Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/908 E. 2022/301 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/908
KARAR NO: 2022/301
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 03/04/2018
NUMARASI: 2017/204 E. – 2018/137 K.
DAVANIN KONUSU: Fikir ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)|Fikir ve Sanat Eseri (Manevi Tazminat İstemli.)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına 28,04.2006 tarih ve 23857 sayılı Müracaat Belgesi ile sunulan projenin izinsiz ve bedelsiz kullanımı nedeni ile sabit bağlantısı olmayan marina yat otoparkı fikrinin başkaca yerlerde de uygulanacağının açıklanması ve uygulanacağının sabit olması sebebiyle fikre tecavüzün men-i’ne, dava kesinleşinceye kadar ihtiyati tedbir uygulanmasına,Yat otoparkı fikrine, kusurlu olarak tecavüz edildiği için kısmi olmak üzere her türlü yasal hakları saklı kalmak kaydıyla 7.500 TL’nin ödenmesine, fikrin uygulanması ve diğer uygulamalarına örnek teşkil etmesi için hazırlanan ve işletme hakkı verilmesi kaydı ile kendisine emanet edilen Tarabya ve İstinye Koyları ait projelerinin hemen hemen aynısı şeklinde yapılan ve hali hazırda işletmeye açılan …-… işletmesinden temin edilen kârın müvekkillerine verilmesine, kısmi dava niteliğinde 90,000,00 TL maddi tazminat ile 2.500,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İspark vekilleri cevap dilekçelerinde özetle; Karaya Sabit Bağlantısı olmayan Marina/yat otoparkı fikrinin davacıya özgü ve davacının hususiyetini taşıyan fikir ve proje olmaması, yapılan projenin davacının kendisine ait olduğunu iddia ettiği projeyle tamamen farklı olması ve davacının fikre tecavüz iddiasının yerinde olmaması sebebiyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Bilirkişi raporlarına itibar edilerek, davacının projesinin FSEK kapsamında korunmadığı, davacının fikri haklarının zarara uğratıldığına dair bir kanaat oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin kısa kararı ile gerekçeli kararının birbirleri ile örtüşmediğini, gerekçeli kararda olayların ve kararın gerekçesinin net olmadığını, Kararın gerekçesi incelendiğinde, hangi talepten davanın red edildiği ne gerekçe ile vekalet ücreti ve diğer hususlara karar verildiğinin anlaşılamadığını, Bilirkişi raporlarında yapılan değerlendirmelerin eksik ve hatalı olduğunu, iddiaların karşılanmadığını, dosya içeriği açısından herhangi bir hesaplama yapılmasının mümkün olmadığını, mali bilirkişinin yerinde defter incelemesi yapmak sureti ile rapor oluşturması gerektiğini, hiçbir yatırım masrafının senenin ilk yıllarında düşülmeyip proje masraflarının zamana yayılmak sureti ile hesaplanacağına yönelik itirazlarının karşılanmadığını, ikinci raporda hukukçu bilirkişinin iddialarını tam olarak karşılamadığını, 23.05.2016 tarihli raporda hiçbir suretle mevzuat ve dosyaya sunulan diğer evrakların değerlendirmesinin yapılmadığını, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmeden karar verildiğini, raporlarda teknik yönden yapılan değerlendirmelerin eksik ve yetersiz olduğunu, yeni bilirkişi taleplerinin reddedildiğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, davacı yana ait olduğu iddia olunan İstinye ve Tarabya Koyları Geliştirme Güzelleştirme Projesi isimli ve İBB’ye 28/04/2006 tarih ve 23857 sayılı müracaat belgesi ile sunulan “Kıyıya bağlantısız marina/yat otoparkı” isimli projelerin davalı yanlarca ismi değiştirilerek ve bedel ödenmeksizin kullanıldığı iddiasıyla davacının eserden kaynaklanan haklarına vaki tecavüzün men’i ve 7.500,00 TL maddi tazminat, yine davalı yanın bu proje sebebiyle elde ettiği kârdan kaynaklı 90.000,00 TL maddi tazminat ile 2.500,00 TL manevi tazminatın tahsili talebine ilişkindir. 06.10.2015 tarihli bilirkişi heyet raporunda; Davacının, davalı ile anılan koylar üzerine proje çalışması yaptığının anlaşıldığı, buna karşın davacı ile davalı arasında herhangi bir sözleşme yapılmadığı ve davalının resmi olarak danışmanlık hizmeti almadığı, davalının söz konusu koylarla ilgili olarak yapmak istediği proje çalışması kapsamında davacı şirket ile görüştüğü, bu hususun birçok Kamu kurumunda yapılmakta olan işlerde karşılaşılan bir süreç olduğu, davacı tarafın proje hazırlamış olmasının yeni ve özgün bir fikir olarak kabul edilebileceği, davacı şirket ile davalı arasında proje çalışması kapsamında gelişen süreç içerisinde, bu İki koyun ön plana çıkmasının sürecin doğal bir sonucu olduğu, buna karşın, o koylarla ilgili proje hazırlanmasının teknik ve hukuken korunması gerektiği, davacı tarafından kullanılan sistemlerin mevcut teknolojik seviye kullanılarak hazırlanmasının, birçok farklı sektörde olduğu gibi kabul gören ve benzerlerine sıkça rastlanan bir durum olduğu, bu durumun hazırlanan projenin özgünlüğünün belirlenmesinde etken olamayacağı, davacının sunduğu proje ve davalı tarafından uygulanan proje arasında, yöntem olarak anılan her iki projede yüzer iskele yapım türü kullanılırken, yüzer iskele tipinin alüminyum ve yüzer beton ponton olarak farklı uygulandığı, bu durum örneklendirilirse Türkiye’de birçok yapıda betonarme taşıyıcı sistem türü kullanılırken, betonarme taşıyıcı sistem türü kullanılarak üretilmiş sayısız statik proje ve mimari tasarım projesinin mevcut olduğu örneğinin verilebileceğini, davalının ihale edilen iskele yapım işinde davacının projelerini uygulama anlamında birebir gerçekleştirmediğinin bildirildiği görülmüştür. 23.5.2016 tarihli ikinci bilirkişi heyet raporunda; İnşaat Mühendisliğinde ve ilgili diğer mühendislik dallarında çok uzun yıllardır en çok araştırılan konulardan birisi koy ve körfezler içinde doğal kıyının fiziki yapısı, koy İçindeki su ve hava hareketleri gibi özelliklerin doğal yansını bozmayacak yapıların geliştirilmesi konuları olduğunu ve bu nedenle sayısız projenin geliştirilmesi mümkün olduğunu,davacı ile davalı arasında dava konusu proje İle ilgili bir fikri alış verişin olup olmaması ancak söz konusu projeyi kapsayan ve teknik şartnamelerin bulunduğu bir yazılı sözleşme İle anlaşılabilir ve dosyada bu konuda her hangi bir belge mevcut bulunmadığını, Yüzer iskele sistemleri 2. Dünya savaşında öncelikli olarak askeri amaçlar için geliştirilmiş ve o tarihten bu yana bilinen ve üzerinden araştırma ve mühendislik uygulamaları yapılan bir mühendislik yapısı olduğundan,özellikle son yıllarda artan çevresel kaygılar nedeniyle özellikle İstanbul Boğazı gibi hassas kıyılarda öncelikle ilk akla gelen yapılar ve yüzmesi şartıyla beton dahil her türlü malzeme kullanılarak yapılabilmekte olduğunu,bu nedenle fikrin sadece davacıya özgün olduğunu söylemenin mümkün olamayacağını, yüzer iskele sistemleri yapımında kullanılan malzeme ve yat bağlama kapasitesi gibi farklı özelliklerde yapılabileceğini ve fikri olarak her hangi bir fark yaratmayacağını, davacının, Davalı sunmuş olduğu proje öncesi tarihte, ÎBB ve İSPARK tarafından herhangi bir proje yapılıp yapılmadığının mevcut dosyadaki bilgi ve belgelerden tespit edilebilmesinin olanak dışı olduğunu,bir deniz yapısının özellikle yüzer iskele ve benzeri yüzer yapıların özgün bir yapı olarak ön görülebilmesi için bu yapının diğer deniz yapılarından farklı olarak planda yerleşim, yatların bağlanma şekli ve/veya düzeni, yüzer pontonların birbirlerine yük aktarma ve bağlanma şekilleri ve yüzer pontonların dalga, akıntı ve diğer statik ve dinamik yüklerin deniz tabanına aktarma ve pontonlar m diniz tabanına bağlanma şekli özelliklerinden en az biri veya birkaçının hiç uygulanmamış veya sadece fikir sahibince kendi daha önceki kıyı projelerinde kullanılmış olmasının gerekmekte olduğunu,bu konuda dosyada davacı tarafın sunduğu deliller arasında teknik açıdan özgün fikir olduğunu gösteren bir delil bulunamadığını, davacı tarafından sunulan projenin var olan teknolojiler bir araya getirilmek suretiyle yeni bir proje şeklinde oluşturulması inşaat mühendisliğinin doğal bir uygulaması olduğundan ve davacının proje fikrinin kullanıldığını söylemenin toplanan ve sunulu delillere göre mümkün olamayacağını, davacının fikri haklarının zarara uğratıldığına dair bir kanaat oluşmadığı, davacının haklarının ihlal edilmediği kanaati oluştuğundan davacının maddi ve manevi zararı bulunmadığı tespitlerinde bulunulduğu görülmüştür. Toplanan delillere, tarafların iddia ve savunmalarına, dosyaya sunulan teknik ve bilimsel yönden denetime elverişli bilirkişi heyet raporlarına göre, davacının proje fikrinin kullanıldığı iddiasıyla ilgili olarak, projenin özgün nitelikte olmadığı, teknik açıdan özgün nitelik taşımadığı, özgün nitelikte sayılabilmesi için taşıması gerekli bir veya birkaç özellikten hiçbirini ihtiva etmediği, dolayısıyla FSEK kapsamında eser kavramına dahil edilemeyeceği gibi davacıların FSEK’ten doğan tazminat taleplerinin söz konusu olamayacağı, açıklanan sebeplerle Mahkemece davanın reddine yönelik olarak verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, davacı istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 03/04/2018 tarih ve 2017/204 E., 2018/137 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 24/02/2022