Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/87 E. 2020/414 K. 10.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/87 Esas
KARAR NO: 2020/414
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL(Kapatılan) 4. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR
HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/01/2017
NUMARASI: 2015/246 E. – 2017/3 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/12/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili şirketin … ve … şirketlerinin birleşmesiyle kurulduğunu, müvekkili şirketin alkolsüz içecek sektöründe dünyanın en büyük iki şirketinden biri olduğunu, atışmarlık çerez sektöründe de dünyadaki en büyük üretici unvanına sahip olduğunu, yıllık 43.2 milyar Amerikan Dolarının üstünde satış rakamına sahip olduğunu, müvekkiline ait çok sayıda tanınmış marka yanında “…” markası da Amerika’ nın bir nolu su markası olduğunu, 2002 yılından beri Türkiye’ de güvenilir su markası olduğunu, TPE de … sayılı ve … sayılı tesciller ile korunduğunu, davalıya ait konulu ibarenin “…” ise müvekkilin tanınmış ve tescilli marka ve logolarının kopyası olmakla tecavüz yarattığını, tüketicilerde her iki markanın da görsel hafızada aynı şekilde algılandığından iltibasa yol açacak şekilde benzerlik içerdiğini, davalı şirketin ticaret ünvanından gerekse www…com.tr internet sitesinden görüleceği gibi doğan kaynak sularının üretimi ve satışı alanında faaliyet gösterdiğinden kötü niyetli olduğunu, davalı firmanın müvekkilinin sulh girişimlerini sonuçsuz bırakması nedeniyle iyi niyetli olmadığını, bu nedenlerle davalının … sayılı ve … sayılı … ibareli marka tescillerinin hükümsüzlüğüne, sicilden terkine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davacı tarafın 2002 yılından beridir kullanmayı iddia ettikleri markanın tescil edilen markası “…” olduğunu, davacı tarafça “…” markasının 12/01/2015 tarihi itibariyle tescil edildiğini, müvekkilinin “…” markasının ise 25/04/2011 tarihi itibariyle koruma altına alındığını, öncelikle bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının taleplerinin zaman aşımına uğradığını, davacının TPE itiraz süresini kaçırdığını iddia ettiğini ve sonradan işlem tesis etmesinin kötü niyetli olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; Davacıya ait … no lu … ibareli, … no lu … ibareli marka ile … nolu … ibareyle tescilli markaları ile dünyadaki alkolsüz içecek sektörlerinden biri olduğu ve tanınmış bir marka niteliğinde olduğu ve TPE nezdinde de tescilli olduğu, davalıya ait … sayılı … ibareli ve … sayılı … ilk bakışta bile benzer hatta aynı marka olduklarına dair algı oluşturduğu, sadece ‘…’ harfinin davacının markasında ‘…’ harfinden farklı olduğu, davalının da maden suları, kaynak suları, sodalar için bu markayı kullandığı, bu itibarla davalının markalarının davacı ürünler açısından iltibas oluşturduğu, tüketiciler nezdinde davacı ve davalı markalarının aynı olduğu kanısına varılacağı veya halk arasında karıştırma ihtimalinin çok mümkün olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davalı markasının davacı itirazına rağmen OHIM tescili aldığını, Markalar arasında ayırdedilemeyecek ölçüde benzerlik bulunmadığını, görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlik göstermediklerini, gerekçeli kararın aksine markalar arasında bir değil iki harf bakımından farklılık bulunduğunu, davalı markasında ”…” ve ”…” harflerinin farklı olduğunu, davacı markası … ibaresindeki ”…” harfinin İngilizce’de büyük ”…” harfi kullanılmadığından ”…” olarak yazıldığını, ayrıca her iki markanın telaffuzlarının farklı olduğunu, Davalının, markasını Birleşik Arap Emirlikleri bölgesinde, müslüman alemi için kutsal olan beldeler ve mukaddes suya ithafen ”…” ekleyerek satışa arz ettiğini, satış bölgesi farklı olduğu için iltibas ihtimalinin bulunmadığını, Davalı ürünlerinin tamamında üreticiye atıf bulunduğunu, Doğal minaralli sular hakkında yönetmeliğin, olabilecek karışıklıklara engel olduğunu ve iltibasların önüne geçtiğini, ”…” ibaresinin ”…” anlamına geldiğini ve bu kelimeyi markasında kullanarak faaliyet gösteren pek çok marka olduğunu,Davalının marka başvuru ve onay tarihlerinin davacıdan önce olduğunu, Belirtilen tüm bu hususların mahkemece dikkate alınmadığını beyan ederek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talepli davadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalıya ait marka ile davacının markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. İlk derece mahkemesince bilirkişi raporu aldırılmamıştır. Ancak markaların benzerliği ve iltibas değerlendirmesinin hukuki bir konu olması nedeniyle bilirkişi raporu alınmasına ihtiyaç bulunmadığı, bu konunun hâkim tarafından değerlendirilmesi gerektiği yönündeki 08.06.2016 tarih, 2014/11-696 Esas, 2016/778 Karar sayılı HGK kararı dikkate alınarak bu yöndeki değerlendirmenin hakim tarafından yapılabileceği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde değerlendirmeye geçilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları ile markanın hükümsüzlüğüne ilişkin koşullar 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (556 sayılı KHK) uygulanması gerekmektedir. Bu şekilde davacının marka tescilinden kaynaklanan haklarını kullanma yetkisinin bulunduğu saptandıktan sonra, bir marka tescil başvurusunun reddedilmesinin ve tescilli bir markanın hükümsüz sayılmasını gerektiren nedenlerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun TPE tarafından mutlak ret nedenleri kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Marka tescilinde nispi ret nedenleri ise 8. maddede düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK’nın “Markanın Hükümsüzlüğü” başlıklı 42. maddesinde hükümsüzlük hâlleri düzenlenmiş olup, eldeki davayla ilgili olan birinci fıkrasının (b) bendinde, aynı KHK’nın 8. maddesine atıf yapılarak, 8. maddede sayılan hâllerde markanın hükümsüz sayılacağı belirtilmiştir. Anılan madde düzenlemesi aynen; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez: a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa, b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” şeklindedir. Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescili istenen markanın daha önce tescilli bulunan markanın aynısı veya benzeri olması, ikincisi ise; her iki markanın da aynı veya benzer tür mal ve hizmetlerde kullanılmasıdır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin (4.) bendinin hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Diğer bir anlatımla iltibas tehlikesi; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı, Amerika’nın bir su markası olduğunu, “…” markası ile 2002 yılından beri Türkiye’de satış yaptığını, markasının … ve … sayılı tesciller ile korunduğunu, davalının … ve … tescil sayılı “…” markasının kendi markası ile iltibas oluşturduğunu belirterek davalının … ve … tescil sayılı markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiş, davalı ise savunmasında, “…” markasının“…” markası ile iltibas oluşturmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Dosyaya celbedilen TPE kayıtlarına göre davacı markalarının …, … ve … tescil numaraları ile kayıtlı olduğu, “…” ibareli markanın … tescil numarası ile 22.05.1995 tarihinde sicile kaydedildiği, bu markanın 32. Sınıfta alkolsüz içecekler olarak yer aldığı, … sayılı markasının ise aynı sınıfta “maden suları, havalandırılmış sular ve diğer alkolsüz içecekler, meyveli içecekler ve meyve suları, içeceklerin yapımında kullanılan şuruplar ile diğer müstahzarlar.” olarak yer aldığı, davalıya ait … tescil sayılı markanın 25.04.2011 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle 02.07.2014 tarihinde aynı sınıfta “biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar.” olarak yer aldığı, bu anlamda davacının tescilli markaları ile mal ve hizmet yönünden benzer olmadığı, ancak yine davalıya ait … tescil sayılı markanın 35. sınıfta “ maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar, tonikler, boza, sahlep, kolalar, gazozlar, izotonik içecekler, sebze ve meyve suları, sebze ve meyve konsantreleri ve özleri, meyvelerden elde edilen toz ve granül halinde içecekler, şıra, şalgam suyu, domates suyu.” mal sınıfında yer aldığı, bu markanın davacı markası ile maden suyu ve meyve suyu ile aynı, kaynak suları yönünden benzer mal sınıfında tescil edildiği, … sayılı markaya davacı tarafından yapılan itirazın TPE tarafından reddedildiği, ancak … tescil sayılı markaya yine davacı tarafından yapılan itirazın reddedilmesi üzerine YİDK’nca itirazın kısmen kabulüne karar verildiği görülmüştür. Davacı ayrıca OHIM’e (Avrupa İç Pazar Uygulama Ofisi) itirazda bulunmuş, OHIM kararında özetle, somut olayda, nisbi red nedenlerinin olduğunu, aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden davalı başvurusunun reddi gerektiği yönünde değerlendirmede bulunulmuştur. Diğer yandan davalıya ait “…” markasının, davacıya ait “…” markası ile harf sıralaması bakımından örtüştüğü, görsel olarak benzediği, yalnızca “…” ve“…” harflerinin farklı olduğu, harf sayısı bakımından kelime uzunluğunun aynı olduğu, her iki markanın tonlamasının da birbirine çok benzediği, dolayısıyla işitsel açıdan da markaların birbirine benzediği sonucuna ulaşılmıştır. “…” kelimesi, Latincede “…” anlamına gelmektedir. Davacı markasının “…” dan sonra gelen “…” kelimesinin İngilizce’de ve Türkçe’de bir anlamı bulunmamaktadır. Davalı markasının “…” dan sonra gelen “…” kelimesinin ise, kökeni arapça olup, Mekke’de hacıların şeytan taşladıkları bölgeye ismini vermiştir. Ayrıca camın ana maddesi, liman veya iskele, gökyüzü, şeffaf gibi anlamlara geldiği de bilinmektedir. Görüldüğü gibi her iki marka da işitsel ve görsel olarak benzer olsa da kavramsal olarak farklıdır. Ayrıca davacı markasının ayırt edici bir karakteri oldukça sınırlıdır. Ancak iki markanın da, ilk dört harfinin aynı olması, geriye kalan kısmının yalnızca bir harf bakımından farklı olması, markaların arasında işitsel ve görsel bakımdan benzerlik bulunması, bütüncül olarak bakıldığında özellikle tonlama yönünden büyük benzerlik olması, … numaralı davalı markasının maden suyu ve meyve suyu ile aynı, kaynak suları yönünden benzer sınıfta tescil edilmiş olması, hususları birlikte değerlendirildiğinde, ortalama bir tüketicinin markayı bütün şeklinde algılayacağı da dikkate alındığında, her iki markanın ortalama bir tüketici nezdinde karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla davacı ve davalı markası arasında iltibas ihtimalinin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ancak davalıya ait … tescil sayılı markanın tescil edildiği sınıfta, “biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar.” olarak yer aldığı, davacı markasının ise “alkolsüz içecekler” olarak yer aldığı, her iki markanın farklı mal ve hizmet sınıfında bulunduğu, yalnızca … numaralı davalı markasının, davacı markası ile maden suyu ve meyve suyu ile kaynak suları olmak üzere bir kısım mallar yönünden aynı veya benzer sınıfta tescil edilmiş olması gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmiş olması hatalı görülmüş, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.2 maddesi gereğince istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak; Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, Davalının … sayılı “…” markasının 35. sınıfta yer alan maden suyu ve meyve suyu ile kaynak suları alt sınıfları yönünden HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve bu sınıf – alt sınıflar yönünden SİCİLDEN TERKİNİNE, Davalının 2011/34217 nolu markasının Hükümsüzlüğü ve Terkini davasının REDDİNE karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile, İstanbul (Kapatılan) 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2015/246 Esas, 2017/3 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince kaldırılarak YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA; -Davanın KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE, -Davalının 2012/02822 sayılı “AQUAMNİNA” markasının 35. sınıfta yer alan maden suyu ve meyve suyu ile kaynak suları alt sınıfları yönünden HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve bu sınıf – alt sınıflar yönünden SİCİLDEN TERKİNİNE, Davalının … nolu markasının Hükümsüzlüğü ve Terkini davasının REDDİNE, 2) İlk derece yargılaması yönünden; a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 27,70 TL den mahsubu ile bakiye kalan 26,70 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, b- Davacı tarafından yapılan 27,70 TL başvurma harcı, 160,50 TL tebligat ve müzekkere gideri olmak üzere toplam 188,20 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, c- Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, d- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, 2.860,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, e- 6100 Sayılı HMK’nın 333 maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 3-İstinaf incelemesi yönünden; a- Davalı vekilinin istinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talep halinde iadesine, b- İstinaf yargılaması sırasında davalı tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 25,00 tebligat ve 25,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 135,70 TL’nin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, c- İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, d- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 10/12/2020