Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/815 E. 2022/249 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/815
KARAR NO: 2022/249
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 06/07/2017
NUMARASI: 2016/89 E. – 2017/153 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin TPE nezdinde tescilli … nolu “…” markasının sahibi olduğunu, markanın 35, 36 ve 39. sınıfta yer alan hizmetlerde tescilli olduğunu, markanın aynısının davalı tarafından taklit edilip kullanıldığını, davalı tarafından “www…com” internet sitesinde de markanın haksız olarak kullanıldığını, davalı tarafından TP nezdinde … nolu “…” ibareli markanın tescil edildiğini fakat markanın tescil edildiği şekli ile kullanılmadığını, müvekkilinin markasını taklit ederek kullandığını, müvekkilinin tescilli markası karşısında davalı tarafından … nolu markasının hükümsüz kılınması gerektiğini, markalar arasında karıştırma ihtimali olduğunu, müvekkilinin dağıstanlı markasını kendi sektöründe meşhur hale getirdiğini, davalı tarafa ihtarname çekilerek tecavüz eylemlerine son vermesinin istendiğini fakat davalı tarafın cevap dahi vermediğini, açıklanan sebeplerle davalı tarafın dağıstanlı ibaresini marka ihlali ve haksız rekabet oluşturacak şekilde kullandığının tespitini ve davalı adına tescilli … nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı asil cevap dilekçesinde özetle; Kendi adına herhangi bir şirket ya da mükellefiyet kaydı olmadığını, davacı …’nun … A.Ş. olduğunu, adı geçen şirketin unvan değişikliğine giderek … A.Ş. olduğunu, davacının şirketin bütün aşamalarından haberdar olduğunu aynı zamanda şirketin ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğunu, internette ve yazıhanelerde yer alan … yazısının bu şirkete ait olduğunu, kendisinin hiçbir şirketin ortağı olmadığını, TP nezdinde tescil edilmiş olan markayı hiç kullanmadığını, ortaklar arasında çıkan anlaşmazlığın kendisine yansıtıldığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “Somut olayda davalı tarafından internet sitesinin içeriğinde dağıstanlı ibaresinin markasal olarak kullanıldığı görülmektedir, davalı taraf TP nezdinde kendi adına tescil edilmiş olan “…” markası yerine davacı tarafın tescilli markasının aynısını kullanmaktadır. KHK’nin ilgili maddesinde açıkça ifade edildiği üzere alan adı veya benzer biçimde kullanımlarda alıcıların markaları karıştırmasına yol açar ve bu durumda marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmelidir. Bir tescil belgesi hükümsüz kılınmadıkça hak sahibinin marka hukukundan doğan haklarını hukuka uygun olarak kullanması başka bir kişinin marka hakkına tecavüz teşkil etmeyeceği gibi haksız rekabete de yol açmaz. Somut olayda ilgili internet sitesindeki kullanımlar ve internet sitesinin adı incelendiğinde davalı tarafın tescilli markasına uygun bir kullanım gerçekleştirmediği aksine davacı tarafın markası ile karıştırılmasına yol açacak derecede benzer markayı kullandığı görülmektedir. Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın kendi adına tescilli markayı tescil belgesine uygun olarak kullanmayıp davacı tarafın markası ile benzer bir kullanımda bulunmuş olması sebebiyle davacı tarafın 556 sayılı KHK’den kaynaklı haklarının ihlal edildiği belirlidir. Öte yandan davalının bu fiili TTK m. 54, 55/ 1 / a/ 4 uyarınca başkasının faaliyetleri iş ürünleri, malları, işleri ile karıştırılmaya yol açacak surette haksız rekabet hali oluşturmaktadır. Alınan bilirkişi raporunda, davacı markası ile davalı markasının işaretsel ve sözcüksel anlamda ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadığı, her iki tarafın markalan incelendiğinde aynı ve benzer sınıflarda tescilli oldukları, markalar arasında iltibas ihtimali oluşmadığı kanaatine ulaşıldığından davalı adına tescilli … ibareli markanın hükümsüz kılınması için gerekli şartların somut olay açısından oluşmadığı, davalı tarafından kendi adına tescilli markanın tesciline uygun şekilde kullanılmadığı bu nedenle davacı tarafın 556 sayılı KHK’den kaynaklı haklarının ihlal edildiği, davalı adına kayıtlı www…com isimli internet sitesinde yer alan kullanımların davacı tarafın marka hukukundan kaynaklı haklarını ihlal etmesi sebebiyle marka hakkına tecavüz edildiği ve haksız rekabete neden olduğu kanaatine varılmıştır. Davacı vekili bilirkişi raporuna itirazında, raporda taraf markaları arasında iltibas olmadığı yönündeki değerlendirmenin hatalı olduğunu, markalar arasında iltibas ve karıştırılma ihtimali olduğunu, davalının marka tescilinin kötüniyetlı olduğunu, tarafların aynı atanda faaliyet göstermelerinin kötü niyetin varlığı için ilk aranan şart olduğunu, davalının müvekkilinin markasını bilerek ve isteyerek taklit etme kastı içerisinde marka tescilinde bulunduğunu, bu nedenle bilirkişilerden ek rapor alınmasını talep etmiştir. Somut olayda davacı taraf kötüniyetli tescile de dayanarak, davalı markasının hükümsüzlüğünü talep etmektedir. Kötüniyetli marka tescili 556 S.KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde hükümsüzlük nedeni olarak savunulmaktadır. Bilirkişi tarafından yapılan değerlendirmede davaya konu markalar arasında iltibas ihtimali olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Davacı tarafın markasının esas unsuru … iken ve bu markayı kendi sektöründe yüksek ayırt edici bir hale ve tanınmış marka konumuna getirdiği konusunda dosya içerisinde herhangi bir bilgi ve belge yok iken taraf markalarında ortak olarak kullanılan dağıstanlı kelimesinden dolayı davalı taraf kötüniyet atfetmek mümkün değildir. Somut olayda tarafların aynı alanda faaliyet gösterdikleri görülmektedir. Fakat iki firmanın aynı alanda faaliyet göstermesi kötüniyetli tescilin varlığı için tek başına yeterli değildir. Davalı tarafça yapılan marka başvurusu sırasında davalı tarafın kötüniyetini ortaya koyan daha somut verilere dayanılması gerekir. Somut olayımız açısından üzerinde durulması gereken bir diğer husus Türk Ticaret Kanunun’nun 18/2 maddesi ile kabul edilmiş olan “basiretli tacir ilkesi” dir. Davacı tarafın Dağıstanlı markasının ilgili çevrelerce tanınmış marka olmadığı gerçeği de göz önüne alındığında iki firmanın aynı alanda faaliyet göstermesi kötü niyetli tescilin varlığı için tek başına yeterli değildir. Bilirkişiler ek raporunda belirtildiği gibi, marka başvurusunun kötüniyetli yapıldığı konusunda mahkememizce bir kanaat oluşmamıştır. Bu nedenle somut olay açısından hükümsüzlük şartlarının mevcut olmadığı, ancak davalı markasının tescili dışında kullanımı nedeni ile davacının marka hakkına tecavüzünün ve haksız rekabetin oluştuğu, buna ilişkin taleplerinin kabul edilmesi gerektiği, davalıya ait tecavüz oluşturan www…com. ibareli alan adının iptaline” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkiline ait markanın yüksek ayırtedici nitelikte olduğunu, her ne kadar ilk derece Mahkemesinin gerekçeli kararında ve bilirkişi raporunda “…” ibaresinin zayıf ayırtedici nitelikte olduğu beyan edilmiş olsa da bu durumun gerçeği yansıtmadığını, … Başvuru ve Tescil numaralı “…” markasının ilk sahibinin … olduğunu, …’nın yüksek ayırtedici bir nitelik kazandırdığı … markasını, ticari sebeplerle davacı … ve davalının babası … ile anlaşarak 17 Haziran 2010 yılında “…” markasını sattığını, 14 Ekim 2011 tarihinde ise …’nin de … markası üzerindeki tüm haklarını davacıya devrettiğini ancak Davalının dağıstanlı markasını taklit etmek; “…” markası ile halen ekonomik bağlılık içerisinde oldukları izlenimini vermek için davaya konu markayı aynı iş kolunda ve aynı çevrede gösterdikleri ticari faaliyetleri için tescil ettirdiğini, Davalıya ait markanın esas unsuru “…”nın, davalı tarafından kurulan internet sitesinin de bu adla olduğunu, markanın karıştırılma ihtimalinin olmadığından bahsetmenin mümkün olmadığını, -Davalının tescilinin kötüniyetli olduğunu, tarafların “…” markasının davacı üzerinde kalması konusunda anlaştıklarını, ancak bu anlaşmaya rağmen davalının; “…” adı altında internet sitesi açtığını, davalının tescil ettirdiği markanın “…” olmasına rağmen davalı tarafından kurulan internet sitesinin “…” adı ile kurulduğunu ve bu kullanımının kötüniyetli olduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Müvekkilinin dağılan … turizm şirketinin sahibi veya yöneticisi olmadığını, yalnızca alan adı ve markanın sahibi olduğunu, işbu marka ve alan adının kullanım hakkı ise, yine ilgili şirkete ait olduğunu, şirketin davaya dahil edilmeksizin verilen kararın husumet yönünden bozulması gerektiğini, -Davacının sahibi olduğu markanın 11.06.2004 tarihinde tescil edildiğini, 556 Sayılı KHK’nın 40. Maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin geçtiğini, davacının sahibi olduğu markaya dayalı talepte bulunmasının mümkün olmadığını, -Dosya kapsamında davacı tarafça markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi talep edilmesine rağmen, Mahkemece alan adının iptaline karar verilmiş olmasının taleple bağlılık kuralını ihlal ettiğini, -Davacı …’nun, aralarında davalının babası …’nin de bulunduğu dava dışı kişiler … ve …’un yönetim kurulu üyesi ve ortağı olduğu … A.Ş.’nin eski ortağı olduğunu, ancak davacının, 2012 yılında dava dışı ilgili şirketten tüm haklarını almak suretiyle ayrıldığını, ayrıldıktan sonra aynı sektörde hiçbir faaliyet yürütmediğini ancak, sanki ticari bir faaliyeti varmış ve zarara uğramış gibi huzurdaki davayı ikame ettiğini, davacının dürüstlük kuralına aykırı olarak açıkça marka hakkını öne sürerek hakkını kötüye kullandığından hukuk düzenince korunması mümkün olmadığından, kısmi kabul kararın bozularak davanın tümden reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava, marka hükümsüzlüğü ve markaya tecavüzün tespit ve men’i talebini içeren davadır. Davacı vekilinin istinaf sebepleri yönünden; Markanın benzerliğinin değerlendirilmesinde, markanın unsurlarının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, ayrı ayrı ele alınamayacağı yerleşmiş Yargıtay uygulamasıdır. Her ne kadar davacıya ait marka, davalı markası ile aynı sınıfta ise de; “…” markası ile davalıya ait “…” markasındaki ” … ” kelimesinin, davalının ” “…” ibaresi yanında tali unsur olarak kullanıldıkları, bu hali ile esas unsuru oluşturan kelimeler ve şekil itibariyle bir bütün olarak değerlendirildiğinde benzerlik bulunmadığı, mahkemece bilirkişiler tarafından yapılan değerlendirmeye dayanılarak karar verilmesinde usule ve yasal düzenlemeye, Yargıtay uygulamalarına aykırılık bulunmadığı tespit edilmiştir. Marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil sebebiyle markadan doğan hakların kötüye kullanılması amacıyla yapılan marka tescili, kötü niyetli marka tescili olarak kabul edilmektedir. Hangi şekilde yapılan marka başvurularının kötü niyetle yapılmış sayılacağına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmayıp, her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır. Bununla birlikte uygulamada ve öğretide, kendisine duyulan güveni kötüye kullanan kişilerin başvurusu, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla, başkalarından para koparma veya şantaj yapma amacıyla yapılan başvurular kötü niyetli marka başvuruları olarak kabul edilmektedir (Yargıtay 11. HD, 19/1285 E., 19/8003 K., 09/12/2019). Markanın tek başına kullanımı ile davalıyı köyü niyetli saymak yeterli değildir. Yukarıda açıklanan yasal hükümler ve içtihatlar bir arada irdelendiğinde, Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca iyi niyetin asıl, kötü niyetin ise istisna olması sebebiyle davacının davalının kötü niyetli olduğunu kanıtlanması gerektiği, Marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tescillerin kötü niyetli olarak kabul edildiği, buna göre sırf marka başvurusunun davalının kötü niyetli sayılmasına olanak tanımadığı, alan adı kullanımı ile marka hükümsüzlüğüne ilişkin taleplerin ayrı talepler olduğu, alan adı kullanımının davacının markasına yönelik markasal kullanım kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, davalının alan adının değil, markasının davacı markası ile benzer olmadığı, iki kullanımın arasındaki farklılık sebebiyle davalının markasının kötüniyetli tescil olarak nitelendirilmeyeceği kanaatine varılmış ve davacının istinaf istemlerinin reddi gerekmiştir. Davalı vekilinin istinaf sebepleri yönünden; Marka, esas itibariyle, bir işletmeyi değil, o işletmenin arz ettiği mal veya hizmetleri diğerinden ayırt ettiğinden, marka işletmeden, işletme de markadan ayrı olarak devredilebilir (ayrılık ilkesi). Üçüncü kişilerin dava açarken husumeti sicilde hak sahibi olarak kayıtlı bulunan kişiye yönelteceğinin kabulü gerekir. Sicilde hak sahibi olarak kayıtlı kişilerin başkaları ile yaptıkları devir sözleşmelerinden kaynaklanan mülkiyet değişikliği sicile yansımadıkça sadece sözleşmenin tarafları yönünden bağlayıcı olup, üçüncü kişilerin hukukunu etkilemeyecektir. Bu sebeple davalının kullanım hakkının şirkete ait olduğu ve kendisine husumet yöneltilemeyeceğine ilişkin istinaf istemi yerinde değildir. Davacının dava dilekçesi incelendiğinde markasal kullanım sebebiyle tecavüzün durdurulmasını da talep ettiği, bu sebeple davalının Mahkemenin talep aşımında bulunduğuna ilişkin istinaf isteminin de reddi gerekmiştir. 556 Sayılı KHK’nın 61. maddesi, marka hakkına tecavüz sayılan fiilleri tespit etmiştir. Buna göre 556 Sayılı KHK’nın 9. maddesine aykırı kullanım tecavüz teşkil etmektedir. Marka hakkına tecavüz yönündeki yapılan incelemede ise, tescilli marka koruması 556. Sayılı KHK ile sağlanmakta olup buna ilişkin hükümler aşağıdaki gibidir; 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (“556 Sayılı KHK) 61. Maddesinde; “Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayır edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek…” Marka sahibinin tescil sebebiyle sahip olduğu haklar KHK’nın 9. Maddesinde de: “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahihi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu sebeple halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması, b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması, d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.” şeklinde düzenlenmiştir. Görüleceği üzere, 556 sayılı KHK’nın 9. maddesine aykırı kullanım tecavüz teşkil etmekte olup, Davalıların, davacı adına tescilli markasının asıl unsuru olan ”…” ibaresini markanın tescilli olduğu sınıf olan ”www…” isimli internet sitesinde kullandığı, dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 Sayılı KHK 9/2-e bendi gereğince ” markanın kullanımına ilişkin hakkı ve meşru bir bağlantısı bulunmaksızın, markanın aynısını, internet sitesinde ürün tanıtımında ticari etki yaratacak biçimde kullandığından” davacının markadan kaynaklanan haklarına tecavüz edildiği (Dairemizin 29.04.2021 tarih, 2020/728 Esas, 2021/524 Karar sayılı kararı) anlaşılmaktadır. Davalının, markasal anlamda davacının tescilli markalarına tecavüzde bulunduğu ve aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiği, ilk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen sebeplerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 06/07/2017 tarih ve 2016/89 E., 2017/153 K. sayılı kararına karşı davacı ve davalı vekilleri tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 4- Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına, 5- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 17/02/2022