Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/853 E. 2022/310 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/853
KARAR NO: 2022/310
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 27/03/2018
NUMARASI: 2017/330 E. – 2018/108 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin TPMK da “…” ibareli 98/018506 ve … tescil nolu markaların sahibi olduğunu, davalı tarafından “…” markalı saatlerin ithal edilmek istendiğini Ambarlı Gümrük Müdürlüğü’nde taklit saatlerin ele geçirildiğini, davalının … ibareli markaya yönelik haksız ve hukuk dışı tecavüz fiillerinin durdurulması önlenmesi ve menine, haksız ve izinsiz … sayılı gümrük beyannamesiyle Ambarlı Gümrük Müdürlüğü’ ne getirilen taklit … markalı saatlere el konulmasına ve bu malların imhasına, mahkeme kararının masrafı davalıdan alınmak suretiyle Türkiye genelinde yayın yapan bir gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkiline teslim edilmeyen ürünlerinde kullanılan “…” ibareli marka üzerinde müvekkilin lisans sözleşmesinden kaynaklı hak sahibi olduğunu, markanın TPMK da 14. Sınıfta … başvuru numarasıyla … adına tescilli olduğunu, 07.09.2016 tarihli lisans sözleşmesi ile müvekkiline bu marka adı altında üretim yapma hakkı tanındığını, bu hak sahipliğine dayalı olarak ürünler ithal ettiğini, … markası adı altında üretilen ve ithalatı gerçekleştirilen ürünlerin orijinal ürünler olduğunu, … markalı saatlerin yetkili üreticisi olan … LTD ŞTİ’ den satın alındığını ve faturaların dosyaya ibraz edildiğini, hukuka uygun olarak üretilip ithal edilen saatlere ilişkin hak sahipliğinin bulunduğunu ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince;”Dosyaya ibraz edilen kayıt ve belgeler, marka kaydı, gümrük kayıtları, yaptırılan bilirkişi incelemesi, tüm deliller dikkate alındığında, dava markaya yönelik tecavüzün tespiti, meni, haksız rekabetin tespiti, menine yönelik olup, somut olayda, her ne kadar davalı taraf ürünlerin lisans kapsamındaki markaya uygun kullanımından ve ürünlerin orijinalliğinden bahsetmişse de, ürünler üzerinde yapılan incelemede davalı tarafın ithal ettiği ürünler üzerinde … ibaresini davacıya ait tescilli markayla birebir olacak şekilde kullandığı, kullanımın lisans kapsamında olmadığı, birebir davacı markası kullanılmak suretiyle ortalama tüketici nezdinde karıştırma ihtimali mevcut olup, kullanımın markaya tecavüz ve aynı zamanda başkasına ait işaret ve amblemin ürünler üzerinde izinsiz kullanımı haksız rekabet olup, haksız rekabetin tespiti ve menine, davalı kullanımlarının ticari dürüstlüğe aykırı şekilde olup, kendi tescilli markası dışına çıkmak ve davacı tarafın markasından yararlanma kastı taşıdığından davanın kabulüne,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1. Dava konusu yapılan iddialara mesnet gösterilen ve …/19.08.2016 sayılı/tarihli Serbest Dolaşım Giriş Beyannamesi ile ithal edilen ürünler üzerinde yer alan “…” ibareli markaya ilişkin müvekkilinin lisans sözleşmesinden kaynaklı hukuka uygun olarak hak sahipliği bulunduğunun dosyada mübrez deliller ile de sabit olduğunu, öte yandan davacı tarafın davasına dayanak yaptığı “…” markasının ayırt ediciliğini yitirmiş olup, bu ibarenin münhasıran marka tesciline konu edilmesi ve bu kapsamda korumadan yararlanmasının mümkün olmadığını, dolayısıyla hukuken işbu marka adı altında yapılan ticari işlemlerin haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin kabul edilemeyeceği, 2- “…” ibaresinin marka tescili için Türk Patent Enstitüsü nezdinde … başvuru numarası ile 02.10.2015 tarihinde dava dışı … tarafından başvurulduğu ve anılan marka başvurusu ile tescil süreci devam ederken, Bakırköy … Noterliği’nin 14.07.2016 tarih … yevmiye numaralı “Marka Başvuru Hakkı Devri Sözleşmesi” ile TPE nezdinde 14. sınıflar için … başvuru numaralı marka hakkı başvuru hakkı ve markaya dair doğmuş ve doğacak bütün hakları rüçhan hakları ile birlikte geri dönülmemek üzere dava dışı …’ya devrettiği, Sözleşmenin akdedilmesi akabinde tescil işlemlerinin … tarafından yürütüldüğü ve en nihayetinde bahse konu “…” ibareli markanın, … tescil numarası ile 31.08.2016 tarihinde dava dışı … adına tescil edildiği, 3-İşbu markanın kullanımına ilişkin müvekkili ile marka sahibi … arasında, Bakırköy … Noterliği’nin 07.09.2016 tarihli … yevmiye numaralı “Lisans Sözleşmesi” akdedilmiş olup, işbu lisans sözleşmesi gereğince marka tescil müracaatının eşya listesinde yer alan tüm mal/veya hizmetler için geçerli olmak üzere, sözleşme markalarının lisans alana devir tarihine kadar geçerli olacak şekilde lisans alan müvekkilinin lisans aldığı markayı aynen kullanmak, işbu marka adı altında üretim yapmak/yaptırmak hakkı tanındığı, ezcümle, müvekkili …’in bahse konu markanın kullanılması, marka adı altında üretim yapmak/yaptırmak konusunda lisans sözleşmesi kapsamında hak sahibi olduğu, 4-556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun’un 21. maddesinin”Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa lisans hakkını alan kişi, markanın koruma süresinde markanın kullanılmasına ilişkin her türlü tasarrufta bulunabilir.” hükmünü amir olduğu, dolayısıyla dava konusu yapılan ürünlerin ithal edilerek ülkeye getirilmesi eyleminin, müvekkilinin hukuken kazanmış olduğu lisans hakkına dayanması ve aynı zamanda aşağıda izah edildiği üzere ürünlerin davacı firmanın yetkili satıcısından satın alınmış olması karşısında, haksız rekabet yarattığının ve/veya marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin söylenmesinin hukuken mümkün olmadığı, Yerel Mahkemece her ne kadar “kullanımın lisans kapsamında olmadığı” iddia edilmiş ise de, işbu gerekçenin dayanağının açıklanmadığı, mezkur lisans sözleşmesi incelendiğinde müvekkilinin Bakırköy … Noterliği’nin 07.09.2016 tarihli … yevmiye numaralı “Lisans Sözleşmesi” ile marka tescil müracaatının eşya listesinde yer alan tüm mal/veya hizmetler için geçerli olmak üzere, sözleşme markalarının lisans alana devir tarihine kadar geçerli olacak şekilde lisans alan müvekkilin lisans aldığı markayı aynen kullanmak, işbu marka adı altında üretim yapmak/yaptırmak hakkı tanınmış olduğu, hal böyle iken mezkur kararın hukuka aykırı olduğu, 5-Öte yandan dava konusu yapılan ürünlerin, işbu lisans sözleşmesi ile müvekkilin “…” markasına ilişkin hak sahipliği kapsamında, davacı … ltd.’nin 2001 yılından bu yana yetkili satıcısı olan … Limited Şirketi’nden satın alınmış olan orjinal ürünler olduğu, bu açıdan da müvekkilce gerçekleştirilen ithalat işleminin her yönüyle hukuka uygun olup, davacının marka hakkına tecavüz edildiğinden bahsedilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla ürünlerin orjinal ürünler olduğu gözetildiğinde, yerel mahkemenin “… ibaresinin davacıya ait tescilli markayla birebir olacak şekilde kullanıldığı” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilemeyeceği, 6-Öte yandan 07.11.2016 tarihli dilekçede ayrıntıları ile izah edildiği ve delilleri ile sabit olduğu üzere müvekkilince bahse konu markanın kullanılması suretiyle saat üretimi ve ithalatı için merkezi Hong Kong’da bulunan … Ltd. firmasına sipariş verilmiş olup -işbu alım-satım işlemine konu … Ltd. şirketi tarafından düzenlenen 21.06.2016 tarihli 60.835,00-USD tutarlı fatura dosyada mübrezdir- bu siparişe karşılık, … Ltd. şirketi tarafından, … markalı saatlerin yetkili üreticisi olan … Limited şirketinden dava konusu yapılan ürünlerin satın alındığı, bu hususa ilişkin sözleşme ve faturaların da dosyada mübrez olduğu, 7-Bu noktada ayrıca belirtmek isteriz ki, aslen davacı … Ltd. tarafından, … markalı saatlerin üretimi noktasında 2001 yılından bu yana yetkili üreticisi olan … Limited adlı şirkete, 2928 adet … markalı saat üretimi için sipariş verilmiş olup, işbu sipariş üzerine yapılan üretimin akabinde saatlerin alımından … Ltd. tarafından vazgeçildiği, bu nedenle de bahse konu … markalı saatlerin, … numaralı fatura tahtında … Limited adlı firmaya satıldığı, nihayetinde de mezkur orijinal ürünlerin, müvekkili tarafından lisans hakkına dayanılarak … Ltd. şirketinden satın alındığı ve bu yolla …/19.08.2016 sayılı/tarihli serbest dolaşım giriş beyannamesi ile ithalata konu edildiği, 8-İşbu hususu ortaya koyan ve … Limited şirketi tarafından tanzim edilen yazı metni tercümesi ile birlikte, aynı şekilde dava konusu iddialara dayanak yapılan ve üretimi ve kullanımına ilişkin lisans hakkı sahibi olarak ithal edilen ürünlerin ticaretine ilişkin davacı … Ltd., … markalı saatlerin 2001 yılından bu yana yetkili satıcısı olan … Limited şirketi ve müvekkilince ithalat ilişkisine girilen … Ltd. arasındaki ticari ilişkiyi ortaya koyan tüm faturalar ve sözleşmelerin de dosyaya sunulduğu, 9-Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 61. maddesi; “Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller Madde 61 – (Değişik: 21/1/2009 – 5833/2 md.) Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a)Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak. b)Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek. c)Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak. d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.” hükmünü amir olup, işbu düzenleme ile marka hakkına tecavüz teşkil eden eylemlerin belirtildiği, görüldüğü üzere müvekkilin eylemlerinin işbu hükümlerden hiçbirine uymadığı, zira bahse konu ürünlerin orjinal ürünler olup, müvekkilince sahip olduğu lisans hakkı kapsamında satın alındığı, 9-Yukarıda izah edildiği üzere her ne kadar Yerel Mahkeme tarafından ithal edilen ürünler üzerindeki “…” ibaresinin davacıya ait tescilli markayla birebir aynı olacak şekilde kullanıldığı gerekçesi ile hüküm tesis edilmiş ise de, dosyada mübrez cevap dilekçesinde beyan edildiği üzere, davaya konu edilen ürünlerin, zaten davacı şirketin sipariş verdiği ve fakat daha sonrasında almaktan vazgeçtiği ürünler oldukları, işbu nedenledir ki, anılan ürünlerin ayırt edilemeyecek kadar benzer olmasının olağan olduğu, 10- Dosyada mübrez delilleri ile sabit olduğu üzere, 14. sınıfta tescilli … ibaresini içeren bir çok marka bulunmakta olup işbu ibarenin ayırt edicilik niteliğini kaybettiği, bu nedenlerle artık tek başına tescil edilebilirliği ve korunabilirliği kalmayan markanın kullanımının hukuka aykırı olduğundan bahsedilemeyeceği, müvekkilinin, bahse konu lisans sözleşmesi tahtında … markasını kullanımının hukuka aykırılık teşkil etmemesinin bir diğer nedeninde, dosyada mübrez “…” ibaresini içeren ve Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescillenmiş tescil belgelerine bakıldığında, davacı yanın adına tescilli olduğunu iddia ettiği “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin kalmadığını ve ayrıca tek başına tescil edilebilirliğinin olmadığı, cevap dilekçesi ekinde dosyaya sunulu listede yer alan markaların tümünün yanında markaya ayırt edicilik katan başkaca ibareler ile birlikte “…” ibaresinin yer aldığı, yukarıda sunulan nedenlerledir ki, “…” ibaresini içeren tüm bu markaların tescili, herhangi bir itiraza dahi uğramaksızın gerçekleştiği, 11-Dolayısıyla tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek davacı yanın “…” ibareli markasının yaygın kullanım nihayetinde cins isim haline geldiği, markanın kazandığı yaygınlık ve ulaştığı tanınmışlık düzeyi gözetildiğinde ilişkili olduğu mal veya hizmetle özdeşleştiğinin, yani markanın tanımlayıcı öğesi halinde gelerek bir cins isme dönüştüğünün kabulü gerektiği, “Önceden ayırt etme gücüne sahip bulunan bir markanın kazandığı yaygınlık ve ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle, ilişkili olduğu mal veya hizmetle özdeşleşmesi, o mal veya hizmetin adı olarak bilinir hale gelmesi, yani markanın tanımlayıcı hale gelerek bir cins isme dönüşmesi mümkündür. Bu durum marka sahibinin haklarını korumadaki ihmali sonucu markanın başkaları tarafından kullanılmaya başlanması ve sahibinin tepkisiz kalması nedeniyle, markanın eşya ile özdeşleşmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Bu suretle markanın buna bağlı garanti ve ayırt edicilik işlevi ortadan kalkmaktadır.302 Ayrıca çok sayıda lisans sözleşmesi yapılması ve yoğun reklam kampanyaları da cins isim haline dönüşmeyi hızlandırabilmektedir (Arkan, 1997, C.I, s.81., Arkan, 1998, C.II, s.163., Epçeli, 2006, 92-93.).” Nitekim 556 Sayılı KHK’nın 42. maddesinde markanın hükümsüz kaldığı haller belirtilmiş olup, bunlardan biri de; “d) Marka sahibinin davranışları nedeniyle, marka mal ve hizmetler için yaygın bir ad haline gelmiş ise,” Şeklinde olduğu, bu nedenlerle artık tek başına tescil edilebilirliği ve korunabilirliği kalmayan markanın herhangi bir surette kullanımından hiçbir hukuka aykırılık söz konusu olamayacağı, 12-Öte yandan son olarak belirtmek gerekir ki, davacı tarafın, işbu ayırt ediciliğin kaybedilmesine bizzat kendisinin de sebebiyet verdiği, zira dosyada mübrez listede yer alan tescillere karşı hiçbir itirazda bulunmadığı, markasını korumak adına herhangi bir girişiminin söz konusu olmadığı, Ancak Yerel Mahkeme tarafından işbu husus değerlendirilmeksizin eksik inceleme neticesinde karar tesis edildiği, 13-Bu noktada hak kaybına mahal vermemek adına ayrıca izah etmek gerekir ki her ne kadar dosyada tanzim olunan bilirkişi raporunda “dosya kapsamında TPE tarafından gönderilen … A.Ş. adına … sayılı tescilli “…” markası örnek gösterilmiş ise de bu marka tesciline ilişkin kayıtlardan incelendiğinde tescil edilen sınıflar arasında davacının ticari faaliyetine konu 14. sınıf kapsamında tescil edilmediği görülmektedir.” şeklinde beyanda bulunarak, tarafımızca ileri sürülen “davacının kendi adına tescilli markasının ayırtediciliğini korumak için yapması gereken birtakım eylemlerde bulunmadığı ve ayırtediciliğini yitirmesine kendisinin sebebiyet verdiği, bu kapsamda “…” ibareli yahut içerisinde “…” ibaresi bulunan marka başvurularına itiraz etmediği” yönündeki haklı itirazımızın yerinde olmadığı yönünde kanaat bildirilmişse de, Bilirkişinin işbu tespiti eksik inceleme ürünü olduğu,14-Zira dosyaya sunulan belgede, … ve … sayılı tescilli “…” isimli markanın, … sayılı tescilli “…” isimli markanın, ve … sayılı “…” isimli markanın davacının faaliyetine konu 14. sınıf kapsamında tescil edildiği, davacının, kendi adına tescilli markasının ayırtediciliğini korumak için yapması gereken eylemlerde bulunmadığı, ayırtediciliğini yitirmesine bizzat kendisinin sebebiyet verdiği, dolayısıyla, bilirkişi raporundaki mezkur tespit yerinde olmayıp işbu görüşe itibar edilmesinin mümkün olmadığı, Yukarıda izah olunan ve re’sen öngörülecek nedenlerle, Yerel Mahkeme tarafından tesis edilen 27.03.2018 tarihli, 2017/330 Esas ve 2018/108 Karar sayılı kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava markaya yönelik tecavüzün tespiti, meni, haksız rekabetin tespiti, meni davasıdır. Davacı vekili, müvekkilinin TPMK da “…” ibareli … ve … tescil nolu markaların sahibi olduğunu, davalı tarafından “…” markalı saatlerin ithal edilmek istendiğini, Ambarlı Gümrük Müdürlüğü’nde taklit saatlerin ele geçirildiğini, davalının … ibareli markaya yönelik haksız ve hukuk dışı tecavüz fiillerinin durdurulması, önlenmesi ve menine, haksız ve izinsiz … sayılı gümrük beyannamesiyle Ambarlı Gümrük Müdürlüğü’ ne getirilen taklit … markalı saatlere el konulmasına ve bu malların imhasına, mahkeme kararının masrafı davalıdan alınmak suretiyle Türkiye genelinde yayın yapan bir gazetede ilanına karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili, müvekkiline teslim edilmeyen ürünlerinde kullanılan “…” ibareli marka üzerinde, müvekkilin lisans sözleşmesinden kaynaklı hak sahibi olduğunu, markanın TPMK da 14. Sınıfta … başvuru numarasıyla … adına tescilli olduğunu, 07.09.2016 tarihli lisans sözleşmesi ile müvekkiline bu marka adı altında üretim yapma hakkı tanındığını, bu hak sahipliğine dayalı olarak ürünler ithal ettiğini, … markası adı altında üretilen ve ithalatı gerçekleştirilen ürünlerin orijinal ürünler olduğunu, … markalı saatlerin yetkili üreticisi olan … LTD ŞTİ’ den satın alındığını ve faturaların dosyaya ibraz edildiğini, hukuka uygun olarak üretilip ithal edilen saatlere ilişkin hak sahipliğinin bulunduğunu ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, iş bu karar davalı vekilince yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. Dosyadaki kayıtlardan davacı tarafın … şekil, … şekil markalarının tescilli olduğu ve tescilin halen geçerliliğini koruduğu, “…” ibareli markanın TPE nezdinde, … tescil numarasıyla dava dışı … adına tescil edildiği ve geçerliliğini koruduğu, davalının Bakırköy … Noterliği’nin 07.09.2016 tarihli … yevmiye numaralı “Lisans sözleşmesi” ile markanın kullanım hakkını bulundurduğu görülmektedir. Davacının başvurusu üzerine, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, … sayılı beyanname ile Ambarlı Gümrük Müdürlüğü’ne davalı … tarafından Çin’den … markalı saatlerin ithal edilmek istenen ürünlerin gümrük işlemlerinin 2016/41 sayılı “gümrük işlemlerini durdurma kararı” gereğinde geçici olarak durdurulduğu, mahkemece dosya ve ürünler üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporundaki tespitlere göre, tarafların ürünleri görsel ve iç saat mekanizmaları incelenerek değerlendirildiğinde saatlerin ayırt edilemeyecek kadar benzer ürünler olduğu, her ikisi de markalarını … olarak kullandıkları, her iki ürün bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalının tescilli markasını tescil ettiği şekilde kullanmadığı, her ne kadar her iki ürünün modelleri farklı ise de ortalama tüketici gözünde grafik tasarımı ve markanın kullanış biçimi ile davalının ürünün bir bütün olarak davacının ürünü ile iltibas tehlikesi yarattığı, Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabet kurumuna ilişkin hükümleri ile başkasının emeğinden, iş, sonuç ve deneyimlerinden haklı olmayan yararlanmaların önünü geçmek ve ihlalleri önlemenin amaçlandığı, davalı yanca haksız ve hukuka aykırı olarak kullanılan “…” isminin; tescilli ve korunan, davacıya ait olduğu anlaşılan “…” isimli marka hakkına tecavüz ettiği, davalının yürüttüğü ticari faaliyet ile müşterilerde iltibasa neden olarak yanlış algı yaratacağının, bu yönüyle fiillerinin haksız olduğu, söz konusu fiillerin haksız rekabet teşkil ettiği, rekabetin işlevsel kurallarını zedelediği, haksız rekabet ile korunmak istenen, sınai ürünün kendisi değil, ürünlerin birbirlerine karıştırılma tehlikesi olduğu, karıştırılmadan kasıt ürünün dış görünüşü olduğu, buna göre alıcı bir ürünü satın alırken, almak istediği ürün yerine diğer bir firmanın ürününü alma tehlikesi var ise haksız rekabetin söz konusu olacağı tespitleri yapılmıştır. Dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’nin Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiilleri içeren 61. maddesinin (a) bendi uyarınca; “Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak” marka hakkına tecavüz olarak değerlendirmektedir. KHK’nın “Marka tescilinden doğan hakların kapsamı” başlığı ile düzenlenen 9. maddesi ise aşağıdaki şekildedir: “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a)Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dâhil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c)İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. e)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin İnternet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması…” Bu madde hükümlerinden anlaşılacağı üzere; marka hakkının ihlal edildiğinin kabulü için 61. madde delaletiyle 9/1-b bendinde tanımlanan kullanım şeklinin gerçekleşmesi yeterli kabul edilmektedir.Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilen kurallar olup, genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara, 2018, s. 350). Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı TTK) hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Olay ve dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nin 54. (6762 sayılı TTK’nin 56.) maddesinde haksız rekabete ilişkin amaç ve genel hükme yer verildikten sonra, aynı Kanun’un 55. (6762 sayılı TTK’nin 57.) maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350.). 6102 Sayılı TTK’nin 55/(1)-a-4 maddesi gereğince “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” dürüstlük kuralına aykırı haksız rekabet hâli olarak belirtilmiştir. Buna göre, kişinin bir başkasının mal veya iş ürününün ya da ticaret unvanı veya markasının aynısını ya da benzerini kendi iş ve faaliyetinde ticari amaçla kullanması, ilgili malı veya iş ürününü piyasaya sunması karıştırılmaya (iltibasa) yol açar ve haksız rekabet teşkil eder. Dosya kapsamına göre, davalının ithal ettiği ve gümrükte işlemleri geçici olarak durdurulan ürünlerin davacının ürünleri ile iltibas yarattığı, karıştırılmaya elverişli olduğunun dosya kapsamına uygun bulunan bilirkişi raporuyla tespit edildiği, bu nedenle davalının eyleminin marka tecavüzü oluşturduğu ve haksız rekabet hükümlerini ihlal ettiği, bu yöndeki mahkeme tespitinin yerinde olduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar, davalı vekilince istinaf dilekçesinde, ürünlerin davalının lisans sözleşmesi kapsamında yasal mevzuata uygun olarak ithal edildiği ileri sürülmüşse de, kullanımın lisans sözleşmesine uygun olmadığı, davacının tescilli markasına yakınlaştırılmak suretiyle olduğu, davaya konu marka kullanımı incelendiğinde davalı tarafın lisans sözleşmesi yapmış olduğu markanın ibaresinin “…” şeklinde olduğu, fakat incelemeye esas ürünlerde kullanılan marka ibaresinin “…” olduğu ve bu haliyle davacının markası ile aynılık içerdiği, yine davalı tarafça “…” ibaresinin ayırtediciliğini kaybettiği cins isim haline geldiği ve 556 sayılı KHK’nın Â2.maddesinin d bendi kapsamında yaygın bir ad haline geldiği yönündeki itirazları incelendiğinde, markanın münhasıran kullanıldığı mal veya hizmetin karakteristik özelliği haline gelmesi, ilgili sektörde ve tüketiciler nezdinde de bu ad ile özdeşleşmiş bir şekilde algılanması gerektiği, dosyada ise “…” ibaresinin tescilli bulunduğu emtia sınıfı açısından böyle bir durumun varlığını gösteren delilin bulunmadığı, davacının, kendi adına tescilli markasının ayırtediciliğini korumak için yapması gereken birtakım eylemlerde bulunmadığı ve ayırtediciliğini yitirmesine kendisinin sebep verdiği, bu kapsamda “…” ibareli yahut içerisinde “…” ibaresi bulunan marka başvurularına itiraz etmediğini ileri sürülmekte ve TPE tarafından gönderilen … AŞ adına … numarasıyla tescilli “…” markası örnek gösterilmiş ise de, bu marka tesciline ilişkin kayıtlara göre, tescil edilen sınıflar arasında davacının ticari faaliyetine konu 14.sınıf kapsamında olmadığı, zira örek gösterilen markanın tescili davacının faaliyet alanındaki 14.sınıfta tescilli bir marka tescili olmadığı, davalının istinaf dilekçesinde ve delil listesinde belirttiği farklı markalara ait tescil kayıtlarının dosya sunulmadığı, delil listesinde ve aşamalarda başkaca marka bildirilmediği, davalının bu yöndeki iddiasının kanıtlanamadığı görülmüştür. Son olarak, davacının, davacının … Ltd. tarafından, … markalı saatlerin üretimi noktasında 2001 yılından bu yana yetkili üreticisi olan …t Limited adlı şirkete, 2928 adet … markalı saat üretimi için sipariş verilmiş olup, işbu sipariş üzerine yapılan üretimin akabinde saatlerin alımından … Ltd. tarafından vazgeçildiği,bunun üzerine aynı firmadan orijinal ürünlerin satın alındığı belirtilmişse de, davacı ile dava dışı üretici firma arasındaki satışın gerçekleşmemesi ve sonuçlarının bu iki firmayı ilgilendirdiği, dava konusu ürünlerin davacının izni ve onayıyla satılabileceği anlamına gelmediği ve 556 sayılı KHK m.13 maddesinde düzenlenen marka hakkının tükenmesi anlamına gelmeyeceği gibi, davalıya davacıya ait marka kapsamındaki ürünleri piyasaya sürme hakkını vermeyeceği açıktır. Sonuç olarak bu doğrultuda ilk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen sebeplerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 27/03/2018 tarih ve 2017/330 E., 2018/108 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 24/02/2022