Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/888 E. 2022/282 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/888 Esas
KARAR NO: 2022/282
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 31/05/2018
NUMARASI: 2017/605 E. – 2018/195 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin tüm dünyada tanınan uluslararası saygınlığı olan, bir çok ülkede faaliyet gösteren “…” grubuna bağlı şirketlerden biri olup, müvekkili şirketin zemin kaplama ve spor yüzey çözümlerine “…” markası ile dünya genelinde 100 den fazla ülkede 34 üretim tesisi ile yaklaşık olarak günde 1.5 milyon metrekare zemin kaplaması üretimi yapıldığını, davalı şirketin ise müvekkili şirket ile aynı alan olan zemin kaplama alanında faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin müvekkili şirketin hiçbir şekilde izni ve onayı olmaksızın satmış olduğu ürünlerde, bu ürünlere ilişkin katalog, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde müvekkili şirkete ait … markasını haksız, hukuka aykırı ve suç teşkil eder mahiyette kullandığını, bu kapsamda, İstanbul Anadolu 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne başvurulmak sureti ile davalı …. Ltd. Şti.’nin “…, … Sok. No:… / İstanbul” adresinde bulunan işyerinde keşif yaptırılmak sureti ile müvekkili şirkete ait “…” markasının karşı taraf şirketin ürünlerinde, bu ürünlere ilişkin katalog, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde ve bunlarla sınırlamaksızın çeşitli mecralarda kullanıldığı hususunun tespitinin talep edildiğini, delil tespiti taleplerinin Mahkeme tarafından kabul edilmesi üzerine, 01.12.2016 tarihinde davalı şirket nezdinde taleplerine yönelik bilirkişi marifeti ile keşif icra edildiğini, yapılan keşif icrasında; işyerinde bulunan Master markalı kataloglardan 3(üç) tanesinin arkasında ve yan sırt kısmında … markasının yer aldığının tespit edildiğini, davalı şirketin eylemlerinin markaya tecavüz teşkil ettiğini, davalı şirketin eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabet niteliğinde olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı şirketin eylemlerinin markaya tecavüz ve haksız rekabet olduğunun tespitine, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 149/1-c maddesi uyarınca müvekkili şirkete ait markaya tecavüzün durdurulmasına, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 149/1-ç maddesi uyarınca müvekkili şirkete ait markaya tecavüzün kaldırılmasına, müvekkili şirkete ait markanın yer aldığı ürün, katalog ve dökümanlara Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 149/1-d maddesi uyarınca el konulmasına ve imhasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili şirketin fiili zararına karşılık şimdilik 1.500 Euro, yoksun kalınan kârına ilişkin olarak şimdilik 5.000,00 TL müvekkili şirket belirsiz alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … firmasının 1992 yılında kurulmuş zemin kaplamaları alanında Türkiye’de öncü olmuş bir firma olduğunu, davalı firmanın oluşturduğu “…” markasının sektörde “zemin kaplamalarının genel adı” konumuna gelmiş olup, aynı zamanda uzun yıllar ticari ünvan olarak kullanıldığını daha sonra devir edildiğini, davalı şirketin, üretici olmadığını, zemin kaplaması üretmediğini, daha ziyade yurtiçi ve yurtdışından temin ettiği ürünleri kendi markası ve/veya üretici markalarıyla sattığını, aynı zamanda inşaatlarda uygulama yaptığını, davalının kimsenin markasını taklit etmeye ve/veya taklit ürünleri satmaya ihtiyacı olmadığını, dava dilekçesinde beyan edilen katalogların davalıya ait olmadığını, firmalarda bulunan her broşür, katalog ve kartelanın söz konusu ürünlerin illa kullanıldığı veya satıldığı anlamına gelmediğini, değişik iş dosyasından yapılan keşif sırasında müvekkili şirkette bulunan 3 adet katalog nedeniyle tecavüz suçlaması yapılmasının ticari, hukuki ve ahlaki tutarlılığı bulunmadığını, bulunan 3 kataloğun davalının olmadığını, kataloglar incelendiği, dava konusu … ibaresinin markasal olarak kullanılmadığının görüleceğini, Ukrayna … fabrikası tarafından, … firmasına üretilen ve … firması tarafından Türkiye pazarına sokulan ürünlerde … ibaresinın markasal olarak kullanılmadığını, sadece ” …” (… tarafından Üretilmiştir) ibaresine yer verildiğini, esasen söz konusu ibarenin de bizzat … fabrikası tarafından basıldığını, diğer yandan söz konusu ibarenin … fabrikası haricinde Gürcistan … firması tarafından konulduğu farz edilse dahi “… Tarafından Üretilmiştir” ibaresinin doğru olması ve açıklayıcı mahiyette bulunması ayrıca üretim kaynağını belirtmenin hukuki ve ticari zorunluluktan kaynaklanması dikkate alındığında, marka ihlali oluşmayacağını, davacının bariz kötüniyet taşıdığını, haksız rekabet iddialarının hukuka aykırı olup, kötüniyetle kurgulandığını, davacı “…” nın Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli hak sahibi olmadığını, husumet itirazında bulunduklarını belirterek, marka sahibi olmayan davacı taleplerinin husumet ve zamanaşımı nedenleriyle reddini, dava konusu katalog ve kartelaların davalı yana ait olmaması ve “…” (… Tarafından Üretilmiştir) ibaresinin marka ihlali oluşturmaması v.b nedenlerle davacı taleplerinin reddini, katalog ve kartelalarda yer alan ürünlerin … fabrikasında üretilen orijinal ürünler olması, paralel ithalat yoluyla Türkiye’ye sokulması, paralel ithalatın suç teşkil etmemesi ve hak tüketimi olması nedeniyle davacı taleplerinin reddini, TTK kapsamında haksız rekabet şartlarının oluşmaması ve davacı iddialarının kötüniyetle kurgulanması vb nedenlerle davacı taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dava tarihinde … markasının dava dışı şirkete ait olduğu, davacının dayandığı 01 Temmuz 2010 tarihli devir sözleşmesinin, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tutulan sicile kayıt ettirilmediği, 556 sayılı KHK 16/son ve SMK 148/5 maddesi gereğince sicile kayıt ettirilmeyen hakların üçüncü kişi davalıya karşı ileri sürülemeyeceği, her davanın, davanın açıldığı tarihte ki şartlara göre değerlendirileceği, marka tescil kaydının dava açıldıktan sonra davacıya devrinin sonuca etkili olmadığı, davacının tescil sahibi olmadığı, adi yazılı devir sözleşmesinden kaynaklanan haklarını davalıya karşı ileri süremeyeceği gerekçesiyle aktif husumet ehliyeti yokluğundan davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;Davaya konu ”…” markasının müvekkili şirketlerden ”… AB” adına kayıtlı iken, dava dosyasına sunulan 01.07.2010 imza tarihli Ticari Marka Satın alma ve Devir Sözleşmesi ile markanın diğer müvekkili …’ya devredildiğini, yargılama aşamasında yazılı devir sözleşmesi ile de TPE’ye tescil edildiğini, yargılama sırasında aktif husumet ehliyeti ve taraf sıfatının kazanıldığını beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, tecavüzün durdurulması, kaldırılması, markanın yer aldığı ürün, katalog ve dökümanlara el konulması, imhası, 1.500 Euro fiili zarar ile 5.000,00 TL yoksun kalınan kârın tahsili talebiyle açılmıştır. Mahkemece; Devir sözleşmesinin, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tutulan sicile kayıt ettirilmediği, yargılama sırasında yapılan tescil ile hususmetin sağlanamadığı, davanın dava açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle aktif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle dava reddedilmiş, karar yukarıda belirtilen sebeplerle davacı vekilince istinaf edilmiştir. Uyuşmazlık; 01 Temmuz 2010 tarihli marka devir sözleşmesinin tarafı olan ve dava tarihinde bu sözleşmeyi henüz sicile tescil ettirmemiş olan davacının, yargılama sırasında sözleşmeyi sicile tescil ettirmiş olması nedeniyle davanın görülmeye devam edilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.6769 Sayılı SMK’nun 148.maddesi ”(1) Sınai mülkiyet hakkı devredilebilir, miras yolu ile intikal edebilir, lisans konusu olabilir, rehin verilebilir, teminat olarak gösterilebilir, haczedilebilir veya diğer hukuki işlemlere konu olabilir. Coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı hakkı; lisans, devir, intikal, haciz ve benzeri hukuki işlemlere konu olamaz ve teminat olarak gösterilemez. (2) Birinci fıkrada belirtilen hukuki işlemler işletmeden bağımsız olarak gerçekleştirilebilir.(3) Sınai mülkiyet hakkının birden fazla sahibi olması durumunda sahiplerden birinin kendisine düşen payı tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde, diğer paydaşların önalım hakkı vardır. Yapılan satış, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara bildirilir. Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her hâlde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Tarafların anlaşamaması hâlinde, önalım hakkı alıcıya karşı dava açılarak kullanılır. Önalım hakkı sahibi, adına payın devrine karar verilmeden önce, satış bedelini, mahkeme tarafından belirlenen süre içinde mahkemenin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür. Cebri artırmayla satışlarda önalım hakkı kullanılamaz. (4) Hukuki işlemler, yazılı şekle tabidir. Devir sözleşmelerinin geçerliliği, ancak noter tarafından onaylanmış şekilde yapılmış olmalarına bağlıdır.(5) Hukuki işlemler taraflardan birinin talebi, ücretin ödenmesi ve yönetmelikle belirlenen diğer şartların yerine getirilmesi hâlinde sicile kaydedilir ve Bültende yayımlanır. 115 inci madde hükümleri saklı kalmak üzere, sicile kaydedilmeyen hukuki işlemlerden doğan haklar iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. (6) Marka, tescil edildiği mal veya hizmetlerin tümü veya bir kısmı için devredilebilir. (7) Garanti markasının veya ortak markanın devri ya da ortak marka için lisans verilmesi, sicile kayıt hâlinde geçerlidir. (8) Bu maddede yer alan hükümler, sınai mülkiyet hakkı başvurularında da uygulanır.” şeklindedir. Bu açık düzenleme de göstermektedir ki, markanın devri, bir tasarrufi işlem olup; mahiyeti itibariyle bir hakkın yani alacağın temlikinin sonuçlarını doğurur. Marka, esas itibariyle, bir işletmeyi değil, o işletmenin arz ettiği mal veya hizmetleri diğerinden ayırt ettiğinden, marka işletmeden, işletme de markadan ayrı olarak devredilebilir (ayrılık ilkesi). Markalar birbirleriyle karşılaştırılıp aralarındaki öncelik sonralık ilişkisi belirlenirken markaların devredildiği tarihe değil, onların ilk tescil edildiği tarihe itibar olunması gerekir. Somut olayda, her ne kadar dava tarihinde yürürlükte olan 6769 sayılı SMK’nun 148/4.maddesi hükmüne göre, devir sözleşmesinin noter tarafından onaylanmış şekilde yapılması bir geçerlilik koşulu haline getirilmiş ise de, somut sözleşmenin yapıldığı tarihte marka devrinin yazılı olması geçerlilik koşuludur (556 sayılı KHK md. 16/3.fıkra). Eldeki davaya konu sözleşmenin de yazılı şekilde yapıldığı görülmektedir. Nihayet, devir sicile kayıt edilmediği sürece, taraflar markanın tescilinden doğan yetkileri iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremezler. Görülmektedir ki, tescil ve ilan, yaratıcı değil, açıklayıcı niteliktedir. Bununla birlikte, üçüncü kişilerin, sicildeki yolsuz tescile güvenerek iyi niyetle hak iktisabında bulunmalarının önüne geçmek için yeni marka sahibinin devri tescil ettirmesi menfaati gereğidir.01 Temmuz 2010 tarihli “Ticari Marka Satın Alma ve Devir Sözleşmesi”nin adi yazılı şekilde, Devir Eden-…, Devir Eden – …, Devir Eden – … ( Eski ünvan …) ve Devir Alan … arasında imzalandığı, davacının sözleşmenin tarafı olduğu, sözleşmenin 1.maddesi, 2. paragrafında; “devir eden, Ek 1’de listelenen ülkelerde bulunan Ticaret Marka Bürolarını, Ek 1’de belirtilen tescillerin ve/veya tescil başvurularının, devir eden’ in belirtilen unsurlar üzerinde sahip olduğu bütün hak ve menfaatlerin devir alanı sıfatıyla – devir alana devredilmesi işlemini kayıt altına almaları için yetki vermektedir” yazdığı, Ek 1 belge tercümesinde; Türkiye’de … sayılı markaya yer verildiği, diğer yandan dosyaya sunulan TPMK tescil bilgilerine göre, tam devir talebinin yargılama sırasında 02.01.2018 tarihinde sicile kaydedildiği görülmüştür.Devir sözleşmesinin sicile tescilin kurucu değil açıklayıcı olmasına, dava görülürken taraf sıfatını kazanmış olan kişinin aynı davayı yeniden açabilecek olmasına göre, sıfat noksanlığının dava görülürken giderilmesi üzerine, davanın sıfat yokluğundan reddedilmeyerek davaya devam edilmesi, Anayasa’nın 141/4. maddesi ve yargılamaya hakim olan ilkelerden 6100 sayılı HMK 30. maddesi gereğince “usul ekonomisi ilkesine” ve hem de HMK 125. maddesi “dava konusunun devri” hükümlerine uygun olacağından, Mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı görülmüştür.Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına, karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; 2- İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 31/05/2018 tarih, 2017/605 E. 2018/195 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 215,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 24/02/2022