Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/867 E. 2022/171 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/867
KARAR NO: 2022/171
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 06/03/2018
NUMARASI: 2017/39 E. – 2018/68 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Giderilmesi İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … olarak ”…” markasının tescilli sahibi olduğunu, davalının müvekkilinin tescilli markasını ticaret ünvanında kullandığını, kendi markasıyla iltibas yaratarak müvekkili şirketin piyasadaki itibarından faydalanmak istediğini beyan etmek suretiyle, davalının müvekkilinin marka hakkına yönelik tecavüzünün önlenmesine, davalı şirketin … ibareli unvanının ticaret sicilden terkinine, karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin markasal bir kullanımı olmadığını, ”…” ibaresinin ticaret unvanı olarak kullanıldığını, müvekkilinin mal ve hizmetlerde farklı bir marka kullandığını, Alman bir firmanın bayisi olduğunu , onu marka olarak kullandığını, çok sayıda ”…” unvanlı şirket söz konusu olduğunu, müvekkilinin uzun süredir kullanımı da dikkate alınarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Bilirkişi raporuna itibar edilerek, davalının markasal kullanımının söz konusu olmadığı, tarafların faaliyet alanlarının farklı olduğu, davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı gerekçeleriyle davanın reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususlara benzer açıklamalarda bulunarak, müvekkilinin … olarak ”…” markasının tescilli sahibi olduğunu, davalının müvekkilinin tescilli markasını ticaret ünvanında, web sayfasında ve kartvizitlerinde kullanmak suretiyle iltibas yaratarak müvekkili şirketin piyasadaki itibarından faydalanmak istediğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hakkına tecavüzün önlenmesi ve davalı ticaret ünvanında bulunan ”…” ibaresinin ticaret sicilinden silinmesi taleplidir. Dosyada mevcut kayıtlara göre, davacıya ait tescilli ”…” markasının … sayı ile çoklu sınıfta 01.05.2003 tarihinden itibaren tescilli olduğu, ticaret sicil kayıtlarına göre, davalıya ait ”… . Tic. Ltd” kaydının 10.11.2010 tarihi olduğu geçerliliklerini halen koruduğu anlaşılmıştır. Tescilli ticaret unvanının kullanımı davacının marka hakkına tecavüz oluşturmayacağından, değerlendirmenin sadece davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğu iddia edilen davalı ticaret unvanının, davacının markası ile iltibas oluşturacak şekilde markasal kullanımı bulunup bulunamadığı hususlarıyla ilgili olarak yapılması gerektiği, bu hususta dosyaya sunulan deliller ve denetime elverişli bilirkişi raporuna göre, davalının markasal kullanımının bulunmadığı, tarafların faaliyet alanlarının farklı olduğu, tecavüzün varlığının ispatlanamadığına ilişkin değerlendirmenin yerinde olduğu, bu yöndeki istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Diğer yandan sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi ticaret unvanları yönünden açılacak davalarda da söz konusudur. Ancak ticaret unvanı yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmektedir.Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için, önceki hak sahibinin, ticaret unvanının aynısının veya benzerinin kullanılmasına belirli bir süre sessiz kalmış olması gereklidir. Ancak ticaret unvanı yönünden sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı TTK’de düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğü giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Bu durumda, davalının markasal kullanımları ve başlangıcı nazara alınarak bu tarihten itibaren dava tarihine kadar geçen süre belirlendikten sonra davacının markaya tecavüze dayalı talepleri yönünden işbu davanın açılmasının TMK’nın 2. maddesi kapsamında kalıp kalmadığının da bu minvalde değerlendirilmesi gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere davalının markasal kullanımının bulunmadığı, sürenin başlangıcında ise davalının markasal kullanımları dikkate alındığına göre, davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı yönündeki değerlendirmenin yerinde olmadığı ancak, kararın yukarıda açıklanan diğer nedenlerle sonuç itibariyle yerinde olduğu anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 06/03/2018 tarih ve 2017/39 E., 2018/68 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 10/02/2022