Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/846 E. 2021/249 K. 11.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/846 Esas
KARAR NO: 2021/249
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 27/02/2018
NUMARASI: 2017/169 E., 2018/55 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/03/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Mimari Projesi davacıya ait, … Sok. No: … Beşiktaş-İst. adresinde mukim … ada … parselde konumlu … kapı numaralı binanın izinsiz ve imar yasasına aykırı değişikliklerinin bedeli davalıdan peşin alınmak suretiyle kal’ine hükmedilmesine, yapının projeye uygun hale getirilmesine, eserin bütünlüğünün bozulması ve aslına aykırı değişiklikler sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini amacıyla şimdilik 10.000.-TL maddi, 25.000.-TL manevi tazminata hükmedilmesi ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Gayrimenkulün 2007 yılında müvekkili tarafından satın alınmış ve kullanılmakta olduğunu, satın alınmasını müteakip müvekkili tarafından binada hiçbir değişiklik yapılmamış olduğunu, davacının iddialarının tamamen temelsiz ve kötüniyetli sadece haksız kazanç teminine yönelik olduğunu, müvekkili tarafından ilgili binaya hukuk dışı hiçbir eklenti ya da fiili işlem yapılmamış olduğunu, davacının iddia ettiği binanın renginin değiştirildiğinin dahi gerçek dışı olduğunu, dava konusun özellikle ikamete yönelik iskanlı bir bina olması sebebiyle müvekkilinin mülkiyet hakkının davacının iddia ettiği ve temelsiz istemlerinden daha öncelikli olduğunu, müvekkilinin konutu ilgili hali ile satın aldığını,herhangi bir tadilat dahi yapmadığını, esaslı bir tadilat halinde resmi mercilerden izin alacağını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; ” Tüm bilirkişilerce alınan raporların içerikleri, taraf iddia ve savunmaları, Beşiktaş Belediye Başkanlığı İmar Şehircilik müdürlüğünün Dava Konusu İstanbul İli Beşiktaş İlçesi … Mahallesi, … Sokak No: … adresinde ve tapunun … Ada … Parselinde kayıtlı villaya ait gönderilen işlem dosyası, taraflarca sunulan deliller bir bütün halinde incelendiğinde; Beşiktaş Belediye Başkanlığı ruhsat şefliğinin 31.07.1987/6086 onaylı projesine istinaden 23,12.1988 tarih ve 88200 sayı ile mimar projesinin suret tasdiki yapıldığı, Beşiktaş Tapu Müdürlüğü’nün 30.12.2015 tarihli yazı ekindeki tapu kaydında, … Ada … Parsel Ortaköy Yapı Koop adına kayıtlı iken İfraz sonucu 03.06.1987 tarihinde … adına kayıtlı iken 1.10.1991 tarihinde kat Mülkiyeti kurulduğu, 01.05.2001 tarihinde … adına satış yapıldığı, 22.11.2007 tarihinde … tarafından satın alındığı, 31.07.1987 tarihinde Beşiktaş Belediyesince onaylı 6 Adet Yılla projesine göre villaların aralarına yapılan duvar ve tel çitler ile ayrılarak Münferit Villa haline dönüştüğü, projesi konut olarak düzenlendiği halde villaların ve dava konusu villanın konut dışı bir işlevle ofis olarak kullanıldığı ve dosyasındaki verilerden de Beşiktaş Belediyesince de işyeri olarak kullanılmasına izin verildiğinin tespit edildiği, yani İmar planında konut işlevi olarak tanımlanan alanda plan kararlarına aykırı olarak işlev değişikliği yapıldığı ve bu alanda konut işlevine göre yapılmış ve özgün bir konut mimarisine sahip olan villaların iş yeri olarak kullanıldığı, … Ada … Parseldeki villada, 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre projesi Belediyesince onaylanarak yapı ruhsatı alındığı, 3194 saydı kanunun 21. Mad. göre iç mekanda yapılan döşeme değişiklikleri , çatı akmasından kaynaklanan onarım ve tadilatların basit onarım kapsamında değerlendirilmesi gerektiği tüm bilirkişilerin netice olarak ortak görüşü olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca yine iki ayrı bilirkişi heyetininde ortak görüşünün davacının proje müellifi olarak 5446 yasa kapsamında maddi ve manevi tazminat talep etme şartlarının bulunmadığı hususunda görüş bildirdikleri anlaşılmıştır. TMSF tarafından 2004 yılında haczedilen gayrimenkulun 2007 yılında satıldığı bildirilmiştir. Davalıda taşınmazı 2007 yılında satın aldığını beyan etmektedir. Davalının söz konusu tadilatı kendisinin yaptığı ispat hukuku kurallarına göre ispat edilememiştir. Öte yandan kal işlemi niteliği itibarıyla tamamen imar mevzuatına aykırı durumlar için söz konusu olup, bilirkişi raporlarında iç mekandaki tadilatların zorunlu ve basit onarım kapsamında olduğu belirtildiğinden keza yapılan tüm uygulamaların ise imar mevzuatı kapsamında Belediye sorumluluğunda olduğu belirtildiğinden davalıya bu yönde izafe edilecek bir kusur ve tazminat sorumluluğu bulunmamaktadır. Bilirkişi raporunda boya ve değişikliklerin hangi zaman aralığında yapıldığının bilinmediği belirtilmiştir. Farazi ihtimallere göre de davalının tazminattan,kal işleminden ve buna yönelik masraflardan sorumlu tutulması düşünülemez,yine imar yasası hükümlerine göre yapı kullanım değişikliğinin yani ilk düzenlenen müellifin eserinin açıkça sonradan yapılan değişiklik ile kullanıma ilişkin değişikliğin Belediye tarafından kabul edildiği toplanan deliller ve belediye tarafından gönderilen belgeler ile sabittir. Yine raporlar kapsamına göre 3194 sayılı imar kanunu hükümlerine göre Belediyece projesi onaylanarak ruhsat aldığı ve döşeme değişiklikleri, çatı aktarımından kaynaklanan onarım ve tadilatların basit onarım kapsamında değerlendirildiği anlaşılmıştır.Davacının tazminata hak kazanabilmesi için müellif tarafından tasarlanan özgün projenin bütünlüğünün bozulması gereklidir. Oysa rapor içeriklerine göre özgün projenin bütünlüğü bozulmamıştır, yine yapılan onarımların sokak silüeti ile uyumunu bozmayacak nitelikte olduğu tespit edilmiştir. Yüksek Yargıtay uygulamalarında da işaret edildiği gibi, yapılan ufak-tefek değişikliklerin, projenin hususiyetini etkilemediği takdirde , söz konusu değişikliklerin FSEK’in 16/2 maddesi kapsamında ve zaruri değişiklikler kapsamında kabul edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Toplanan delillere göre yapılan müdahaleler (ufak-tefek değişikliklerin) özgün projenin hususiyetini etkilemediği, değişikliklerin FSEK’in 16/2 maddesi kapsamında ve zaruri değişiklikler ,basit onarımlar kapsamında değerlendirildiği ve müdahalenin davalı tarafından yapıldığı ispat edilemediğinden ” davanın reddine karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme gerekçesinin aksine yapılan değişikliklerin ufak tefek sayılan çatının akması nedeni ile yapılan aktarma ya da iç mekandaki değişiklikleri olmadığını, projeye aykırı şekilde yapılan değişikliklerden ilkinin taşınmazın sağ tarafına ilave edilen bölüm olduğunu, bu ilave bölümün dışarıdan açıkça görülmekte ve mutfak dışarıya doğru büyütülmek sureti ile binanın görüntüsü ve orjinalliği bozulduğunu, projeye aykırılık mevcut olduğunu, diğer izinsiz değişikliğin ise otoyol tarafındaki balkonların kapatılması, yapının çatısının kesilmesi (çatının aktarılması değil) ve yapının otoyola bakan kısmının beyaza boyanması olduğunu, yapılan tüm bu faaliyetlerin eserin orjinalliğini bozmuş olup projeye aykırı olduğunu, dosyayı inceleyen bilirkişilerin, dava konusu gayrimenkulün tasarımını yapan müellifin kim olduğunun tespitini dahi hatalı yaptıklarını, bilirkişilerin dosyada mübrez projeyi inceleselerdi proje üzerinde müellif müvekkilin adının yazdığını tespit edeceklerini, davalının gayrimekulde bulunduğu sırada projeye aykırı tadilatlar yaptığının davacı tarafından çekilen fotoğraflarla tespit edildiğini, iş bu fotoğrafların dava dilekçesi ekinde yerel mahkemeye sunulduğunu, ayrıca bir mameleği devralan o mameleğin borçlarından da sorumlu olduğundan, davalı tarafın satın aldığı gayrimenkulün projeye aykırılığından her halükarda sorumlu olacağını, zira dava konusu gayrimenkulü tüm borçları ve hakları ile satın aldığını, Davacının, içinde dava konusu villanın da olduğu Toprak Villalarının tamamının müellifi olduğunu, Dava konusu villanın komşusu olan 19 kapı numaralı eserde de aynı şekilde projeye aykırı değişiklik ve tadilatlar yapılmış İstanbul 3. Fikri Sınai Haklar Mahkemesinin 22.12.2016 tarih, 2014/ 136 E., 2016/ 268 K. Sayılı kararı ile projeye aykırılıklar nedeni ile müvekkil lehine maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verildiğini, haksız, usule ve Kanuna aykırı kararının İstinaf Mahkemesince İncelenerek kaldırılması, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. 5486 Sayılı FSEK’nın 2/3. maddesine göre, her çeşit mimari projeler ilim ve edebiyat eserleri kategorisinde yer almaktadır. Aynı kanunun 4/3. maddesine göre ise, estetik değere sahip olan mimari eserler sanat eseri sayılır. Bir mimari projenin bütünlüğünün bozulmaması ve korunabilmesi için güzel sanat eseri olması yani estetik niteliğe haiz olması gerekmektedir. Eser sahibi mimar, ancak estetik niteliğe haiz ve güzel sanat eseri sayılabilecek olan mimari yapılarda, kendisinden izinsiz biçimde meydana getirilebilen değişikliklere karşı çıkabilir. Buna karşın mimari proje değiştirilmeksizin estetik niteliği bulunmayan mimari yapıdaki değişikliğe, anılan mimari yapının projesini hazırlayan mimarın, FSEK hükümlerine dayanarak engel olabilmesi mümkün değildir. Çünkü projesi uygulanarak güzel sanat eseri vasfı olmayan bir mimari yapı inşaa eden mimarın, mimari yapı üzerinde FSEK tarafından korunan bir eser sahipliği hakkı bulunmamaktadır. Somut olayda davacı tasarlayıp çizimini yaptığı mimari yapının FSEK kapsamında estetik nitelikte mimari eser olduğunu ispat etmelidir. İlk Derece Mahkemesince mimari yapının estetik nitelikte bulunup bulunmadığının tespiti için bilirkişi raporu alınmış ancak bilirkişiler eserin mimari eser olup olmadığı noktasında takdirin Mahkemeye ait olduğu ve davanın FSEK kapsamında değil, genel hükümler kapsamında çözülmesi gerektiğine yönelik görüş bildirmişlerdir. Güzel sanat eserinin özelliği bu eserlerin estetik değere sahip olması ve özellikle mimari eserler bakımından emsali az rastlanabilecek özelliklere sahip tek ve özgün yapı niteliğinde olmalarıdır. Oysa, davacı tarafından gerçekleştirilen projenin site içinde olduğu ve de aynı tipte birden fazla yapı bulunduğuna göre, dava konusu bina değerlendirilirken aynı projede yer alan ve aynı tipteki diğer binalardan bağımsız ve eşsiz bir özelliğinin bulunması halinde ancak bu bina tek başına güzel sanat eseri olarak kabul edilebilir. Site halinde ortaya çıkartılan yapılar topluluğunun 5846 sayılı FSEK 4/3. maddesi anlamında bir güzel sanat eseri olmadığı, davaya konu yapının estetik değer taşımadığı bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır.5846 Sayılı FSEK’in 2/3. maddesine göre; “Bedii vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, planlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimari maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri” ilim ve edebiyat eserleri kategorisi içerisinde yer alır ve eser sayılırsa da, eser sahibi mimar, sadece estetik niteliği haiz ve güzel sanat eseri sayılabilecek olan mimari yapılarda kendisinden izinsiz biçimde meydana getirilen değişikliklere karşı çıkabilir. Buna karşın, mimari proje değiştirilmeksizin, estetik niteliği bulunmayan mimari yapıdaki değişikliğe, anılan mimari yapının projesini hazırlayan mimarın FSEK hükümlerine dayanarak engel olabilmesi mümkün değildir. Çünkü mimari projesi uygulanarak güzel sanat eseri vasfı bulunmayan bir mimari yapı inşa edilen mimarın, mimari yapı üzerinde FSEK tarafından korunan bir eser sahipliği hakkı bulunmamaktadır. Onun hakkı sadece kendi projesi üzerindedir.Davacı taraf projenin 5846 Sayılı FSEK 4/3. maddesince korunmaya değer estetik değeri olan mimari eser niteliğinde olduğunu ispat edemediğinden İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmesi doğrudur. İlk derece mahkemesince reddediliş sebeplerinin gerekçeleriyle açıklandığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, kamu düzenine aykırılık teşkil eden bir hususa da rastlanmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 27/02/2018 tarih ve 2017/169 E., 2018/55 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin üzerilerinde BIRAKILMASINA, 5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine GETİRİLMESİNE, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 11/03/2021