Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/802 E. 2022/222 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/802
KARAR NO: 2022/222
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 05/12/2017
NUMARASI: 2016/198 E. 2017/1061 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … hakkında davalı tarafından başlatılan Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün …sayılı takibin usulsüz tebligat sonucu kesinleştiğini ve tetkik mercii’ne yaptıkları şikayetin reddedildiğini, icra takibine dayanak yapılan 15.000,00 TL bedelli 05/08/2012 keşide tarihli … seri nolu çekte müvekkilinin imzasının bulunmaması ve eylemin aynı zamanda T.C.K kapsamında suç teşkil etmesi nedeni ile Anadolu CBS’nca “sahtecilik” iddiası ile 2016/22363 soruşturma başlatıldığını, takip konusu çekte imzası olmadığından müvekkilinin Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas numaralı dosyadan borçlu olmadığının tespitini, hacizlerin kaldırılmasını ve başlatılan takibin durdurulmasını, borçlunun yeteri kadar malı haczedilmiş olduğundan takibin ve satışın dava neticeleninceye kadar durudurulmasını talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Mevcut ticari ilişkiye istinaden dava dışı ciranta … tarafından dava konusu çekin müvekkiline teslim edildiğini, karşılığının bulunmaması üzerine tahsili için İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nde … sayılı icra takibi başlatıldığını,”… Mah. … Cad. … Sok. N:… Sancaktepe/İstanbul” adresinde yapılan usul ve yasaya uygun tebliğ işlemine itirazda bulunulmadığından kesinleştiğini, davacı adına kayıtlı taşınmaz üzerine 09/11/2012 tarihinde haciz şerhi işlendiğini, haciz kaydına rağmen davacı tarafından taşınmazın 35/489 hissesinin 14/10/2014 tarihinde … yevmiyeli işlemle üçüncü şahsa satışının gerçekleştirildiğini ve satışa yönelik usuli işlemlere devam edildiğini, imzanın davacıya ait olmadığı iddiası ile açılan İstanbul Anadolu … İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında davanın reddine karar verildiğini, müvekkilinin çeki, arasındaki ticari ilişkiye istinaden …’dan teslim alındığından, … haricindeki cirantaların imzalarının ilgili kişilerin gerçek imzalarını ihtiva edip etmediğini bilebilecek durumda olmadığını, müvekkilinin yetkili hamil olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davanın, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasına dayanak yapılan 05/08/2012 keşide tarihli … çek numaralı 15.000,00 TL bedelli lehdarı …, keşidecisi .. Tic Ltd Şti, cirantaları davacı …, …, … ve davalı … olan çekteki ciranta imzasının davacıya ait olmadığı iddiası ile çekten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine ilişkin olduğu, İstanbul Anadolu … Soruşturma dosyasında davacının davalı aleyhine davaya konu çekteki ciro imzasının kendisine ait olmaması nedeni ile sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçundan şikayette bulunulduğu, Davacı tarafın açtığı usulsüz tebligat ve imza inkarı talepli İstanbul Anadolu 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2015/875 Esaslı dosyasında; tebligatın usulüne uygun olduğundan, usulsüz tebliğ şikayetinin esastan reddine, imzaya itiraz davasının ödeme emri tebliği usulüne uygun olduğundan, tebliğ tarihinden itibaren 5 gün içerisinde açılmadığından, süreden reddine, haczin fekki talebinin takip tarihinin 29/08/2012 olması sebebi ile satışın 2 yıllık yasal sürede istendiğinden reddine karar verildiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın 31.07.2017 tarihli …-101.02.2017/ … – … numaralı raporu ile; davaya konu çekteki birinci ciro imzasının davacı …’ın el ürünü olmadığı anlaşılmakla davanın kabulüne” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Usul ve yasaya uygun tebligata rağmen, takibe itirazda bulunmayan, 14.10.2014 tarihi itibari ile Tapu Sicil Müdürlüğü’nde yapılan satış işlemi ile haciz ve icra takibinin varlığından haberdar olan, ancak itirazda bulunmayan veya dava ikame etmeyen, İcra Hukuk Mahkemesi dosyası nezdinde tebligata ve imzaya yönelik itirazları reddedilen davacının davasının MK’un 2 ve 3. maddelerinde düzenlenen dürüstlük ve iyi niyet kuralları çerçevesinde reddedi gerekirken, aksi yönde karar ittihazının usul ve yasaya aykırı olduğunu, 2- Davacı tarafça İstanbul Anadolu 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2015/875 Esas sayılı çek üzerinde yer alan imzanın şahsına ait olmadığı iddiası ile açılan davanın reddine karar verildiğini, davacı tarafın aynı iddialarla yerel mahkemeler nezdinde yeni bir dava ikame hakkı olmadığını, açılan tespit davası hukukun dolanılması olduğundan, davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, 3- Üçüncü ciranta sıfatıyla çekin yetkili hamili olan müvekkilinin, silsile içinde yalnızca kendisinden önce gelen yetkili hamil ile bir hukuki ilişki içerisinde olduğunu, bu nedenle ancak çeki kendisine ciro eden hamilin imzasının doğruluğunu bilebileceğini, süresi içerisinde imza inkarında bulunmadığı mahkeme kararı ile tespit olunan davacının yapması gerekenin, lehtar sıfatıyla, çekin keşidecisine karşı borcu olmadığı, aralarında her hangi bir hukuki ilişki bulunmadığının tespitini talep etmek olduğunu, yalnız yetkili hamil olan müvekkiline karşı genel mahkemelerde imza inkarına dayalı menfi tespit davası ikamesinin mümkün olmadığını, talebin hukukun dolanılması anlamını taşıdığını, 4- Mahkeme tarafından çek üzerinde imzası bulunan diğer cirantaların kendi aralarındaki ticari ilişkiye dair herhangi bir araştırma yapılmaksızın, sadece imza incelemesi ile yetinmesinin davacı tarafın amacına uygun düştüğünü, tüm ismi geçen kişi ve kuruluşlar arasında ticari ilişkinin araştırılması gerektiğini, müvekkilinin üçüncü ciranta ve yetkili hamil sıfatıyla, davacı ile aralarında hukuki ve/veya ticari bir ilişkinin varlığını ortaya koyabilecek durumda olmadığını, hukuki ve ticari ilişkinin varlığı konusunda araştırma yapılmaksızın karar verilmesi nedeniyle eksik incelemeye matuf kararın ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacı tarafın talebi; İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasına dayanak yapılan 05/08/2012 keşide tarihli … çek numaralı 15.000,00 TL bedelli lehdarı …, keşidecisi … Tic Ltd Şti, cirantaları davacı …, …, … ve davalı … olan çekteki ciranta imzasının kendisine ait olmadığından bahisle, çekten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine ilişkindir. Mahkemece; ATK Başkanlığı’nın 31.07.2017 tarihli … -101.02.2017/ …/ …-… numaralı raporu ile davaya konu çekteki birinci ciro imzasının davacı …’ın el ürünü olmadığının anlaşılması sebebiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili karar aleyhine istinaf yasa yoluna başvurmuştur. 1-Dava İİK 72. maddesine dayalı menfi tespit davasıdır. İİK 72.maddesinde; borçlunun icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabileceği düzenlenmiştir. İcra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takip başlatmasından sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “Hak Arama Özgürlüğü” kapsamında, herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Davacı tarafça İİK 72. maddesinden doğan hak kullanılarak menfi tespit davası açıldığından, yasa ve Anayasa ile tanınan bir hakkın kullanılması TMK 2 ve 3. maddesinde düzenlenen dürüstlük ve iyi niyet kurallarına aykırılık olarak nitelendirilemeyeceğinden, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 2- Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları ve Yargıtay HGK’nun 17/10/2019 tarihli 2017/1-1279 esas ve 2019/1079 karar sayılı kararında belirtildiği üzere; İcra mahkemeleri dar yetkili yargı yerleri olup, genel olarak icra ve iflas takibi sırasında doğan uyuşmazlıkları biçimsel olarak incelemeye ve karar vermeye yetkilidir. Bu sınırlandırılmış yetkisinden ötürü icra mahkemelerinin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Mahkemenin takip hukukuna ilişkin kararları sadece yürütülen takip konusu bakımından tarafları bağlar ve sadece takip hukuku bakımından kesin hüküm yaratır. İstanbul Anadolu 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2015/875 Esas sayılı dosyasında; yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu, usulsüz tebliğ şikayetinin esastan reddine, ödeme emri tebliği usulüne uygun olduğundan ve tebliğ tarihinden itibaren 5 gün içerisinde açılmadığından imzaya itiraz davasının süreden reddine karar verildiği gibi, İcra Hukuk Mahkemesi kararları genel mahkemeler yönünden kesin hüküm oluşturmayacağından, imza inkarı mutlak def’i olup, iyi niyetli yasal hamiller dahil çekteki tüm cirantalara karşı ileri sürülerek dava açılabileceğinden, davacı tarafın imza inkarı sebebiyle davalıya menfi tespit davası açması yasal hakkın kullanılması olup, yasal hakkın kullanılması yasanın dolanılması kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. 3- Çek kambiyo vasfı sebebiyle temelindeki hukuki ilişkiden ayrık olarak, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla düzenlenmiş ödeme aracıdır. Çeki ödeyecek olanın şekli anlamda ciro silsilesinin düzgün olduğunu denetlemesi yeterli ise de; yerleşmiş Yargıtay uygulamaları ve Yargıtay HGK’nun 22/06/2021 tarihli 2017/(19)11-923 esas ve 2021/ 815 karar sayılı kararında belirtildiği üzere; doktrinde ve uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekârlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”,“senedin zamanaşımına uğramış bulunması” gibi def’iler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup her hamile (iyiniyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir. Davacı hakkında kesinleşmiş icra takibi olup, borcu ödemekten kurtulabilmesi için menfi tespit davası açması zorunludur. Borçlunun menfi tespit davasını, keşideci, lehtar ve kendinden önceki cirantalara yöneltebileceği gibi, sahtecilik iddiası ile imza inkarı mutlak def’i olduğundan, çeki takibe koyan alacaklı aleyhine açması hakkındaki takibin iptali için yeterlidir. HMK 24/2. maddesi uyarınca; kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Davacı vekili dava dilekçesinde, davaya ve icra takibine konu çekteki imzanın müvekkiline ait olmadığından icra takibine konu çek nedeniyle borcu bulunmadığını iddia etmiştir. Davacı vekilinin çekte yer alan ciranta imzasının sahte olduğu yönündeki iddiası mutlak def’i olup, çeki elinde bulunduran iyiniyetli hamil dâhil olmak üzere herkese karşı ileri sürülebileceğinden, menfi tespit davasının icra takibini başlatan son hamile yöneltilmesi yeterli olup, davacı tarafça da son hamil davalı aleyhine dava açıldığından, hiç kimse lehine bile olsa dava açmaya zorlanamayacağından, davanın keşideciye karşı açılması gerektiği, imza inkarının müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğine ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.4- Çek, kambiyo vasfı sebebiyle temelindeki hukuki ilişkiden ayrık olarak, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla düzenlenmiş ödeme aracıdır. Çekin bu sonucu meydana getirebilmesi için geçerli bir çekin bulunması, ciro silsilesinin düzgün olması, keşideci, lehtar ve cirantaların imzalarının inkar edilmemesi gerekir. İmza inkarı mutlak def’i olduğundan, herkese karşı ileri sürülebilir. İmza inkarı halinde, çekin kambiyo vasfı sebebiyle, yerleşmiş Yargıtay uygulamaları uyarınca, keşideci ile lehtar ve cirantalar arasında çekin düzenlenmesine dayanak teşkil eden temelindeki hukuki ilişkinin mahkemece araştırılmasına gerek olmadan, inkar edilen imza yönünden inceleme yapılması yeterli olduğundan, davalı vekilinin çekin temelindeki hukuki ve ticari ilişkinin araştırılmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/12/2017 tarih ve 2016/198 E. 2017/1061 K. Sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davalıdan alınması gerekli 1.138,64 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından davalı tarafından yatırılan 320,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 817,74 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a ve 362/1-g maddeleri gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17/02/2022