Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/840 E. 2022/188 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/840
KARAR NO: 2022/188
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 13/03/2018
NUMARASI: 2017/183 E. – 2018/80 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … sayılı … ibareli, … sayılı … ibareli, … sayılı … ibareli, … sayılı … ibareli ve … sayılı … markalarını tescil ettirdiğini, davanın ise … markası ile faaliyet gösterdiğini, … markasını müvekkilinden izinsiz kullandığını, … markasını tescil ettirmek için 09.01.2004 tarihinde başvuruda bulunduğunu müvekkilinin itirazda bulunacağını, davalının ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markasının müvekkilinin markaları ile karıştırılmaya sebep olacağını, müvekkilinin markalarından doğan haklarına tecavüz eylemlerinin tespitine, her türlü markasal ve işletme adı olarak durdurulmasına, son verilmesine, www…com adının iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının … markasının bulunmadığını, müvekkilinin tescil başvurusunda bulunduğunu, müvekkilinin … adında herhangi bir üretim yapmadığını, davacının markalarıyla benzerlik gösterecek herhangi bir ibare kullanmadığını, söz konusu davanın öğrenmeden itibaren 2 yıllık süre içerisinde açılması gerekirken açılmadığını davanın zamanaşımına uğradığını, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını öncelikle yetkisizlik ve zamanaşımı yönünden davanın reddine, esasa girilecek ise davanın haksız ve kötüniyetli olarak açılması nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Somut olayda, yaptırılan bilikişi incelemesi ve tüm delillere göre davalı tarafın kullanımının davacının marka hakkına yönelik ürünler üzerinde bir kullanım olmayıp, davalı tarafın … ibaresini herhangi bir ürün üzerinde kullanmadığı meşru bağlantısı bulunarak web sitesinde kullandığı bu web sitesinde herhangi bir ürün üzerinde kullanılmadığı, söz konusu kullanımın kendi meşru ticari bağlantısı dolasıyla olup, tabela, broşür ve herhangi bir üründe davacı tarafa ait markaların tescil kapsamında bir kullanım tespit edilemediğinden yerinde olmayan davacının davasının reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Müvekkilinin markalarının “…” ve “…”, bununla birlikte “…” ın, aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanı olduğunu ve müvekkilinin çelik kapı üretip sattığını, 2-Davalının ise, “…” markasını 35. Sınıfta (kısaca mağazacılık) ta tescil ettirdiğini ve davalının da çelik kapı sattığını, 3-Davalının internet sitesinde ve mağazasında “…” markasını kullandığını ve bunu yargılama aşamasında hiçbir zaman reddetmediğini, 4-Davalının dilekçelerinde, müvekkili gibi üretim yapmadığını ve davacı markaları ile davalı markalarının benzemediğini, davacının “…” markası olmadığı beyan ettiğini, dava konusu “…” markası ile müvekkilime ait “… VE “…” markalarının çelik kapılarda kullanılmasının mülga 556 sayılı KHK anlamında iltibas oluşturacağının tartışılamayacak kadar net bir husus olduğunu, 5-Müvekkilinin davalıya marka kullanımına ilişkin hiçbir yetki vermediğini, davalının müvekkili markalarını birleştirerek kendine yeni bir marka yarattığını ve iş bu site ve mağazada çelik kapı sattığını, davalının niyetinin tamamen müvekkilinin bilinirliğinden faydalandığını, zaten kullanım şeklinin de bunu net olarak ortaya koyduğunu, iş bu kötüniyetli kullanımın marka hukuku açısından korunmasının da mümkün olmadığını, 6-Davalının internet sitesinin tamamen müvekkiline atıf yapmakta ve sanki müvekkilinin Uşak bayisiymiş gibi bir izlenim verdiğini, tüm bunlara rağmen davalının davacıyı taklit etmediğini söylemenin mümkün olmadığını 7-Bununla birlikte dosya kapsamında da görüleceği üzere, müvekkilinin, davalının 35. sınıfta tescil edilmiş “…” markasının hükümsüzlüğünü istediğini, davanın henüz kesinleşmediğini, daha önce beklenilmesine karar verilen hükümsüzlük davasının son duruşmada beklenilmesinden vazgeçildiğini, ve bu hukuka aykırı kararın verildiğini, 8-Bilindiği üzere, yeni uygulamaya göre, 35. sınıfın tescil edilebilmesi ve tescil edilen kişiye münhasır hak sağlaması “müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi hizmetleri” nin hangi ürünleri kapsadığının açıklanmasına bağlandığını, bu uygulamadan önce 35. sınıfa ait bir kullanımda herşeyden önce tecavüz incelemesi yapıldığından markanın kullanıldığı ürünlerin dikkate alındığını, ancak tarafların her ikisinin de çelik kapı satıyor olmasının hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, davalının markasını ise 35. sınıfta tescil ettirmesinin somut olay karşısında bir önem arz etmediğini, 9-Şu halde, karara gerekçe yapılan bilirkişi raporunda ifade edilen, davalının “…” markasını müvekkilinin “…” ve “…” markalarına rağmen çelik kapı sunum ve satışında kullanmasının hukuka uygun olduğu görüşünün isabetli olmadığını, davalının eyleminin, müvekkilinin marka hakkına tecavüz ettiğini, ilk derece mahkemesin tüm bunlara rağmen davalının kullanımının 556 sayılı KHK’nın 9/1-b maddesi anlamında tecavüz oluşturmayacağına karar vermesinin yanlış olduğunu, bu nedenlerle Bakırköy Fikri ve Sınai Mahkemesi’nin 2017/183E. , 2018/80 K. sayılı kararının istinaf incelemesi ile kaldırılarak yargılamanın tekrar yapılarak esas davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, markaya yönelik tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, meni davasıdır. Davacı vekili, müvekkili adına, … sayılı … ibareli, … sayılı … ibareli, … sayılı … ibareli, … sayılı … ibareli ve … sayılı … markalarının tescilli olduğunu, davalının ise … markası ile faaliyet gösterdiğini, … markasını müvekkilinden izinsiz kullandığını, … markasını tescil ettirmek için 09.01.2004 tarihinde başvuruda bulunduğunu, davalının ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markasının müvekkilinin markaları ile karıştırılmaya sebep olacağını, bu nedenle müvekkilinin markalarından doğan haklarına tecavüz eylemlerinin tespitine, her türlü markasal ve işletme adı olarak durdurulmasına, son verilmesine, www…com adının iptaline karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili, davacının … markasının bulunmadığını, müvekkilinin tescil başvurusunda bulunduğunu, müvekkilinin … adında herhangi bir üretim yapmadığını, davacının markalarıyla benzerlik gösterecek herhangi bir ibare kullanmadığını, söz konusu davanın öğrenmeden itibaren 2 yıllık süre içiresinde açılması gerekirken açılmadığını davanın zamanaşımına uğradığını, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını öncelikle yetkisizlik ve zamanaşımı yönünden davanın reddine, esasa girilecek ise davanın haksız ve kötüniyetli olarak açılması nedeniyle reddini talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davalı vekili iş bu kararı yukarıdaki sebeplerle istinaf etmiştir. TİB’den gelen 30.05.2014 tarihli cevabi yazıda, IP numarası … olan, ilk olarak 09/10/2013 tarihinde tescil edilen ve 26/05/2014 tarihi itibariyle erişilemeyen www…com alan adına sahip internet sitesinin içerik sağlayıcısının bilgilerinin gönderildiği, www…gov.tr alan adlı, TPE resmi web sitesinde yapılan incelemede, davacıya ait marka tescil/başvurularının toplam 39 adet olduğu yukarıda TPE kayıtları görünen, davacıya ait, … no’lu … ibareli, … no’lu … ibareli, … no’lu … ibareli, … no’lu … ibareli, … no’lu … ibareli markalarının, dava tarihinde ve halen, 06.Nice sınıfında, ortak emtiadan “…çelik kapı..” emtiası için tescilli olduğu, tescil korumasının devam ettiği, davalıya ait … başvuru nolu, “…” ibareli marka başvurusunun, Nice 35.sınıf emtiası yönünden tescili amacıyla 09.01.2014 tarihinde yapıldığı, 20.03.2014 tarihinde yayın kararının verildiği, 14.04.2014 tarihinde yayına çıktığı, 11.05.2015 tarihinde tescil edilmesine karar verildiği görülmüştür. Mahkemece alınan 29.05.2015 tarihli bilirkişi raporunda, davacı taraf markalarının asıl-ayırt edici unsurları, “…” ve “…” kelime unsurları olduğu, davalı taraf marka başvurusunun ise; “…” ibaresinden oluştuğu, bu durumda, davalının marka başvurusu ile davacı markaları arasında, kullanılan ibareler açısından, düşük sayılmayacak derecede işitsel ve görsel benzerlik bulunmakta olduğunun söylenebileceği, davalı tarafın, davacının tescilli emtiasından olan “…” ürünü üzerinde markasal herhangi bir kullanımının dosyaya sunulmadığı, sadece tabelada ve web sitesinde kullanımın bildirildiği ve dosya içeriğinden sadece web sitesindeki kullanımın tespit edildiği, davacının markalarının 06. Nice sınıfında tescilli olduğu, davalının marka başvurusunun ise 35.Nice sınıfında olduğu, davacının, asıl unsuru “…” ve/veya “…” olan markalarının, tanınmış markalar olarak tespit edilebilmesi için yeterli delilinde dosyada bulunmadığı, bu durumda sadece kelime unsurlarından oluşan, ortak olarak sadece 06.Nice sınıfında tescilli olan, geniş bir mal/hizmette tescilli bulunmayan ve tanınmışlığı ispat edilmemiş bu markaların, bu aşamada, ayırt ediciliği çok yüksek markalar olarak kabul edilmesinin mümkün görülmediği, yukarıdaki üç husus birlikte değerlendirildiğinde, tarafların markaları arasında, ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebep olacak derecede benzerliğin bulunmadığı tespitleri yapılmıştır. Davacı tarafından, davalı adına tescil edilen ve bu davanında konusu olan markanın hükümsüzlüğü için Usak 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/315 Esas sayılı dosyasında hükümsüzlük davası açıldığı, dosya kapsamına göre hükümsüzlük davası sonucu beklenmeden karar verildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar davacı vekilince açtıkları hükümsüzlük davasının sonuçlanması gerektiği ileri sürülmüşse de, 556 sayılı KHK’nın 9. maddesine göre, markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi halinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller sebebiyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez. Buna göre, mahkemece sadece tescil başvurusunun sonuçlanması bekletici mesele yapılacak olup, hükümsüzlük davasının sonucunun beklenmesi gerekmediğinden, ilk derece mahkemesince hükümsüzlük davasının bekletici mesele yapılmasından vazgeçilmesinde her hangi bir hukuka aykırılık görülmemiştir. 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (“556 Sayılı KHK) 61. Maddesinde; “Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veva ayır edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek…” Marka sahibinin tescil nedeniyle sahip olduğu haklar KHK’nın 9. Maddesinde: “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahihi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fikra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması. Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi halinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez. Dosya kapsamına göre davacı taraf markalarının asıl-ayırt edici unsurlarının, “…” ve “…” kelime unsurları oldukları, davalı taraf marka başvurusunun “…” ibaresinden oluştuğu, bu durumda, davalının marka başvurusu ile davacı markaları arasında, kullanılan ibareler açısından, düşük sayılmayacak derecede işitsel ve görsel benzerlik bulunmakla birlikte, davalı tarafın, davacının tescilli emtiasından olan “…” ürünü üzerinde markasal herhangi bir kullanımının dosyaya sunulmadığı, sadece tabelada ve web sitesinde kullanımının bildirildiği, dosya içeriğinden de, sadece web sitesindeki kullanımının tespit edilebildiği, davacının markalarının 06. Nice sınıfında tescilli olduğu, davalının marka başvurusunun ise 35.Nice sınıfında olduğu, davacının, asıl unsuru “…” ve “…” olan markalarının, tanınmış markalar olarak tespit edilebilmesi için yeterli delilin dosyada bulunmadığı, bu nedenle, sadece kelime unsurlarından oluşan, ortak olarak sadece 06.Nice sınıfında tescilli olan, geniş bir mal/hizmette tescilli bulunmayan ve tanınmışlığı ispat edilmemiş davacı markaların, bu aşamada, ayırt ediciliği çok yüksek markalar olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere; 556 sayılı KHK nin maddesi 9.maddesi e bendine göre; marka hakkı sahibi, “İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılmasının yasaklanmasını talep edebilecektir.” Yani KHK, marka hakkına tecavüzün bu yolla gerçekleşebilmesi için kullanıma ilişkin bir hak ve/veya meşru bağlantı olmamasını ve ayrıca, ticari etki yaratacak şekilde kullanımı aramaktadır. Oysa somut olayda, davalının, 14.04.2014 tarihinde yayına çıkmış marka başvurusuna ait “…” ibaresini, yine 14.04.2014 tarihindeki internet yayınında, meşru bağlantısı bulunarak, web sitesinde kullandığı, bu ibareyi web sitesinde herhangi bir ürün üzerinde kullanmadığı, sırf bu kullanımı sebebiyle davacının tescilli marka hakkına tecavüz etmeyeceği davalının marka kullanımının, davacının marka hakkına 556 sayılı KHK nin 9., 61. ve 61/A maddeleri gereğince tecavüz teşkil etmeyeceği, bu doğrultuda ilk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen sebeplerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/03/2018 tarih ve 2017/183 E., 2018/80 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davacı tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.10/02/2022