Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/821 E. 2022/350 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/821
KARAR NO: 2022/350
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 09/03/2017
NUMARASI: 2015/119 E. 2017/33 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/03/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin “…” markası ile satışa sunulan gözlüklerin marka sahibi olup, markanın TPE’nün … no ile tescilli ve dünya çapında tanınmış marka olduğunu, markanın 556 sayılı KHK’nın 7. maddesine atıfla Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesi hükmü gereğince de koruma altında olduğunu, markanın aynısının, benzerinin veya onların esaslı unsurlarını içeren herhangi bir markanın/ibarenin yetkisiz kişiler tarafından kullanılmasının haksız rekabete yol açacağını, davalı tarafın fiillerinin müvekkili şirketin marka hakkına tecavüz niteliğinde olduğunu, davalının müvekkili şirkete ait tescilli markayı haksız şekilde kullanması, yurda kaçak yollardan sokmasınır haksız rekabet hükümlerini ihlal ettiğini ve dilekçesinde belirttiği diğer nedenlerle davanın kabulü ile tecavüzün tespiti, tecavüz teşkil eden ürünlere el konulmasını ve imhasını, 1.000,00 TL maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davalılar cevap dilekçesi sunmamıştır. İlk Derece Mahkemesince; “TPE’den celp edilen kayıtlardan … tescil nolu … markasının 18.04.1996 tarihinden itibaren 9. sınıfta davacı şirket adına kayıtlı olduğu, Mahkemenin 2015/42 D.İş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu, mahkemece alınan bilirkişi heyet raporu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Erenköy Tasfiye İşletme Müdürlüğü’nün yazısı ve Kaçak Eşya Tutanakları ile; davalıların 113 adet … marka güneş gözlüğü, gözlük kutusu, gözlük kullanım ve garanti belgelerini Türkiye’ye sokmaya çalıştığı, gözlükler, gözlük kutuları, kullanım ve garanti belgeleri üzerinde … ibarelerinin yazılı olduğu ve bu yazının ürünlere zarar vermeden çıkarılmasının mümkün olmadığı, Davalı tarafın … marka ürünleri yurda kaçak yollarla sokulmak suretiyle davacının marka hakkına tecavüz edilip haksız rekabette bulunulduğundan, marka hakkına tecavüzün tespiti, meni, tecavüz teşkil eden ürünlerin toplatılması ve imhası ile Yargıtay 11.H.D.nin 24.04.2000 tarihli 2000/2440 Esas – 2000/3445 Karar sayılı emsal içtihadı nazara alınarak davacı tarafın markasına tecavüz sabit olması karşısında manevi tazminat koşulları oluştuğundan 1.000,00 TL manevi tazminatın davalı taraftan tahsiline, ürünlere gümrükte el konulup henüz ticaret alanına çıkarılmamış, satışa sunulmamış taklit ürünler nedeniyle davalıların bir menfaat sağlaması düşünülemeyeceğinden, maddi tazminat koşulları oluşmadığı kanaatine varılarak maddi tazminat talebinin reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1. Yerel Mahkemenin maddi tazminat taleplerini davaya konu ürünlere gümrükte el konulması ve ticari alana çıkarılmaması gerekçesi ile reddetmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporuna itiraz ve beyanlarında, dava dilekçesinde yazılan “TTK’nın 56. maddesine göre tazminat talebi” ifadesinin maddi hatadan kaynaklandığını, dava dilekçesi geneli ve somut olay dikkate alındığında, söz konusu taleplerinin 556 sayılı KHK kapsamında olduğunun açık olduğunu, taleplerinin marka tecavüzüne dayandığını, bilirkişinin ve mahkemenin buna göre karar vermesi gerekirken aksi şekilde hüküm kurmasının kabul edilemeyeceğini, 2. 556 sayılı KHK’nın 64. maddesine göre; Marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan, dağılan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olduğunu, bu hükme göre, taklit ürünlerin ticari amaçla elde bulundurulmasında dahi marka sahibinin uğramış olduğu zararın tazmin edilmesi gerektiğini, açıklamalar doğrultusunda davalı tarafın fiillerinin müvekkili şirketin marka hakkına tecavüz niteliğinde olduğu açık olup, davalı tarafın, müvekkiline ait tescilli markayı haksız şekilde kullanması, … markalı işbu gözlükleri yurda kaçak yollardan sokmuş olmasının, 556 sayılı KHK’nin ilgili hükümleri ile TTK’nun haksız rekabete ilişkin hükümlerini açıkça ihlal ettiğini ve müvekkilinin, davalı tarafça gerçekleştirilen ilgili markaya tecavüz fiilleri dolayısıyla zarara uğradığını, zarar tespitinin yapılmadığını, mahkemece hesap yöntemi tercihi yapılması yönünde süre verilmediğini, ek rapor için bilirkişiye tevdii talep edilmesine rağmen bir karar verilmeden, maddi tazminatın reddi yönünde hüküm kurulmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, 3.Bilirkişi raporunda suça konu ürünlerin satışa çıkarılmaması/piyasaya sunulmaması sebebiyle müvekkili şirket bünyesinde herhangi bir zarar doğmayacağından bahisle haksız rekabet hükümlerine göre bir hesaplama yapılamayacağı belirtildiğinden, bu durumun ilgili kanun maddesine aykırı olduğunu, ürünler piyasaya sunulmamış olsa da bu şekilde müvekkilinin markası ile karıştırılma ihtimaline yol açan sahte ürünlerin üretilmiş olmasının dahi haksız rekabet hükümleri içerisinde olduğundan, tazminat hak kazandığını, 4. Dava dilekçesinin bütününden ve somut olayın niteliğinden, söz konusu taleplerinin 556 Sayılı KHK kapsamında olduğu izahtan vareste iken, mahkemenin, çelişki yaratan bu maddi hatayı fark etmesini müteakip, HMK 31. maddesindeki aydınlatma yükümlülüğü gereğince taraflarından açıklama yapılmasını talep etmesi gerektiğini, 5. TTK m. 56’da “haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görünen menfaatin karşılığına da karar verebilir” hükmü yer aldığını bu nedenle, ürünlerin satışa çıkarılmamış olmasından dolayı müvekkili şirketin bir zarara uğramadığı kanaatinin hukuka aykırılık teşkil ettiğini, bilirkişiler tarafından öncelikle 556 S. KHK kapsamında müvekkili şirket markasının uğramış olduğu tecavüz sebebiyle hak edeceği ve taraflarınca belirlenen hesap yöntemi kapsamında hesaplama yapılması, mahkeme aksi kanaatte ise, haksız rekabet hükümlerine göre davalıların söz konusu ürünleri piyasaya sürmesi halinde elde edeceği muhtemel kar bakımından hesaplama yaparak maddi zararlarının tespitine karar vermesi talep edilmesine rağmen bu şekilde bir hüküm uygulayarak maddi tazminat talebinin reddedilmesinin kabul edilemeyeceğini, kararın maddi tazminat talebinin reddi yönünden incelenerek davanın tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı tarafın talebi; tanınmış marka olup, TPE’nün … marka no’lu tescil belgesi ile tescilli … marka ürünlerin davalı tarafça yurda kaçak yollarla sokulmak suretiyle marka hakkına tecavüz edilip haksız rekabette bulunulduğundan bahisle, marka hakkına tecavüzün tespiti, meni, tecavüz teşkil eden ürünlerin toplatılması ve imhası ile haksız rekabet sebebiyle uğradığı 1.000,00 TL maddi, 1.000,00 TL manevi tazminatın TTK 56. maddesi uyarınca davalı taraftan tahsiline ilişkindir. Mahkemece; Davalı tarafın … marka ürünleri yurda kaçak yollarla sokulmak suretiyle davacının marka hakkına tecavüz edilip haksız rekabette bulunulduğundan, marka hakkına tecavüzün tespiti, meni, tecavüz teşkil eden ürünlerin toplatılması ve imhası ile 1.000,00 TL manevi tazminatın davalı taraftan tahsiline, ürünlere gümrükte el konulup henüz ticaret alanına çıkarılmamış, satışa sunulmamış taklit ürünler nedeniyle davalıların bir menfaat sağlaması düşünülemeyeceğinden, maddi tazminat koşulları oluşmadığı kanaatine varılarak maddi tazminat talebinin reddine, karar verilmiştir. Davacı vekili mahkemece reddine karar verilen maddi tazminat talebi yönünden istinaf talebinde bulunmuştur. 1-Davada tarafların talep ve savunmalarını dava ve cevap dilekçesi belirler. HMK her türlü belirsizliği ve buna bağlı olarak hak kaybını önlemek için 119-1-ğ maddesinde davacı tarafa açık bir şekilde talep sonucunu bildirme yükümlülüğü getirmiş, a,d,e,f,g bentlerinde sayılan bir kısım eksiklikleri verilecek 1 haftalık sürede tamamlanabilir dava dilekçesi eksikliği kabul ederken ğ bendi için bu imkanı tanımamıştır. Yargılamada maddi hataların düzeltilmesi HMK 183. maddede; Tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan açık yazı ve hesap hataları, karar verilinceye kadar düzeltilebilir şeklinde, tanımlanmış olup maddi hata kavramı “açık yazı ve hesap hatası” olarak çok sınırlı tutulmuştur. Davacı tarafın maddi hata olarak tanımladığı husus davada netice-i talebin değiştirilmesi mahiyetinde olup, bu yöndeki değişiklik maddi hata kapsamında olmadığından, düzeltme ancak HMK 176 ve devamı maddelerinde düzenlenen ıslah yolu ile mümkündür. Dosya kapsamında davacı tarafça bu yönde verilmiş usulüne uygun ıslah dilekçesinin bulunmadığı sabit olduğundan, dava dilekçesinde tazminat talebinin TTK 56. maddeye dayandırıldığı açıkça belirtilmiş iken, mahkeme hakiminin yorum yolu ile talebin 556 Sayılı KHK’ye ilişkin olduğu yönünde tespitte bulunulması mümkün olmadığından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 2- 556 Sayılı KHK’nin 64. maddesinde marka sahibinin izni olmaksızın marka taklit edilerek üretilen ürünü ticari amaçla ithal etmek tazminatı gerektirir ise de, davacı vekili maddi tazminat talebini TTK 56. maddesine dayandırmış olup, HMK 26/1. maddesi uyarınca hakim tarafların talep sonucu ile bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Davacı vekili, 556 Sayılı KHK’nin 64. maddesine dayanarak tazminat talep edebileceği halde, TTK 56. maddeye dayanarak tazminat talebinde bulunduğundan, yargılama aşamasında talebini ıslah etmediğinden, mahkemenin HMK 26/1.maddesi uyarınca talep dışına çıkarak 556 Sayılı KHK’nin 64. maddesine göre tazminata karar vermesi mümkün değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01/04/2021 tarihli 2017/11-263 esas ve 2021/387 karar sayılı ilamında; “dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nin 56. maddesinde haksız rekabete ilişkin genel ilke “Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.” şeklinde belirtilmiştir. Buna göre haksız rekabetin varlığı için taraflar arasında rekabet ilişkisinin mevcudiyeti, failin yarar sağlamış olması, failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması gibi hususlar aranmamaktadır. Bununla birlikte failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması sadece haksız rekabet nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında rol oynamaktadır.” şeklindeki tespitinde de belirtildiği üzere, tazminat için muhtemel zarar değil, gerçek zarar prensibi kabul edilmiştir. Bu sebeple haksız rekabet sebebiyle, tazminat talep edilebilmesi için fiilen zararın gerçekleşmesi gerekip, gümrükte el konulan ürünlerin davalı tarafça ticaret alanına sürülmesi mümkün olmadığından, zarar doğmayacağından tazminat talep edilemez. Her iki koşulda da tazminat talebinin reddi gerektiğinden, dava ekonomisi ilkesi uyarınca tazminat tercihi konusunda süre verilmemesi ve hesap yaptırılmaması usule uygun olmakla istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 3- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01/04/2021 tarihli 2017/11-263 esas ve 2021/387 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; Hem 6762 sayılı TTK’nda (6762 sayılı TTK) hem de 6102 sayılı TTK’nda (6102 sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Olay ve dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nin 56. maddesinde haksız rekabete ilişkin genel ilke “Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.” şeklinde belirtildiğinden, haksız rekabetin varlığı için taraflar arasında rekabet ilişkisinin mevcudiyeti, failin yarar sağlamış olması, failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması gibi hususlar aranmamaktadır. Bununla birlikte failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması sadece haksız rekabet nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında rol oynamaktadır. 6762 sayılı TTK’nin 56. maddesinde haksız rekabetin genel ilkesi belirtildikten sonra, aynı Kanun’un 57. (6102 sayılı TTK’nin 55.) maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350.). Bu çerçevede bir davranış veya uygulamanın haksız rekabet teşkil edip etmediği belirlenirken öncelikle özel hüküm niteliğindeki 6762 sayılı TTK’nin 57. maddesinde sayılan hâllerden birinin var olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Bu maddede sayılan hâllerden birisi söz konusu ise haksız rekabetin varlığı kabul edilecek, somut davranış veya uygulama bu maddede sayılan haksız rekabet hâllerine tam olarak uymuyorsa veya bu hâllerin kapsamına örnekseme yoluyla dolaylı olarak da dahil edilemiyorsa, ancak bu takdirde genel hüküm niteliğindeki 6762 sayılı TTK’nin 56. maddesinin uygulanması mümkün olacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30/09/2015 tarihli 2014/11-105 esas ve 2015/2019 karar sayılı kararında da aynı tespitler yapılmıştır. Davalı vekilinin beyan ettiği şekilde sahte ürünlerin üretimi haksız rekabet ve tazminatı gerektirir ise de; sahte ürünlerin davalı tarafça üretildiğinin kanıtlanması gerekip, gümrükte denetim sırasında tespit edilen ürünlerin davalı tarafça üretildiği davacı tarafça kanıtlanmamıştır. Gümrükte el konulan ürünler için haksız rekabet hükümlerine göre manevi tazminat talep edilebileceği Yargıtay uygulamaları ile kabul edilmekte ise de; maddi tazminat için gerçek zarar ilkesi kabul edildiğinden, fiilen zararın gerçekleşmesi gerekip, gümrükte el konulan ürünlerin davalı tarafça ticaret alanına sürülmesi mümkün olmadığından, davacı tarafın zararı doğmayacağından, maddi tazminat talep edilemeyeceğinden davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar vermek gerekmiştir. 4- HMK 31. maddesinde; “Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir.” HMK 25/1. maddesinde; ” Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hakim iki taraftan söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. ” düzenlemeleri mevcuttur. Dava dilekçesinin açıklamalar kısmında; “Anılan madde hükmünce, davalı tarafın fiillerinin müvekkil şirketin marka hakkına tecavüz niteliğinde olduğu sabittir. Davalının müvekkili şirkete ait tescilli markayı haksız şekilde kullanması, yurda kaçak yollardan sokması 556 sayılı KHK” yı ve TTK” nin haksız rekabet hükümlerini ihlal etmesi nedeniyle, söz konusu tecavüzün tespiti, tecavüz teşkil eden ürünlere el konulması ve imhası, nihai tazminat miktarı TTK 56. maddesi gereğince Sayın Mahkemenizce takdir edilmek üzere fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL tutarında tazminatın mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte ödenmesine ve dava konusu ürünlerin imha edilmesi için işbu davayı açma zarureti hasıl olmuştur. Netice-i Talep kısmında; Davalıların müvekkil şirkete ait tescilli markayı haksız şekilde kutlanması, yurda kaçak yollardan sokması 556 sayılı KHK” yı ve TTK’ nin haksız rekabet hükümlerini ihlal etmesi nedeniyle, söz konusu tecavüzün tespiti, tecavüz teşkil eden ürünlere el konulması ve imhası, Nihai tazminat miktarı TTK 56. Maddesi gereğince Sayın Mahkemenizce takdir edilmek üzere fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL tutarında maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini ” talep ettiği tespit edilmiştir. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca, bir kimsenin hakkını dayandırabileceği birden fazla hukuki sebep mevcut ise; davada dayanacağı hukuki sebebi seçme hakkı vardır. Dava dosyasında olduğu gibi, çoğu zaman marka hakkına tecavüz, aynı zamanda haksız rekabette oluşturduğundan, hak sahibi tazminat talebini 556 Sayılı KHK’ye yada TTK hükümlerine dayandırmakta serbesttir. HMK 31. maddesinin uygulanabilmesi için; dava dilekçesinin belirsiz, çelişkili ve açıklamaya muhtaç olması gerekir. Dava dilekçesinin mevcut hali ile davacı tarafın tazminat talebini TTK 56. maddesindeki haksız rekabet hükümlerine dayandırdığı açık olduğundan, 31.madde koşullarının bulunmadığı sabittir. HMK 25/1. maddesi uyarınca hakim iki taraftan söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Aksi davranış HMK 36/1-a bendinde belirtilen davada iki taraftan birine yol göstermiş olması kapsamında ret sebebi oluşturacağından, mahkeme hakiminin HMK 31.maddesi gereği açıklama yapılmasını talep etmesi gerektiğine ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. 5- TTK 58/1-d. maddesinde haksız rekabet halinde açılabilecek davalar arasında “kusur varsa zarar ve ziyanının tazimini” olduğu belirtilmiş olup, (e) bendinin devamında, “davacı lehine (d) bendi hükmünce tazminat olarak hakim, haksız rekabet neticesinde davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına dahi hükmedebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu maddeye göre tazminata karar verilebilmesi için; haksız rekabete sebebiyet verenin eyleminden dolayı davacı tarafın kaybı muhtemel bir zararının olması gerekir. Gümrük tarafından el konulan ürünlerin davalı tarafça piyasaya sunulma ihtimali olmadığından, davacı tarafın da kaybı muhtemel bir zararı söz konusu olamayacağından, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 09/03/2017 tarih ve 2015/119 E. 2017/33 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 03/03/2022