını, aksini iddia etmenin, seslendirme sanatını yok saymak anlamına geleceğini, müvekkilinin FSEK 80 kapsamında bağlı hak sahipliği konusunda tereddüt bulunmadığını, yazılı izin alınması koşulunun da mevcut olmadığını,
4-“805 Sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanımı Hakkında Kanun’un 1. maddesine göre Türk uyruklu her şirket ve müessese Türkiye topraklarında her türlü işlem, hesap ve defterlerini Türkçe tutmak, bütün sözleşme ve yazışmalarını Türkçe yapmak zorunda olduğundan, iki veya daha fazla Türk şirketi (yabancı uyruklu bir ana şirkete bağlı olan yerel şirketler de dahil olmak üzere) arasında yapılan bir sözleşmenin Türkçe hazırlanıp imzalanması gerektiğini, sözleşmenin yabancı dilde hazırlanarak yürürlüğe girmesi tercih ediliyorsa, uyuşmazlık halinde geçerli olacak olan Türkçe metnine de beraberinde yer verilmesi gerektiğini,
Yargıtay, önceleri yabancı şirketlerin akdedeceği sözleşmelerin Türkçe yapılması zorunluluğu bulunmadığını belirtirken, en son verilen karar olan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.03.2013 tarih ve E.2012/4088, K.2013/3972 sayılı kararında, 805 Sayılı Kanun’un 2. maddesinde “sözleşmelerin” Türkçe yapılmasının öngörüldüğünün ifade edildiğini,
Aynı Kanun’un 4. maddesi uyarınca, 1 ve 2. maddelere aykırı olarak hazırlanan evrak ve belgelerin bunları düzenleyen şirket ve müesseseler lehine hüküm doğurmayacağını,
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2009/2051 E. ve 2009/5292 K. sayılı kararında “…Kanun’un 4. maddesi uyarınca, 1. maddede belirtilen şirket ve müesseseler, işlemlerini Türkçe yapmadıkları takdirde, söz konusu sözleşmelere ve belgelere dayanamazlar” şeklinde hüküm tesis ettiğini,
İmzalatılan tek nüsha İngilizce sözleşmenin, yabancı dil bilmeyen müvekkilinin iradesinin sakatlanmasına sebep olduğundan, emredici yasa hükümleri ve içtihatlara da aykırı olduğunu, açıklanan ve re’sen tespit edilecek nedenlerle kararın kaldırılmasını talep etmiştir.İnceleme 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Karar aleyhine davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
1-Mahkemece 23/03/2017 tarihli oturumda; davalılar vekillenin itirazları dikkate alınarak dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdiine, tayin edilen 1.533- TL ücretin 1/2 oranında taraf vekillerince 2 haftalık kesin sürede mahkeme veznesine depo edilmesine, belirlenen kesin süre içinde masraf verilmediği takdirde dosya içindeki mevcut deliller ile inceleme yapılacağı hususunun taraf vekillerine ihtarına (kesin sürenin hukuki sonuçları ihtar edildi.) şeklinde karar verilip, duruşmanın 19/09/2017 tarihine bırakıldığı, davalı … Şti. vekili tarafından 27/03/2017 tarihinde 800,00 TL’nın yatırıldığı, davacı tarafça delil avansının yatırılmadığı ve 11/04/2017 tarihli dilekçe ile 23/03/2017 tarihli yeni bir heyet oluşturulması yönündeki ara kararından dönülerek, aynı heyetten ek rapor alınmasını, bilirkişi ücretinin 1/2 sinin taraflarınca yatırılmasına ilişkin ara karardan dönülmesi talep edilmiş, mahkemece 17/04/2017 tarihli ara kararı ile taleplerin reddine karar verilmiş, ara kararının taraf vekillerine tebliği üzerine, davalı vekilinin 18/05/2017 tarihli dilekçe ile davacı tarafça yatırılmayan avansın taraflarınca yatırılacağı, dosyanın bilirkişiye tevdiinin beyan edildiği ve davalı ….Şti. vekilince 03/08/2017 tarihinde 800,00 TL depo edildiği, dosyanın yeni oluşturulan bilirkişi heyetine tevdi edilerek rapor alındığı tespit edilmiştir.Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan HMK 324. maddesinde; “Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır” düzenlemesi mevcuttur.Her ne kadar yeni heyetten rapor alınmasını, davalılar vekilleri talep etmiş, davacı vekili önceki heyetten ek rapor alınmasını talep ettiğinden, bilirkişi ücretinin davacı ve davalı tarafça yarı oranında ödenmesine karar verilmesi HMK 324. madde düzenlemesine aykırı ise de; davacı tarafın yeni heyetten rapor alınmasına ilişkin ara karardan rücu ve ek rapor talebi 17/04/2017 tarihli ara kararı ile reddedildiğinden, davalı HMK 324. maddesi uyarınca mahkemece davacı tarafın ödemesine karar verilen kısmı yatırma hakkı doğmuştur. Maddede, yatırılmayan avansın karşı tarafa tanınan aynı süre içerisinde yatırılması gerektiğine ilişkin düzenleme bulunmadığı gibi, karşı taraf yönünden bu hak, diğer tarafa tanınan sürenin bitiminden itibaren başlayacak olması nedeniyle aynı süre içerisinde yatırılması düşünülemeyeceğinden, mahkemece de davalı tarafa bu konuda kesin süre verilerek ihtarat yapılmadığından, davalı tarafça davacı payının depo edilerek dosyanın bilirkişiye tevdiinde HMK 324. maddesindeki düzenlemeye aykırılık olmadığından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2-İkinci bilirkişi heyetinin raporda tarafsız davranmadıklarına ilişkin somut delil bulunmadığından, istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir.İlk bilirkişi heyetinin; Siri uygulamasının FSEK. m. 2 kapsamında korunan bir bilgisayar programı olduğu, davacı’nın eser sahibi olmadığı ancak seslendirmesi üzerinde FSEK. m. 80 kapsamında korunan, icracı sanatçı sıfatıyla “eser sahibinin haklarına bağlantılı hakkı”nın mevcut olduğu, davacı’nın “sesi” üzerinde ayrıca TMK. m. 24-25 kapsamında korunan kişilik hakkının mevcut olduğu, Davalı …’ın, bu kullanımı yapmak için Davacı’dan izin aldığını ispat edemediğini belirttikleri, ikinci bilirkişi heyetinin; Davacının sesinin FSEK anlamında eser vasfını haiz olmadığı, davaya konu uyuşmazlıkta davacının seslendirdiği kelimeler konuşmalar program vasıtasıyla işlenerek farklı bir tona ve akıllı program çerçevesinde farklı cevaplar verilmesini sağlar hale getirildiği, davacının sadece alelade bir kelimeyi okuması, cümleyi okuması ve/veya seslendirmesi sesini orjinal ve hususiyet taşıyan bir özgünlüğe vardırmadığı, kaldı ki uygulama programı ile işlenen ses bambaşka bir ton ve sese büründüğünden davacının davaya konu olayda îcracı sanatçı sıfatının söz konusu olamayacağı, davacının sesinin siri uygulaması ile tespiti söz konusu olmakla FSEK 84 hükmü çerçevesinde korunması mümkün olabileceği, davalıların davacının sesini siri uygulamasında kullanmasının 13.06.2011 tarihli sözleşme hükümleri çerçevesinde kendilerine tanınan bir hak olduğu, yönünde rapor verdikleri tespit edilmiştir.Bilirkişilerin sözleşmeye ilişkin hukuki tespitleri mahkeme tarafından değerlendirilebilir ise de; davacının icracı sanatçı ve bağlantılı hak sahipliği konusu, teknik inceleme ile tespiti gereken bir husus olup, mahkemece genel hukuk bilgisi ile çözülmesi mümkün olmadığından ve icracı sanatçı sıfatı ile bağlantılı hak sahipliği yönünden raporlar arasında açık aykırılık bulunmasına rağmen aykırılığın giderilmediği tespit edilmiştir. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca raporlar arasındaki aykırılık giderilmeden karar verilemeyeceğinden, (Yargıtay 11. HD’nin 21/05/2008 tarihli 2007/4711 esas-2008/6618 esas ve karar sayılı kararı, Yargıtay 11. HD’nin 25/05/2013 tarihli 2013/9335-13276 esas ve karar sayılı kararı) mahkemece raporlar arasındaki açık aykırılık giderilmeden karar verildiğinden, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
3-Davacının sesinin 13.06.2011 tarihli sözleşme kapsamında kaydedilerek, bilgisayar programı ile davacının seslendirdiği kelimelerin, konuşmaların işlenerek kullanıldığı sabit ise de; davacının icracı sanatçı olup olmadığı ve bağlantılı hak sahipliği konusunda bilirkişi raporları arasında açık aykırılık olup, teknik inceleme ile tespiti gereken bir husustur. Mahkemece raporlar arasındaki aykırılık giderilerek FSEK 80. madde kapsamında bağlı hak sahipliği dosya kapsamında kesin olarak saptanmadığından, davacı vekilinin müvekkilinin FSEK 80 kapsamında bağlı hak sahipliği konusunda tereddüt bulunmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir.5846 Sayılı Yasa’nın 84. maddesinde; “bir işareti resim veya sesi, bunları nakle yarayan bir alet üzerine tespit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı işaretin veya sesin 3. bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayımlanmasını men edebilir.” düzenlemesi mevcuttur.05/01/2017 tarihli bilirkişi raporunda davacının sesinin 5846 Sayılı Yasa’nın 84. maddesi uyarınca korunması gerektiği belirtilmekle birlikte, davacının sesinin kaydına ilişkin düzenlenen 01/08/2011 tarihli sözleşmenin 1.2.maddesinde; “…ayrıca seslendirmeci ses kayıtlarının konuşma oluşturma yazılımında kullanılmasını da kabul eder. 4.1.maddesinde; seslendirmeci herhangi bir değer ve bunlardan doğacak her hangi bir hak veya tazminat hakkı dahil olmak üzere söz konusu kayıtların ve bu kayıtlar üzerindeki hakların tamamını (mevcut ise, telif hakkı ve komşu haklar dahil) kendisine ek herhangi bir tazminat ödenmemek üzere Nuance’ye devreder/ferağ ve temlik eder, 4.2.maddesinde; ses kayıtlarının devir amaçlı eser üretimi kapsamında değerlendirilmemesi kaydı ile, seslendirmeci herhangi bir değer ve bunlardan doğacak her hangi bir hak veya tazminat hakkı dahil olmak üzere söz konusu kayıtların ve bu kayıtlar üzerindeki hakların tamamını (mevcut ise, telif hakkı ve komşu haklar dahil) kendisine ek bir ücret talep etmeksizin …’ye devreder, seslendirici bu ses kayıtlarının tamamını ve bunlardan türetilecek herhangi bir formattaki kopyayı herhangi bir ortamda ve her türlü meşru amaçla kullanmak üzere …’ a özellikle yetki ve izin verir” hükümleri karşısında davacı taraf komşu haklar da dahil, ses kayıtlarının konuşma oluşturma yazılımında kullanılmasını kabul ettiğinden, … yönünden ihlal mevcut değil ise de, sözleşmenin 4.2. maddesinde davalı … şirketine 3. kişiye devir yetkisi verilmediğinden, SİRİ uygulamasını kullanan davalı …E şirketi, davacı ile … şirketi arasındaki sözleşmede taraf olmadığından, raporlar arasındaki aykırılık giderilerek davacının bağlantılı hak sahibi olduğu tespit edildiğinde, FSEK 80. madde yönünden bu şirket yönünden ihlalin tartışılmaması dosya kapsamına aykırı olduğundan, davacı vekilinin istinaf sebebinin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
4-İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında 805 sayılı Yasanın 1. maddesine göre “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmaya mecburdurlar”. Yasanın 2. maddesine göre ise bu zorunluluk, yabancı şirket ve müesseseler için, Türk müesseseleri ile Türkiye uyruğunda olan kişiler ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devlet kurumlarına ibraz zorunluluğunda bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir. 805 S.K’nın 1 .maddesi uyarınca Türk şirketlerinin Türkiye’de yaptığı sözleşmelerde Türkçe dilinin kullanılması zorunlu olup, bu zorunluluğa uyulmaksızın düzenlenen sözleşmeler ise aynı Kanun’un 4. maddesine göre geçersizdir.13.06.2011 tarihli sözleşme davacı taraf ile …adresinde faaliyet gösteren Kanada uyruklu “…s Montreal” arasında imzalanmıştır. Aynı kanunun 2. maddesi uyarınca sözleşmenin taraflarından birinin yabancı olması halinde Türk şirketleriyle yapacakları sözleşmelerde Türkçe kullanılması zorunluluğu bulunmadığı gibi, davalı … ve davacı tarafça sözleşme hükümleri yerine getirilmiş, sözleşme bedeli davacı tarafça tahsil edilmiş olup, yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca, her iki tarafça sözleşmedeki edimler yerine getirildikten sonra usulüne uygun şekilde düzenlenmediği gerekçesi ile geçersizlik iddiasında bulunmak dürüstlük kuralları ile bağdaşmayacağından, TMK 2. maddesi uyarınca herkesin haklarını kullanırken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olup, kötü niyet hiç bir hukuk düzeninde korunmayacağından, davacı tarafın sözleşmenin Türkçe dilinde düzenlenmediğinden bahisle geçersizlik iddiasında bulunulması dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığından, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir.
HMK 355.maddesi uyarınca re’sen yapılan inceleme;
1-Davalı… Ltd. vekili cevap dilekçesi ile; davacı’nın iddialarına dayanak olarak gösterdiği 13/06/2011 tarihli sözleşmenin 1… adresinde faaliyet gösteren Kanada uyruklu “N…Montreal” şirketi ile imzalandığı, müvekkili “… Ltd”nin ise İrlanda uyruklu ticari ikametgahı da İrlanda’da olan ayrı bir tüzel kişilik olduğu, İrlanda uyruklu müvekkili şirket ile davacı arasında herhangi bir ilişki bulunmadığını belirterek,
2-Davalı … Teknoloji ve Satış Limited Şirketi vekili; müvekkilinin …’ın Türkiye iştiraki olup, Türkiye’de iPhone, iPad, iTouch ve diğer… ürünlerini sattığını, bu ürünlere ilişkin teknik ve eğitici destek sağladığını, …. ürünleri ve ürünlerde yer alan sistemler ve uygulamalar ile bir ilgisi bulunmadığını IPHONE markalı telefonlarda kullanılan SİRİ isimli yazılımın Apple Inc.’e ait olduğunu beyanla, husumet itirazında bulunmuşlar, mahkemece 03/05/2016 tarihli ön inceleme oturumunda davalıların husumet itirazlarının niha-i kararda değerlendirilmesi kararı verilmesine rağmen, yargılama aşamalarında ve gerekçeli kararda bu yönde açıklama bulunmadığı tespit edilmiştir.HMK 114/1-d. maddesi uyarınca tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olması dava şartı olup, itiraz olmasa dahi HMK 115. maddesi uyarınca re’sen araştırılması gerekir. Mahkemece davalılar vekillerinden temsil ettikleri şirketlerin tescilli oldukları ülkedeki ticaret kayıtlarının apostilli örneklerinin istenmesi yada ilgili merciden getirtilerek davalıların davalı olma sıfatlarının varlığının, buna bağlı olarak taraf teşkilinin sağlandığının denetlenmesi gerekirken, bu yönde araştırma yapılmaksızın eksik inceleme ile karar verilmesi usule aykırı olduğundan, davacı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 355. maddeleri gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile,
2- İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 10/05/2018 tarih ve 2015/231 E. 2018/218 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 355. maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine,
4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine
5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,
6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 ve 362/(1)/g. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/06/2022