Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/823 E. 2022/187 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/823
KARAR NO: 2022/187
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/03/2018
NUMARASI: 2015/605 E. – 2018/320 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından müvekkili aleyhine kız kardeşi olan davalı … tarafından düzenleme tarihi 23.08.1984, vadesi 10.06.2013 olan 100.000 USD bedelli, kambiyo senedine dayalı olarak takip yapıldığını, takibe konu olan senedin 1980’li yıllarda müvekkilinin 3. bir kişiye olan borcunun teminatı olarak verildiğini, borcun ödenmesiyle birlikte muhafaza amaçlı baba evinde bırakıldığını, müvekkilinin kardeşinin söz konusu senedi alarak yıllarca saklayıp takibe koyduğunu, açığa imzanın kötüye kullanılması nedeniyle Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/408 Esas sayılı dosyasından davalı ve davalının oğlu hakkında ceza davası açıldığını, düzenleme tarihi 23/08/1984 olan çekin vade tarihinin 10/06/2013 olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu nedenle bu çekten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı vekili davaya karşı cevabında, takibin dayanağı olan senedin sonradan anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu, ispat yükünün davacıda olduğunu, aynı konuda Bakırköy 5. İcra Mahkemesine yapılan itirazın 2014/144 Esas 2014/211 Karar sayılı ilamı ile reddedildiğini, bononun sebepten mücerret olup senedin düzenleme tarihinde müvekkilinin kardeşine yardımcı olmak üzere verdiği paranın karşılığında uzun vadeli olarak senedin düzenlendiğini, senetteki imzanın davacıya ait olduğunu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/408 Esas 2015/385 Karar sayılı dosyasında, davacının davalı … aleyhine takibe konu olan senetle ilgili yaptığı şikayet nedeniyle yargılama sonunda ” Suça konu olan senedin sanığın kardeşi olan … ve yeğeni diğer sanık … tarafından ele geçirilerek, boş olan kısımları bir şekilde doldurularak sahte kambiyo senedi şekline dönüştürülüp kullanılmış olduğu, yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapora göre bu senedin sahte olarak düzenlendiğinin sabit olduğu, böylece yakın akraba olan kişilerin sahte kambiyo senedini temin ederek, kamu kurumu olan icra dairesini aracı kılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs ve sahtecilik suçlarını iştirak halinde işledikleri anlaşılmakla, sanıklar hakkında TCK 167 maddesinin 2. Fıkrası hükümlerinde nazara alınarak karar verilmiştir.” şeklinde gerekçelendirilerek sanıkların cezalandırılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği anlaşılmıştır. Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından takibe konu yapılan 23.08.1984 tanzim tarihli, 10.06.2013 vadeli, 100.000 USD bedelli bononun sahte olarak düzenlendiği, ceza dosyası ile sabit olmuş, ceza mahkemesince kesinleşen maddi vakıalar hukuk mahkemesini bağlayacağından, davanın kabulüne, davacının takip konusu senede ilişkin borcunun bulunmadığının tespitine, takip alacaklısının davacı aleyhine takip yapmakta kötü niyetli olduğu anlaşıldığından %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline,” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş olup; bu karar aşağıda arz edeceğimiz sebeplerle usul ve yasaya aykırı olduğundan bu kararın kaldırılması gerektiğini, 2- İlk derece mahkemesince Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/408 Esas 2015/385 Karar sayılı dosyasında, davacının davalı … aleyhine takibe konu olan senetle ilgili yaptığı şikayet nedeniyle yargılama sonunda ” Suça konu olan senedin sanığın kardeşi olan … ve yeğeni diğer sanık … tarafından ele geçirilerek, boş olan kısımları bir şekilde doldurularak sahte kambiyo senedi şekline dönüştürülüp kullanılmış olduğu, yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapora göre bu senedin sahte olarak düzenlendiğinin sabit olduğu, böylece yakın akraba olan kişilerin sahte kambiyo senedini temin ederek, kamu kurumu olan icra dairesini aracı kılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs ve sahtecilik suçlarını iştirak halinde işledikleri anlaşılmakla…” sanıkların cezalandırılmasına karar verildiğini, ceza mahkemesince kesinleşen maddi vakıalar hukuk mahkemesini bağlayacağından davacının takip konusu senede ilişkin borcunun bulunmadığının tespitine ve davalı müvekkilin %20 icra inkar tazminatı ödemesine karar verildiğini, 3- Davacı tarafın, takip konusu bonodaki imzaya kesinlikle bir itirazda bulunmadığını, dava dilekçesinde bononun başka bir hukuki ilişki için dava dışı üçüncü kişilere verildiğini , daha sonradan bu senedin davalı müvekkil tarafından hukuka aykırı olarak ele geçirilerek kullanıldığını belirttiğini, dava dilekçesinde bonodaki imzaya itiraz edilmediği gibi, davanın herhangi bir aşamasında da imzaya itiraz edilmediğini, bu sebeple ortada hukuken geçerli bir senet bulunduğunu, bu senedin aradaki sözleşmeye aykırı olarak doldurulduğu veya senedin bedelsiz olduğu iddiasının ancak yazılı belgelerle ve yazılı delillerle ispat edilmesi gerektiğini, davacı tarafın bu senedin geçersiz olduğuna ilişkin herhangi yazılı delil ileri sürememesine rağmen davanın kabulünün doğru olmadığını, 4-İlk derece mahkemesi Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/408 Esas 2015/385 Karar sayılı dosyasında verilen hüküm ile takip konusu bononun sahteliğinin sabit olduğunu ve ceza mahkemesince kesinleşen maddi vakıaların hukuk mahkemesini bağlayacağını, bu sebeple davacının borçlu olmadığının tespitine karar verdiğini belirttiğini, bu gerekçenin son derece yanlış olduğunu, Türk mevzuatına göre hukuk mahkemelerinin, ceza mahkemelerinin kararı ile bağlı olmadığını, hukuk mahkemelerinin hukuk usulü kanununa göre delilleri değerlendirerek yeniden karar vermek zorunda olduklarını, bu sebeple gerekçede belirtildiği gibi ceza mahkemesi kararı ile bağlı olduğunu belirterek davanın kabulü yönünde kara verilmesi doğru olmadığından kararın kaldırılması gerektiğini, dava konusu olan senedin, TTK da düzenlenmiş ve geçerliliği için sıkı şekil şartlarına bağlandığını, senede karşı aradaki sözleşmeye aykırı doldurulduğu veya senedin bedelsiz olduğu iddialarının anacak yazılı delillerle ispat edilmesi gerektiğini, dava dosyasında bu senedin ceza hükmü verilecek şekilde elde edildiğine veya doldurulduğuna ilişkin hiçbir yazılı belge bulunmadığını, bilakis müdahil tarafından Bakırköy 5.İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/144 E. ve 2014/211 K. sayılı ilamında müdahilin iddialarının yersiz olduğuna ,senedin ve alacağın varlığına ilişkin karar verildiğini, bu nedenlerle yerel mahkemenin verdiği 2015/605 E., 2018/320 K. Sayılı ve 26/03/2018 tarihli davanın kabulü kararının, istinaf incelemesi neticesinde ‘kaldırılmasına’ ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda ‘davanın reddine, yargılama masrafı ve vekâlet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, çekin sahteliğine dayalı olarak İİK 72. maddesi kapsamında açılan menfi tespit davasıdır. Davacı vekili, dava konusu çekin davalı kardeşi tarafından rızası haricinde ele geçirilerek sonradan kötü niyetli olarak doldurulduğunu, davalıya böyle bir borcunun olmasının söz konusu olamayacağını, davalı hakkında, davalının bu çek yüzünden Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/408 Esas 2015/385 Karar sayılı dosyasında mahkum olduğunu ileri sürerek dava konusu çekten dolayı borçlu olmadığının tespitine, %20 oranında kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalı taraf,takibin dayanağı olan senedin sonradan anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu, ispat yükünün davacıda olduğunu, aynı konuda Bakırköy 5. İcra Mahkemesine yapılan itirazın 2014/144 Esas 2014/211 Karar sayılı ilamı ile reddedildiğini, bononun sebepten mücerret olup senedin düzenleme tarihinde müvekkilinin kardeşine yardımcı olmak üzere verdiği paranın karşılığında uzun vadeli olarak senedin düzenlendiğini, senetteki imzanın davacıya ait olduğunu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, ilk derece mahkemesince davacının takip konusu senede ilişkin borcunun bulunmadığının tespitine, takip alacaklısının davacı aleyhine takip yapmakta kötü niyetli olduğu anlaşıldığından %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, davalı vekilince iş bu karar yukarıdaki sebeplerle istinaf edilmiştir. Davalı tarafça davalı aleyhine, Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası düzenleme tarihi 23.08.1984, vadesi 10.06.2013 olan 100.000,00-USD bedelli senetten dolayı kambiyo senetlerine özgü icra takibi yoluyla 24.01.2014 tarihinde takip başlatılmıştır. Davacı tarafın yaptığı suç duyurusu üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına TCK 209 (açığa imzanın kötüye kullanılması), TCK 204 (resmi belgede sahtecilik) ve TCK 158 (nitelikli dolandırıcılık) maddelerinde belirtilen suçların işlendiğinden bahisle, 2014/12809 Soruşturma dosyasından hazırlanan iddianameyle dava açıldığı, Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/408 E. 2015/385 K. Sayılı ilamıyla davalının da içinde bulunduğu iki sanığın atılı suçları işlediği sabit görülerek verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği görülmektedir. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, başka bir anlatımla ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır: Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (mülga) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.74) düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkâmıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi hükmü de aynı yönde bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen; beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.1.975 tarihli ve 1971/T-406 E., 1975/1 K. sayılı kararı). Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nın 16.09.1981 tarihli ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı kararı; Çenberci, M.: Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1989 tarihli ve 1989/11-373 E., 1989/472 K. sayılı kararı). Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında her ne kadar senet altındaki imza, davacı tarafından inkar edilmemişse de, senedin, davacının elinden rızası hilafına çıktığı ve diğer kısımlarının davalı tarafça senedin taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı doldurulduğunun maddi vaka olarak ceza mahkemesi kararıyla sabit olduğu, bu haliyle Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/408 Esas 2015/385 Karar sayılı kararının bağlayıcı olduğunun kabulü gerektiği, dava konusu senedin sahteliğinin davacı tarafça kanıtlandığı, ayrıca davalınında iyi niyetli-meşru hamil olarak kabul edilemeyeceği, senedin sahteliğinin mutlak defi olarak herkese karşı ileri sürülebileceği anlaşılmaktadır.Davalı vekili, Bakırköy 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/144 E. 2014/211 K. sayılı kararının kesin hüküm teşkil ettiği yönündeki istinaf sebebine gelince, İcra mahkemeleri, icra dairelerinin işlemleriyle ilgili olarak yapılan şikayet ve itirazlara ilişkin uyuşmazlıkları sınırlı ve biçimsel olarak inceleyebilir ve en seri şekilde karara bağlar.İcra mahkemeleri dar yetkili olup, incelemelerini sadece şekli unsurlar bakımından yapar. Bu nedenle, kararları da kesin hüküm teşkil etmez. Bu sebeple icra hukuk mahkemesi kararının somut olayda kesin hüküm veya kesin delil olarak kabulü mümkün olmadığından davalı vekilinin itirazı yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/03/2018 tarih ve 2015/605 E., 2018/320 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 15.574,68 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 3.893,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 11.680,98 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 10/02/2022