Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/856 E. 2022/329 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/856 Esas
KARAR NO: 2022/329
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 05/10/2017
NUMARASI: 2017/49 E. – 2017/234 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin icracı sanatçı olarak katkıda bulunduğu “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” isimli sinema eserlerinin, davalı şirketin “…” logolu televizyon kanalında müvekkilin izni olmadan yayınlandığını, müvekkilinin herhangi bir kişi veya kuruma izin vermemesine rağmen 5846 s. kanunun 80. maddesi uyarınca hak sahibi olduğu, dava konusu sinema eserlerinin müvekkilinin izni olmadan, davalı şirketin televizyon kanalında, yayınlanması ile davalı şirketin müvekkilinin bu hakkını ihlal etmiş olduğunu, bu sebeple davalı şirket aleyhine, 5846 s. kanunun 68. maddesi gereğince rayiç bedelin üç katı fazlası tutarında belirlenecek miktarda tazminata, dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde ve 06.07.2017 tarihli beyanında özetle; Davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, davacının icracı sanatçı olduğunu, dava konusu edilen sinema filmleri üzerinde komşu hak sahipliği iddialarının gerçek olmadığını, dava konusu edilen sinema filmlerinden “…” isimli filmin gösterimi eser sahibi yapımcısı … Ltd Şti ile müvekkili arasında akdedilen 03.07.2015 tarihli sözleşme kapsamında gerçekleştiğini, “…”, “…” ve “…” isimli sinema filmlerinde gösterilen eser sahibi … AŞ ile müvekkili arasında 21.11.2014 ve 21.11.2014-20.11.2016 tarihli lisans süresi içinde sözleşme yapıldığını, “…”, “…” ve “…” isimli sinema filmlerinin … Ltd. Şirketi ile yapılan müvekkili ile şirket arasındaki 20.05.2014 tarihli protokol kapsamında 01.06.2014-31.05.2016 tarihli lisans süresi içinde yapıldığını, … ekli eser işletme belgeleri ile sahibi olduğunu bahse konu sinema eserleri üzerindeki mali haklarını … San. Tic. Ltd. Şti’nin ise … AŞ’ye devrettiğini, … A.Ş’nin müvekkili ile 20.05.2014 tarihinde akdedilen protokol için … Ltd Şti yetkilendirmiş olduğunu dolayısı ile müvekkilinin dava konusu edilen sinema filmlerinin gösterimini bir hakka dayalı olarak bedelini ödemek suretiyle gerçekleştirdiğinin sabit olduğunu, davacı yanın bu gösterimler sebebiyle müvekkilinden herhangi bir alacak bulunması mümkün olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Dosyada Feri Müdahil ve ihbar olunanlar tarafından mali hakların devralınmış olduğu açıktır. FSEK 27.md uyarınca yapımcı eser sahibi 70 yıl süre ile hakları korunmaktadır. Bu durumda, eser sahibinden mali hakları devralan şirketlerin 5846 sayılı FSEK uyarınca sahip olduğu eserlerin çoğaltılması, dağıtılması, temsil ve umuma iletimden oluşan mali haklarına dayalı olarak dava konusu eserler üzerindeki mutlak hak sahipliği kapsamında tasarruf yetkisi bulunduğundan olan davacının söz konusu yayın kuruluşu aleyhine filmlerin izinsiz gösterildiğinden bahisle dava açarak FSEK 68. Maddesi uyarınca üç katı bedel talep etmesi mümkün değildir. Bu nedenle davalının usulüne uygun biçimde devraldığı mali hak kapsamında davaya konu filmler yönünden hukuka aykırı bir kullanımından söz edilemeyeceği ve davacının dava konusu sinema eserleri üzerinde icracı sanatçı olarak komşu hak sahipliğinden doğan bir hak talebinde bulunamayacağı anlaşılmakla davanın reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Sinema eserlerinin yapımının gerçekleştiği sırada, oyuncu ile yapılan sözleşmede, bu eserin televizyondan yayını ve yeniden yayını konusunda oyuncunun izninin alınması gerektiğini, eserin CD, DVD gibi formatlarda piyasaya sürülmesi için de oyuncuların izni gerektiğini, -Yerel mahkeme kararının gerekçesinde, söz konusu sinema eserlerinin 1995’ten önce meydana getirilmiş olması dolayısıyla, “film yapımcısının herhangi bir sınırlama olmaksızın eserden doğan bütün mali hakları iktisap ettiği” şeklinde hatalı bir sonuca varıldığını, 5846 sayılı FSEK ek 2. maddede geçen “Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12.6.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” hükmünün, sadece “sinema eseri sahipliği” konusunda bir istisna getirdiğini, kanunda yer alan başkaca böyle bir istisna olmadığını, bu kanunla hükmolunan hakların, eski tarihler de dahil olmak üzere, tüm fikir ve sanat eserleri için geçerli olduğunu, 1995 öncesi üretilen sinema eserleri için de komşu hak sahipliği ile ilgili hükümlerin uygulanacağının şüphesiz olup, 1995 öncesi üretilen sinema eserlerinin televizyon yayınının yapılması için de komşu hak sahiplerinden mali haklarının devralınmasının şart olduğunu, böyle bir devir gerçekleştirilmeden yapılan yayınlar dolayısıyla, FSEK m. 48 uyarınca tazminat talep etme hakkının doğacağını, -Müvekkilinin yapımcı ile bir sözleşme yaparak mali haklarını devretmiş sayılmasının da mümkün olmadığını, zira FSEK m. 80’in açık ve emredici hükmü uyarınca, komşu hak sahibinin yapımcıya vereceği iznin yazılı olması gerektiğini, -Sinema eserleri için önceden 20 yıl olarak belirlenen koruma süresinin, 1995 yılında yapılan mevzuat değişikliği ile 70 yıla çıkarıldığını, bu sayede, koruma süresi bitmek üzere olan, hatta bitmiş bulunan eser sahipleri yeni bir 50 yıllık fazladan hak sahipliğine kavuştuğunu, bu ek 50 yıl süre vasıtasıyla elde edilen imkanlardan eser sahibi faydalanırken, komşu hak sahiplerinin faydalanamayacağının düşünülemeyeceğini, -Müvekkilinin dava konusu eserlerin televizyon vasıtasıyla umuma iletimi ve yeniden iletimi hususunda ne yapımcıya, ne eser sahibine ne de yayıncı kuruluşa herhangi bir izin vermediğini, -Eserlerin televizyonda iletimi ve yeniden iletimi için müvekkiline ödenmesi gerekecek rayiç bedellerin bilirkişi marifetiyle tespit edilmesi gerektiğini, bu sebeple, 5846 s. kanunun 68. maddesi gereğince, dava tarihinden itibaren bir yıl geriye dönük süre içinde, davalı şirketin … logolu televizyon kanalında yayınlanmış, müvekkilinin icracı sanatçı olarak rol aldığı her bir sinema eserinin her bir gösterimi için ayrı ayrı olmak üzere, saptanacak rayiç bedellerin üç katı bedelin davalı şirketten alınarak taraflarına ödenmesini, davalarının kabulü ile, tahkikat sonunda belirlenecek tazminatın, 5846 s. kanunun 68. maddesi gereğince, rayiç bedelin üç katı fazlası tutarında olacak şekilde hükmedilerek, dava tarihinden itibaren hesaplanacak reeskont faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak davacı müvekkilimize ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; 1995 yılı öncesi alenileşen sinema eserlerinin eser sahiplerinin yapımcılar olarak muhafaza edilmesi gibi sinema eserleri üzerinde komşu hak sahipliği kazanacak icracı sanatçıların haklarının da bu tarihten sonra yapımına başlanan eserler için ya da ancak yasanın izin verdiği ölçüde ve eser sahiplerinin haklarına zarar vermeyecek şekilde kullanılmak şartıyla kabul edilmesinin zorunlu olduğunu, dava konusu sinema eserlerinin meydana getirilmesi esnasında taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmamakla birlikte, davalı şirket/film yapımcıları ile davacıların murisi … başrol oyunculuğuna ilişkin şifahi sözleşmenin taraflarca ifa edilip söz konusu sinema filmleri meydana getirildiğine göre, artık murisin FSEK m.80 ile sahip olduğu mali hakları davalı yapımcıya/devralana uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile devrettiği ve davalı yapımcının/devralanın aynı zamanda eser sahibi olduğu, FSEK 27/son maddesi uyarınca eser üzerindeki hakkının da 70 yıl süre ile koruma altında bulunduğunun kabulü gerektiğini, bu durumda eser sahibi olan davalının 5846 sayılı FSEK uyarınca sahip olduğu eserlerin çoğaltılması, dağıtılması, temsil ve umuma iletimden oluşan mali haklarına dayalı olarak dava konusu eserler üzerindeki mutlak hak sahipliği kapsamında tasarruf yetkisi bulunduğundan muris K.S. mirasçısı olan davacıların eser sahibine karşı bu filmlerin sinema salonu dışındaki gösterimleri sebebiyle FSEK 80/1 uyarınca mali hak ihlali ya da elde edilen kazançtan sözleşmeye dayalı olarak uygun bir bedel talep hakkı bulunmadığını, eser sahipleri ile 1995 yılı öncesi yapımı olan sinema eserlerinde icracı olarak yer almış sanatçıların yazılı sözleşmelerle hakları devretmedikleri ya da eser sahipleri açısından getirilen mali haklara ilişkin koruma sürelerinin uzatılmasından o tarihlerde herhangi bir hak tanımlanmayanı icracıların da faydalandırılması gerektiği iddialarının somut uyuşmazlık açısından kabulünün mümkün bulunmadığını, müvekkilinin dava konusu edilen sinema filmlerinin gösterimini bir hakka dayalı olarak ve bedelini ödemek suretiyle gerçekleştirdiğini bu sebeple davacının istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacının oyunculuğunu yaptığı “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” isimli sinema eserlerinin, davalı şirketin “…” logolu televizyon kanalında yayını sebebiyle davacının FSEK 80. maddeye göre bedel talep hakkının bulunup bulunmadığı, varsa bu miktarın ne olabileceği noktasında toplandığı görülmektedir. İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararda, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihadıyla benimsenen görüş vurgulanarak davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararda; Uyuşmazlık konusu sinema eserlerinin yapımının tamamlandığı 12/06/1995 tarihinden önce yürürlükte bulunan 5846 Sayılı FSEK’in 8. maddesine göre, bir sinema eserinin sahibinin onu imal ettiren olduğu, 4110 Sayılı Kanun ile değişiklikten önceki FSEK’in 8. maddesi uyarınca sinema eserlerinin eser sahibi için koruma süresi 20 yıl ile sınırlı iken, 4630 sayılı Kanun ile sinema eserleri hakkındaki uzatılmış koruma süresinin eser sahiplerine avdet etmesi neticesinde dava konusu filmlerin yapımcısı olan şirketin halen söz konusu eserler üzerinde tüm mali hakları kapsar şekilde eser sahipliğini devam ettirdiği, 4110 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce meydana getirilen dava konusu filmlerde o tarihler itibariyle icracı sanatçı hakları mevcut olmadığından; yapımcı/eser sahibi olan şirket ile davacı … arasında akdedilen sözleşmenin kural olarak belirli bir sonucun taahhüt edildiği işgörme sözleşmesi niteliği taşıdığı, dava konusu sinema eserlerinin meydana getirilmesi esnasında taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmamakla birlikte, yapımcı şirket ile davacının oyunculuğuna ilişkin şifahi sözleşmenin taraflarca ifa edilip söz konusu sinema filmleri 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirildiğine göre, film yapımcısının (imalatçının) herhangi bir sınırlama olmaksızın eserden doğan bütün mali hakları iktisap ettiği, sonradan çıkarılan 4630 Sayılı kanun ile sinema eserlerini de kapsayacak şekilde icracı sanatçılara bağlantılı hak sahipliği hakkı tanınmış olmasının da eser sahibi olan film yapımcısının mali haklarına herhangi bir kısıtlama getirmediği, zira davacının FSEK m. 80 ile sahip olduğu mali hakları filmlerin yapımı öncesinde yapımcıya uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile devrettiği, yapımcı şirketin bu kapsamda eser sahibi olup, filmlerin tüm haklarını davalıya devrettiği, aralarında lisans sözleşmesi bulunduğu, gerekçelerine yer verilmiştir. Bu gerekçeler aynı zamanda yukarıda anılan Yargıtay kararlarının da gerekçesini oluşturmaktadır. Kararda özetle; Eserin yapım yılında, davacı … ile yapımcı arasında sözlü bir sözleşme yapıldığı faraziyesinden yola çıkılarak, eserden kaynaklı mali hakların yapımcıda olduğu, daha sonra yapımcının bu hakları davalı televizyon kanalına devrettiğine işaret edilmiştir. … bir icracı sanatçı olup, 07.06.1995 tarihinde kabul edilen ve 12.06.1995 tarihli resmi gazetede yayımlanan 5846 Sayılı yasanın 80. maddesinde değişiklik yapan 4110 Sayılı Kanunla birlikte artık bağlantılı hak sahibidir. Değişiklikten önceki 5846 Sayılı yasa hükümlerine göre bağlantılı hak kavramı henüz hayata geçirilmemişti ve sinema eserinin sahibi onu imal ettirendi. Ancak 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile sinema eseri sahipliğini düzenleyen 8. madde hükmü değişikliğe uğrayarak, ”Sinematografik eserlerde yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazan eserin birlikte sahibidirler.” denilmek suretiyle, sinema eseri üzerindeki eser sahipliği üç kişiye yani, yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazarına tanımış ve bağlantılı hak kavramı getirilmiştir. Diğer yandan 4110 Sayılı Kanun değişikliği öncesinde sinema eserleri açısından koruma süreleri FSEK’in 29.maddesinde düzenlenmiş olup, bu hükme göre, sinema eserlerinde koruma süresi alenileşmeden itibaren 20 yıl olarak öngörülmekteydi. 1995 yılında 4110 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik neticesinde sinema eserleri için koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıl olarak değiştirilmiştir. Aynı kanun ile FSEK’e ek 2. madde eklenmiş olup bu maddeye göre; ” Bu kanundaki koruma süreleri komşu haklar, sinema eserleri, bilgisayar programları ve veri tabanları bakımından, Kanunun yürüdüğe girdiği tarihten sonra alenileşen eserlere, işlenmeler ve mahsullere uygulanır. Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12.06.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir. Kanun koyucu ek maddedeki değişikliği, sinema eseri sahipliğinin 4110 ve 4630 Sayılı Yasada yapılan değişiklerde oluşan mevcut durumun özellikle koruma sürelerindeki değişikliğin, 1995 yılı öncesi sinema eseri sahipleri ile 1995 yılından sonraki sinema eseri sahipleri arasında oluşabilecek koruma sürelerine ilişkin eşitsizliği ortadan kaldırmak maksadıyla yapmış ve uygulamanın da geçmişe yönelik yapılmasını uygun görmüştür. Burada esasen tartışılması gereken, söz konusu kanun değişikliği ile getirilen ”bağlantılı hak” kavramının geçmişe uygulanabilir olup olmadığı hususudur. 5846 Sayılı yasanın bazı maddelerinde değişiklik yapan 4630 Sayılı yasanın 35.maddesi ile ek madde 2 de değişikliğe gidilmiştir. Ek madde 2/1.fıkraya göre “bu kanunla korunan T.C. vatandaşı eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri tarafından üretilmiş Türkiye’de mevcut bütün eserlere, tespit edilmiş icralara ve fonogramlara uygulanır. Ek maddenin son fıkrasında ise, önceki yasada olduğu gibi “bu kanunun sinema eserleri ile ilgili hükümlerinin 4110 Sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 12/06/1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin 2.fıkrasında “1.fıkranın uygulanması sonucu kanun kapsamına alınan eserlerin tespit edilmiş icraların ve fonogramların yasal kopyalarını elinde bulunduran kişilerin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden 6 aylık sürenin sonuna kadar yazılı bir izne tabi olmaksızın bu kopyaları satabileceği, bununla birlikte eserler tespit edilmiş icralar ve fonogramlara ilişkin olmak üzere bu kanunla birlikte eser sahipleri ve diğer hak sahiplerine sağlanan hakların kullanılması eser veya bağlantılı (komşu) hak sahiplerinin iznine tabi olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm bir geçiş hükmü olarak düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, bağlantılı haklar geçmişe yürütülmüş, değişiklikten önce hak sahibi olanların haklarının sona erdiği de bu değişiklikle belirtilmiştir. Aynı doğrultuda, kanununun geçici 1.maddesi ile, “bu kanun hükümleri yürürlükten önce ilk defa memleket içinde umuma arz yahut sicile kaydedilen eserlere de uygulanır. Eser veya mahsulün 08/05/1326 tarihli “Hakkı Telif Kanunu hükümlerine tabi olup olmaması bu durumu değiştirmez”. denilmek suretiyle hakkın geçmişe yürütülmesine izin verilmiştir. Bu madde 5846 sayılı yasanın ilk kez yürürlüğe girdiği tarihte kabul edilen bir düzenleme olup, o tarihte icracı hakları (somut olay açısından bağlantılı hak) tanınmadığı için sadece eser sahiplerinin haklarından söz edilmiştir ve maddeden çok açık bir biçimde yeni yasayla tanınan hakların yürürlük tarihinden önce oluşturulan eserlere de uygulanacağı belirtilerek yasanın getirdiği yeni koruma geçmişe yürütülmüştür. Bir başka deyişle, 5846 Sayılı yasada değişiklik yapan 4110 sayılı yasa ile sağlanan korumanın sadece yasanın yürürlüğe girdiği 1995 tarihinden sonraki icralara değil, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte Türkiye’de mevcut tespit edilmiş icralara da uygulanacağı, dolayısıyla komşu haklar bakımından geriye yürüyeceği kabul edilmiştir. Sanatçı, sermayesi emek olan bir kişidir. 5846 Sayılı Kanunun 1. maddesinde, ”Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir. ” denilmek suretiyle kanunun amacının sanatçıyı korumak olduğu açıkça vurgulanmıştır. Aksine yorumların, yasanın amacıyla bağdaşmayacağı su götürmez bir gerçektir. Her ne kadar 4110 Sayılı yasa ile yapılan değişiklikten önce, sinema eserinin sahibi onu imal ettiren olsa da, bağlantılı hak sahipliğinin korunmasının bu kapsamda değerlendirilemeyeceği ortadadır. Zira eser sahipliğinin verdiği hak, bağlantılı hak sahipliğine üstün tutulmamalıdır. Her ikisi de kendi bağımsızlığı içerisinde korunması gereken haklardır. Gerek Yargıtay’ın ve gerekse İlk Derece Mahkemesinin kararına konu olan gerekçeye göre, her ne kadar somut olayda, icracı sanatçı ile yapımcı arasında sözlü bir sözleşme yapıldığı ve bu sözleşmeyle mali hakların yapımcıya devredildiği belirtilmiş ise de, icracı sanatçının henüz bağlantılı hak sahibi olmadığı bir dönemde, sonradan yasa değişikliyle tanınan hakkın geçmişe dönük bir şekilde eserin yapıldığı tarihte devredildiğini kabul etmek hukuken olanaklı görünmemektedir. Somut olayda davalı, yapımcı şirket ile lisans sözleşmesi yapan televizyon kanalıdır. Yukarıda açıklanan sebeplerle yapımcı yeni yasa gereği hak sahibi olmayıp, davalı da FSEK’in 54/1 maddesi gereğince hak sahibi değildir. Dolayısıyla icracı sanatçının izni olmaksızın işleme, çoğaltma, yayma, temsil, işaret, ses veya görüntülü araçlarla kamuya sunma gibi yasayla tanınan haklar, davalı da dahil olmak üzere başkaları tarafından izinsiz olarak kullanılamayacaktır. Özetle, davacı … bir icracı sanatçı olup, kendisinin 4110 Sayılı Kanunla değiştirilen 5846 Sayılı yasanın 80. maddesine göre bağlantılı hak sahibi olduğu, bu hakkın ilk defa 4110 Sayılı yasa ile yapılan değişiklikle tanındığı, yine FSEK’in ek 2.maddesi ve geçici 1.maddeleri ile bu hakkın, yürürlük tarihinden önceki icraları da kapsayacak şekilde geri yürütüldüğü, FSEK’in 27/son maddesi ile koruma süresinin 70 yıla çıkarıldığı, yine FSEK’in 80. maddesi uyarınca icracı sanatçılara tanınan komşu hakların, izinsiz kullanımının yasaklandığı, somut olayda FSEK’in 52.maddesi kapsamında kullanıma ilişkin yazılı bir izin veya mali hak devrinin bulunmadığı, eserin yapıldığı tarihte varolmayan bir hakkın devrinin de hukuken mümkün olmadığı, farazi olarak kabul edilen devir sözleşmesinin yasa değişikliği ile tanınan bağlantılı hakkı içerdiğinin kabul edilemeyeceği, 5846 Sayılı Kanunun amacının sanatçıyı korumak olduğu, Mahkemece tazminat talepleri yönünden değerlendirme yapılması gerektiği halde, eksik araştırma ve incelemeyle davanın reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa tazminat hesabına esas münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; 2- İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 05/10/2017 tarih, 2017/49 E. 2017/234 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/03/2022