Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/829 E. 2022/933 K. 07.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/829
KARAR NO: 2022/933
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 31/10/2017
NUMARASI: 2016/183 E. 2017/155 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin “…” adı altında şahıs şirketinin 21/07/2009 tarihinden itibaren faaliyet gösterdiğini ve … ibaresinin müvekkili adına tescilli olduğunu, www…com.Tr ve www…net web adresleri müvekkili tarafından kullanmakta iken, aynı iş alanında faaliyet gösteren davalının kötü niyetli olarak www…com web adresini aldığını, www…com web adresinin müvekkilinin izni olmaksızın, müvekkili ile aynı iş kolunda faaliyet gösteren “…-…” web adresi olan www…com adresine yönlendirilmiş olduğundan, müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini, davalıya ihtar tebliğine rağmen yönlendirmeyi kaldırmadığından, başlatılan İstanbul Anadolu C. Başsavcılığı’nın 2016/55126 sayılı soruşturmada, alınan raporda haksız kullanımın tespit edildiğini beyanla, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine 5.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin www…Com alan adını davacı tarafın markasının tescilinden (19/03/2014 tescil tarihi) çok önce 17/11/2010 tarihinde aldığını ve hep aynı amaç doğrultusunda kullandığını, müvekkilinin bu alan adını yaklaşık 4 senedir kullanırken ortada … markasının olmadığını, davacının www…com.tr alan adının Mart 2015 tarihinde alınmış olduğunu, davacının markasına zarar vermek veya haksız kazanç sağlamak amacında olduğunun iddia edilemeyeceğini, davacı iddiasının aksine salt özellikleri gösteren işaret ve adlandırmaları içeren markaların tescil edilemeyeceğini, anlam itibariyle genel bir tabir olan ve herkesçe kullanılan markadaki … ibaresinin alan adı olarak kullanılmasının marka koruması kapsamında olmadığını, davacı tarafın 19/03/2014 tarihli tescilinin koruma alanının, yalnızca “…” kelimesinin yazılışı itibariyle logo şeklinde kullanılması ile sınırlı olup, kelimenin kendisinin kullanılmasının marka hakkının ihlali olmadığını, müvekkilinin internet sitesinde davacıya ait logo ve işaret bulunmadığını, … ibaresinin kullanılmadığını beyanla, haksız davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davaya konu uyuşmazlığın, davalının …com alan adlı web adresine emrahsarlak.com. alan adlı web adresine yönlendirilmesinin, davacının … sayılı … markasına tecavüz ve haksız rekabetin varlığının tespiti ve manevi tazminat tahsiline ilişkin olduğu, 19/03/2014 başvuru tarihli … sayılı … markasının 41. sınıftaTürk Patent ve Marka Kurumu’nda davacı adına tescilli olduğu, … ünvanı ile Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri alanında davacı adına 21/07/2009 tarihinde firma tescil kaydı yapıldığı, Davalının tescilli markasının …- .. markaları olduğu, www…com web sitesi alan adının, davacının marka tescil başvuru tarihinden önce 17/11/2010 tarihinde tescil edildiği, internet sitesi üzerinde yapılan incelemede, … markasının kullanılmadığının tespit edildiği, alan adı sahipliğinin davalı marka tescilinden önceye ait olması ve bu alan adının davalının www…com alan adlı internet sitesine yönlendirilmesinin davacının tescilli markasından kaynaklanan haklarına tecavüz teşkil etmediği, haksız rekabet yaratmadığı, internet sitesinde … başlığı altında tanıtım yapıldığı, davacı vekili tarafından 12/09/2017 tarihli esasa ilişkin son beyan dilekçesinde; markanın tescilsiz olarak 2009 yılından itibaren kullanıldığı iddia edilerek, ekinde 06/12/2009 tarihli ve 18/10/2009 tarihli faturalar sunulduğu anlaşılmışsa da, davalı vekilinin iddianın genişletilmesine muafakat etmediği, dilekçeler teatisi tamamlandıktan ve mahkemece dilekçelerde yazılı delillerin sunulması için verilen iki haftalık kesin süreden sonra, ancak karşı tarafın açık muvafakati ile delil sunulabileceği, kaldıki faturalarda davacının ticaret ünvanının kullanıldığı, … ibaresinin marka olarak kullanılmadığı anlaşılmakla, davanın reddine”
karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-) Yerel mahkeme, marka tescilinin 2014 yılında yapıldığını, davacı müvekkilinin 2009 yılından itibaren ticaret unvanını marka olarak kullanmadığını, dosyaya sunulan faturaların da yeterli olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar vermişse de, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/9055 E. 2016/5356K. ve 11.05.2016 tarihli ilamında belirtildiği üzere bilirkişi raporuna itirazdan, dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra sunulan belgelerin de incelenmesi ve ondan sonra hüküm kurulması gerektiği şeklindeki içtihadı uyarınca, taraflarından sunulan faturaların hüküm kurarken değerlendirmeye dahil edilmesi ve buna göre hüküm kurulması gerektiğini, 2-) Yerel mahkeme davacının 2009 yılından bu yana “…” markasını kullanmadığı kanaatine varmışsa da, davalı tarafın markanın kullanılmadığı savunmasında bulunmadığını, marka tescilinin 2014 yılında yapıldığını ileri sürdüğünü, “…” markasının davacı tarafından kullanıldığının davalı tarafın kabulünde olduğunu, Müvekkilinin, eğitim kurumunu “…” adı altında 21.07.2009 tarihinde kurup İstanbul Ticaret Odasına tescili ettirdiğini ve fiilen de faaliyete başladığını, Kadıköy-Kızıltoprak adresinde Fransızca eğitim gören öğrencilere eğitim ve danışmanlık hizmeti vermekte iken, davalının yaklaşık 1 sene sonra davacı ile aynı alanda ve hiçbir tescil ve kayıt yapmadan faaliyet göstermeye başladığını, davalının “..com” alan adını tescil ettirdiğinde, müvekkilinin bu isimle faaliyet gösterdiğini ve kendisine rakip olduğunu bildiğini, davalının müvekkilinin bu alanda bilinirliğinden faydalanmak amacı ile alan adını yönlendirdiğini, müvekkilinin markasını kullanarak, müşteri çevresine ulaşmaya ve müşterileri kendisine ait olan alternatif siteye yönlendirmeye çalıştığını, 3-) Müvekkilinin, yabancı dil kursu olarak faaliyet gösterdiğinden, fiziki bir ürün satışının bulunmadığını, kurs binasında ve web sitesinde yer alan kullanımlar dışında sunulabilecek tek resmi belge olan faturaların mahkemeye ibraz edildiğini, yerel mahkemenin faturadaki kullanımı yeterli görmemesinin hukuka aykırı olduğunu, 4-) Davalı …’ın, başvuru tescil makamının farklı olmasından yararlanarak, müvekkilinin kullandığı ticari ünvanını alan adı olarak tescil ettirdiğini ve bu alan adını kendi eğitim kurumu için almış olduğu web adresine yönlendirdiğini, davalının tescil işleminin müvekkiline zarar vermek olduğunu, davalının kötüniyetli olmadığını ispatlaması gerektiğini, Davalının, kendi adı ve ticaret ünvanı ile ilgisi olmayan bir ismi içeren alan adını, web sitesine yönlendirmiş olmasının objektif sebebe bağlı olduğunu yargılama süresince açıklayamadığını, alan adı yönlendirmesini tüm uyarılarına rağmen devam ettirdiğini, mahkemenin bu kötü niyetli kullanımı dikkate almadığını ve hukuka aykırı karar verdiğini, 5-) Alan adı bir marka veya ticaret unvanı olmamakla birlikte, web sayfalarına ulaşmada ve sayfaları birbirinden ayırmada kullanılan bir elektronik adres olduğundan, tüketiciler nezdinde alan adı altındaki internet sayfasında tanıtılan işletmeyle veya onun markalarıyla bir değerlendirildiğini, Bir kişinin ticari ünvanının, işletme adının veya markasının meşru bir sebep olmadan alan adı olarak kullanılmasının, 556 sayılı KHK’nin 9/e maddesine göre marka hakkının açıkça ihlali olduğunu, bütün hakları müvekkiline ait “…” markasının kullanılarak www…com adresinden yönlendirme suretiyle yapılan marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi gerektiğini, açıklanan sebeplerle, yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. Maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Karar aleyhine davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. 1-) Mahkemece 14/10/2016 tarihli tensip zaptının 6. numaralı bendi uyarınca verilen kesin süreden sonra, UYAP’a 11/09/2017 tarihinde ulaşan esasa ilişkin son beyanların sunulduğu dilekçe ekinde 18/10/2009 ve 06/12/2009 tarihlerinde düzenlenmiş 2 adet fatura ibraz edildiği, takip eden 31/10/2017 tarihli oturumda, davacı vekilinin fatura örnekleri ve ceza soruşturma evrakı uyarınca davanın kabulünü talep ettiği, davalı vekilinin yeni delil sunulmasına muvafakati olmadığını beyan ettiği, mahkemece oturumda olumlu yada olumsuz bir karar verilmediği, gerekçeli kararda; “davacı vekili tarafından markanın tescilsiz olarak 2009 yılından itibaren kullanıldığını 12/09/2017 tarihli esasa ilişkin son beyan dilekçesinde beyan ederek, ekinde 06/12/2009 tarihli ve 18/10/2009 tarihli faturalar sunduğu anlaşılmışsa da, davalı vekilinin iddianın genişletilmesine muafakat etmediğini beyan ettiği, dilekçeler teatisi tamamlandıktan ve mahkememizce dilekçelerde yazılı delillerin sunulması için verilen iki haftalık kesin süreden sonra ancak karşı tarafın açık muvaffakatı ile delil sunulabileceği” şeklindeki açıklama ile değerlendirmeye alınamayacağı belirtildikten sonra “kaldı ki faturalarda davacının ticaret ünvanının kullanıldığı, … ibaresinin marka olarak kullanılmadığı anlaşılmakla” sözleri ile faturaların değerlendirildiği tespit edilmiştir. Mahkemece son beyanlar ekinde sunulan 06/12/2009 ve 18/10/2009 tarihli faturalar iddianın genişletilmesi olarak değerlendirilmiş ise de; fatura sunulması iddianın genişletilmesi mahiyetinde olmayıp, HMK 145. maddesindeki süresinden sonra ibraz edilen delil niteliğinde olduğu sabittir. HMK 145. maddesi uyarınca; Taraflar, kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler isede, sonradan delil ileri sürülmesinin yargılamayı geçiktirmek amacı taşımıyor veya zamanında ileri sürülmemesi tarafın kusurundan kaynaklanmıyor ise, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. Bu düzenleme karşısında HMK’nın 145. maddesi kapsamında davacının sonradan sunduğu 06/12/2009 ve 18/10/2009 tarihli faturaların yargılamayı geciktirme amacı taşıyıp taşımadığı veya süresinde ileri sürülmemesinin davacının kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığının değerlendirilmesi ve delil olarak kabulü halinde ise, diğer tüm delillerle birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekir. Her ne kadar mahkemece “iki haftalık kesin süreden sonra ancak karşı tarafın açık muvaffakatı ile delil sunulabileceği” belirtilmiş ve HMK 145/1.maddesi kapsamında delil olarak kabul edildiği açıkça belitilmemiş ise de; “kaldı ki faturalarda davacının ticaret ünvanının kullanıldığı, … ibaresinin marka olarak kullanılmadığı anlaşılmakla” sözleri ile faturalar değerlendirildiğinden mahkemece delillerin HMK 145/1. cümlesi kapsamında kaldığının kabul edildiği anlaşılmıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca; davacı kullanımının markasal kullanım olup olmadığı, önceye dayalı tescilsiz kullanım bulunup bulunmadığı mahkeme hakiminin genel ve hukuki bilgisi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, mahkemece gerekçeli kararda; “kaldı ki faturalarda davacının ticaret ünvanının kullanıldığı, … ibaresinin marka olarak kullanılmadığı anlaşılmakla” sözleri ile faturalar değerlendirildiğinden, davacı vekilinin ibraz ettikleri faturaların değerlendirilmediğine ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 2-) Davalı tarafın cevap ve ikinci cevap dilekçelerinde, davacı tarafça markanın 2009 yılından bu yana kullanılmadığına ilişkin bir savunma bulunmadığı gibi, sadece davacı markasının 2014 yılında tescil ettirildiği dışında “…” markasının davacı tarafından kullanıldığına ilişkin bir kabulün de bulunmadığı tespit edildiğinden, davalı tarafın kullanım konusunda kabulünün bulunduğuna ilişkin iddianın yerinde olmadığı tespit edilmiştir. Taraflar tacirdir. “…” adı altında 21.07.2009 tarihinde kurulup İstanbul Ticaret Odasına tescil ve Ticaret sicili gazetesinde ilan ettirildiğinden, ticaret sicilinin aleniliği prensibi uyarınca davalı tarafın davacı şirketten haberdar olmadığını iddia edemeyeceği gibi, davacı ve davalı tarafın Kızıltoprak/İstanbul adresinde, (eğitim) aynı iş kolunda faaliyet gösterdiği dosya kapsamı ile sabit olup, basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü kapsamında davacı ve davalının birbirinden haberdar olmadığı düşünülemez, en azından haberdar olması beklenir. “…” ibaresinin ticaret unvanında kullanılması ile markasal kullanım farklı olduğundan, davacının ticaret unvanı dışında “…” ibaresinin markasal olarak kullandığını kanıtlamak davacı tarafa aittir. 19/03/2014 başvuru tarihli … sayılı … markası 41. sınıfta 22/01/2015 tarihinden itibaren davacı adına tescillidir. …com alan adlı internet sitesinin 17/11/2010 tarihinde davalı … adına tahsis edildiği tespit edildiğinden, davalının alan adı tahsis ve kullanımı davacının marka tescilinden önceye ilişkin olduğu sabittir. Davacı taraf tescilsiz öncelikli kullanımı bulunduğunu iddia ettiğinden, davalıdan önceki markasal kullanımını kanıtlaması gerekir. Davacı taraf bu iddiasına dayanak olarak, ticaret sicilindeki şirket tescil kaydını ve son beyanları ekinde sunduğu 06/12/2009 ve 18/10/2009 tarihli faturaları göstermiştir. Ticaret sicil kaydındaki unvan “…” şeklindedir. İbraz edilen faturalarda “…” ibaresinin üst satırda ve daha büyük boyutta yazıldığı, bir alt satırda “EĞİTİM DANIŞMANLIK HİZMETLERİ” ve takip eden satırda “…” şeklinde daha küçük boyuttaki harflerle yazılıp, devamında işletmenin adresi ve vergi numarasının belirtildiği, dosya içerisinde fatura asıllarının mevcut olmadığı tespit edilmiştir. 556 sayılı KHK’nın 9/2-e maddesi “Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.” ile aynı Kanun’un 61. maddesi “Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9’uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak. b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek. c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak. d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.” düzenlemesini içermektedir. Belirtilen kanun maddeleri uyarınca tescilli markanın aynısı veya benzerinin başkaları tarafından internet ortamında ticari etki yaratacak şekilde kullanılması marka hakkına tecavüz oluşturacağından, tecavüzün oluşması için yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca yönlendirmenin davalı tarafça yapıldığının sabit olması gerektiğinden, davalı adına tahsis edilmiş olan www…com” sitesinde davacı adına tescilli markanın alan adı olarak kullanıldığı ve bu alan adına girildiğinde davalının isim ve adresinin çıktığı, davalının isim ve adresinin yer aldığı bu linke tıklandığında davalılara ait “…-…” nın web adresi olan www…com internet sitesine yönlendirme yapıldığı sabit olduğu nazara alınarak, bilişim uzmanı bilirkişiden; alan adı yönlendirmesinin, bağlı olunan ağ tarafından otomatik olarak mı, davalının eylemi ile mi yapıldığı konusunda rapor alınarak yasa maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekirken, teknik bilirkişiden bu konuda rapor alınmadan ve fatura asılları üzerinde inceleme yapılmadan, öncelikli markasal kullanımın bulunmadığı yönünde karar verilmesi yasal düzenlemelere aykırı olmakla davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir. 3-) Önceliğe dayanan tescilsiz fiili kullanımın varlığı davacı tarafça kanıtlanması gerekip, kullanımına ilişkin, ticaret sicilindeki şirket tescil kaydını ve son beyanları ekinde sunduğu 06/12/2009 ve 18/10/2009 tarihli faturaları göstermiştir. Ticaret sicil kaydındaki unvan “…” şeklindedir. “…” ibaresi öne çıkarılarak markasal anlam yüklenmediği, ticaret unvanının kullanımı şeklinde olduğu, ibraz edilen faturalarda “…” ibaresinin üst satırda ve daha büyük ebattaki harflerle yazıldığı, bir alt satırda “…” ve “…” şeklinde takip eden satırda daha küçük boyuttaki harflerle yazılıp, devamında işletmenin adresi ve vergi numarası belirtilmiştir. Dosya içerisinde fatura asılları mevcut değildir. Mahkemece fatura asıllarının davacı taraftan istenerek yada ilgili resmi kurumdan getirtilerek gerçekliğinin denetlenmesi, davalı tarafın internettteki alan adı yönlendirmesine ilişkin teknik bilirkişiden alınacak rapor ile birlikte değerlendirilmesi gerekirken bu yönde inceleme yapılmadan, davacı tarafın faturalardaki “…” ibaresini kullanımının, markasal kullanım olmadığının tespitine karar verilmesi yasal düzenleme ve dosya kapsamına aykırı olduğundan, davacı vekilinin istinaf sebebinin kabulüne karar verilmiştir.4-) TMK 3. maddesi uyarınca kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca da kötü niyetin varlığını kanıtlamak iddia eden tarafa aittir. Bu sebeple kötüniyetli olmadığını davalının ispatlaması gerektiğine ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 19/03/2014 başvuru tarihli … sayılı … markası 41. sınıfta 22/01/2015 tarihinden itibaren davacı adına tescillidir. …com alan adlı internet sitesinin 17/11/2010 tarihinde davalı … adına tescil edildiği, davacı tarafın tescilsiz öncelikli kullanımın varlığını da ispat edemediği tespit edildiğinden, davalının alan adı tahsis ve kullanımı davacının marka tescilinden önceye ilişkin olduğu sabittir. Marka hakkı koruması 3. kişiler yönünden tescilden itibaren hüküm ifade edeceğinden, … markasının davacı adına tescil tarihi olan 22/01/2015 tarihine kadar davalı tarafından kullanımı, kötüniyetli kullanım olarak kabul edilemez. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca kötü niyetli kullanım olabilmesi için, alan adının kullanmak amacıyla alınmaması, başkalarına zarar vermek, başkalarının ticaretini engellemek amacıyla alınması gerekir. Markanın davacı adına tescil tarihinden sonraki dönemde davalı tarafça alan adında kullanılması yönünden yapılan incelemede ise; davalı şirketin, kullanmak amacı dışında, sırf başkalarına zarar vermek, başkalarının ticaretini engellemek gibi kötü niyet emaresi gösteren amaçla alan adını kullandığı yönünde her hangi bir delil sunulmaksızın, tek başına davadan önce ihtar gönderilmesine rağmen yönlendirmenin devam etmesi ve başkaları adına tescilli olduğunu bilebilecek durumda olma ihtimali, kötü niyet olarak kabul edilemeyeceğinden, davacı vekilinin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile; 1 ve 4 numaralı istinaf sebebi yönünden reddine, 2 ve 3 numaralı istinaf sebebinin kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2- İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 31/10/2017 tarih ve 2016/183 E. 2017/155 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 hükmü gereğince KALDIRILMASINA, 3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine, 5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6 ve 362/(1)/g. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 07/06/2022